Davut (a.s) ve Oğlu Süleyman (a.s) - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > islam & Tasavvuf > Peygamberler

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 01.11.21, 20:16
Skoda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 27.01.20
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 1,132
Etiketlendiği Mesaj: 15 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Davut (a.s) ve Oğlu Süleyman (a.s)

(TAM METİN)

Davud Aleyhisselâm, Hem Alicenâp Bir Peygamberdi, Hem de Padişâh. Onun Oğlu Süleyman Aleyhisselâm da, Hem Şânlı Peygamber, Hem de Padişâh Olarak Babasına, Nübüvvette ve Hilâfette Vâris Oldu. Davud Aleyhisselâm’ın Oğullarının Küçüğü idi. Ancak, Akılda, Zekâda, Rüştte ve İlimde, Cümle Çocuklarından Olgundu. O Kadar ki, Çocukluk Hâlinde, Hükümet İşlerine Dâir Babasına Nice Şeyler Söyleyip, Babasını İrşad Ederdi.

Bu Hususta, Çok Çok Beyânlar Olunmuştur. Ancak, Biz Burada İcmâlen Onların Birkaçını Beyân Edelim.

Sübhan Olan Yüce Hakk, Onu Habibi Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimize, Enbiyâ Sûresinde, Meâlleri Aşağıda Yazılı Beş Âyet ile Beyân Buyurdu.

Birinci Âyet-i Kerîme:

▬ “Davud’u ve Süleyman’ı Hatırla. Onlar, Ekin Hakkında Hüküm Veriyorlardı; Kavmin Davarı İçine Yayılmıştı. Onların Hükümlerine Biz Şahitler idik... [21/78]”

İkinci Âyet-i Kerîme:

▬ “Biz, Onu Hemen Süleyman’a Anlatmıştık. Her Birine İlim ve Hüküm Verdik. Davud’la Tesbih Etmek Üzere, Dağları Müsahhar Kıldık; Kezâ Kuşları da. Bunları Yapan Biz Olduk... [21/79]”

Üçüncü Âyet-i Kerîme:

▬ “Biz Ona, Sizin İçin Zırh Yapmayı Öğrettik. Ta ki, Sizin Zorunuzdan Koruna... Şükredenlerden Olmaz mısınız? [21/80]”

Dördüncü Âyet-i Kerîme:

▬ “Süleyman’a da, Şiddetli Esen Rüzgârları Müsahhar Kıldık. Emri ile İçinde Bereket Kıldığımız Yere Kayardı. Biz, Her Şeyin Bilicileriyiz... [21/81]”

Beşinci Âyet-i Kerîme:

▬ “Şeytanlardan, Onun İçin Denize Dalan, Bundan Başka İşler Yapanları Müsahhar Eyledik. Onların Koruyucuları Olduk... [21/82]”

Birinci Âyet-i Kerîmede Anlatılan Koyun Hükmü Hikâyesi, Şöyle idi:

Bir Kavmin Koyunları, Geceleyin Çobansız Olarak, Bir Cemaâtin Ekinine Girip, Yiyip Telef Etti yâhut, Onların Bağlarına Girip, Üzümlerini Yiyip Telef Ettiler. O Malları Telef Olan Kavim, Koyun Sahibi Olan Kavmi, Davud Aleyhisselâm’ın Huzuruna Getirip, Dava Ettiler.

Telef Olan Şeyleri ve Kıymetlerini Hesap Etti, Koyunları da Hesap Etti. İkisinin Değeri Bir Geldiği İçin, Davud Aleyhisselâm O Kavmin Koyunlarını, Malları Telef Olup Biten Kavme Vermekle Hükmetti.

Bu Hükmü Alıp Dışarı Çıktılar, Orada Süleyman’a (a.s.) Rastladılar. O Zaman, Süleyman Aleyhisselâm On Bir Yaşında idi. Kapıda Duruyordu. Onlara Sordu:

▬ “Babam Size Nasıl Bir Hüküm Verdi?”

Şöyle Dediler:

▬ “Koyunlarımızın Kıymeti, Bu Cemaâtin Telef Olan Şeylerine Denk Geldiği İçin, Koyunlarımızı Onlara Vermekle Hükmetti.”

