|
|
LinkBack | Seçenekler | Stil |
#1
|
||||
|
||||
Cinler ve Sudan Geçmeye İzinli Olmaması
Kur’an-ı Kerim’de “cin” kelimesiyle tanımlanan; halk arasında “peri”,
“dev”, “hayalet”, “cin”, “ecinni”, “iyi saatte olsunlar” diye bilinen; “görüntülerine göre çeşitli isimler takılan; spiritlerin, ölmüş kişilerin ‘ruh’u sanarak çağırma yoluyla iletişim kurdukları varlıklar”dır (URL-2). Cin kelimesi “gizli” ve “kapalı olan” manasındadır (Râzi, 2002: 72). Türk mitik inanç ve düşünce sisteminde yer unsuru olarak yer alan cinler farklı özellikleriyle karşımıza çıkmaktadır. Halk inanışına göre, cinlerin erkek ve kadın cinsleri vardır. Dişilerine genellikle peri adı verilir (Helimoğlu Yavuz, 1993: 27). Perilerle iyi ilişkiler kurulmasına ve periler sevilmesine rağmen cinlerden korkulduğu durum çoğunluktadır. Bu olağanüstü varlıklar, özellikleri ve yaşadıkları yerler açısından ele alındığında, topluluk hâlinde beyler ve padişahlar tarafından yönetilerek -aslında tıpkı insanlar gibi, fakat insanlara görünmeden- yaşarlar. Evlenip çoluk çocuğa karışırlar (Taner, 1983: 12). Bütün işlerini gece yaptıklarına sabah ezanı ya da horoz sesi duyulur duyulmaz kendi konaklarına çekilip dağıldıklarına inanılmaktadır (Boratav, 2003: 100). İnsanlarla kurdukları ilişkiler bağlamında değerlendirildiklerinde ise “bazen iyi” “bazen kötü” ya da hem “iyi” hem “kötü” ilişkiler kurabilen, olumlu ve olumsuz ikili karakter özelliği gösteren “Cinlerin ellerinden her şey geldiği için yapamayacakları hiçbir şey yoktur. Kendilerine bir kötülük yapılmazsa veya kızdırılmazlarsa genellikle kayıtsız kalırlar, zararsızdırlar.” (Duvarcı, 2005: 133). Tarih-i Taberi’de cinlerin yaratılış hususuyla ilgili olarak “Yaratıklardan Allahü Teala'nın ilk yarattığı şey devlerdi ki onlara Cann derler. Kumların sayısı kadardırlar. Onların oturduğu yer havada oldu. Hak Teala onları 7000 yıl bu cihana hâkim ve sahip kıldı. Bundan sonra Hak Teala Cann'dan Cin'i yarattı…” (1996: 12). “Fakat cin tayfası da Allahü Teala'ya isyan etti. Allahü Teala da onları azledip, arzın yüzünü perilere verdi.”(1996: 14) bilgileri aktarılır. Önce arzın ikinci katında yaşayan ve Allah’ı kızdırmaları neticesinde yerleri perilere verildiği belirtilen cinlerin yaşadıkları yerler halk telakkisinde çeşitlenmektedir. Görünmeyen bu varlıkların yaşadıkları yerler arasında çöplükler, açıktaki tuvaletler, bulaşık yıkanan sularının birikintileri, küllükler, ormanlar, korkunç, ürkütücü, izbe, yerler; saçak altları, ulu ağaçların dipleri, bataklıklar, ıssız dere yatakları, göl kenarları, pınar kenarları, nehir yatakları, çeşme önleri, kuyu başları; denizlerin kirli bölgeleri (Taner, 1983: 12), terk edilmiş, tekin olmayan evler (özellikle eski ve büyük konaklar), örenler, mezarlıklar, hamamlar, 681 değirmenler, köy odaları, hanlar, büyük ağaçların altı (Boratav, 2003: 100) sayılabilir. “İn-cin top oynuyor” deyimi de bu metruk yerleri anlatmaktadır. Cinler, eğlenceyi ve eğlenmeyi çok severler; topluluk hâlinde zurna, darbuka, def çalarak şarkılar söyledikleri (Karadeniz, 1986: 5) bilinen en önemli özelliklerinden biridir. 