Durru Meknun Kasidesi - Okunuşu ve Pdf dosyası - Sayfa 2 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Havas ilmi & Gizli ilimler > Evradiyeler & Azametler

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #11  
Alt 11.09.20, 09:18
Güvenilir
 
Üyelik tarihi: 06.01.20
Bulunduğu yer: Tashkent
Mesajlar: 3,836
Etiketlendiği Mesaj: 561 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
HeartLess Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
rica ederim
Allah razı olsun abim harika bende daha önce görmedim
__________________
Insanın dostuda düşmanıda kendisidir
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 28.11.20, 20:15
 
Üyelik tarihi: 18.05.19
Bulunduğu yer: Dünya Zindanında
Mesajlar: 433
Etiketlendiği Mesaj: 28 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
HeartLess Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
“Yâ Resulallah, bu deve ne diyor?’ diye sorduk.

“Efendimiz şöyle buyurdu:

“Ey Nebi, Allah İslâmdan ve Kur’ân’dan size hayırlar versin’ dedi. ‘Âmin’ dedim.

“Sonra ‘Siz beni rahat ve huzura kavuşturduğunuz gibi, Allah da kıyamet gününde ümmetini kor kudan kurtarsın, rahat ve huzura kavuştursun’ dedi. ‘Âmîn’ dedim.

“Daha sonra, ‘Allah ümmetinin kanını düşmanlarından korusun’ dedi, ‘Âmîn’ dedim.

“Daha sonra da, ‘Allah ümmetinin helak oluşunu aralarında fitne fesat çıkararak birbirine silah

çekmede kılmasın’ deyince ağladım. Çünkü ilk isteklerini ben de Allah’tan istedim, Allah isteklerimi

kabul etti, onları bana verdi. Son istediğini ise vermedi. Cebrail, Allah’tan ümmetimin birbirlerine

silâh çekerek helak olacağı haberini getirdi. Olacakları kalem böyle yazmış. Allah’ın takdiri değişmez.”

15 Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, yaratılış yönünden en hakir görülen taşı eline alınca, taş

ulaştığı şereften O’nu tenzih ve tesbih etmekten kendini alamıştır.

16 Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme karşı mahlûkat itaat ederdi. Yumuşak toprağın iz vermemesi,

iyi huylu insanın haline, taşta sert ve kaba insanın haline teşbih edilmiştir.

“Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun beraberinde bulunanlar, inkârcılara karşı sert, birbirlerine

merhametlidirler. Onları rükûa varırken, secde ederken, Allah’tan lütuf ve hoşnudluk dilerken

görürsün. Onlar, yüzlerindeki secde izi ile tanınırlar.” (Fetih, 29)

Bazıları bu mucize hakkında niçin çok eser kalmadı diye düşünürlerse bu mucize Rasûlüllah sallallâhü

aleyhi ve sellemin gölgesi olmadığından onun yerine kaim oldu. Gölge gibi zuhur ederdi.

17 “Uhud Gazasında Ebû Katâde ibni Nu’man‘ın gözüne bir darbe erişti, Gözü yerinden çıktı ve hatta yanağının üstüne sarktı. Onu Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz

Hazretlerine getirdiler. Ebû Katâde:

‐ “Yâ Rasûlullah! Dedi. Benim bir karım var, onu çok severim. Korkarım ki, bu hâlde görüp benden

iğrenir.” Bunun üzerine Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem Efendimiz Hazretleri mübarek eliyle gözünü

yerine koyup:

‐ “Yâ Rabb! Sen ona güzellik ver,” diye dua etti.

Ondan sonra o gözü güzellikte ve keskin görüşte diğerinden daha baskın oldu. Öbürü ağrıdığı zaman

bu ağrımazdı” diye buyurdular. (Mevâhibi Ledünniyye, Cild 1, Sayfa: 655)

Ebû Katâde’nin torunlarından biri, Halife Ömer bin Abdülazîz’in yanına gelmişti.

“Sen kimsin?” dedi. Bir beyt okuyarak Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin mübârek eli ile gözünü

yerine koymuş olduğu zâtın torunu olduğunu bildirdi. Halife bu beytleri işitince, kendisine ziyâde, ikram

ve ihsanda bulundu.

18 Eskiden el üzerine tükrük şifa niyetiyle yara üzerine veya ağrıyan yere sürülürdü. Tükrük, insan ifrazatı

içinde kan gibi bütün özellikleri taşır. Antidoksidan maddelerin çok bulunması da onun şifalı vasfını

artırmaktır. Yapılan araştırmalarda insan elinin üzerinde asit ve vitaminler olduğu tespit edilmiştir. Bu

özellik ile birleşincede tükrük şifa veren bir sıvı haline gelir. Tükrük, insan ifrazatı içinde kan gibi bütün

özellikleri taşır. Antidoksidan maddelerin çok bulunması da onun şifalı vasfını artırmaktır.