Süleyman Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Her İki Taraf İçin, Bundan Daha Yumuşak Bir Hüküm Vardı.”

yâhut, Şöyle Demek İstedi:

▬ “Eğer Ben, Bu Hükmün Sahibi Olsaydım, Bundan Başka Bir Hüküm Verirdim. Bu Vereceğim Hüküm, Her İki Taraf İçin de Daha Yumuşak Bir Hüküm Olurdu.”

Bunun Üzerine, Her İki Taraf da Tekrar İçeri Girip, Süleyman Aleyhisselâm’ın Sözünü, Babasına Anlattılar. Davud Aleyhisselâm Dahi Oğlu Süleyman Aleyhisselâm’ı Çağırıp Sordu:

▬ “Ey Benim Oğlum, Şâyet Seni Bunların Davalarına Vali ve Hâkim Tâyin Etmiş Olsaydım, Ne Şekilde Bir Hüküm Verirdin?”

yâhut, Şöyle Dedi:

▬ “Ey Benim Oğlum, Bana Haber Ver. Oğul, Babasına Hayır Zannı Beslemelidir. Çünkü, Babanın Oğlu Üzerinde Büyük Hakkı Vardır. Her İki Tarafa, Benim Hükmümden Daha Yumuşak Gelen Hüküm Ne ise, Anlat?”

Süleyman Aleyhisselâm, Şöyle Anlattı:

▬ “Bu Kavmin Koyunlarını, Bu Ekinleri veyâ Bağları Telef Olan Cemaâte Emânet Olarak Verin. O Koyunların Sütüyle, Yünleri ile, Kuzuları ile Faydalansınlar. Bu Koyun Sahipleri Dahi Gitsinler, O Telef Olan Tarlaları Sürsünler. Ekip Temize Çıkarsınlar. Ertesi Sene, Telef Olanlar, Telef Oldukları Zamanki Hâline Geldiği Zaman, O Cemaâte Bağlarını ve Ekinlerini Teslim Edip, Koyunlarını Geri Alsınlar...”

Bunun Üzerine Davud Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Ey Benim Gözümün Nuru Oğlum. Hüküm, Senin Verdiğin Hükümdür. Bende Senin Verdiğin Hükümle Hükmettim!”

Buhârî ve Müslim Sahîhlerinde Anlattıklarına Göre, Ebu Hureyre Radiyallâhû Anh, Rasülullah Aleyhisselâtû Vesselâm Efendimizin, Şöyle Buyurduğunu Anlattı:

▬ “Bir Adamın, İki Kadını Vardı. Büyük Kadını Nikâhlısı Olup, Diğer Küçük Kadını Dahi, Odalığı idi. Bu İki Kadının da Birer Tane Erkek Çocukları Vardı. Bir Gün Âniden Kurt Çıkıp, İkisinden Birini Tutup, Helâk Etti. O İki Kadın, Kalan Çocukla Davud’un (a.s.) Yanına Gelip, Her Biri:

▬ “Bu Çocuk Benimdir. Onun Çocuğunu Kurt Yedi!”

Diye Dava Ettiler. Hiçbir Yoldan, Hangisinin Sözü Doğrudur, Bilinmedi. Ancak, Büyük Kadın Çokça Ağlıyordu. Onun Ağlayıp Feryâd Etmesinden Ötürü, Davud Aleyhisselâm, Onun Feryâdına ve Ağlamasına Bakarak, Onun Çocuğu Sanıp, Kalan Çocuğu Kendisine Teslim Etti. Bu Sırada, Süleyman Aleyhisselâm, Dışarıda idi. İçeri Girip Bu Hükme Vâkıf Olunca, Babası Davud Aleyhisselâm’a, Şöyle Dedi:

▬ “Bana İzin Verin, Çocuğun Anasını Size Bulayım?”

Davud Aleyhisselâm Ona İzin Verip, “Bul!” Deyince Süleyman Aleyhisselâm Şu Emri Verdi:

▬ “Bana Keskin Bir Bıçak Getirin, Çocuğu da Soyun!”

Kadınlar Sordular:

▬ “Bu Şekilde Ne Yapacaksın, Yâ Süleyman?!”

Süleyman Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Bu Çocuğu Ta Tepesinden, Hayalarına Kadar İkiye Böleceğim! İkiniz de, “Çocuk Benimdir!” Diyorsunuz. Yarısını Sana, Yarısını da Öbürüne Vereceğim. Böylece, İkinizin de Sözü, Yerini Bulsun!”