3. Cinlerin Sudan Geçmeye İzinli Olmaması Efsaneler, halk inançları ve halk dininin yansıtıldığı önemli türlerdendir ve halk kültürünün temellerini araştırmada, toplumun geleneklerini, inançlarını, korkularını, umutlarını, çaresizliklerini nitelendirmede en önemli kaynaklardan, belgelerdendir. Efsanelerde, çeşitli olağanüstü varlıkların yer aldığı da bilinen bir durumdur. Sözlü kültür ürünleri içinde; cinler, ruhlar, periler, karabasan, dev, sarıkız, karaura ve albastı gibi varlıklar etrafında oluşan efsaneler yer almaktadır. Cinleri konu edinen efsaneler ise sözlü kültür ürünlerinde sıkça yer almaktadır. Efsaneler üzerine yapılan -neredeyse bütün- çalışmalarda cinlerin sudan geçemediklerine dair anlatılara rastlanmaktadır. Cinlerin yanı sıra demirkıynak gibi sudan çok korkan, onu görür görmez göle veya dereye giren insanlara herhangi bir zarar veremeyen (Duvarcı, 2005: 130) olağanüstü varlıklar da efsanelerin kahramanları arasında yer almaktadır. Bigadiç dağlarında yaşayan, ağaç, hayvan hatta futbol topu dâhil olmak üzere pek çok kılığa girebilen, çok pis kokulu, ürkütücü sesler çıkararak insanların delirmelerine neden olan bir yaratık (Çobanoğlu, 2003: 138) olan “demirkıynak”lar sudan çok korkar. Çalışma kapsamında ele alınan efsanelere konu olan cinler de sudan geçemeyen bir özellik göstermektedirler. Bu bağlamda “Ali Osman Ağa ve Cinler” adlı birinci efsanede cinler, düğün yaptıklarını söyleyerek Ali Osman Ağa’yı da davet ederler, daveti kabul edip mağaraya giren Ali Osman Ağa, uykulu olduğu için nerede ve kimlerle beraber olduğunu başta idrak edemeyerek davete icabet eder, lakin onların cin olduğunu anladığı anda kaçar. Bir süre kovalarlar, Ali Osman Ağa bir çayı geçer; ancak o zaman kovalamaktan vazgeçerler. Efsane şöyledir: Avcu Ali Osman Ağa vardı, Safcalının Ali Osman dirlerdi, soyadı da Avcı’ydı zaten; avcılık yapardı, avcı olduğu için Avcı soy ismini almış. Bu, gece dilki beklemeye gidiyom diye zabah ezeninden daha erken gider, aşamdan duzak kurmuş; onlara bakacamış. Combul derik hastanenin daha altı, orda düğün yapıyok gel diyi, mağaralar var orda, üç harfliler Ali Osman Ağa’nı girdirirler mağaraya, uyku semesi bilemez bu; bakar, bu Narlı değil, bu Narlı değil… Ateşin başında bunlar oynayıp o otururken aklı başına geliyor; su dökme bahanesiyle çıkar, kaçar bunu çaya kadar kovalamışlar, çayı geçince hadi gurtuldun demişler, çayı geçemezmiş bunlar, eskiler hep söyler, sudan onlar geçemezmiş (KK -1; Gündüz Alptürker, 2019: 2000). 682 “Esrarengiz Oduncu” olarak adlandırılan ikinci efsanede ise, Oduncu Mehdi Ağa’nın odun kesmeye beraber gittiği arkadaşının şekline, suretine giren cin, Oduncu Mehdi Ağa’yı uçurumdan aşağıya eşeğiyle beraber atmak ister; ama daha yola çıkmadan başlayan gariplikler ve arkadaşının değişik hâlleri neticesinde şüphelenen Oduncu Mehdi Ağa, yol güzergâhı üzerinde içinden su arkı geçen küçük bir derenin içine yatar ve cinden o sayede kurtulur. Bizim bu olayı yaşayan dedemin babası, Mehdi Aga diyolar, Deli Mehti de diyolar lakabına. Selanik’ten asıl göçen ekip bunlar yani, dedem burda doğmuş, dedemin babası Selanik’te milis kuvvetiymiş vs. Dedem buraya [Merzifon’a] geldikten sonra, evinin geçimini sağlayabilmek için odun modun kesiyolar; sabahın erken vaktinde kalıkıyolar falan, eşşeklerle odun kesmeye gidiyolar dağa, odunları satıyolar, evde yakacak için kullanıyolar