19 İmrân bin Husayn radiyallâhü anh (Meleklerle konuşan Sahâbî) İmrân bin Husayn, Hayber savaşında Müslüman oldu. Ondan sonraki bütün savaşlarda Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimizin yanında ve

hizmetinde bulunmakla şereflendi. Efendimiz kendilerini çok severdi. Ashâb‐ı kirâm içinde çok faziletlere

sahipti. Fikir ilminde üstün derecesi vardı. Duâsı kabûl olunan seçilmişlerdendir. Mekke’nin fethinde

Huzaa kabîlesinin sancağını taşıdı. Daha hayırlı gelmedi Hazret‐i Ömer radiyallâhü anh halîfe olunca,

Basra halkına İslâmiyeti öğretmek için İmrân bin Husayn’i gönderdi. Hasani Basrî hazretleri, kendisinden çok hadisi

şerif öğrenmiş ve yemin ederek demiştir ki:

‐ Basralılar için İmrân’dan daha hayırlı biri gelmemiştir.

Abdullah bin Amr, İmrân’i Basra kâdılığına tayin etti. Kâdılı’ğı zamanında, iki kişi hüküm vermesi için kendisine geldi. Bunlardan birisi şâhidini getirdi, diğeri getiremedi. Hüküm şâhit getirenin lehine verildi. Şâhit getiremeyen kimse bunu kabûl etmeyip dedi ki:

‐ Bu karar bâtıldır.

Hazreti İmrân bunun üzerine, Abdullah bin Amr’dan azlını isteyerek istifa etti. Yakalandığı hastalığı sebebiyle ne oturabilir, ne de ayakta durabilirdi. Kendisine hurma dallarından bir sedir yapmışlardı. Orada günlerini geçirir, Rabbini zikrederdi. altmış sene bu hâl devam etti. Mutarrif bin Abdullah ile kardeşi A’lâ, ziyâretine gittiler. Mutarrif, onun bu hâlini görünce ağladı. Hazreti İmrân, ona sordu:

‐ Niçin ağlıyorsunuz?

‐ Senin hâline ağlıyorum.

Hazreti İmrân buyurdu ki:

‐ Ağlama, ben ölünceye kadar da kimseye söyleme! Melekler benim ziyâretime gelip selâm veriyorlar.

Meleklerin selâmını alıyor, onlarla konuşuyorum. Onların bu ziyâretlerinden fazlasıyla memnun

oluyor, hasta olduğumdan dolayı verilen bu nîmetlere şükrediyorum. Böyle bir hastalık hâlinde Melekleri

gören bir kimse, bu dertlere râzı olmaz mı? Bir gün İImrân bin Husayn’a birisi dedi ki:

‐ Bize yalnız Kur’andan söyle! ‐ Ey ahmak! Kur’an‐ı kerimde namazların kaç

rekât olduğunu bulabilir misin? Böyle söyleyerek, hadis‐i şeriflerin ve âlimlerin

açıklamalarının da lâzım olduğunu bildirdi. İmrân bin Husayn 672 senesinde vefât etti.

Rasûlullah efendimizden 120 hadisi şerif nakletmiştir. Hazreti İmrân bin Husayn, hasta yatağında bile

ilim öğretirdi. Talebelerine şöyle anlattı: “Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz,

merhametten ayrılmamakla beraber, harp meydanlarında din düşmanlarına karşı şiddetli

olurdu. Huneyn cenginde, müşrikler onu kuşattığı zaman, atından inerek, “Ben rasülüm, yalan yok. Ben Abdülmuttalib’in oğlu Abdullah’in oğluyum” buyurarak, düşmana saldırdı. O gün, Ondan daha cesur ve daha metin kimse görmedim.” Hazreti İmrân bin Husayn şöyle anlatır:

Bir gün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimiz bana buyurdu ki:

‐ Yâ İmrân, sen de bilirsin ki, biz seni çok severiz. Kızım Fâtıma rahatsızmış. Eğer beraber gelirsen,

onun ziyâretine ve hatırını sormaya gidelim. ‐ Anam, babam, canım sana feda olsun yâ

Resûlallah, gidelim.

Kalktım, beraberce Fâtımatüz Zehrâ’nin evine gittik. Peygamber efendimiz kapıyı çaldı ve Esselâmü

aleyküm yâ Ehle Beytî diye selâm vererek içeri girdiler. Fâtımatüz Zehrâ da cevap verdi:

‐ Ve aleyküm selâm, sevgili babam yâ Resûlallah! Buyurunuz!

‐ Kızım, yanımda İmrân bin Husayn da vardır. Onunla beraber geldik, başını ört!

‐ Babacığım, seni hak Peygamber olarak gönderen Allahü teâlâya yemin ederim ki, bu yün örtüden

başka örtünecek bir şeyim yoktur.

‐ Kızım, işte onunla örtün!

‐ Ey Babacığım! Başımı örtsem vücudum, vücudumu örtsem başım açık kalır.

‐ Bu örtüyü düz düzüne değil de, köşeleme, yâni uzunlamasına ört ki, vücudunun her tarafını kaplasın.