Büyük Kadın, Buna Râzı Oldu Ancak Küçük Kadın, Şöyle Dedi:

▬ “Yâ Süleyman (a.s.) Allah’ın Râhmeti Sana! Bu Çocuğa Merhâmet Eyle, Onu Ortadan Bölme. Ben İkrâr Ediyorum, Bu Çocuk Bu Kadınındır!”

Bunun Üzerine, Süleyman Aleyhisselâm Babasına, Şöyle Dedi:

▬ “Ey Baba! Bu Çocuk, Küçük Kadınındır. Büyük Kadının Çocuğunu, Kurt Yemiş. Şundan ki Büyüğü, Kendi Kendine, “Bu Küçük Kadının Çocuğunu Sağ Gördüğüm Zaman, Hatırıma Benim Çocuğum Gelir. Gamlanır, Üzülürüm. O da Ortadan Kesilip Ölsün ki, İkimiz de Çocuksuz Kalalım!” Diyerek, Biçilmesine Râzı Oldu. Küçük Kadına Gelince, Çocuk Kendisinin Olduğu İçin, Ona Merhâmet Ederek, Kendi Kendine, “Çocuğum Hayatta Olsun, İsterse Onda Kalsın...” Diyerek, Büyük Kadının Çocuğu Olduğunu İkrâr Etti!”

Bunun Üzerine, Orada Bulunan Beniisrail Âlimleri ve Vezirler, Süleyman Aleyhisselâm’ı Beğendiler; O Çocuğu Küçük Kadına Teslim Ettiler. Bu Durumu Gören Büyük Kadın, Şöyle Dedi:

▬ “Gerçekten Görüşün ve Zekân Pek Güzeldir; İyi Teşhis Ettin. Gerçekten Benim Çocuğumu Kurt Yedi. Çocuğun Onun Olduğu, Doğrudur...”

Böylece Durumu, İtirâf Etti.

Bir Başka Rivâyet...

ZİNA İFTİRÂSI ATILAN KADIN

Hâfız Ebülkasım b. Asâkîr’den Nâklen, Şöyle Anlatıldı:

Davud Aleyhisselâm’ın Zaman-ı Saâdetlerinde, Gâyet Güzel Bir Kadın Vardı. İffetli ve Sâliha Bir Kadındı. Beniisrail Reislerinden Dört Kimse, O Hâtuna Âşık Oldu. Çokça Mal, Meta, Cevahir Sunup, Kendisi ile Zina Etmek İstediler Ama O Kadın, Bunların Hiçbirine Râzı Olmadı ve Şöyle Dedi:

▬ “Ben, Zina Etmem...”

Bunun Üzerine O Dördü Bir Araya Gelip, Aralarında İttifâk Ederek O Kadını, Davud Aleyhisselâm’ın Huzuruna Getirdiler. Dördü Birden, Şöyle Dediler:

▬ “Bu Kadın, Bir Köpek Altına Yattı. Kendisini, Zina Ettirdi!”

Onlar Böyle Bir Şehâdet Eyleyince, Davud Aleyhisselâm, Kadının Recmedilmesi İçin Emir Verdi. Süleyman Aleyhisselâm da Onun Yanında idi; Dışarı Çıkıp Gitti. Gider Gitmez Altı Çocuk Buldu. Bunlardan Birini, Kadın Kılığına Soktu. Dördüne de, Şöyle Tembih Etti:

▬ “Siz, Benim Önüme Geldiğiniz Zaman, Bu Kadın Kılığına Giren İçin, “Bu Kadın Köpekle Zina Etti!” Deyiniz...”

Bu İşi Onlara İyice Öğretti. Hizmetçilerden Biri, Bu İşe Vâkıf Oldu; Gelip Davud Aleyhisselâm’a, Şöyle Dedi:

▬ “Oğlunuz, Bu Kadın Davasını, Şimdi Çocuklarla Hükmediyor. Siz Daha İyi Bilirsiniz, Bunda Bir Hikmet Olmalı?”