vs. vs. Dedemin odun arkadaşı hep dedemden geç kalkarmış, sabah namazı vakti hep dedem onu kaldırmaya gidermiş. Dedem diyeyim artık, babamın dedesi de artık dede diyeyim. O, arkadaşıyla beraber odun kesmeye gidiyor, ama o adamın bi özelliği hep geç kalkıyomuş, hep dede kaldırıyomuş; bi de onun eşşeği bizim dedenin eşşeğinden geride kalıyomuş. Yani yavaş giden bi eşşekmiş. Bi gün sabah namazı vakti, daha bizim dede uyanmadan tan tan tan tan kapı çalınıyo. Alla Allah!.. Uyanıyo ki arkadaşı gelmiş; hayırdır, hep ben seni kaldırırdım falan filan. Ya bugünlük te böyle oldu, ben kalktım işte; hadi gidelim odun kesmeye diyo, falan filan. Alla Allah, diyor; neyse kalmıştır, diyor. Ondan sonra yola koyuluyorlar, o gitmeyen eşşek bii gidiyo, arkadaşının eşşeği… Bu sefer dedenin eşşeği geride kalıyor, eşşeği çatlatacakmış bizim dede, böyle peşinden yetişeceğim diye… Yetişemiyo… En sonunda bizim dedenin aklına dank ediyo. Bu işte bi iş var, diyo. Gidiyo ordan su arkı geçen küçük bi derenin içine yatıyo. Ondan sonra öbür önde giden dönüyo, bi bakıyo ki bizim dede yatmış arkın içine. Gel, diyo; gel… Nereye gidiyon, gel; gel böyle yakına gel de azcık konuşalım, diyo. O da demiş ki; eğer anlamasaydın benim kim olduğumu, ne olduğumu seni şu uçurumdan aşşağı eşşeğinle beraber atacaktım. Oraya götürüyodum seni, atmaya götürüyodum, diyo. Ve o ark sayesinde onun üstünden geçemediği için, içine giremediği için bizim dede o sayede kurtuluyor mesela. İmanı güçlü bi adammış yani, demek ki dede cinlerin vs.nin şunun bunun arktan geçemeyeceği mevzusunu o zaman da biliyor. Bu değişik hâlleri birden Allah kalbine ilham mı veriyor, artık noluyo yani; onun o değişik hâlleri aklına böyle olabileceğini getiriyo, o da deniyo direk; yani, sınıyo. Gel böyle konuşalım falan filan; o da gelemeyince böyle olduğu kesinlikle anlaşılıyor. Öyle bi hadise geçmiş sudan geçememekle alakalı (KK -2). Üçüncü efsanede ise cinler görüntü olarak yoktur. Tenha bir patika yolda yürüyen karı koca davul zurna sesleri duyarlar; köy merkezine oldukça uzak bir yerde olmaları ve mevsimin düğün mevsimi olmaması davul zurna sesinin cinlere ait olduğunu düşündürür. Kendileriyle beraber devam eden davul zurna sesi, ancak onlar bir akarsudan karşıya geçince kesilir. “Ormanda Cinlerin Düğünü” adlı üçüncü efsane ise şu şekildedir: Teyzemle eniştem, babamın köyünden annemin köyüne gidecekler, araları normalde bir dağ yolu var, bi de normal toprak yol var. [Yozgat’ın Sorgun ilçesi Boğazcumafakılı köyü ile Erkekli köyü arasında] Toprak yoldan gidiyorlar. Gittikçe 683 arkalarından böyle düğün dernek sesi geliyor. Ama yani köyün dışı burası ses gelir mi? Bi de o mevsimde düğün olur mu? Bunlar arkalarına bakarak gidiyorlar, tabi eniştemde biraz hacılık da var. Teyzem korkmasın diye bi şey demiyor, bunlar gittikçe ses de geliyor arkalarından. Bunlar gidiyo, sese geliyor; bunlar gidiyo, ses geliyor. Tabi bildikleri duaları falan okuyolar, korkuyolar. Ama görünürde hiç bi şey yok. Karanlık; ışık yok, bi şey yok. Bi de dağların içi olduğu için hani. Sonra eniştem şurdan geçelim diyor, normal yolu bırakıp dereden geçiyorlar ve ses orda kalıyor. Ondan sonra ses bi daha gelmiyor arkalarından. Irmak da değil, küçük bi dere, akan su (KK-3). Üç