Esmalar

Rabbimizin Bilinmeyen Bazı Esmaları - Havas Okulu
Mobil Görünümdesiniz Klasik Görünüm için TIKLAYINIZ Kayıt ol
Havas Okulu
Esmalar>Rabbimizin Bilinmeyen Bazı Esmaları
H3roglif 22:32 20.01.20
Aşağıda verilen esmalar Kuran ve sünnetten çıkarılmıştır. Bu esmalar Hem Havas eserlerinde pek geçmez ve herkesçe de bilinmez hem de 99 Esmanın haricindedir.

Bazıları Mevcut olan, bilinen Esmaların içeriğinde vardır. Bazıları ise Müstakil olarak vardır. Rabbimizin bu güzel isimleri de diğerleri gibi bilinsin ihtiyaç halinde vesile edinilsin ve faydalı olsun temennisiyle paylaşıyoruz....





ER-RAFÎK-REFİK

Bu isim Rasûlullahın (s.a.v.) sahih bir hadisinden alınmadır:

“Allah rafîkdir/nazik bir dosttur. Rıfk ile, yumuşaklıkla muamele edilmesini sever. Sertlikle veya başka bir şekilde yapılana vermediğini rıfk ile/yumuşaklıkla yapılana verir.” (Müslim: III/2004.)

Malumunuz Efendimizin (s.a.v) son anlarında en çok yaptığı dua Refiki ala duasıdır.
Allah Teâlâ, fiillerinde yumuşaklıkla muamele eder. Bütün mahlukatı hikmetine ve rıfkına/yumuşaklığına uygun bir şekilde tedrici olarak/aşama aşama yaratmıştır.

Bir kimse, Allah’ın yaratma kanunlarına ve O’nun peygamberine (s.a.v) uyarak işlerini yumuşaklık, sükunet ve vakar ile yürütmelidir.

Bu metod peygamberin (s.a.v) metodudur. Bu şekilde işler ona kolaylaşıverir. Özellikle insanlara iyiliği emredip kötülükten sakındırırken ve onları irşat ederken yumuşaklık ve ağırbaşlılık son derece gereklidir.


Bu ismin ebced değeri 390/152100-

Telhail-Burcu Akreb-Gezegeni Merih

Merih saatinde bu ismin zikriyle meşgul olan her işini sukunet ve vakar ile yapar.

Özellikle aceleciliği olanlar, tabiatında hışım, sertlik olanlar bu ismin zikriyle meşgul olurlarsa yumuşak huyluluğu Hilmi kazanırlar.

Bu ismin diğer mazharı ise Hilmdir. Aynı şekilde zikrine devam edenler maddi ve manevi yülselirler.






EL-HAYİY, (ES-SETÎR)

Bu isimler, Rasûlullahın (s.a.v.) şu hadislerinden alınmadır:
“Şüphesiz ki Allah hayâlıdır. Kulu elini O’na uzattığı zaman onu boş çevirmekten haya eder.

Diğeri
“Şüphesiz ki Allah (c.c.) halimdir, hayâlıdır, iffetlidir, haya ve iffeti sever; sizden biriniz yıkanırken kendisini gizlesin.( Ebû Davud, II/78; Tirmizî, V/556, İbnu Mâce, II/331. Neseî, I/200; Beyhakî, 1/198)

“Allah hayâ, edeb sahibidir, (hayiyy) günahları, ayıpları örtendir, (setîr) hayâyı, edebi, edep yerlerini örtmeyi sever. Biriniz guslettiği zaman avret yerlerini örtsün.” (Ebû Dâvud, Hammam, 2)


Canlı olmak, utanmak, yol açık ve işlek olmak anlamındaki “h-y-y” kökünden türeyen hayîy utangaç demektir.

Allah’ın sıfatı olarak hayiy çirkinlikleri bulunmayan; bağış, nimet ve ihsanı terk etmeyen demektir.

Bu, O’nun rahmeti ve keremindendir, kemâli ve hilmindendir.