İmrân bin Husayn diyor ki:

Ben dışardan bu konuşmaları işittikçe, gözlerimden yaş, ciğerlerimden kan geliyordu. Hazret‐i Fâtima’nın

dünyaya hiç bağlanmamasına gıpta ediyordum. Nihayet Hazret‐i Fâtıma sevgili Rasûlüllah

sallallâhü aleyhi ve sellemin târifleri üzere güzelce başını bağlayıp örttükten sonra, içeri girmeme izin verdiler. İçeride Efendimizin arkasında oturdum. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem,

“Kızım, nasılsın, rahatsızlığın nasıl oldu?” diye hatırlarını sordular. O da dedi ki:

‐ Babacığım, bu gece çok rahatsızdım. Sancıdan sabaha kadar uyuyamadım. Şimdi öyle bir hâldeyim

ki, bir lokma ekmek yemeye bile takatım kalmadı. Açlıktan çok bitkinim.

Bu söz üzerine Allahü teâlânin habîbi, Resûli Ekrem efendimizin mübârek gözlerinden yaşlar boşandı.

Buyurdular ki:

‐ Kızım, sakın hâlinden şikâyet etme! Allahü teâlâya yemin ederim ki, ben, yaratıkların en üstünü,

Allahü teâlânın habîbi olduğum hâlde, üç gündür mideme bir lokma ekmek girmedi. Hâlbuki,

Rabbimden istesem beni doyuncaya kadar yedirir. Fakat ümmetime ibret olması için geçici rızıkları,

sonsuz rızıklar için feda ettim.

Rasûlullah efendimiz, sonra mübârek elleriyle Hazreti Fâtıma’nın omuzlarını tutarak buyurdu ki:

‐ Müjdeler olsun ey kızım, sen Cennet kadınlarının hanım efendisisin!

İmran İbnu Husayn (radıyallahu anhümâ) hastalık üzerine uzman sahabi idi, Rasûlüllah sallallâhü

aleyhi ve sellemden bu konuda sırlara kavuşmuş ve rivayetleri vardır.

Bunlardan biri; “Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem:

“Ümmetimden yetmişbin kişi (Mahşer’ de) hesaba

çekilmeden cennete girecektir!” buyurdular.

Kendisine:

“Ey Allah’ın Resulü! Bunlar kimlerdir?” diye

sual edildi.

“Onlar, kendilerini dağlatmayanlar, rukyeye başvurmayanlar,

teşâüm’e (uğursuzluğa) inanmıyanlar

ve Rabblerine tevekkül edenlerdir!” buyurdu.

Ukkâşe (radıyallahu anh) kalkıp:

“Ey Allah’ın Resûlü! Dua buyur, Allah beni onlardan

kılsın!” dedi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve

sellem:

“Sen onlardansın!” müjdesini verdi. Bir başkası

daha kalkıp:

“Ey Allah’ın Resûlü! Beni de onlardan kılması

için Allah’a dua ediver!” dedi. Rasûlüllah sallallâhü

aleyhi ve sellem:

“O hususta Ukkâşe senden önce davrandı!” cevabını

verdi.” [Müslim, İman, 371, (218).]

İmrân İbnu Husayn (radıyallahu anhümâ) anlatıyor:

“Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem bizi dağlama yapmaktan nehyetti. Ancak biz, (ona başvurmaya

zorlayan) durumlarla karşılaştık. Birçok defalar dağlama yaptık. (Sünnete muhalefetimiz

sebebiyle) rahatsızlığımızdan kurtuluş bulamadık.”

[Tirmizî, Tıbb 10, (2050); Ebu Dâvud, Tıbb 7, (3865).]

Yine Gülsüm ibni Husayn radiyallâhü anh bir ok ile göğsünden yaralandı. Rasulullah sallallahu aleyhi

vesellem üzerine tükürdüğü gibi bütün sıhhat buldu. (Mevahibü ledünniye c.1.s.106 (Osmanlıca baskı)

20 Bedir harbinde Hubeyb radiyallâhü anh omzundan şiddetli bir yara almış idi. Muaz ibni Afra radiyallâhü

anh hazretlerinin de bir eli kesilmiş hemen derisinin üzerinde durur idi. Rasulullah sallallahu

aleyhi vesellem efendimiz mübarek tükrüğünü sürüp mesh edince hemen şifa bulmuşlardı. (İmamı

Celaleddin es‐Suyuti 14. bölüm.)

22 “Rabbin sana verecek

ve sen razı olacaksın.” (Duhâ, 5)

23 Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem her kim davet etse kabûl buyururlardı. Câbir bin Abdullah

radıyallahü anh da bir gün davet etmişti. Hazret‐i Câbir, Rasûlullah efendimizin evine

teşrîfiyle o kadar sevindi ki, karşılamak için sevinçle koşarken, su tulumunu devirdi ve su döküldü.