Bunun Üzerine Davud Aleyhisselâm, Gizlice Bir Yere Girip, Onları Dinlemeye Başladı. O Dört Çocuk, O Kadın Kılığındaki Çocuğu, Süleyman Aleyhisselâm’ın Önüne Getirip, Dördü Birden, Şöyle Dediler:

▬ “Yâ Süleyman! Bu Hâtun, Köpekle Zina Etti; Biz Şahidiz!”

Altıncı Çocuğa Süleyman Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Bu Şahidleri Geri Götür, Sonra Birer Birer, Geri Getir!”

O da Onları Alıp Götürdü; Birini Getirdi. Süleyman Aleyhisselâm, O Çocuğa Sordu:

▬ “Bu Kadınla Zina Eden Köpek, Ne Renkte idi?”

Çocuk, Şöyle Dedi:

▬ “Siyahtı...”

Süleyman Aleyhisselâm, Sordu:

▬ “O Köpeğin Kulakları, Cümle Azâsı ve Kuyruğu Dürüst, Yerinde miydi? Yoksa Bir Kusuru Var mıydı?”

Çocuk, Şöyle Dedi:

▬ “O Köpeğin Kulakları, Cümle Azâları, Kuyruğu Tamam, Yerinde idi...”

Süleyman Aleyhisselâm, Altıncı Çocuğa, Şöyle Dedi:

▬ “Bu Çocuğu Başka Bir Yere Götür. Öbürlerini Görmesin. O Kalan Üçünden Birini Bana Getir!”

O da Bunu Götürüp, Diğerini Getirdiği Zaman, Süleyman Aleyhisselâm Sordu:

▬ “Köpek, Ne Renkte idi?”

Çocuk, Cevap Verdi:

▬ “Bütün Kırmızı idi...”

Süleyman Aleyhisselâm Sordu:

▬ “Azâsı Tam mıydı?”

Çocuk, Şöyle Dedi:

▬ “Kuyruğu Kesik idi...”

Altıncı Çocuğa, Şöyle Dedi:

▬ “Bunu da Evvelkinin Yanına Götür, Öbürünü Getir!”

O Çocuğu Getirdiği Zaman, Bununla Aralarında, Şöyle Suâl Cevap Oldu:

▬ “Köpek, Ne Renkte idi?”

▬ “Alaca idi...”

▬ “Azâsı Tam mıydı?”

▬ “Bir Ayağı Kırılmıştı...”

Bunu da Öbürlerinin Yanına Gönderdi, Dördüncü Çocuğu Getirtti. Aralarında, Şöyle Suâl Cevap Oldu:

▬ “Köpek, Ne Renk idi?”

▬ “Bütün Beyaz idi...”

▬ “Azâsı Tam mıydı?”

▬ “İki Kulağı da Kesik idi...”

Bunun Üzerine Süleyman Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Köpek Bir Olup, Fakât Bütün Beyaz, Bütün Kara, Kızıl, Alaca Olur mu?! Sonra, Biriniz Kulaklarının Kesik, Biriniz Ayağı Kırık, Biriniz Kuyruğu Kesik, Biriniz Bütün Azâsı Yerinde Olarak Anlattınız. Dördünüzün de Şehâdeti, Birbirini Tutmuyor! Bundan Anlaşılan Odur ki, Siz Bu Kadına Kötü Niyet Besleyip, İftirâ Attınız! Size Boyun Eğmediği İçin, Bu İftirâyı Yapıp, Yalancı Şahidliği Ettiniz...”

Sonra, Şu Emri Verdi:

▬ “Gidin, Bunların Dördüne de Had Vurun! Kadını da Salın, Suçu Yoktur...”

Süleyman Aleyhisselâm’ın Bu Şekilde Hüküm Verdiğini gören Davud Aleyhisselâm, Tekrar Yerine Geldi; Kadını da Getirtti. Şahidleri Birer Birer İçeri Aldı. Köpeğin Hâllerinden, Renginden Sordu. Ancak Her Biri, Ayrı Ayrı Anlattı. Bunun Üzerine Dördüne Had Vurdurup, Kadının Doğruluğunu Açıklayıp Saldı.

UN DOLU ÇUVALI GİDEN KADIN

Bir Başka Rivâyet ise... Ebülleys Semerkandî’nin, Ravnak’ül-Mecalis Adlı Eserinde, Şöyle Yazılmıştır:

Bir Gün Süleyman Aleyhisselâm, Kapının Önünde Duruyordu. Bir Kadının Melûl Mahzûn, Ağlayarak Geldiğini Gördü; Sordu:

▬ “Ey Hâtun! Neye Mahzûn Oldun ve Neden Ağlıyorsun?”