Kul, Rabbine şiddetle muhtaç olduğu halde O’na karşı açıkça günah işler, -hatta Rabbinin verdiği nimetler olmasa günah işlemeye bile kuvvet bulamaz- Rabbi ise bütün mahlûkattan müstağni (soyutlanmış) olduğundan ve kereminden dolayı Onun perdesini kaldırıp ayıbını ortaya dökmekten ve Onu hemen cezalandırmaktan haya eder.

O, iffet ve hayalıdır, iffet ve haya sahibi olanları sever. Kim bir müslümanın ayıbını örterse Allah da onun dünyada ve âhirette ayıplarını örter.

Bu sebeple kulu günah işlediği zaman bunu ifşa etmesini hoş karşılamaz. Bilakis kendisinden ve Allah’tan başka kimsenin bilmediği günahları için tövbe etmesini ve bunları insanlara açıklamamasını ister.

O’nun nazarında insanların en kötüsü gece günah işleyip, Allah bu günahını gizlediği halde gündüz bunu ifşa edip anlatandır.

Yüce Allah şöyle buyurur:
“İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da âhirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz. (Nur 19)


Hayiy Ebced değeri 28/784 Nezail – Boğa-Zühre
Setir Ebced değeri 660/435600 Rayecail- Terazi-Zühre


Bu isimlerin zikrine saatinde devam edenler Haya ve iffet sahibi olurlar. Bir çok günah ve hatalarını Mevla örter. İfşa olmasını duyulmasını istemediği bir iş, proje veya sırrını bu isimleri zikre dek saklı tutabilir. Aynı şekilde düşmanlarına karşıda okursalar kendine bir yol bulamaz zararları dokunmaz.






EN-NASÎR
” Nasîr” faîl kalıbında “yardım eden” veya “yardım edilen” anlamına gelir. Çünkü birbiriyle yardımlaşanlardan her biri hem yardım eden, hem de yardım edilen durumundadır.

Nasîr, dostunu ve müttefikini teslim etmeyeceğine ve onu zillete terketmeyeceğine dair kendisinden güvence alınan, bu hususta söz veren demektir.

Allah Teâlâ en-Nasîr’dir. O’nun yardım etmesi mahlûkun yardım etmesi gibi değildir. Bu ismi kuranda aşağıda ki ayetlerde açıkça buluruz.

Yol gösterici ve yardım edici olarak Rabbin yeter. (Furkan 31)

Allah, dost olarak yeter. Allah, yardımcı olarak da yeter. (Nisa 45)

O, ne güzel sahip, ne güzel yardımcıdır! (Hac 78)


Nasir Ebced değeri 350/122500 Şe’dail-

Terazi-Zühre Saatinde zikrine devam edenler daim izzet ve yardım bulurlar.

Özellikle yukarda verilen ayetleri veya sadece bu ismi veya ayetleri okuyup peşinde sayısınca bu zikri darlık, sıkıntı, çözülmeyenler işler zamanında okuyup hakka rucu edeni hak teala yardımsız bırakmaz.

Özellikle düşmanlarına hasedcilerine karşı Nisa 45 Kasas 35 ayetleriyle beraber okumak onlardan gelebilecek zararları def eder.

Manevi ilimlerde ehli tarıkın bu isimle meşgul olması manevi tıkanıklık ve yolda kalma durumlarda çok faydalıdır Rabbimizin Tevfikine sebeptir.








ZÛ’L-FAZL
Yüce Allah’ın kullarına karşı üstün fazilet sahibi olduğudur.

Bu adın mana ve medlulü da ona yakışan bir hu*sustur ki kullarına karşı olan bağışı ihtiyaçlarının üstünde olmaktadır.

Zenginliği sonsuz olduğundan kulların fazla olarak verdiği nesneye ih*tiyacı yoktur. Bu isim Kuranda şu ayetlerde geçer.

Ne Kitab ehlinden inkâr edenler ve ne de Allah’a ortak koşanlar, Rabbinizden size bir iyilik gelmesini isterler.