efsaneyi aktaran kaynak kişi de cinlerin sudan geçemediği bilgisine vâkıftır; yanı sıra efsanelerde bu olayları yaşayanlar da cinlerin sudan geçemediklerini bilmekte ve bu refleksle, cinden kurtulmak için, akarsuyun diğer tarafına geçtiklerinin vurgusunu yapmaktadırlar. Bu anlatılar doğrultusunda cinlerin sudan korkmaları ve sudan geçememeleri bir başka özellikleri olarak ortaya çıkmaktadır. Peki, bunun nedeni ne olabilir? Cinlerin ateşten yaratılmış olması bilinen bir durumdur. “Cinleri de yalın bir ateşten”, “…ancak bana ibadet etsinler diye (Zârîyat 51/56), yarattım (Rahman 55/15), (Öngüt, 2013: 42-43). Cinin ateşten yaratılması hususu Razi’ye göre: “Cann'ın ateşten yaratılması … mezhebimize göre, açıktır ve zahirdir. Çünkü bir hayatın olabilmesi için bir bünyenin, maddi bir vücudun olması şart değildir. Çünkü Allah ‘cevher-i ferdde’de, hayat ve ilmi yaratmaya muktedirdir. Aynı şekilde, sıcak bir cisimde hayat ve aklı yaratmaya kadirdir.” (Râzi, 2002: (14) 93) şeklinde yorumlanmıştır. Dört temel elementten biri olan ateşten yaratılmış olmaları nedeniyle su ile oluşturdukları zıtlık bağlamında değerlendirilebilir. Kutadgu Bilig’de yer alan • “Kara gece yaklaşmaz, aydınlık (yaruk) güne, Yeşil su konuk olmaz, kızıl ateşe (ot)” (KB 2250; Arat, 2008: 443) • “Düşman bir dağılırsa (saçıt), yeniden dirilmez, Su ile ateş, yeniden dirilemez”! (KB 2396; Arat, 2008: 462). • “Ağızdan bazen (bara) ateş, bazen ise su (yani söz) çıkar, Bunlardan biri yakar, birisi ise yıkar.” (KB 2686; Arat, 2008: 507) • “Bir ara ateş olur, bir ara gör su olur, Bir ara gör (kör) güldürür, bir arada ağlatır” (KB 4096; Arat, 2008: 712) (akt.: Ögel, 2014: 435). dizeleriyle de ortaya konulan ateş ve su zıtlığı ile cinlerin sudan geçemeyişini açıklamak olanaklı olabilir. 684 Abdülkadir İnan; Başkurt kadınları arasından derlediği “tatran kıskırü” 5 denilen bir hastalığın sağaltımında “izinli” bir kadın “tatran kıskırır” (tatran haykırır) ve afsunlama ritüeli sırasında; “Tat tafran tafran Tafran tigen hin bolhaii İdil kesken men bolam Tat tatran tafran Tafran tigen hin holhaii Cayık ötken men bolam İrtiş kesken men bolam . . .” Yani “Tatran denilen sen olsan, İdil, Yayık (Ural) ve İrtiş ırmaklarını geçen de benim.” dediğini ve “izinli olmak” için; galiba büyük ırmaklardan geçmiş olmak gerektiğini ve eski Türklerin büyük ırmakları geçmiş olan kimsede sihirli bir gücün bulunduğuna inandığını ifade eder (İnan, 2010: 251; İnan, 1998: 493). Bahaeddin Ögel “sulardan geçmeye izinli olma” veya “suyu geçmeye Tanrı’nın izin vermesi” durumunu Dede Korkut Kitabı’nda yer alan “kanlı kanlı sular geçit versin”6 ifadeleri ile temellendirerek büyük ırmakları geçenler izinli sayılıyordu (2014: 449) şeklinde ortaya koyar. Suyu geçmeye Tanrı’nın izin vermesi inancı, halk hikâyelerinde de görülen bir motiftir “Kerem ile Aslı” hikâyesinde Kerem, Aslı’yı ararken Murat Irmağı ile karşılaşır; ırmakla söyleşip suyu kolaylıkla geçer (Duymaz, 2001: 263). Kerem, ayrıca Kızılırmak’a da türkü söyler ve Kızılırmak’ın üstünde hayalet bir köprü meydana gelir; bu sayede ırmağı kolayca geçer (Duymaz, 2001: 265; Aydoğan, 2006: 76). “Arzu ile Kamber” hikâyesinin bütün varyantlarında Arzu evlendikten sonra Kamber’le buluşur ve kavuşmaları