SİCCİN 5 (ALGI OPERASYONU)
Kur’an okunurken insanları parçalayıp film çekiyorlar!
Sinema salonlarındaki filmlere dikkat! Kur’an-ı Kerim’den ayetler okunurken bir kadının karnı parçalanıyor. Bir kişi Kur’an’dan sûreleri okurken ağzından birdenbire kan fışkırıyor. Şûra sûresi okunurken bir kadın mezar başında çocukların kafasını parçalıyor.
“Korkunun kaynağı Kur’an’dır” algısı filmlerde böyle işleniyor!
Tüm bunlar Türk yapımı korku filmi olan Siccin’de geçiyor. Filmin şimdi 5’incisi vizyonda! Yani şehirlerimizin sinema salonlarında! Çocuğunuz en son hangi filme gitti haberiniz var mı? Bir gün çocuk İslam düşmanı olarak karşınıza dikilince, “kendi paranızla kendinize” düşman yetiştirmiş olmanın vebalini kimin üstüne atabilirsiniz?
Sadece İslam’ı karalayan filmlere değil; haksız yere bir topluluğu, kültürü, inancı karalayan filmlere de gitmeyin! Hristiyan ve Musevilerle aynı inancı asla paylaşmam fakat onların inandıklarıyla alay etmem, alay edeni de sevmem!
Bu filmi yapanlar kutsallara saygısı olmayan müptezeller, onu anladık da bu filmlere izin verenler kimler, hangi yetkililer? Neden susuyorlar?
Bu çağrıyı 01 Ağustos 2015’te 3 sene evvel yine bu sütunlardan yapmıştık. Siccin diye bir korku filmi yapıldığını ve “korku” kavramını/duygusunu kullanarak Kur’an-ı Kerim üzerine algı yönetimi yaptıklarını söylemiştik. O vakit “Siccin 2” çekilmişti. Şu anda “Siccin 5” gösterimde ve filmin fragmanı yine Kur’an’la başlayıp Kur’an’la bitiyor. Fragman 2 milyona yakın seyredilmiş. Bu filmi yazanları, yapanları, yönetenleri tanımam; derdim şahıslar değil, onların yaptıkları işler!
Fragman şöyle: Başta ve sonda yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim okunuyor. Arada ise cinler kadınları parçalıyor, insanları delik deşik ediyor, ağızlarından gözlerinden iğrenç şeyler çıkıyor vs. Siccin biliyorsunuz Kur’an’da geçen bir kelime!
Bu filmi izleyenler günlük yaşamda Kur’an-ı Kerim dinlerken ister istemez bu sahneler gözlerinin önüne gelecek. Kur’an adeta “korkunun, kanın, dehşetin kaynağı” gibi algılanacak. İnsanlar çocuklarını Kur’an’dan, Peygamberimizden, İslam’dan uzak tutmaya başlayacak.
Bu filmlerin “ana amacının” bu tür bir algı yönetimi olduğunu düşünüyorum.
Onlar algı yönetimi yapacak kadar cesur olacak; ama biz ses çıkarmayacağız, duyurmayacağız, yaymayacağız, paylaşmayacağız öyle mi?
Onlar işlerini ne de güzel yapıyorlar! Şimdi çıkıp da “Kur’an vahşetin kaynağıdır” diye bir cümle sarf etseler büyük tepki görürler. Ama bunu demek yerine filmini çekiyor ve daha etkili bir yöntemle “söylemin gücünün” ötesine geçiyorlar.
Birileri de izleyip bunlara üstelik İslam’ı daha çok karalasınlar diye para kazandırıyor.
Bazıları daha ileri giderek filmi savunabiliyor, bunların çoğunun yurtdışında açılmış sahte hesaplar olduğu belli! Şöyle diyorlar: “Kur’an okunurken böyle büyü işleri ile uğraşmayın mesajı veriliyor.”
Vay be, mesaj böyle mi veriliyor? Kadının karnını parça parça ederken Kur’an okuyup mesaj mı veriyorsun? İnsanlar korku filmi izlerken o mesajı alabiliyor mu? Alamıyor; gözleriyle korkuyu seyrederken, kulaklarıyla da Kur’an’ı dinliyor ve ikisini zihninde birleştirip “Korkunun kaynağı Kur’an’dır” algısını beyninin bir yerlerine yerleştiriyor!
Görev burada kime düşüyor? Bana düşüyorsa elimden gelen uyarmaktır ve talep etmektir, sinema salonlarının önüne gidip “Açeydim kollarımı, getme deyeydim” diyecek halimiz yok. Görev Kültür ve Turizm Bakanlığı’na düşüyorsa belli ki 3 yıldır tek adım atılmamış. Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy şayet fırsat bulursa bu işlere de bakar mı bilmem? Mesele biraz da duyarlılık meselesi! Ezanlı toprakların inancına duyarlı olmazsanız Anadolu’nun ruhunu kaybedersiniz.
Kim sahip çıkacak bizim değerlerimize? Bakan’lar baktıklarıyla kalacak mı? Bu vebal hepimizin omzundadır? Bir yazı yazıp bu vebali omzundan atma gayreti içinde değilim; bu durum düzelmedikçe sorumluluk hepimizdedir.
Biz “korku filmleri” çekilmesin demiyoruz. Ödünü patlatmak isteyen buyursun gitsin! Biz bu korku filmlerinde “İslam’ın korku kaynağı gibi gösterilmesine” itiraz ediyoruz. Bunların DAEŞ zihniyetinden özde farkları yok. Ne yapıyor bu IŞİD/DAEŞ; bizim kavramlarımızı alıp etrafa korku salıyorlar. Tekbir getirerek masum insanları boğazlıyorlar. Tam bir alçaklık, tam bir İngiliz tipi terör örgütü! Dün “İslami terörizm” diyorlardı, bugün “İslami korku filmi” diyorlar!
Lütfen dikkatli olalım, bu tür filmlere gitmeyelim, çocuklarımız sinema salonlarında hangi filmlere gidiyor bir kontrol edelim! Bunları izleme, izletme, insanları uyar, uyarıları paylaş, kendi paranla kendine hakaret ettirme! İnancına sen sahip çıkmazsan kim sahip çıkacak?