Oysa Allah, rahmetini dilediğine tahsis eder. Allah, büyük lütuf sahibidir. (Bakara 105)
O, rahmetini dilediğine has kılar. Allah, büyük lütuf sahibidir. (Aliimran 74)

Ey iman edenler! Eğer Allah’a karşı gelmekten sakınırsanız; O, size iyiyi kötüden ayırt edecek bir anlayış verir ve sizin kötülüklerinizi örter, sizi bağışlar.

Allah, büyük lütuf sahibidir. Enfal 29


Zül-Fazl Ebced değeri 1647 Teyail- Yengeç-

Kamer Saatinde zikrine devam edenler çok fazilet ve izzet sahibi olurlar.

Bu ismi gerek sade gerekse Zül celali ve ikram ve Zit Tavl (mümin 3 ayetinde geçer) esmasıyla beraber her türlü darlık, sıkıntı anlarında zikrederlerse sıkıntıları zail olur.


Özellikle maişet sıkıntılarında rızık ayetlerinin peşinden bu ismi sayısınca zikredip hakka sığınanlara Rabbimiz sebepler halk eder sıkıntısını giderir.

Basiret ve Furkan sahibi olmak isteyenler bu ismi yukarda verdiğim Enfal 29 ayetiyle beraber devamlı zikrederse maksadına nail olur.










MÜBTELÎ

Ebu’l-Hakem Berrecan el-Endülüsî, bu adın Ibtilâ’ dan müştak oluğunu ve bunun anlamının imtihan yani sınav, tecrübe gibi anlamlara geldiğini söylemektedir.

Bu isim kuranda aşağıdaki ayetlerden çıkarılmıştır. Ayetlerden de açıkça görüleceği üzere rabbimizin kullarını imtihan etmesidir.

Ayetin ifadesiyle gelen imtihanlara sabredip hakka tevekkül edenler müjdelenmiştir.

Sabredemeyenler ise yerilmiştir. Bir zümre kurtulmuşken diğer zümre azaba duçar olmuştur.


Bir zaman Rabbi İbrahim’i birtakım emirlerle sınamış, İbrahim onların hepsini yerine getirmiş de Rabbi şöyle buyurmuştu: “Ben seni insanlara önder yapacağım.” İbrahim de, “Soyumdan da (önderler yap, ya Rabbi!)” demişti. Bunun üzerine Rabbi, “Benim ahdim (verdiğim söz) zalimleri kapsamaz” demişti. (Bakara 124)


Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele. (Bakara 155)


Mübteli Ebced değeri 482 Tefbail- Koç-Merih


Bu isim mani ismiyle beraber olmasını istemediğiniz işler için saatinde okunursa o işler iptal olur.

Bu isim imtihan sıkıntı zamanlarında Vekil, Nasir gibi isimlerle beraber okunursa faydalıdır.

Tek başına okumamaya gayret edilsin. Hastalıklarda özellikle tıbbın aciz kaldığı rahatsızlıklarda bu isim mani ve Şafi gibi isimlerle okunursa faydalıdır.







Vefiy
Hak Teâlâ insanların inanç ve amellerine göre hak ettiklerini ödemektedir. Kullarından kendisine bir ödeme yapma*larını istememektedir.

Aksine kullarının hesabını Mürîd adıyla ödemektedir.

Bu ödeme işinde: “Ben ona ödedim veya onlara öderim.” bu ve benzer sözlerin cümlesi Mûcid adının işidir. Zira her şeyi ödeyen Hak Teâlâ’nın Vefiy adıdır. Bu isimde kurandan çıkarılmıştır.


“İman edip salih ameller işleyenlere gelince, Allah onların mükâfatlarını tastamam verecektir. Allah, zalimleri sevmez (Aliimran 57)



Vefiy Ebced değeri 96/9216 Fecail- İkizler-Merkür
Bu ismin zikrine devam edenler her gittikleri yerde izzet ikram ve saygı görürler.