için Kamber’in bir sudan geçmesi gereklidir. Kamber, oldukça derin olan bu sudan Hz. Hızır ve İlyas’ın yardımıyla geçer (Şimşek, 1987: 95). “Arzu ile Kamber” hikâyesinin bir varyantında ise Kamber, suyu geçmek için Allah’a yalvarır ve kemikten bir köprü oluşur (Alptekin, 1997: 299’den akt.: Aydoğan, 2006: 76). Tonyukuk; Göktürk akınlarının İrtiş ırmağını geçmesi sonucu “Ertiş ügüzüg keçiksizin keçtiniz.” yani “İrtiş ırmağının geçitsizlerini geçtik, der. 5 Tatran, çocukların kulaklarında oluşan akıntı (otorhee) şeklindeki hastalığa Başkurtların verdiği isimdir. 6 “Karşu yatan kara karlu tağlardan aşar olsa Allah Ta’ala senün oğluna aşut virsün Kanlı kanlı sulardan kiçer olsa kiçüt virsün (Ergin, 2004: 121). … Kara tağa ayıtduğunda işit virsün Kanlu kanlu sulardan kiçüt virsün” (Ergin, 2004: 215). 685 Kaşgarlı Mahmut ise “Kaynayan büyük ırmak (ögsüz), geçitsiz olmaz.” der. Büyük ırmaklar geçit vermezler, ancak geçit bulup geçmek de Tonyukuk’un dediği gibi bir başarıdır (Ögel, 2014: 471). Her varlığın, herkesin sudan geçmeye muktedir olamayacağının çıkarımı yapılarak cinler de bu varlıklardan biridir, denilebilir. Cinlerin, suyun zıddı olan ateşten yaratılmış olmalarından dolayı sudan geçemedikleri yorumlanabilir. Süleyman kıssasında anlatıldığına göre ise Süleyman peygamberin emrinde çalışan cinler suyun altından inci mercan çıkarmaktadır.7 Bahaeddin Ögel’in “suyun başı Süleyman” (2014: 458) ifadesinden yola çıkılarak bu cinlerin peygamber emrinde olmalarından dolayı izinli sayıldıkları çıkarımı yapılabilir. Ayrıca sokağa kirli su dökülürken, "Destur ya ahd-i Süleyman!" denir. Cinler Süleyman Peygambere “Senin adını anan kişiye dokunmayacağız.” diyerek söz verdikleri için, bu sözlerle o sözleşme hatırlatılmış olur (Boratav, 2003: 113). “Suyun başı Süleyman” ifadesinden çıkabilecek bir başka yorum da “cin kelimesinin melekleri de kapsayacak şekilde insan türünün karşıtı olan görünmez varlıklar” (Şahin, 1993: 5), için kullanılan genel bir anlama sahip olmasından dolayı “cin” kelimesi ile karşılanan tek tip bir varlık olmadığı için bu varlıklardan bazılarının su ile bir sıkıntı yaşamayacağı şeklinde olabilir. Pınarlar, Türklerde çoğu zaman kutlu yerler olarak kabul edilmiş; yeraltından gelen suları dolayısıyla yeryüzü ile yeraltının bir kapısı veya bir bağlantı yeri gibi görülmüştür. Ancak bu kapı işlevi nedeniyle kaynayan sular ve pınarlar, aynı zamanda, yer altından gelen kötü ruhlar için de bir kapı veya çıkış yeri olarak değerlendirilmiştir (Ögel, 2014: 83). Ayrıca, Salih Memişoğlu bir televizyon programında Hz. Muhammed’in yolda kavga eden cinler görmesi üzerine; cinlerin Müslüman olanlarını dağların tepelerine, kâfir olanlarını da derelerin diplerine, derelerin sahillerine indirdim, bıraktım; şeklinde kuvvetli bir hadis söylediğini ifade eder (URL-3). Dede Korkut Kitabı’nda da “…Tanrı menem diyü su dibinde çığrışur asileri…” (Ergin, 2004: 237) ifadeleri yer alır. Pınarların ya da kaynayan suların yeraltından gelen kötü ruhlar için de bir kapı veya çıkış yolu (Ögel, 2014: 83) olarak yorumlanmasını destekler ya da paralelinde örnekler olarak yorumlamak olanaklıdır. Sonuç Efsaneler, bilindiği üzere, gerçek veya olması muhtemel inançlarla sarılmış şahıslar, yerler