Rasûlullah efendimiz içeri girip oturdu. Hazreti Câbir’in bir kuzusu vardı. Onu hemen kesip kebâb

yapmak için hâzırladı. İki oğlu vardı. Büyük oğlu küçük oğluna, “babam kuzuyu nasıl kesti, gel sana

göstereyim” dedi. Kardeşini bağlayıp bıçağı boğazına sürdü. Fakat göstereyim derken, farkına varmadan

kardeşini boğazlayıp ölümüne sebep oldu… Hazreti Câbir’in hanımı, çocuklarının bu hâlini

görünce, büyük oğlunu yakalamak için peşinden koştu. Çocuk korkusundan kaçayım derken, evin

damından aşağı düşüp öldü. Kadın çocuklarının ölmesinden dolayı “feryâd edip ağlarsam, Rasûlullahın

üzülmesine sebeb olurum” diye düşünerek sabretti. Çocuklarının ölüsü üzerine bir kilim örttü.

Hâzırlanan kebâbı pişirdi. O sırada Cebrâîl aleyhisselâm geldi ve “Yâ Muhammed! Allah Teâlâ,

Câbir’e oğullarını da sofraya getirmesini söylemenizi emir buyurdu” dedi.

Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, Hazreti Câbir’e,

“oğullarını da sofraya getirir misin?” buyurdu.

Dışarı çıkıp hanımına

“Rasûlullah onların da sofraya gelmelerini istiyor”

dedi. Hanımı,

“Rasûlullaha onların burada olmadıklarını söyle”

dedi. Hazreti Câbir durumu arz edince, Rasûlullah efendimiz

“Allah Teâlânın emridir.” buyurdu. Hazreti Câbir tekrâr hanımının yanına varıp, “Çocuklar nerede iseler mutlaka bulmamız lâzım. Allahü teâlânın emri böyle gelmiştir” dedi.

Zavallı, çâresiz hanımı ağlayarak,

“Ey Câbir! Oğulların ne olduğunu sana söylemeye tâkatim yok” dedi. Sonra ölü yatan çocuklarının

üstündeki kilimi kaldırıp, onları gösterdi. Hazreti Câbir iki oğlunun da ölmüş olduğunu görünce, için

için ağlamaya başladı. O sırada Allah Teâlâ Cebrâîl aleyhisselâmı Rasûlullaha gönderip, çocukların başında duâ etmesini ve çocukları dirilteceğini bildirdi. Rasûlullah efendimiz kalkıp duâ etti. Câbir bin Abdüllah’ın her

iki oğlu da Allahü teâlânın izniyle dirildi…

24 Ümmü Mâbed radıyallahu anhâ Mekke’nin Kudeyd bölgesinde bir çadırda otururdu. Asıl adı Âtike’dir.

Ümmü Mâbed künyesiyle meşhur olmuştur. Baba adı Hâlid İbni Huleyf’dir. Huzâa kabîlesine

mensuptur. Ümmü Mâbed, akıllı, iffetli ve güçlü bir kadındı. Amcasının oğlu Temim İbni Abdiluzza ile evliydi.

Mekke’ye yakın Kudeyd bölgesinde çölde yaşardı. Koyun sürüleri vardı. Eli açık, cömert bir kadındı.

Çadırına uğrayan yolcuların su ve yiyecek ihtiyaçlarını görürdü. İçecek olarak süt, yiyecek olarak da

koyun keser pişirir et ikram ederdi. Onun bu güzel ahlâkı İslâm’ın nûruna kavuşmasına vesile oldu.

Hicrette Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selem Efendimiz beraberindekilerle üçüncü uğrak yerleri

olan Kudeyd mevkiine geldiler. Orada oturan Ebû Ma’bed’in çadırı önünden geçerken satın almak

maksadıyla “Hurma veya yiyecek başka bir şey var mı?” diye sordular Ebû Ma’bed o anda orada yoktu. Hanımı Âtike Ümmü Ma’bed “Hayır yiyecek bir şey yok” diye

cevap verdi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz bir tarafta zâif bir koyun gördü. (Bazı rivayetlerde

keçi olarak geçiyor) “Bunda süt yok mu?” diye sordu.

Ümmü Mâ’bed “Onun vücudunda kan yoktur nereden süt verecek?” dedi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz “İzin verirsen sağarım” buyurdu. Ümmü Ma’bed sürü ile otlamaya gidemeyecek kadar zâif olan koyunda

süt çıkmayacağını biliyordu. Fakat misâfire “olmaz” demenin uygun düşmeyeceğini düşünerek

“Pekâlâ onda süt bulursan sağıver” dedi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz

gidip koyunun beline elini sürdü ve memesini de mübârek eliyle meshetti. Sonra “Bismillahirrahmanirrahim”

diyerek duâ etti. Daha sonra “Bir kap getiriniz sağınız” buyurdu. Sağdılar. Getirdikleri kocaman kap doldu.

Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem Efendimiz önce Ümmü Ma’bed’e sonra da orada bulunanlara

doyuncaya kadar içirdi. En sonunda kendileri içti. Tekrar sağıp içtiler. Üçüncü defa da sağıp onu Ümmü

Ma’bed’e bıraktılar. Sonra da oradan ayrılıp yollarına devam ettiler. Az sonra Ebû Mâ’bed geldi. Kap içindeki sütü görünce “Bu ne?” diye sordu.

Ümmü Mâ’bed “Buraya mübârek bir zât geldi. Şöyle şöyle söyledi koyunu böyle sağdı” diyerek

olup bitenleri tafsilatıyla anlattı. Ebû Ma’bed “Bunda bir hikmet var. O zâtın şekil ve simâsı

nasıldı?” diye sordu. Ümmü Mâ’bed “Orta boylu karakaşlı kara gözlü ve gayet nurânî yüzlü lâtif bir

adamdı” diyerek Efendimizin şekil ve şemâilini birer birer beyan etti. Bunun üzerine Ebû Mâbed “Vallahi”

dedi. “Bu senin tarif ettiğin zât Kureyş içinde zuhûr eder nebidir. Eğer ben burada bulunsaydım

ona tâbi olur beraberinde gitmeyi ondan dilerdim.” Rasûlullahtan “Bu koyunu kesme” diye de emir

alan Ümmü Ma’bed şöyle demiştir: “Rasûlullahın memesini meshettiği o zâif koyun

Hz. Ömer’in hilâfetinde meydana gelen hicretin 18. yılındaki kıtlık ve kuraklığa kadar sağ kaldı. Yeryüzünde

hayvanlar yiyecek bir şey bulamazken biz onu sabah ve akşam sağardık.”

25 Enes bin Malik radiyallâhü anh anlatıyor:

Kıtlık yılı gelip çatmıştı. Bir Cuma günü, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ayakta hutbe okurken, bir

adam mescidin kapısından içeri girip, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemın karşısında durdu:

‐ Ya Rasûlüllah! (sallallâhü aleyhi ve sellem) Her yeri kuraklık ve kıtlık sardı. Hayvanlarımız ölüyor.

Çoluk çocuğumuz aç kaldı. Allah’a dua et de bize yağmur versin! Mescidde bulunanların bir kısmı da ayağa kalkarak seslendiler: ‐ Ya Rasûlüllah! (sallallâhü aleyhi ve sellem) Ağaçlar kurudu, hayvanlar kırıldı. Bizim için Allah’tan yağmur dile! Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem ellerini kaldırdı.

Halk da Onunla birlikte ellerini kaldırdılar.

‐ Ey Allah’ım! Bize yağmur ver! Bize yağmur ver! diyerek dua etti. Vallahi, o sırada biz, gökyüzünde

ne kalın, ne de ince hiçbir bulut görmüyor duk. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem dua edince,

birden bir rüzgar koptu. Sel dağının arkasından, kalkan şeklinde bir bulut parçası belirdi. Gökyüzünün

ortasına gelince yayıldı. Allah’a yemin ederim ki, bulutlar gökyüzünü kaplamadıkça, Rasûlüllah

sallallâhü aleyhi ve sellem ellerini indirmedi. Yağmur yağmaya başladığını görünce de,

‐ Ey Allah’ım! Bu yağmuru bardaktan boşanırcasına yağdır ve hakkımızda hayırlı kıl!

diye dua etti. Toplanan bulutlardan, bardaktan boşanır gibi yağmur yağmaya başladı. Yağmur damlalarının

Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selemin sakalına doğru süzülüp yuvarlandıklarını gördüm.

Üzerimize öyle bir yağmur yağdı ki, neredeyse evlerimize gitmeye yol bulamayacaktık. O gün, ertesi

gün, daha ertesi gün, ta öteki cumaya kadar yağmur yağdı, durdu. Vallahi, yedi gün güneş yüzü görmedik.

Medine’nin sel yataklarından ve yollarından ırmaklar aktı durdu. Cuma günü, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem

hutbesini okuyordu ki, yine mescidin kapısından bir kimse içeri girdi. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve

sellemin karşısında ayakta durdu:

‐ Ya Rasûlüllah! (sallallâhü aleyhi ve sellem) Evler yağmurdan yıkılmaya, hayvanlar sularda boğulmaya

başladılar! Allah’a dua et de artık şu yağmur dinsin! dedi. Mesciddekiler de ona destek verdiler. Resulullah

(s.a.s), gülümsedi. Ellerini kaldırdı, ‐ Ey Allah’ım! Çevremize yağdır, üzerimize yağdırma!

diye dua etti. Dua ederken de, eliyle gökyüzünün neresindeki bulutlara işaret ettiyse orası

açılıyordu. Medine’nin üstü açık bir meydan gibi oldu. Derken, Medine’nin üzeri tamamen açıldı.

Medine’ye baktım, taç giymiş gibi parlıyordu.

26 Ey hidayetin açılmış sancağı.

27 “Düşmanların Sana ettikleri eziyetin cezasına çarpılıp, hem Bedirdeki Kalip kuyusuna başsız cesetleriyle

tıkıldılar, hem de Allah Teâlâ’nın rızasından ebediyen mahrum oldular.”