Maişet darlıklarında ve hakkının yenildiği zamanlarda bu isimle meşgul olanlar darlıktan kurtulur ve hakkı ödenir.


Özellikle birinde alacağı olup da bir türlü alamayanlar bu ismin zikriyle meşgul olurlarsa maksadları hasıl olur.

Bu ismi hacetlerde kullananlar her 10 okumada aşağıdaki duayı da okurlarsa istekleri biiznillah verilir.

Yine önemli bir isteği olan bir gece rızaellillah 2 rekat namaz kıldıktan sonra bu ismi bin defa okuyup her 10 da bir kerede duayı okurlarsa hacetleri revadır.

Ci’tüke bi bidâatin müzcâtin, fe evfi lenâ Yâ Vefiy! –

Ey herşeyin karşılığını tam olarak veren en Vefalı

Bu ismin en büyük özelliği ise halvette çok faydalıdır. Haktan isteklerinin bir an önce verilmesine sebeptir. Bu husus ehline malumdur.







ER-RÂTIK EL-FÂTIK


Bu isimlerde Kurandan çıkarılmıştır. Aşağıda görüleceği üzere ratk (bitişik olma) ve fatk (ayırma) manalarındadır.

Her şeyi birleştiren ve ayıran hak tealadır. Kainatta zerreden küreye her cismi, varlığı, birleşikken ayıran, ayrı iken birleştiren Rabbimizdir.


İnkâr edenler, göklerle yer bitişikken, bizim onları ayırdığımızı ve diri olan her şeyi sudan meydana getirdiğimizi görmediler mi? Hâlâ inanmayacaklar mı? (Enbiya 30)



Ratık Ebced değeri 700/ Şesvail- Boğa-Zühre
Fatık Ebced değeri 580/ Senzail- Koç-Merih

Bu isimler Tarikat yolunda Tevhid makamlarında meşgul olunan isimlerdendir ki başlangıçtakilere verilmez. Fikir hareketleri ta*hayyüller ve vehimler şek ve şüpheler ve bunlar arasındaki muhalefetler ve anlaşmalar, bağlanmalar ve ayrılmaların tümü rıtk ve fıtk’dır.

Uykuda görülen sadık ve yalan rüyaların mertebeleri ve birbirine meczolmuş görüntüsü fıtk ve rıtk’dır.

Bütün bunlar Allah Teâlâ’nın Râtk adının fiilleridir. Bu sebeple bu adı başlangıç ehli zikir etmez, onların maksad ve muradları ayrılık değil birleşmektir.

Ancak arif kimseler bu adı anar. Bu isimlerden ayrı eşlerin birleşmeleri için veya küskünlerin barışmaları için faydalanılır.

Aynı şekilde düşmanlarının tuzaklarının dağılması güçlerinin yitirilmesi ve birliklerinin ayrılması içinde sayı değeri ve saatinde faydalanılır.

Birde gözleri tam görmeyenler ve şaşı olanlar için faydalıdır.







EL-VÂKÎ


Bu isim Allahu Tealanın koruması demektir.

Muiz adı zilletten, tevazu’ ve teslimiyyet ise koruyucu olan Hak Teâlânın Vâkî adındandır.

Keza hastalıklarda şifaya kavuşmak onun Kâfî adındandır.

Bunlar olmasaydı, özellikle Mâni’ adı (önleyici) olmasaydı nasıl korunabilirdik?

Keza Dâfı’ adı olmasaydı insanlar nasıl yardım görüp kurtulabilirdi?

İşte Hak Teâlâ kendi özel adlarının manalarıyla hususan Vâkî adıyla mevcudatını korumaktadır.


Göklerden yere inenler, semavî afetlerden Mü’min adının yardımıyla her şeyi vikaye etmektedir.

Ateşin alevini söndürerek kulunu ve mevcu*datını koruyan Gafir ile Cebbar adlarıdır.

eşyadan bir şey atılmaz ki, Allah Teâlâ’nın Vâkî adı o şeyi korumuş olmasın.