malesef Türk korku sineması bu çizgi üzerinden ilerliyor. bi kere isimlere bakın, hep dini kaynaklardan, hatta Kuran'dan alınan isimler. Semum, siccin, dabbe falan falan. Hiçbirini izlemişliğim yok ama korku filmlerimiz hep cin hikayeleri üzerinden yapılıyor, dolayısıyla tek kaynakları Kuran yapanların. Böylece insanları Kuran'dan soğuttukları ve korkutmaları tamamen gerçek. İnsanlar Kuran okunduğunu duyunca ferahlamak yerine korkar hale gelebilirler, geceleri yalnızken Kuran okumaktan çekinebilirler.

Abdulkadir Geylani'nin (k.s.) dediği gibi, "İman sahibi, her zaman yalın kılıç olmalıdır". Böyle durumlardan kendini ve etrafındakileri korumalı ve gereken tedbirleri almalıdır.

Ya kendimizi özgürce gerçeğe uygun seçimlerle yöneteceğiz veya birileri bizi gerçeğe rağmen yönetecek. Aslında Kur’an-ı Kerim de Biz her insanın kaderini kendi çabasına bağlı kıldık. (Isra, 13) derken verdiğimiz kararlardan sorumlu olduğumuzu ifade ediyordu. Burada kritik soru gerçek, iyi, doğru ve güzeli seçebilecek, zihinsel bir jüri oluşturabilmek, vicdani bir bekçi bulmaktan geçiyor.
Günümüz dünyasının siyasi hayatına baktığımız zaman silahsız 3. Dünya Şavaşı başladı. Yani Asimetrik Savaş. Küresel güçler medya ve eğlence endüstrisi aracılığı ile dünya hâkimiyetlerini kazanmak ve devam ettirmek için acımasızca yöntemler buluyorlar. Bu yöntemlerden birisi de Algıları yönetmek ve manipüle etmek”.

Bireyin psikolojik dinamiği toplumda yaygınlaşırsa yığınların ve kitlelerin sosyal dinamikleri haline gelir. "O halde bireyleri etkileyerek yığınları yönetmeliyiz" görüşü iletişim teknolojileri ile eski çağlara göre çok daha kolaylaştı.
Günümüz dünyasının ruhsal hayatına baktığımız zamanda ise insanlarımız hiç bir zaman özne değil bazı güçlerin gönüllü nesnesi durumunda. Bir ikoncan bir kıyafet giyiyor dünya gençlerinin üzerinde görmeye başlıyoruz. Sebebi algı gerçekliğinin ve tanımlamasının değiştirilmesidir. İlginç olanı bunun gönüllü olarak yapılmış olması.

Hayatı manalandırma noktasındında hangi algılara maruz kalıyoruz? Algının farkındamıyız?