28 Harbin bütün şiddetiyle devam ettiği bu nâzik anda, Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem, ridâsını

üzerinden yere atıp, ellerini Allah Teâlâ’ya açarak şöyle dua ediyordu:

“Ey kitabı (Kur’an’ı) indiren, hesabı en çabuk gören, kavim ve kabileleri bozgunlara uğratan Allahım!

Şu kabileleri de hezimete uğrat; sars onları Allahım! Onlara karşı bize yardım et! Allahım! Sen,

bu bir avuç Müslümanın helâkını dilersen, artık sana ibadet edecek kim kalır?”

O gün çarpışma bütün şiddetiyle devam etti. Artık hava kararmış, taraflar karargâhlarına çekilmişlerdi.

Gecenin karanlığında Hz. Cebrail aleyhisselâm, Efendimize geldi ve düşman ordusunun

estirilen bir rüzgârla perişan edileceğini müjdeledi. Müjdeyi alan Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem,

iki dizi üzerine çöktü, ellerini kaldırarak nusretini ulaştıran Allah Teâlâ’ya, “Bana ve ashabıma merhametinden dolayı, sana hadsiz şükür ve hamd olsun Allahım!” diyerek şükrünü takdim etti. (İbn Sa’d, c. 2, s. 74; İbn Kesir,

c. 3, s. 214.)

29 Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin ismidir. 14

saysına muadildir. Kasidei Ercuzede Tâhâ sırları

biraz açıklanmıştır.

30 Miraç mucizesi

31 “Müddessir”, örtüsüne bürünen, sarınan demektir. Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve selleme hitap

eden ilk âyet, Müzzemmil sûresinden önce nâzil olmuştur.

32 Hilye, süs ve güzellikler demektir. Hilyei saadet, hilyei şerif kavramları Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve

sellemin görünüşünü, hal ve hareketlerini, ahlakını anlatır. Bir adı da Şemâil’dir. Hilyelerin kaynağı hadislerdir. İlk hilye yazarı Tirmizi’dir. Şemaili Nebi’yi yazmıştır. Hadis kitapla rında ve siyer kitaplarında hilye bölümleri bulunmaktadır. Osmanlılarda hilyei saadet denilen levhaların yazılması ve asılması gelenekleşmişti.

Pdf Download: [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Video: [Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
İnternette rastladım, birisi Arapça okunuşunu kontrol ettirerek yazmış. Yazana dua edelim çok uğraşmış belli ki.
İstifade edelim inşaAllâh

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

يَا سَيِّدَ السَّادَاتِ جِئْتُكَ قَاصِدًا
أَرْجُو رِضَاكَ وَأَحْتَمِى بِحِمَاكَا

وَاللهِ يَاخَيْرَ الْخَلَٓائِقِ اِنَّ لٖی
قَلْبًا مَشُوقًا لَا يَرُومُ سِوَاكَا

وَبِحَقِّ جَاهِكَ اِنَّنِي بِكَ مُغْرَمٌ
وَاللهُ يَعْلَمُ أَنَّنِي أَهْوَاكَا

أَنْتَ الَّذٖى لَوْلَاكَ مَا خُلِقَ امْرُؤٌ
كَلَّا وَلَا خُلِقَ الْوَرٰی لَوْلَاكَا

أَنْتَ الَّذٖى مِنْ نُورِكَ الْبَدْرُ اكْتَسَا
وَالشَّمْسُ مُشْرِقَةٌ بِنُورِ بَهَاكَا


أَنْتَ الَّذٖى لَمَّا رُفِعْتَ إِلَى السَّمَٓاءِ
بِكَ قَدْ سَمَتْ وَ تَزَيَّنَتْ لِسُرَاكَا

أَنْتَ الَّذٖى نَادَاكَ رَبُّكَ مَرْحَبًا
وَلَقَدْ دَعَاكَ لِقُرْبِهِ وَحَيَاكَا

أَنْتَ الَّذٖى فِينَا سَئَلْتَ شَفَاعَةً
نَادَاكَ رَبُّكَ لَمْ يَكُنْ لِسِوَاكَا

أَنْتَ الَّذٖى لَمَّا تَوَسَّلَ اٰدَمُ
مِنْ زَلَّةٍ بِكَ فَازَ وَهْوَ أَبَاكَا

وَبِكَ الْخَلِيلُ دَعَا فَعَادَتْ نَارُهُ
بَرْدًا وَقَدْ خَمَدَتْ بِنُورِ سَنَاكَا

وَدَعَاكَ أَيُّوبٌ لِضُرٍّ مَسَّهُ
فَأُزِيلَ عَنْهُ الضُّرُّ حِينَ دَعَاكَا

وَبِكَ الْمَسِيحُ أَتٰي بَشِيرًا مُخْبِرً
بِصِفَاتِ حُسْنِكَ مَادِحًا لِعُلَاكَا

وَكَذَاكَ مُوسٰى لَمْ يَزَلْ مُتَوَسِّلًا
بِكَ فِى الْقِيَامَةِ مُحْتَمًا بِحِمَاكًا