Bu hakikatten dolayı Sallallahü Aleyhi ve sellem efendimizin bir sözü vardır ki, bu sözü ile Vâkî adının hayır ve şerle tavırlarıyla zuhuruna işaret eder:

“Senin yaptıklarından sana sığınırım.” buyurmuştu. Hak Teâlâ Vâkî adıyla ken*dine sığınanları korumaktadır.

Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha ağırdır ve onları Allah’ın azabından koruyacak kimse de yoktur. (Rad 34)


Vaki Ebced değeri 107/11449 Sazail- Yengeç-Kamer

Bu ismin zikrine devam edenler her türlü varlığın şerlerinden mahfuz olurlar.

Aşırı korku anlarında, korkulacak şeylerle karşılaşılınca, zararlı haşeratlar akrep, yılan vs. ins ve cin korkularında onlardan gelebilecek zararlardan korunmak için bu isimle hakka sığınanı hak teala korur yardım eder.

Tüm korkuları zail olur. Korkulu rüya görenler içinde faydalıdır.


Alıntı




Dünyanın En Büyük Havas ve Gizli ilimler Sitesi ▪︎
Hsynn 22:29 07.02.20
Hocam el Kelam esması hakkında bilgi verebilme imkanınız varmı. Allah sizden razı olsun




Dünyanın En Büyük Havas ve Gizli ilimler Sitesi
havzkevser 22:55 07.02.20
Güzel bir paylaşım ama,kur'andan ve sünnetten neden çıkarılmıştır. @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]




Dünyanın En Büyük Havas ve Gizli ilimler Sitesi
timbor 00:25 08.02.20
Kurandan çıkarılmıştır derken isminin kaynağı ayetler ve hadislerdir demek istiyor artık Kuranda yok demek istemiyor




Dünyanın En Büyük Havas ve Gizli ilimler Sitesi
H3roglif 12:21 08.02.20
Hsynn Nickli Üyeden Alıntı:
Hocam el Kelam esması hakkında bilgi verebilme imkanınız varmı. Allah sizden razı olsun
Sözlükte “maddî ve mânevî açıdan etkilemek, yaralamak” anlamındaki kelm kökünden masdar ismi olan kelâm “konuşma, söz söyleme, sözlü etkiyi algılama” mânasına gelir. “Konuşma melekesinden yoksun bulunmaya aykırı durum, zihinde bulunan anlamın dille ifade edilmesi” diye tanımlanan kelâm örfte ağızdan çıkan anlaşılır sese verilen addır. Dinî bir terim olarak da “Allah’ın konuşma yetkinliğine sahip bir varlık olduğunu bildiren sıfatı” diye tanımlanabilir (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “klm” md.; Ebü’l-Bekā, s. 756, 758).

Kur’an’da Allah’ın melekler, İblîs ve peygamberlerle konuştuğu ve tükenmeyen kelimelerinin bulunduğu belirtilerek konuşmanın ulûhiyyete ait bir yetkinlik olduğuna dikkat çekilir. Âyetlerde “söyledi, konuştu, nidâ etti” gibi anlamlara gelen fiiller zikredilip Allah’ın yaratıklarıyla konuştuğu açıkça ifade edilir (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “ḳvl”, “klm”, “ndy” md.leri). Hz. Mûsâ örneğinde olduğu üzere Allah insanlarla perde arkasından doğrudan doğruya konuştuğu gibi vahiy yoluyla veya elçi göndermek suretiyle de konuşmuştur (el-A‘râf 7/143; eş-Şûrâ 42/51). Bu sebeple vahiylere “kelâmullah” denilmiştir. Allah’ın kelâmına vasıtasız olarak muhatap kılınan Hz. Mûsâ diğer insanlar arasından seçilmiş, ona Tûr dağının sağ yanından “ey Mûsâ” diye seslenilmiştir (el-A‘râf 7/144; Meryem 19/52). “Ol” sözüyle yaratılan Îsâ peygambere “kelimetullah” unvanı verilmiştir (Âl-i İmrân 3/45; en-Nisâ 4/171).

