nesimcik Nickli Üyeden Alıntı:
Şeyhi olmayanın seyhi şeytandır dan maksat rehber edinmeyenin şeytan rehberi olur.dunyada bilmediğim bir yola hiçbir bilgi almadan gider misin ki o yolda sayısız düşmanlar varsa ve ebedi hayatını kaybedenleri görüyorsan. Velhasıl rehberi manevi yollarda gidilir. Giden yoldan çıkar seytankarfan bir şeytan olur Velev hoca alim kilitli ola. şeylerin mali mülkü muritleri hakkında söylediğiniz muafiyeti dine saldırmak için kullandıkları sözler. Burada önemli olan iki husus seyhler ekseriyetle bu zamanda zengindir. Ellahin muradı bu. Ahirzamanda zenginlik ilayi kelimetullah için gerekli diye veren vermiş. haset eden kendini yakar yok gayri meşru yoldan toplamış denirsze Süfyan gib isbat etsinler Vallahi edemezler. Bunlar munafiklarin sözü. Gerçek seyhlerin şeriat aykırı hiçbir davranışı yoktur olamaz. Muritleri fakirlik. islamiyet fakirlere o kadar kıymetli ki onların hürmetle diye peygamber sav dua etmiştir. onlar yüzünden cümle insanlar rızık cennete evvel girerler vs... Bu zel değil nimet evvela. bakış açısı yanlış. Ellahin nezdinde kebap yemekle saman yemek birdir. Onlar dünya lezzetlerini geçmiş şükür için yerler. En iyisini yesinler yüzbinler afiyet olsun. Paylaşım yapan kardes önemli bir konuya deginmis ve yazısı kalpten samimi geldi. Ellahin razi olsun. Benim kadar olmasa da senin bu o emli konuda bir iki yanlışın gördüm doğrusunu yazmadan edemedim. munafiklarin oyununa gelmeye sin. Onlar niye öyle muritlerin çoğu fakir dersen bir cümleden sonra bir kısa ile cevap olur inşallah. Şurubu eda ediyo rlar mi evet zekatini veriyorlar fakiri gozetiyorlar yardım ediyorlar mi evet. yardımın büyüğü manevi yardimci Ayık olunca. Sen gözü kapalı günaha gül kere gittiğinde senin için ağlayan yegane insanlar onlar. Onlara düşmanlık edene Ellahin azze ve celle harp ilan eder. aRidalei nurdan iktisat ridakesi de gecen su kids daana da bana da lazim okur her yönden: zaman, Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) Şeyh Geylânî’nin terbiyesinde, nazdar ve ihtiyare bir hanımın birtek evlâdı bulunuyormuş. O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor. O riyazattan zaafiyetiyle, validesinin şefkatini celb etmiş. Ona acımış. Sonra Hazret-i Gavs’ın yanına şekvâ için gitmiş. Bakmış ki, Hazret-i Gavs, kızartılmış bir tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş:
"Yâ Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor; sen tavuk yersin!"
Hazret-i Gavs tavuğa demiş: "Kum biiznillâh!" O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mutemet ve mevsuk çok zatlardan, Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı harikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zâtın bir kerameti olarak, mânevî tevatürle nakledilmiş. Hazret-i Gavs demiş: "Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin."
İşte, Hazret-i Gavs’ın bu emrinin mânâsı şudur ki: Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir.
mursidin zengin,muridin fakir olacagina dair ve fakir muslumanin daha makbul olacagina dair bir ayet veya hadis var mi? muslumanin zengini daha makbuldur,fakir musluman ancak kil beşi kurtar başi derdindedir,eger musluman zengin olursa ogrenci okutur,medrese acar,cami yaptirir,fakire fukaraya yardim eder,bu durumda zengin mi daha makbuldur fakir mi?zaten yillardir muslumanin fakiri makbul efsanesiyle musluman calismaktan alikondu,gayri muslim calisa calisa zengin oldu,muslumana yapmadigi eziyet kalmadi... gavsul azam icin diger alimlerin soyledikleri,Abdülkādir-i Geylânî hakkında Dürerü’l-cevâhir adlı bir eser yazan İbnü’l-Cevzî onu ciddi surette tenkit etmiş, İbn Kesîr de hakkında söylenenlerin çoğunun hayal mahsulü olduğunu, el-Ġunye ve Fütûḥu’l-ġayb’da mevzû hadisler bulunduğunu söylemiştir. Sem‘ânî’nin, “Konuşmasını dinledim, bir şey anlamadım” demesi, onun tasavvufî hayata yabancı olduğunu gösterir. İbn Receb, Kitâbü’ẕ-Ẕeyl ʿalâ Ṭabaḳāti’l-Ḥanâbile’sinde Behcetü’l-esrâr ve benzeri menâkıbnâmelerin hurafe ve saçma sözlerle dolu olduğunu, bunların Abdülkādir’e ait olamayacağına dikkat çeker; Zehebî de bu görüşe katılır. İbnü’l-Arabî, Abdülkādir-i Geylânî’nin karşılaştığı kimseleri kokusundan tanıdığını, zira “ricâlü’r-revâih”ten olduğunu iddia eder ve onu Melâmetî sayar. Ancak İbnü’l-Arabî’ye göre kendisinden hiçbir keramet zuhur etmeyen Abdülkādir’in müridi Ebü’s-Suûd’un makamı, şeyhinin makamından daha üstündür. Zira şeyhi tasarrufta bulunduğu halde müridi, dilediği gibi tasarrufta bulunması için Hak Teâlâ’yı kendine vekil kılmıştır. Sühreverdî, şathiyelerinden söz ederek bunların sekr halinde söylenmiş sözler olduğuna dikkati çeker. Reşîd Rızâ da uydurma bir eser olan Ġavs̱iyye risâlesini hayranlarının ona nisbet ettiklerini, bilhassa Hintliler’in kendisine kutsiyet atfederek ona taparcasına saygı gösterdiklerini söyler