وَالْأَنْبِيَٓاءُ وَكُلُّ مَا خُلِقَ الْوَرٰی
وَالرُّسْلُ وَالْأَمْلَاكُ تَحْتَ لِوَاكَا

لَكَ مُعْجِزَاتٌ أَعْجَزَتْ كُلَّ الْوَرٰى
وَفَضَٓائِلٌ جَلَّتْ فَلَیْسَ تُحَاكَا


نَطَقَ الطَّعَامُ بِسَمِّهِ لَكَ مُعْلِنًا
وَالضَّبُّ قَدْ لَبَّاكَ حِينَ لِقَاكَا

والذِّئْبُ جَٓاءَكَ وَالْغَزَالَةُ قَدْ أَتَتْ
بِك تَسْتَجِيرُ وَتَحْتَمٖى بِحِمَاكَا

وَكَذَا الْوُحُوشُ أَتَتْ إِلَيْكَ وَسَلَّمَتْ
وَشَكَی الْبَعِيرُ إِلَيْكَ حِينَ رَاٰكَا

وَدَعَوْتَ أَشْجَارًا أَتَتْكَ مُطِيعَةً
وَسَعَتْ إِلَيْكَ مُجِيبَةً لِنِدَاكَا

وَالْمَٓاءُ فَاضَ بِرَاحَتَيْكَ وَسَبَّحَتْ
جَمُّ الْحَصٰى بِالْفَضْلِ فِي يُمْنَاكَا


وَعَلَيْكَ ظَلَّلَتِ الْغَمَامَةُ فِي الْوَرٰی
وَالْجِذْعُ حَنَّ إِلٰى كَرِيمِ لِقَاكَا

وَكَذَاكَ لَٓا أَثَرٌ لِمَشْيِكَ فِي الثَّرٰى
وَالصَّخْرُ قَدْ غَاصَتْ بِهِ قَدَمَاكَا

وَشَفَيْتَ ذَا الْعَاهَاتِ مِنْ أَمْرَاضِهِمْ
وَمَلَاْتَ كُلَّ الْاَرْضِ مِنْ جَدْوَاكَا

وَرَدَدْتَ عَيْنَ قَتَادَةَ بَعْدَ الْعَمٰى
وَابْنَ الْحُصَيْنِ شَفَيْتَهُ بِشِفَاكَا

وَكَذَا خُبَيْبٌ وَابْنَ عَفْرَ بَعْدَمَا
جُرِحَا شَفَيْتَهُمَا بِلَمْسِ يَدَاكَا


وَعَلِىٌّ مِنْ رَمَدٍ بِهِ دَاوَيْتَهُ
فِى خَيْبَرٍ فَشُفٖي بِطِيبِ لَمَاكَا

وَسَأَلْتَ رَبَّكَ فِى ابْنِ جَابِرٍ بَعْدَمَا
أَن مَاتَ أَحْيَاهُ وَقَدْ أَرْضَاكَا

وَ مَسَسْتَ شَاةً لِأُمِّ مَعْبَدٍ بَعْدَمَا
نَشَفَتْ فَدَرَّتْ مِنْ شِفَا رُقْیَاكَا

وَدَعَوْتَ رَبَّكَ عَامَ قَحْطٍ مُعْلِنَا
فَانْهَالَّ قَطْرُ السُّحْبِ حِينَ دَعَاكَا

وَدَعَوْتَ كُلَّ الْخَلْقِ فَانْقَادُوا إِلٰى
دَعْوَاكَ طَوْعًا سَامِعِینَ نِدَاكَا


وَخَفَضْتَ دِينَ الْكُفْرِ يَا عَلَمَ الْهُدٰی
وَرَفَعْتَ دِینَكَ فَاسْتَقَامَ هُنَاكَا

أَعْدَاكَ عَادُو فِي الْقَلِيبِ جَمَيعُهُمْ
صَرْعٰى وَقَدْ حُرِمُوا الرِّضَا بِجَفَاكَا

فِي يَوْمِ بَدْرٍ قَدْ أَتَتْكَ مَلَٓائِكٌ
مِنْ عِنْدِ رَبِّكَ قَاتَلَتْ أَعْدَاكَا

وَ الْفَتْحُ جَٓاءَكَ يَوْمَ فَتْحِكَ مَكَّةً
وَ النَّصْرُ فِي الْأَحْزَابِ قَدْ وَافَاكَا

هُودٌ وَ يُونُسُ مِنْ بَهَاكَ تَجَمَّلَا
وَ جَمَالُ يُوسُفَ مِنْ ضِيَٓاءِ سَنَاكَا


قَدْ فُقْتَ يَا طٰهٰ جَمِيعَ الْأَنْبِيَٓاءِ
دُرًّا فَسُبْحَانَ الَّذٖي أَسْرَاكَا