Hadislerde de Allah’ın konuşan bir varlık olduğuna temas edilmiştir. Çeşitli rivayetlerde yer aldığına göre Allah dünyada bazı insanlarla sadece perde arkasından konuşmuştur (İbn Mâce, “Muḳaddime”, 13), âhirette ise arada bir vasıta olmadan müminlere hitap edecek (Buhârî, “Riḳāḳ”, 49), ilâhî emirlere aykırı davranan günahkârlarla konuşmayacaktır (Müsned, II, 253; krş. el-Bakara 2/174; Âl-i İmrân 3/77). Hadislerde Hz. Îsâ Allah’ın kelimesi, Kur’an da Allah kelâmı olarak nitelendirilmiştir (Dârimî, “Muḳaddime”, 8). Ayrıca bazı rivayetlerde müminlerin gördüğü sadık rüyalar bir tür ilâhî kelâm olarak nitelendirilmiştir (İbn Ebû Âsım, I, 213-214).

Kelâm sıfatına ilişkin tartışmalar erken dönemde başlamış ve hem kelâm ilminin doğması hem adlandırılması üzerinde etkili olmuştur. Kelâm âlimleri, keyfiyeti konusunda farklı görüşler ileri sürmekle birlikte Allah’ın kelâm sıfatı bulunduğu görüşünde birleşmiş ve nasların yanı sıra aklî delillerden hareketle bunu kanıtlamaya çalışmışlardır. Buna göre konuşmak bir yetkinlik, konuşamamak ise eksiklik ve aczdir. Mahlûkatı konuşturan Allah’ın, mahiyeti insanlarca tam olarak bilinemeyen bir konuşma sıfatına sahip olması yetkin varlık oluşunun gereğidir; konuşamamak ise Allah hakkında muhaldir. Allah’ın emreden, nehyeden ve bunları yaratıklarına bildiren bir varlık olması da kelâmın ulûhiyyetin ayrılmaz vasıfları arasında yer aldığını gösterir. Peygamberlerin Allah ile yaratıkları arasında elçilik görevi ifa eden insanlar oldukları dikkate alınırsa onların getirip sundukları kelâmın kendilerine değil Allah’a ait olduğu anlaşılır. Bu da Allah’ın kelâm sıfatı bulunduğunu kanıtlar (Mâtürîdî, s. 57-58; Seyfeddin el-Âmidî, s. 85-91; Teftâzânî, IV, 144).

