Fatiha suresinin geniş tefsiri - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > islam & Tasavvuf > Kuran-ı Kerim > Kuran-ı Kerim Tefsiri

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 20.04.21, 16:36
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 09.04.19
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 715
Etiketlendiği Mesaj: 19 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Fatiha suresinin geniş tefsiri

“BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHÎM”
“Rahman ve Rahîm olan Allah adıyla”

Fatiha Suresi, Mekke’de inzal olmuştur. 7 ayettir.
Bir şeyin ismi, o şeyin bilinmesinin, tanınmasının aracıdır. Allah’ın İsimleri’de (Esmau’l Husna) özellikleri itibariyle delalet eden nev’i suretlerdir. Allah’ın sıfatlarına ve zatına delalet etmek üzere kullanılırlar. Varlıklarıyla Allah’ın vechine, taayyun edişleriyle de Allah’ın birliğine delalet ederler. Çünkü isimler (esmalar), Allah’ın tanınmasına, bilinmesine aracılık eden zahir işaretlerdir.
“Allah” lafzı, mutlak olarak ve olduğu gibi ilâhi zatın ismidir. Ki bu da zatın sıfatlarla muttasıf olması veya muttasıf olmaması itibariyle değildir.
“Rahman”, herkese hikmetin gerektirdiği şekilde varlık ve kemal bahşeden demektir. Varlıkların varoluşlarının başında sahip oldukları kabiliyetler de bu ismin kapsamına girer.
“Rahîm” ise, son itibariyle insan türüne özgü manevi kemali bahşeden anlamına gelir. Bu yüzden “Ey dünya ve ahiret Rahman’ı!” ve “Ey ahiret Rahim’i!” denilmiştir. Buna göre “Besmele”nin anlamı şöyledir: İlahi zatın ve bütün sıfatlarla birlikte azamet sahibi Hakk’ın mazharı, genel ve özel rahmeti kapsayan kâmil insaniyet suretiyle başlıyorum, okuyorum. Besmele; İsm-i Azam’dır / en büyük isimdir.
Nitekim, Allah Rasulu (s.a.v) bu anlama şöyle işaret etmiştir:
- “Bana bütün sözleri, anlamları kapsayan verildi ve ben üstün ahlakı tamamlamak üzere gönderildim.”
Kelimeler, varlıkların hakikâti ve özüdür. Mevcudat Allah’ın kelimeleridir. Hepsi Kün! / Ol! hükmünün eseridir. Nitekim, Hz. İsa’ya (a.s)da “Kelimullah / O’nun (Allah’ın) Kelimesi” ismi verilmiştir. Kur’ân’da: “Meryemoğlu İsa yalnız Rasuldur ve kelimullah’dır (O’nun kelimesidir). Buyrulmuştur.
Üstün ahlak ise, varlıkların fiillerinin kaynağı olan hallerinden ve özelliklerinden ibarettir ve bu da kapsayıcı insani oluşla sınırlıdır.
Burada ince bir husus üzerinde durmak istiyoruz. Şöyle ki: Nebiyler (a.s) hece harflerini varlık mertebelerine karşılık olarak kullanmışlardır. İsa (a.s) ve Emiru’lmumînin Ali (keremallahu vechehu) zamanında, ayrıca bazı Sahabeler devrinde böyle bir kullanıma işaret eden metinler bulunmuştur. Bu yüzden “Varlıklar “Bismillah”ın “ba” sından zuhur etmiştir ” denilmiştir. Çünkü “Ba”, Allah’ın zatına işaret etmek maksadıyla konulan “ Elif ” harfinden sonraki harftir, dolayısıyla “ilk akla” delalet eder. İlk akıl ise, Allah’ın yarattığı ilk varlıktır ve ona şöyle hitap etmiştir: “Bana senden daha sevimli, benim katımda senden daha saygın bir varlık yaratmış değilim. Seninle verir, seninle alırım. Seninle ödüllendirir ve seninle cezalandırırım.”
Telaffuz edilirken “Besmele” yirmi sekiz harften ibarettir. Yazılırken yirmi dokuz harften oluşur. Kelimelere bölündüğü zaman, yirmi iki harfe bölünür. On sekiz harf, on sekiz bin âlem olarak ifade edilen varlıklara işarettir. Çünkü “Elif”, geri kalan tüm sayı mertebelerini kapsayan tam sayıdır. Dolayısıyla üstünde başka sayı bulunmayan ana mertebedir. Ceberut âlemi, Melekut âlemi, Arş, Kürsü, Yedi gök, Dört unsur ve her biri kendi içinde cüzlere bölünen üç mevalid gibi ana âlemler onunla ifade edilir. On dokuz ile de bu âlemlerle birlikte insanlık âlemine işaret edilir. Çünkü insan, hayvanlar âlemine dahil olsa da şerefi, her şeyi kapsayıcı olması, varlığı sınırlandırması itibariyle kendine has özellikleri bulunan başka bir âlem ve başlı başına bir türdür. Kendisi itibariyle bir burhandır, tıpkı melekler içinde Cebrail’in özel bir konuma sahip olması gibi. Nitekim, yüce Allah “Melekleri ve… Cebrail…” (Bakara, 98) buyurarak onun bu farklı konumuna işaret etmiştir.
“Besmele” kelimelere bölündüğü zaman ortaya çıkan örtülü üç elifle birlikte harf sayısı yirmi ikiye tamamlanır. Bunlar da zat, sıfatlar ve fiiller itibariyle İlahi Hak âlemine işaret ederler. Ki bunlar, ayrışma sırasında üç âlem, hakikâtte ise Tek âlemdir. Üç elif’in yazıda yer alması. Bu âlemlerin büyük insani mazhara zuhur edişlerine ve ilahi âlemin örtülü oluşuna işarettir.