ve hadiseler hakkında anlatılmaktadır. Yapılan efsane araştırmaları ve tanımlarında efsane türünün “gerçeklik” ve “inanma” özelliği vurgulanmakta; anlatılanlara inanılması ve anlatılanların dinleyici 7 “Allah Teala onları da, Hz. Süleyman (a.s)'ın emrine amade kılmıştır. Böylece Hz. Süleyman (a.s} onlara, suya dalmalarını emrediyordu. Hâlbuki ateş, suyla söner. Ama bu; onlara hiçbir zarar vermiyordu. Bu da, Cenab-ı Hakk'ın, zıddı zıddından çıkarıp ortaya koymaya kadir olduğunu gösterir”(Râzi, 2002: (16) 198). 686 üzerinde bıraktığı etki ve bu etkinin yaratılmasında “gerçeklik” ve “inanç” unsurlarının öne çıktığı görülmektedir. Efsanelerin temelinde inanç unsuru vardır. Efsaneyi anlatanlar ve onu dinleyenler efsanenin gerçek üzerine kurulduğuna, efsanedeki olayların gerçekten olmuş olduğuna inanırlar. Bu bağlamda çalışmada ele alınan üç efsaneyi aktaranlar da efsane kahramanları da “cinlerin sudan geçemediklerini” aktarmışlardır. Bu inanışın temelinde ise çok güçlü kültürel koda sahip olan su kültünün İslamiyet ile bağdaştırılmasının bir örneğinin olduğunu söylemek mümkündür. Bir ruhu ve hafızası olduğu düşünülen su, kötü niyetli olduğu kabul edilen/düşünülen cinlerin geçişine izin vermemektedir. Cinlerin, suyun zıddı olan ateşten yaratılmış olmaları da bu muktedir olma sürecinin bir başka engeli olarak yorumlanabilir. KAYNAKÇA Yazılı Kaynaklar AKMAN, Eyüp (2002). “Türk ve Dünya Kültüründeki Su Kültü Üzerine Düşünceler”. Kastamonu Eğitim Dergisi, 2002, 10 (1), s. 1-10. ANOHİN, A.V. (2006). Altay Şamanlığına Ait Materyaller. (Çev.: Zekeriya KaradavutJannet Meyermanova), Konya: Kömen Yayınları. AYDOĞAN, Emine (2006). Anadolu Sahası Türk Halk Hikâyelerinde Mitolojik Unsurlar. Ankara: Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi. BAYAT, Fuzuli (2016). Türk Mitolojik Sistemi (Kutsal Dişi-Mitolojik Ana, Umay Paradigmasında İlkel Mitolojik Kategoriler- İyeler ve Demonoloji). 3. Baskı. 2 Cilt. İstanbul: Ötüken Neşriyat. BORATAV, Pertev Naili (1984). Köroğlu Destanı. İstanbul: Adam Yayıncılık. BORATAV, Pertev Naili (2003). 100 Soruda Türk Folkloru (İnanışlar, Töre ve Törenler, Oyunlar). İstanbul: Mas Matbaacılık A.Ş. ÇALIŞKAN, Şerife Seher 2015. “Türklerde Hıdrellez İnancı: Makedonya Örneği”. International Journal of Science Culture and Sport (IntJSCS) 3 (2015), s. 380- 392. ÇETİN, Yıldız (2017). Kazan Tatar Türklerinin Mitolojisi. Adıyaman: Adıyaman Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayımlanmamış Doktora Tezi. ÇOBANOĞLU, Özkul (2003). Türk Halk Kültüründe Memoratlar ve Halk İnançları. Ankara: Akçağ Yayınevi. DUVARCI, Ayşe (2005). “Türklerde Tabiat Üstü Varlıklar ve Bunlarla İlgili Kabuller, İnanmalar, Uygulamalar”. Bilig, Kış/32, s. 125-144. DUYMAZ, Ali (2001). Kerem ile Aslı Hikâyesi Üzerinde Mukayeseli Bir Araştırma. Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları. EBERHARD, Wolfram. (1996). Çin’in Şimal Komşuları Bir Kaynak Kitabı. (Çev.: Nimet Uluğtuğ), Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi. ELİADE, Mircea (2006). Zalmoksis'ten Cengiz Han’a. (Çev.: Ali Berktay), İstanbul: Kabalcı Yayınevi. 687 ELİADE, Mircea. (2005) |
#2
|
|||
|
|||
Çok ilginç ve faydalı bilgiler
Eline sağl8k |
#3
|
||||
|
||||
evet teşekkür ederim ..