Kadın, Şöyle Anlattı:

▬ “İki Yetim Masûmum Var, Gâyet Fakiriz. Ancak, Bir Ölçek Buğdayımız Vardı. Değirmene Götürüp Öğüttüm. Gelirken Şiddetli Bir Rüzgâr Esti, Allah’ın Emri ile Arkamdan Çuvalı Alıp, Şiddetle Deryâya Götürüp Döktü. Çocuklarım Aç, Başka Yiyeceğimiz de Yok. Onun İçin Mahzûnum, Çocuklarıma Ağlıyorum...”

Bunun Üzerine Süleyman Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “İçeri Gir, Babam Davud’un (a.s.) Yanına Git Söyle, “Rüzgâr Benim Çuval ile Unumu Aldı; Ben Unumu İsterim!” De ve Bu Şekilde Dava Et!”

Bunun Üzerine Kadın İçeri Girdi ve Dava Etti. Davud Aleyhisselâm, İki Ölçek Buğday Verdi. Kadın Bunu Alıp Dışarı Çıktığı Zaman, Süleyman Aleyhisselâm Sordu:

▬ “Davan Nasıl Oldu?”

Kadın Sevinerek Teşekkür Etti ve Şöyle Dedi:

▬ “Bana, İki Ölçek Buğday Verdi...”

Tekrar Süleyman Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Yine İçeri Gir, Buğdayı Kabûl Etme; Davanı Devam Ettir!”

Kadın İçeri Girip, Davaya Şüru Etti. Bunun Üzerine Davud Aleyhisselâm Kendisine, Üç Ölçek Buğday Verdi. Kadın Bunu da Alıp Dışarı Çıktığı Zaman, Süleyman Aleyhisselâm Görüp, Sordu; Kadının Üç Ölçek Buğday Aldığı Haberini Duyunca, Şöyle Dedi:

▬ “Git, Buğdayı Bırak; Davanı Tekrar Gör!”

Kadın İçeri Girip Davayı Tekrarladığı Zaman, Davud Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Rüzgârla Dava Olunmaz. Git, Sana Beş Ölçek Buğday Versinler. Bir Daha da Gelme!”

Dışarı Çıktığı Zaman, Süleyman Aleyhisselâm, Yine Karşıladı; Durumu Öğrenince, Şöyle Dedi:

▬ “Ey Kadın, Sen Ne Kadar Şaşkınsın?! Git Babama Söyle, “Ben Buğday İstemem, Şer’an Davamı Gör!” De ve Buğdayı Kabûl Etme!”

Kadın Tekrar İçeri Girdi ve Yine Önceki Gibi Davud Aleyhisselâm’a, Şöyle Dedi:

▬ “Ben Senden Buğday İstemem, Şer’an Davamı Gör...”

Bunun Üzerine Davud Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Ey Hâtun! İçeride Buğdayı Kabûl Ediyorsun, Dışarı Çıkınca, Geri Gelip Dava Açıyorsun. Dışarıda Sana Kim Öğretiyor?!”

Kadın, Şöyle Dedi:

▬ “Oğlun, Süleyman (a.s.) Öğretiyor...”

Davud Aleyhisselâm Hemen Dışarı Çıkıp, Süleyman Aleyhisselâm’a, Şöyle Dedi:

▬ “Ey Oğul! Neden Bu Kadını Tahrik Ediyorsun; Buğdayını Alıp Giderken Geri Çeviriyorsun?”

Süleyman Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Bu Hâtun, Huzurunuzda Rüzgârdan Davacı Olduğu Zaman, Size Düşen, Şer’an Onun Davasına Bakmaktır. Siz, Bunu Dinlemiyor, Sadaka Veriyorsunuz?!”

Davud Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Oğlum, Rüzgârla Dava Olur mu?”

Süleyman Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Rüzgâr Onu, Kendiliğinden Götürmeğe Güçlü Değildir. Zevâlsiz Tek Allah’ın Emri iledir. Rüzgârı İzhâr Edip, Neden Kadının Davasını Görmezsin?”