Güzel bir konuya değinmişsiniz ama maalesef korku filmleri o toplumun kültürel değerlerine göre oluşturuluyor mesela avrupada daha çok cadılık , vampirler ,kurt adamlar, hayaletler , lilith gibi konularda korku filmleri yapılıyor böylece inandırıcılık arttırılmaya çalışılıyor şimdi bir müslüman lilith konusunda çıkan yerli bir izlemez izlese de inandırıcı bulmaz ve kòtü eleştiriler yapar islami kültürde ise Kur an da açıkça varlıkları kabul edilen cinler ve şeytanlar var o yüzden yerli korku filmleri bu tema üzerine kurulu ne kadar inandırıcı olursa o kadar izlenir ve para kazandırır mantığı çekiliyor bu filmler o yüzden özellikle islami değerleri hedef alan medyatik bir saldırı aldığını düşünmüyorum zaten o yaşa kadar Kuranı eline alıp okumayan Kur anı bu filmlerden öğrendiği sanarsa o da onun eksiğidir ama unutmamak lazım ki bugün tv de çıkan hz. Muhammed (sav)ile ilgili dizi de bizim kültürümüzden dolayî vardır ve bu dizi ise müslümanlığı teşvik etmektedir bu sebeple tam anlamıyla bir karalama yapıldığını düşünmüyorum IŞID /DAEŞ örneklerine ise bi sözüm yok

Bilimi paket yaptılar; o paketi olduğu gibi ya kabul edeceksin ya da sistem tarafından dışlanan, itilip kakılan, aşağılanan, cahil ilan edilen biri olacaksın. O paketi savundun mu -ki buna mecbursun savunduğunda- o zaman içinde bulunan ve birbirine bağlı kütleçekimini de, Nasa'yı da, aşıları da, ilaçları da, kara deliği de, Einstein'i de, Evrimi de, radyasyonlu ışın tedavilerini de, kemoterapiyi de, Uzay İstasyonu ISS'yi de, Kepleri de, Galileo'yu da, Schrödinger Denklemleri'ni de itiraz etmeden, şüphe etmeden savunacaksın. Paket perakende değil, toptan bir kabule karşılık geliyor ve sen bunu kabul ettiğinde artık nasıl düşüneceğini, daha doğrusu düşünme işini otoriteye teslim edeceğini de belirlemiş oluyorsun. Sana kalan görev papağan gibi medyada bunlarla ilgili haberleri, yazıları ezberleyip tekrarlamak. Ezberin ne kadar iyiyse o kadar "bilimsel" kabul edileceğin bir ortam zaten senin için hazır. Yok, eğer bunları veya sadece bir tanesini bile sorgulamaya kalkarsan işte o zaman hakaretlerin, aşağılamaların, dışlamaların ne demek olduğunu yaşayacağın an gelmiştir ve bu yazının ne anlama geldiğini ancak sorguladığında daha iyi anlayacaksın.

Eğer bilim dünyası, "Dünya'nın hareketini hiçbir deneyle gösteremiyoruz" diyorsa ama döndüğü ezberletilmiş olan insanlar bunu bilmiyorsa, hiç duymamışsa o zaman birileri de "Bir saniye kardeşim, madem döndüğünü deneyle gösteremiyorsunuz, peki o zaman dönmediğini düşünmek neden cahillik olsun, döndüğünü gösteremiyorsanız demek ki her deneyde dönmediğini ıspatladığınız anlamına gelmiyor mu?" diye bir soru sorduğunda neden aşağılanıyor. "Sen düşünme, sorgulama, sadece bizim gibi döndüğüne inan çünkü otoriteler bunu diyor, onların dediği doğrudur, oyun bozanlık etme" mi demek istiyorlar. Senin otorite dediğin dönmediğini söylüyor ama senin haberin yok. Sorun burda. Dikkatli inceleyince dönmediğini söyledikleri bilgilere ulaşıyorsun ama ekranlarda, gazetelerde, halk önünde tam tersini söyleyip filmlerde, videolarda dönen Dünya görüntüleriyle farklı bir algı yaratılıyor. Bir insanın nasıl bir Dünya üzerinde hayatını geçirdiğini araştırması, çelişkileri gördüğünde sorgulaması gayet doğaldır ve de hakkıdır. Asıl bilimsel bakış budur. Eğer aşağılanacak birileri varsa, onlar, uzaya gittik yalanları ile milyarları kandıran odaklardır. Kandırılmaktan memnun olan ve bu yalanlarla kurduğu dünyadan memnun olanlar olabilir ama biz onlardan değiliz. Doğru nedir sadece onu arıyoruz.