İslâm âlimleri kelâm sıfatını daha çok mahiyeti, kadîm veya hâdis oluşu ve yaratıklar tarafından işitilmesi açısından ele almışlardır. Bu konudaki görüşleri şöylece özetlemek mümkündür: 1. Kelâm “harflerden ve seslerden oluşan ifade” mânasına geldiğine göre Allah’ın konuşması zâtı dışında herhangi bir nesnede harf ve ses yaratmasıyla mümkün olur. Yaratılan harfler ve sesler hâdis olup zâtıyla kāim değildir. Çünkü zâtı hâdislere konu teşkil etmediği gibi ezelde henüz bulunmayan yaratıklarıyla konuşması da mâkul değildir. Ayrıca kelâm fiilî bir sıfat olduğu için bütün fiilî sıfatlar gibi hâdistir, aksi takdirde yaratıkların da ezelî olması gerekir (Eş‘arî, s. 516-517; Kādî Abdülcebbâr, I, 193-195; Nesefî, I, 259-263; İbnü’l-Mutahhar el-Hillî, s. 59-61). Kur’an’da Allah’ın, Nûh’u kavmine peygamber olarak göndermesi ve Nûh ile kavmi arasındaki münasebetler geçmiş zaman kipleriyle anlatılmıştır (Nûh 71/1-28). Henüz Nûh ve kavmi yokken bu tür ifadelerin kullanılması “yalan konuşma” anlamına gelir. İlâhî kelâm harf ve ses vasıtasıyla gerçekleştiğinden bir tür bilgi demek olan kelâm-ı nefsî ile açıklanamaz. Zira Allah’a kelâm-ı nefsî nisbet etmek son tahlilde kelâm sıfatını inkâr etmeye götürür. Cehmiyye, Mu‘tezile ve Şîa âlimleri bu görüştedir. 2. Allah dilediği zaman konuşan bir varlıktır. Konuşması harf ve seslerle gerçekleşir. Harf ve sesler zâtıyla kāim olup ezelîdir. Her ne kadar belirli harf ve seslerin kendileri ezelî değilse de bunlar tür olarak kadîmdir. Allah’ın harf ve sesle konuşması organa muhtaç olmasını gerektirmez, zira konuşmak için ağız ve dilin bulunması şart değildir. Nitekim cehennemin yanı sıra ağzı ve dili bulunmayan el ve ayakların âhirette konuşturulacağı haber verilmiştir (Yâsîn 36/65; Kāf 50/30). Hadislerde Allah’ın sesle konuştuğu açıkça beyan edilmiştir (Buhârî, “Tevḥîd”, 32). Ancak O’nun sesi yaratıkların sesine benzemez. O’nun kelâmını oluşturan ses ve harflerin zâtı dışında bir varlıkta olduğu da iddia edilemez, çünkü bu tür harf ve sesler Allah’a ait bir kelâm olmaz. Aksi takdirde insanlarda konuşmayı yaratan Allah olduğuna göre bütün konuşmalarının O’na ait olması gerekirdi. Kelâm sıfatının hâdis kabul edilmesi Allah’ın ezelde bu yetkin sıfattan mahrum olması anlamına gelir. Selefiyye’ye mensup âlimler bu görüştedir (Ahmed b. Hanbel, s. 70-71; İbn Teymiyye, Mecmûʿatü’r-resâʾil, III, 454-509; Seffârînî, I, 138-141). 3. Kelâm sıfatı Allah’ın ezelde konuşma gücü bulunması ve zâtında kelâm yaratması demek olup konuşma gücü ezelî, zâtında harf ve ses yaratmak suretiyle söz söylemesi ise hâdistir, çünkü zâtının hâdis olaylara konu teşkil etmesinde bir sakınca yoktur. Aksi takdirde naslarda Allah’ın yaratıklarıyla konuştuğuna ilişkin bilgilere mâkul bir açıklama getirmek mümkün olmaz. Kerrâmiyye âlimleri bu görüşü benimsemiştir (Eş‘arî, s. 517; Teftâzânî, IV, 143-145; Süheyr Muhammed Muhtâr, s. 526-527). 4. Allah’ın konuşan bir varlık olmakla nitelenmesi, akl-ı faal vasıtasıyla ilâhî bilginin peygamberin kalbine akması (feyiz) demektir. Allah’ın zâtı arazlara konu teşkil etmediğinden O’nun kelâmının beşerî kelâm türünden olması mümkün değildir. İlâhî kelâm kavlî değil fiilîdir. Göklerin ve yerin ilâhî emir karşısında, “İtaat ederek geldik” demesi (Fussılet 41/11) bunu gösterir. İbn Sînâ gibi bazı İslâm filozofları bu görüşü savunur (İbn Sînâ, s. 30-31; Fâtıma Ahmed Rif‘at, s. 450-454). 5. Kelâm Allah’ın zâtıyla kāim mânalardan ibaret olup ezelîdir. Kelâm-ı nefsî adını alan bu mânalar ilimle iradeden farklıdır ve gerçek ilâhî kelâmı teşkil eder. Allah’ın zâtında mevcut mânalar Arapça ile ifade edilince Kur’an, İbrânîce ile anlatılınca Tevrat, Süryânîce ile nakledilince İncil adını almıştır. İlâhî kelâmın emir, nehiy ve haber şeklini alması muhatapların yaratılmasıyla vuku bulur. Hem Kur’an’da hem Arap dilinde kelâm-ı nefsîye işaret edilmiştir. İlâhî sözleri kullara ulaştıran harf ve seslere kelâm-ı lafzî denir. Bunlar Allah’ın zâtında bulunmayıp herhangi bir nesnede yaratıldıklarından hâdistir ve mecazi olarak kelâm-ı ilâhî diye adlandırılır. Kelâm-ı nefsî, ezelde henüz gerçekleşmemiş olan olayların gelecekte vuku bulacağı tarzında Allah’ın zâtında mevcuttur. Olaylar gerçekleşince onlardan “vuku bulmuş” diye kelâm-ı lafzî ile haber verilir. Yaratıklar yokken Allah’ın ezelde kelâm sıfatı bulunması bir problem oluşturmaz. Zira yaratıklara kelâm-ı nefsî ile değil kelâm-ı lafzî ile hitap edilir. Allah’ın yaratıklarla konuşması ancak harf ve ses yaratmasıyla mümkün olur. Eş‘ariyye ve Mâtürîdiyye âlimleri bu görüştedir (İbn Fûrek, s. 65-67; Nesefî, I, 259-264, 282-285; Teftâzânî, IV, 144-149; Beyâzîzâde Ahmed Efendi, s. 138-143, 178-182).