Davud Aleyhisselâm, Şöyle Sordu:

▬ “Ey Oğul, Rüzgâr Nasıl İzhâr Edilir? O Fermân Dinler mi?”

Bunun Üzerine Süleyman Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Siz, Yalnız Padişâh Değilsiniz ki, İzhâra Gücünüz Yetmesin? Âlemlerin Rabbi Şânı Büyük Allah, Size Hem Padişâhlık Hem de Nübüvvet İhsânı ile Şerefyâb Eyledi. Şimdi, İbâdethânenize Girin, Kadir Kayyum Olan Yüce Hakk’a Tazarru Edip, Bu Kadının Davası İçin, Rüzgârın İzhârını Niyâz Edin. O İzhâr Buyurulduğu Zaman, Davayı Görün...”

RÜZGÂRIN DAVA EDİLMESİ

Bunun Üzerine Davud Aleyhisselâm Kalktı, İbâdethânesine Gitti. Tazarru ve Niyâz Edip Geldiği Zaman Gördü ki, İnsan Şekline Giren Bir Melek Gelmiş. Bu Melek, Kendisine Şöyle Dedi:

▬ “Ey Allah’ın Peygamberi! O Kadının Davası İçin Ben Gönderildim. Ben Rüzgâra Müekkelim. O Kadının Çuval ile Ununu, Kendi Reyimle Aldırdım. Şundan ki, Denizde Bir Gemi Vardı. İçi Tüccar Dolu idi. Ticaret Eşyaları da Yanlarında idi. O Gemi, Denizde Bulunan Bir Taşa Çarpıp Delindi. Hiçbir Yoldan, O Deliği Kapamaya Güçleri Yetmedi. Yakînen Öleceklerini Anlayınca, Hâcetleri Yerine Getiren, Darda Kalmışların Duâsını Kabûl Buyuran, Zevâli Olmayan Kadir Allah’a Niyâz Eylediler, “Yâ Rabbi! Sen Bizi Burada Boğulmaktan Kurtar, Necât İhsân Eyle. Eğer Necât İhsân Edersen, Bu Gemide Olan Rızkımızın Yarısını Adağımız Olsun, Fakirlere Verelim!” Şeklinde Bir Duâ Edip, Adak Adadılar. Yüce Hakk, Onların Bu Duâsını Kabûl Buyurup Bana, “Bu Kadının Çuvalını Al, O Deliğe Tıka!” Emrini Verdi. Ben Dahi, Rabbanî Emir Üzerine, Alıp Oraya Tıkadım. Gemi, Selâmetle Çıkıp Geldi. Ancak, Sahile Henüz Yanaşamadı. Allah’ın Emri Şudur: O Gemide Olan Tüccarları Getirtesin, Bu Hâllerini Onlara Sorasın, İkrâr Ettikleri Takdirde, Adakları Olan Malı, Onun Sahipleri Olan Yetimlere Versinler...”

Bunun Üzerine Davud Aleyhisselâm, Adamlar Yolladı. O Gemideki Tüccarları Getirtti. Durumu Sorduğu Zaman, İkrâr Ettiler ve Dediler ki:

▬ “Çuval Geldi, İçi Un Dolu Olduğundan, Islanıp Hamur Oldu; Deliği Tıkadı...”

Bunun Üzerine Davud Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “O Çuval ile Un, Bu Kadının İki Yetiminindir. Onlar, Çokça Muhtaçtır. Yüce Hakk, Onların Çuvalı ile Size Selâmet İhsân Eyledi ve Size, “Siz de Adak Ettiğiniz O Malı, Bu Yetimlere Veresiniz!” Buyurdu...”

Onun Böyle Demesi Üzerine, Cümlesi, “Can Baş Üstüne!” Deyip, Mallarının Yarısını Vermek Sureti ile O Yetimleri İhtiyaçtan Kurtarıp, Çok Mala Nâil Eylediler. O Yetimler Dahi, “Buna Sebep Oldun...” Diyerek, Süleyman Aleyhisselâm’ı, Çokça Senâ Ettiler.

SÜLEYMAN ALEYHİSSELÂM’IN HİLÂFETİ

Davud Aleyhisselâm’ın Ömrü Yüz Yaşına Ulaştığı Zaman, Kendisine Şu Vahy Geldi:

▬ “Oğlun Süleyman’ı (a.s.) Yerine Hâlife Kıl!”