Resulullah’a (s.a.v) “Besmele”nin “ba” sının “elif”i nereye gitti? diye sorulmuş o da “Şeytan çaldı” cevabını vermiştir ve “Besmele”nin “ba”sının “elif”ine bedel olarak “ba”nın uzatılmasını emretmiştir. Bu, ilahi uluhiyetin yaygın rahmet suretinde gizlendiğine ve ancak ehlinin bileceği şekilde insani surette zuhur ettiğine yönelik bir işarettir. Bu yüzden kullanımda “nekre”dir.
Hadiste, yüce Allah’ın Adem’i kendi suretinde yarattığı belirtilir. Çünkü zat, sıfatlarla, sıfatlar fiillerle, fiiller oluş ve eserlerle örtülüdür. Oluşların kalkmasıyla fiillerin tecellisine mazhar olan tevekkül eder. Fiil perdesinin kalkmasıyla sıfatların tecellisine mazhar olan razı olur, teslimiyet gösterir. Sıfat perdelerinin açılmasıyla zatın tecellisine mazhar olan da vahdette fena bulur. Artık ne yaparsa yapsın, ne okursa okusun mutlak muvahhit olur.
“Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla…” O halde fiiller tevhidi sıfatlar tevhidinden öncedir. O da zat tevhidinden önce gelir. Rasulullah (s.a.v) secdede söylediği şu dua ile bu üç tevhid mertebesine işaret etmiştir:
- “Azabından affına sığınırım. Gazabından rızana sığınırım. Senden sana sığınırım.”
Kur'an sırlarını bilen Ariflere göre, her surenin başındaki Besmele, o surenin bütün sırlarını barındırır. Bir anlam da o Besmele başında bulunduğu surenin yani ev’in (beyt’in) kapısı hükmündedir. Zira anlamlar Besmele ile açılmaktadır. Çünkü Fatihanın ilk ayeti Besmele’dir. Fatihanın anlamı: Açış yapan, açan manasına gelmektedir. Bu beyt herkese (ev) açılmaz. Bana açıldı ve içine girdim. İçinde olanları öğrendim. Bu beyt, bu kitabın kapsadığı bu menzillerin tümünün içinde bulunan hazinelerin bütün anahtarlarını barındırır. Çok yüce ilimler ihtiva etmektedir. Bunu bilen Arif, kâinatın Ondan mevcut olduğunu tahakkuk eder. Allah ile konuşan Arif için Besmele, Hak teala için "Kün = Ol" sözü mesabesindedir.
"İhlâs" suresi evinin kapısının olmayışına, içine girilmediğine gelince, çünkü bu sure sadece tenzih “zât” isimlerini ihtiva eder. Bu isimlerle ahlaklanmanın da imkânı yoktur. Besmele sütununu meshetmekse, Rahim ismiyle ahlaklanmadan ibarettir.
2- Hamd, âlemlerin rabbi Allah’a mahsustur.
3- O, Rahmandır ve Rahimdir.
4- Din gününün sahibidir.