|
#4
|
|||
|
|||
Kaynaklara yer vermeniz ayrıca güzel olmuş. Emeğinize sağlık.
|
#5
|
|||
|
|||
Boyle kaynaklar da detayli aciklaninca. Ayri bi güzel oluyor.
|
#6
|
||||
|
||||
Teşekkür ederim
---------- Post added 01.02.21 at 03:50 ---------- Teşekkür ederim |
#7
|
|||
|
|||
38/SÂD-37 Veş şeyâtîne kulle bennâin ve gavvâsın.
Ve şeytanları da hepsini ki, onlar bina yapanlar ve dalgıçlardır dalgıç olanları da var kur'an da yazdığına göre.. verdiğiniz kaynaktaki bilgi çok doğru değil bence |
#8
|
||||
|
||||
Ve-şşeyâtîne kulle bennâ-in ve ġavvâs(in)
Abdullah-Ahmet Akgül Meali Şeytanlardan; (cinn halkından) her (çeşit yapı, sanat ve) bina ustasını ve dalgıç olanı (denizlerden balık, inci ve mercan çıkaranları da Süleyman’ın emrine bırakmıştık). Abdulbaki Gölpınarlı Meali Ve Şeytanlardan bütün mimarları ve dalgıçları da ram etmiştik ona. Abdullah Parlıyan Meali Şeytanları, her türlü yapı ustalarını ve dalgıçları Ahmet Tekin Meali Şeytanları, her tür bina ustalarını ve dalgıçlarını onun hizmetine verdik. Ahmet Varol Meali Bütün bina ustası ve dalgıç şeytanları da (onun emrine verdik). Ali Bulaç Meali Şeytanları da; her bina ustasını ve dalgıçı. Ali Fikri Yavuz Meali Şeytanları da onun emrine bağlı kıldık. O şeytanlardan kimi bina ustası, kimi de dalgıçtı. Bahaeddin Sağlam Meali Şeytanları da usta ve dalgıç olarak ona musahhar kıldık. Bayraktar Bayraklı Meali Bütün usta ve dalgıç şeytanları da emrine verdik. Besim Atalay Meali Şeytanları da, yapı yapanları da, dalgıçları da buyrumuna vermiştik! Cemal Külünkoğlu Meali Her biri bina inşa etsin ve (kıymetli taşlar çıkarmak için) dalgıçlık yapsın diye şeytanları (cinleri) de (emrimiz altında hizmetine verdik). Diyanet İşleri Meali (Eski) 36,37,38. Bunun üzerine Biz de, istediği yere onun buyruğu ile kolayca giden rüzgarı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğerlerini onun buyruğu altına verdik. Diyanet İşleri Meali (Yeni) 37,38. Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, bukağılara bağlı olarak diğerlerini de, onun emrine verdik. Diyanet Vakfı Meali 36, 37, 38. Bunun üzerine biz de, istediği yere onun emriyle kolayca giden rüzgârı, bina kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, demir halkalarla bağlı diğer yaratıkları onun emrine verdik. Edip Yüksel Meali Şeytanları da, yapı ustaları ve dalgıçlar olarak... Elmalılı Hamdi Yazır Meali Dalgıç ve yapı ustası şeytanları da. Elmalılı Meali (Orijinal) Şeytanları da: bütün benna' ve gavvas Erhan Aktaş Meali Ve şeytanları.¹ Her türlü yapı ustasını ve dalgıçları² * Hasan Basri Çantay Meali Şeytanları (onlardan) her bina ustasını, her dalgıcı, Hayrat Neşriyat Meali 37,38. Her binâ yapan ve dalgıçlık eden şeytanları (cinleri) de ve (zarar vermemeleri için) zincirlerle birbirlerine bağlı olan diğerlerini de (ona boyun eğdirdik).