Bu Emir Üzerine Davud Aleyhisselâm, Şu Niyâzda Bulundu:

▬ “On Dokuz Oğlum Var ki, Bu, Onların En Küçüğüdür. Hâlen de On Üç Yaşındadır.” Beniisrailin Bilginleri, “Ondan Büyükleri Vardır, Sıra Onlarındır!” Diyerek Muhâlefet Ederlerse, N’olur?”

Bunun Üzerine Kendisine, Şu Vahy Geldi:

▬ “Oğullarını ve Beniisrailin Bilginlerini, Bir Araya Getir. Sonra Oğullarına, “Yüce Hakk Tarafından Bana Vahy Geldi; Size On Beş Soru Soracağım. Hanginiz Bu On Beşini Bilip Cevap Verirse... Onu Yerime Hâlife Tâyin Edeceğim! Bana Verilen Emir, Budur...”

SÜLEYMAN ALEYHİSSELÂM’IN BİLDİĞİ SORULAR

Davud Aleyhisselâm, “O On Beş Şeyden Suâl Eyle; Öbürleri Bunların Cevabını Vermeye Kadir Olamazlar; Onların Cevabını Ancak Süleyman (a.s.) Verir. Cevap Verince de, İttifâkla Yerine Hâlife Tâyin Et!” Şeklindeki Bu Vahyi de Aldıktan Sonra, Beniisrailin Bilginlerini Bir Araya Topladı; O On Dokuz Oğlunu da Getirdi. Vahyi Tebliğ Ettiği Zaman, Cümlesi Şöyle Dedi:

▬ “Buyurun, O Suâllerinizi Sorun. Çünkü, Hâlife Olanın, Bilgin Olması Gerekir...”

Davud Aleyhisselâm, Sırası ile Şöyle Sordu:

1. İnsana En Yakın Olan Nedir?

2. İnsana En Uzak Olan Nedir?

3. İnsanın Pek Ünsiyet Ettiği Nedir?

4. İnsanın Pek Vahşet Ettiği Nedir?

5. İnsanda Pek Güzel Olan Şey Nedir?

6. İnsanda Pek Kötü Olan Şey Nedir?

7. İnsanda Pek Az Olan Şey Nedir?

8. İnsanda Pek Çok Olan Şey Nedir?

9. O İki Şey Nedir ki, Dâima Dururlar?

10. O İki Şey Nedir ki, Dâima Çalışır, Yürür?

11. O İki Şey Nedir ki, Dâima Birbirine Ortaktır; Birbirlerini İzlerler?

12. O İki Şey Nedir ki, Birbirlerine Buğz Ederler; Bir Yerde Olamazlar?

13. O İki Şey Nedir ki, Birbirine Muhabbet Ederler; Bunlar Ne Gibi Şeylerdir?

14. Sonu Övülen Şey Nedir?

15. Sonu Kötü Olan Şey Nedir?

Davud Aleyhisselâm Bunları Sorduktan Sonra, Onların Cümlesi Cevap Vermekten Aciz Kaldılar.İçlerinde Yalnız, Süleyman Aleyhisselâm Cevap Verdi; Şöyle Dedi:

1. İnsana Pek Yakın Olan Ahiret’tir.

2. İnsana Pek Uzak Olan, An An Geçip Giden Ömürdür.

3. İnsanın Pek Ünsiyet Eylediği, İçinde Canı Olan Cesettir.

4. İnsanın Pek Vahşet Duyduğu, İçinde Can Olmayan Cesettir.

5. İnsanda Pek Güzel Yaraşan, Îmândır.

6. İnsanda Pek Kötü Olan, Küfürdür.

7. İnsanda Pek Az Olan, Yakîndir.

8. İnsanda Pek Çok Olan, Zan ve Şüphedir.

9. Dâima Yerinde Duran İki Şeyin Biri Semâdır, Biri de Yerdir.

10. Dâima Yürüyen İki Şeyin Biri Aydır, Biri de Güneş.

11. Birbirini İzleyen İki Şey de, Gece ve Gündüzdür.

12. Birbirine Buğz Edip Bir Araya Gelmeyen İki Şeyin Biri Hayattır, Biri de Ölüm.

13. Birbirini Seven İki Şeyin Biri Cesettir, Biri de Candır.

14. Sonu Övülen Şey, Öfkeden Sonra Hilm ile Muameledir; Affetmektir.

15. Sonu Kötü Olan ise, Öfkenin Gereğini İcra Etmektir...

Süleyman Aleyhisselâm Bu Şekilde Cevap Verince, Beniisrailin Bilginleri Kendisini İyi Görüp, “Hilâfeti Hak Etti...” Dediler.