“Hamd….mahsustur.” Fiil ve sözle hamd; kemalatın zuhuru ve eşyanın gayelerinin hasıl olması demektir. Çünkü hamd; giriş mahiyetinde bir senadır ve eşyanın mevlasının hakkettiği parlak bir övgüdür. Çünkü bütün varlıklar özellikleri ve hasletleriyle, varoluş gayelerine yönelik oluşlarıyla, kemalatını kuvveden fiile çıkarışlarıyla Allah’ı tesbih etmekte, O’na hamdetmektedirler. Nitekim yüce Allah şöyle buyurmuştur: “O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur.” (İsra, 44) Varlıkların Allah’ı tesbih etmeleri; O’nu ortaklardan, noksan sıfatlardan ve acizlikten tenzih etmeleri ve kendi varlıklarını sırf O’na isnat etmeleri, O’nun birliğine ve kudretine delalet etmeleri şeklindedir.
“Âlemlerin rabbi Allah’a…” Varlıkların Allah’ı hamd etmeleri ise; varoluşlarına terettüp eden kemalatı göstermeleri, celal ve cemal sıfatlarına mazhar olmaları şeklindedir. Burada övgü, Allah’ın zatına özgü kılınmıştır, çünkü O’nun zatı her şeyin başlangıcıdır, her şey üzerinde koruyucu ve tedbir edici konumundadır. Bu da âlemlerin Rabbi olmanın anlamıdır. Yani Allah’ın bilinmesini sağlayan her âlemin Rabbidir. Tıpkı mührün mühür sahibini, kalıbın da kalıp sahibini tanıtması, bilinmesini sağlaması gibi.
“Âlemin” kelimesi cem-i salimdir. Zira ilim anlamını da içermektedir. Ya da çoğunluk itibariyle bu kalıp esas alınmıştır. Genel ve özel hayrı, yani sağlık ve rızık gibi zahiri nimetleri, irfan ve ilim gibi batıni nimetleri bahşetmesine karşılık; Din Günü bütün eşyaya malik olması anlamında ve gerçek Mabud’dan başka ceza verecek kimsenin bulunmaması hakikâtinden dolayı her şeyin nihayeti, dolayısıyla ceza vakti bütün mülkün O’nda son bulması; kişi züht aracılığıyla fani nimetlerden soyutlandığı, kendi fiillerinden sıyrılıp ilahi fiillerin tecellisine mazhar olduğu, mahv zamanı kendi sıfatlarının yerine O’nun sıfatlarını koyduğu, O’nun zatıyla beka bulduğu ve fena bulması nedeniyle gerçek varlık bağışına muhatap olduğu zaman, fani nimetlere karşılık baki nimetleri sevap (ceza / mükafat) olarak vermesi itibariyle mutlak hamd, mahiyetiyle birlikte, ezeli ve ebedi olarak, bizzat hakketmesi nedeniyle Allah’a hastır. Başta ve sonda, bu iki kavram arasında, cem makamında ve tafsil dillerinde bütün hamd O’na özgüdür. O, tafsili olarak da cem olarak da hamdedendir, hamdedilendir. Başlangıç ve son olarak abiddir, mabuddur.