(1)* İlyas Yorulmaz Meali Bina yapan ve su altında çalışabilen bozguncu güçleri (şeytanları), İsmail Hakkı İzmirli 37, 38. Dülger, dalgıç şeytanlarını da [⁷], bukağılara bağlı olarak başkalarını da [⁸] ona müsahhar kıldık.* Kadri Çelik Meali Bina ustalarını ve dalgıçlık yapan bütün şeytanları da (emrine verdik). Mahmut Kısa Meali Ayrıca, inşaat ustalığı ve dalgıçlık yapan cinleri ve şeytanları da onun emrine boyun eğdirdik. Mehmet Türk Meali 36,37,38. Bunun üzerine Biz, emriyle dilediği yöne tatlı tatlı esen rüzgârı, yapı ustası ve dalgıçlık yapan şeytanları ve diğerlerini, (ihanet etmemeleri için) demir halkalarla bağlı olarak onun emrine verdik. Muhammed Esed Meali bütün bozguncu güçleri de [o'nun hizmetine verdik], her tür yapı ustasını ve dalgıcı; Mustafa Çavdar Meali Becerikli bina ustalarını ve dalgıçları da onun emrine verdik. 21/81-82 Mustafa İslamoğlu Meali yine şeytanlar (gibi dik başlı) güçlerden, her biri birer yapı ustası ve dalgıç olan kimseleri de (ona âmâde kıldık);[4078]* Ömer Nasuhi Bilmen Meali Şeytanları da, herbir bina yapıcı ve dalgıç olanı da (musahhar kıldık). Suat Yıldırım Meali 37, 38. Bina yapan, dalgıçlık yapan her şeytanı, bukağılarla bağlı olan başkalarını da onun hizmetine verdik. [21, 82]* Süleyman Ateş Meali Ve şeytanları; her bina ustasını ve dalgıcı, Süleymaniye Vakfı Meali Bina yapabilen ve denize dalabilen bütün şeytanları.[*] Şaban Piriş Meali Her biri yapıcı ve dalgıç olan şeytanları... Ümit Şimşek Meali Binalar kuran ve dalgıçlık yapan şeytanları, Yaşar Nuri Öztürk Meali Şeytanları da onun emrine verdik. Hepsi bina ustası ve dalgıçtı. Eski Anadolu Türkçesi daħı şeyŧān ları her yapıcıyı daħı śuya dalıcıyı. Bunyadov-Memmedeliyev (Biz) şeytanlardan olan hər bir bənnanı və qəvvası, sizinpaylaştığınız ayeti okursanız şeytanları diyor kardeşim Cin kelimesi geçiyor mu..ayette.. |
#9
|
|||
|
|||
Sudan basbayagida geciyorlar. Dere ve su kenarlari olmayi sevdikleri yerlerin baslarinda geliyor.
|
#10
|
||||
|
||||
haklısınız kardeşim ben yanlış yazmışım özür diliyorum.anlatılmak istenenleri tam anlatamamışım ..
|
Seçenekler | |
Stil | |
|
|
Benzer Konular | ||||
Konu | Konuyu Başlatan | Forum | Cevap | Son Mesaj |
Olacak işlerin son anda olmaması | BlkbrgBG2809 | Sorularınız | 9 | 06.07.21 15:52 |
Her Diri Şeyi Sudan Yarattık | Och | islam & islami Konular | 2 | 02.02.21 23:08 |
Duanın kabul olmaması | fener | Sorularınız | 1 | 09.06.19 15:35 |
insanın sudan yaradılışı | melih06 | Hayat Dersleri & Hikayeler | 4 | 05.09.18 11:17 |
CiN Musallat Olmaması İcin | Astra | Rukye ve Tedavi | 3 | 02.03.18 23:22 |