Bundan Sonra Davud Aleyhisselâm, Minbere Çıkıp, Şöyle Dedi:

▬ “Ey İnsanlar! Hazreti Allah, Yerime Oğlum Süleyman’ı (a.s.) Hâlife Kılıp, Size Padişâh Eyledi. Cümleniz, Süleyman’a (a.s.) İtaât Ediniz...”

Bu Hususta, Bir Başka Rivâyet...

SÜLEYMAN ALEYHİSSELÂM’IN, YEŞİLLENEN ASÂSI

Davud Aleyhisselâm, Oğlu Süleyman Aleyhisselâm’ı, Yerine Hâlife Tâyin Etmek İstediği Zaman Kavmi, Şöyle Dedi:

▬ “Yâ Davud! Senin On Dokuz Oğlun Var. Süleyman (a.s.) Onların Hepsinden Küçüktür. Ondan Evvel, On Sekiz Kardeşi Padişâh Olmakta Hak Sahibidir. Hâl Böyle iken, Neden Onları Bırakıp, Bunu Öne Alıyorsun?”

Bunun Üzerine Davud Aleyhisselâm, Şöyle Dedi:

▬ “Bu Padişâhlık Vehbîdir (Allah Vergisidir) Kesbî Değildir (Çalışmakla Olmaz). Mülk, Şânı Büyük Allah’ındır. Dilediğine İhsân Eder. Süleyman’ı (a.s.) Kendi Reyimle Bu Mevkie Tâyin Etmedim; İlâhî Emir ve Rabbanî Hükümle Tâyin Ettim. Eğer, “İlâhî Hükmün Böyle Olduğunu, Şüphesiz Bilmeyiz?!” Der iseniz, On Dokuz Oğlumdan Her Birine, Kuru Ağaçtan Birer Asâ Götürsünler. Onların Her Biri Üzerine, İsmini Yazsın. Onları Bir Yere Dikelim. O Diktiğimiz Yerin Kapısını Kapatalım. Siz Burayı, Sabaha Kadar Bekleyip Gözetin. Sabah Olduğu Zaman, Cümlemiz Toplanıp, Orayı Açalım. O Kadir Kayyum Celâl ve İkrâm Sahibi, Şânı Büyük Allah, Bu On Dokuz Oğlandan Hangisinin Asâsını Yaşartıp Dal, Budak, Yaprak İhsân Ederse, Bu Mülk Onundur!”

Davud Aleyhisselâm’ın Bu Görüşünü, Hepsi Kabûllendi...

O On Dokuz Oğlan, Açıkça Anlatılan Şekilde, Asâlarını Diktiler. Sabaha Kadar Gözettiler. Sabah Olduğu ve İnsanlar Oraya Toplandığı Zaman, Açınca Gördüler ki, On Sekizinin Asâsı, Önce Olduğu Gibi Duruyor. Süleyman Aleyhisselâm’ın Asâsı ise... Yeşerip Dallar Vermiş. Bunu Gördükleri Zaman Yakînen Bildiler ki, Süleyman’a (a.s.) Padişâhlık, Sübhan Olan Yüce Hakk’ın Lütfü, İhsânı, Keremi, Fazlı ve Hükmü iledir. Cümlesi Bunu Kabûl Edip, İtaât ve İnkiyâd Ettiler.
__________________
Ne senle yaşanıyor
Ne de sensiz oluyor
Şu garip bomboş dünyada..
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
davut peygamber, süleyman peygamber

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Hizbul Hz. Süleyman (Hz Süleyman'nın Duası) MrBerkHD Diğer Havas Konuları 7 20.10.23 21:10
Hz. Davut ve Talut Ada Peygamberler 3 01.05.21 08:56
Hz davut istiharesi aşk Keşif ve istihare Uygulamaları 2 03.11.20 23:41
hz davut un kilicındaki cin abdullahkara Sorularınız 1 15.06.18 18:20


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 18:56.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147