وَاللهِ يَا يٰسٓ مِثْلُكَ لَمْ يَكُنْ
فِي الْعَالَمِينَ وَحَقِّ مَنْ نَبَّاكَا

عَنْ وَصْفِكَ الشُّعَرَٓاءُ یَا مُدَّثِّرُ
عَجَزُوا وَكَلُّوا مِنْ صِفَاتِ عُلَاكَا

اِنْجِيلُ عِيسٰى قَدْ أَتٰي بِكَ مُخْبِرًا
وَبِكَ الْكِتَابُ أَتٰي بِمَدْحِ حِلَاكَا

مَاذَا يَقُولُ الْمَادِحُونَ وَمَا عَسٰی
أَنْ يَجْمَعَ الْكُتَّابُ مِنْ مَعْنَاكَا


وَاللهِ لَوْ أَنَّ الْبِحَارَ مِدَادُهُمْ
وَالشُّعْبَ أََقْلَامُ جُعِلْنَ لِذَاكَا

لَمْ يَقْدِرِ الثَّقَلَانِ تَجْمَعُ نَدْرَةً
أَبَدًا وَمَا اسْطَاعُوا لَهُ اِدْرَاكَا

لِى فِيكَ قَلْبٌ مُغْرَمٌ یَا سَیِّدِی
وَحَشَاشَةٌ مَحْشُوَّةٌ بِهَوَاكَا

وَ اِذَا سَكَتُّ فَفِيكَ صُمْتِی كُلُّهُ
وَ اِذَا نَطَقْتُ فَاَمْدَحُ عُلْیَاكَا

وَ اِذَا سَمِعْتُ فَعَنْكَ قَوْلًا طَيِّبًا
وَ اِذَا نَظَرْتُ فَمَا أَرٰى إِلَّاكَا


یَا مَالِکِی كُنْ شَافِعِی مِنْ فَاقَتِی
اِنِّي فَقِيرٌ فِي الْوَرٰى لِغِنَاكَا

يَا أَكْرَمَ الثَّقَلَيْنِ يَا كَنْزَ الْوَرٰى
جُدْ لِى بِجُودِكَ وَارْضَنِی بِرِضَاكَا

فَلَأَنْتَ أَكْرَمُ شَافِعٍ وَمُشَفَّعٍ
وَمَنِ الْتَجَا بِحِمَاكَ نَالَ وَفَاكَا

فَعَسَاكَ تَشْفَعُ فِيهِ عِنْدَ حِسَابِهِ
فَلَقَدْ غَدَا مُتَمَسِّكًا بِعُرَاكَا

أَنَا طَامِعٌ بِالْجُودِ مِنْكَ وَ لَمْ يَكُنْ
لِأَبِى حَنِيفَةَ فِى الْأَنَامِ سِوَاكَا


فَاجْعَلْ قِرَایَ شَفَاعَةً لِى فِى غَدٍ
فَعَسٰى أَكُنْ فِى الْحَشْرِ تَحْتَ لِوَاكَا

صَلّٰى عَلَيْكَ اللهُ يَا عَلَمَ الْهُدٰی
مَا حَنَّ مُشْتَاقٌ اِلٰى مَثْوَاكَا

وَعَلٰى صَحَابَتِكَ الْكِرَامِ جَمِيعِهِمْ
وَ التَّابِعِينَ وَكُلِّ مَنْ وَالَاكَا

وَصَلَّ اللهُ عَلٰى سَيِّدِنَا مُحَمَّدٍ
وَعَلٰى اٰلِهِ وَصَحْبِهِ أَجْمَعِينَ
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 20.11.21, 21:14
Acemi
 
Üyelik tarihi: 11.11.21
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 3
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Çok teşekkürler sağolun
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 20.11.21, 21:27
Acemi
 
Üyelik tarihi: 11.11.21
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 3
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Türkçe okunuşu da koya bilseydin bi çok kişi arapça Bilmiyor çok makbule geçerdi yinede sağol
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 01.07.23, 23:27
Acemi
 
Üyelik tarihi: 18.02.21
Bulunduğu yer: Manisa
Mesajlar: 13
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Teşekkürler okuyalım inşallah
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 27.01.24, 18:24
Üye
 
Üyelik tarihi: 16.11.23
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 50
Etiketlendiği Mesaj: 2 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Deneyeceğim yedi gün mesajim bulunsun
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
dosyasi, durru, kasidesi, meknun, okunusu, pdf, sakli inci, sirrul meknun

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Muhyiddin Arabi - inci dizileri (Dürr-i Meknun) fanatik Derin Konular & Beyin Fırtınası 2 30.08.21 10:56
Gencine-i Esrar 2 Pdf Dosyası Linkini Atar mısınız Kadim Sorularınız 0 06.11.19 21:48
Imamı azamın dürrü meknun (saklı inci) kasidesi ve fazileti Tuana Diğer Havas Konuları 11 31.10.19 21:45
vBulletin içerisine php dosyası include etmek HeartLess vBulletin 3 07.05.18 09:17


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 22:49.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147