Kelamında kullarına sıfatlarıyla tecelli ettiği için, kullar O’nu azameti ve parlaklığıyla, kudretinin ve celalinin kemaliyle müşahede ettiler. İbadeti sırf O’na özgü kılmak, yardımı yalnızca O’ndan dilemek suretiyle söz ve fiil olarak O’na hitap ettiler. Çünkü O’ndan başka Mabud görmediler ve çünkü O’nun dışında hiç kimse bir yerden güç ve kudret edinemez. Eğer kendilerinin daima ilahi huzurda olduklarının bilincinde olurlarsa, bütün hareketleri ve duruşları O’nunla O’nun için ibadet mahiyetine bürünür. Her yönde her yüzde O’nun cemalini müşahede ettikleri için daima salât’da (namazda) ve sevgi lisanıyla dua halinde olurlar.
5- Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.
6- Bize doğru yolu göster.
7-Kendilerine lütuf ve ikramda bulunduğun kimselerin yolunu; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!
“Ancak sana kulluk ederiz ve yalnız senden yardım dileriz.” Hidayet üzere sebat ver bize. Bizi birlik yolunda istikamette kalıcı kıl. Bu yol, rahmet kapsamındaki özel nimete, yani irfan ve sevgiye, zati ve hakkaniyet hidayetine mazhar olmuş Nebîlerin, şehitlerin, sıddıkların ve evliyanın yoludur. Onlar, Allah’ı ilk, son, zahir ve batın “Huve’l evvelu ve’l ahuru ve’z-zahiru ve’l-batın” olarak müşahede ettiler ve baki vechin fani gölgenin varlığına bir kerelik doğuşu esnasında şuhud içinde kayboldular.
“Gazaba uğramışların yolunu değil.” Varlığın zahirine takılıp kalan, rahmani nimet, cismani bağış ve maddi zevkle perdelendikleri için ruhani hakikâtleri, kalbi nimetleri ve akli zevkten yoksun bırakılan yahudiler gibi toplulukların yolunu değil. Onlar, zahiri nimetlere, cennetlere, hurilere ve cennet köşklerine davet ettikleri için gazaba uğradılar. Gazap kovulmayı ve uzaklığı gerektirir. Kuşkusuz, zahiri nimetlere takılıp kalmaktan ibaret zülmani perde, uzaklığın en son noktasıdır.
“Sapmışların dalalette bulunanların” yolunu değil.” Nurani perdelerden ibaret batıni nimetlere takılıp kalan, dolayısıyla rahimi nimetlerle perdelenip rahmani hikmetlerden yoksun olan, Hakk’ın zahirliğinden gafil bulunan, bu yüzden doğru yolu yitiren ve bunun neticesinde sevgilinin cemalini her şeyde müşahede etmekten mahrum olan Hıristiyanlar gibi toplulukların yolunu değil. Çünkü onlar batına, kutsi âlemlerin nurlarına çağırdılar.
Buna karşılık muvahhid Muhammedîlerin çağrısı bütüne, zatın cemalinin muhabbeti ile sıfatların güzelliğini cem etmeye yöneliktir. Nitekim, birçok ayette şöyle buyrulmuştur:
Rabbinizin bağışına takva sahipleri için hazırlanmış cennete koşun. (Al-i İmran, 133)
Allah’dan korkun ve Rasulu’na inanın ki O, size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin. (Hadid, 28)
Allah’a ibadet edin ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın. (Nisa, 36)…
Böylece Muhammedî muvahhidler, bu üç çağrıya da icabet etmişlerdir. Nitekim, onlar hakkında şöyle denilmiştir:
O’nun rahmetini umarlar ve azabından korkarlar. (İsra, 57)
Ey Rabbimiz! Nurumuzu bizim için tamamla. (Tahrim, 8)
Rabbimiz Allah’dır, deyip sonra da dosdoğru yaşayanlar…” (Ahkaf 13)
Yüce Allah’ın haber verdiğine göre bütün bunlara karşılık olarak sevaplarını almışlardır:
“Onların rableri katındaki mükâfatları, adn cennetleridir.” (Beyine,8)
“Onların mükâfatları ve nurları vardır.” (Hadid, 19)
Nereye dönerseniz Allah’ın vechi oradadır. (Bakara, 115)
Güzel davrananlara daha güzel karşılık, bir de fazlası vardır. (Yunus, 26)
"Her şeyin hazineleri yalnız bizim yanımızdadır. Biz onu ancak belli bir ölçüyle indiririz." (Hicr, 21)

Vallahu yekulu’l hakka ve huve yehdi’ssebile.
Allah, hakkı söyler ve O, doğru yola erişdirir.

Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
fatiha suresinin sirri Fatmasevvalim Dualar & Dua Kardeşliği 7 27.03.24 05:33
Fatiha Suresinin Sırrı Och Kuran-ı Kerim 5 20.07.22 22:36
Fatiha suresinin daveti avira Huddam ilmi 23 25.04.22 00:32
Fatiha Suresi ve Fatiha suresinin diğer adları (Ne zaman indi ve anlamı) havashavas Kuran-ı Kerim Tefsiri 3 13.08.21 18:19
Fatiha suresinin tasavvufi tefsiri Adalet Tasavvuf & Tarikatler 24 13.05.18 14:20


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 00:56.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147