Kelâm sıfatıyla ilgili konulardan biri de ilâhî kelâmın insanlar tarafından gerçek haliyle işitilip işitilemeyeceği hususudur. Bu konudaki görüşler de şöyledir: a) Allah, ezelî kelâmını harf ve ses vasıtası olmaksızın hârikulâde çerçevesinde dilediği kuluna işittirir. Nitekim Hz. Mûsâ’nın “kelîmullah” olmasının mânası budur. Eş‘arî, Gazzâlî ve Takıyyüddin es-Sübkî gibi âlimler bu görüşü benimsemiştir. b) Allah’ın kelâmı yarattığı bir ses aracılığıyla âdet üstü bir tarzda işitilebilir. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî ve Eş‘arîler’den Ebû İshak el-İsferâyînî’nin kanaati budur. c) Allah’ın zâtında bulunan ezelî kelâmı işitilemez, sadece onlara delâlet eden lafızlar işitilebilir. Eş‘arîler’in çoğunluğu bu görüşü benimsemiştir (Mâtürîdî, s. 59; İbn Fûrek, s. 59; Gazzâlî, s. 82-83; Teftâzânî, IV, 156-157).

Kelâm sıfatı konusunda ileri sürülen farklı görüşler arasında ortak noktaların bulunduğu görülmektedir. Ancak bu sıfatın sadece harf ve ses yaratmaktan ibaret sayılması Allah’ın zâtında mevcut bir kelâm niteliğini inkâr etme anlamına geldiğini söylemek gerekir. Zira harf ve ses yaratana mütekellim değil hâlik ve fâil denir. Şu halde kelâm emir ve nehye kaynak teşkil ettiğinden yaratmadan ayrı bir sıfat olmalıdır. Bu sebeple kelâmın fiilî değil sübûtî bir sıfat olması daha isabetli görünmektedir. Teşbihe götüreceği endişesiyle Allah’ın zâtında mevcut kelâm sıfatını reddedenler, duyu ötesini duyular âlemiyle kıyaslamaları yüzünden bu sonuca varmışlardır. Halbuki bu yöntemi ilâhî sıfatlara uygulamak her zaman doğru değildir. Netice olarak ilâhî sıfatların mahiyetini bilmek imkânsız olmakla birlikte teşbihten kaçınmak şartıyla Allah’ın ilim ve iradeden ayrı sübûtî bir kelâm sıfatı bulunduğunu savunan görüş tercihe şayan görünmektedir.

---------- Post added 08.02.20 at 13:23 ----------

havzkevser Nickli Üyeden Alıntı:
Güzel bir paylaşım ama,kur'andan ve sünnetten neden çıkarılmıştır. @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Kurandan Çıkarılmamış Kuranda Var Zaten




Dünyanın En Büyük Havas ve Gizli ilimler Sitesi