Psişik yetenekleri geliştirme teknikleri - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Evrensel Enerjiler & Parapsikoloji > Parapsikoloji & Spiritüalizm > Psişik Yetenekler

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 25.03.17, 03:43
Güvenilir
 
Üyelik tarihi: 07.01.15
Bulunduğu yer: Adana
Mesajlar: 4,739
Etiketlendiği Mesaj: 130 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Psişik yetenekleri geliştirme teknikleri

Eugen Casland
DIS âlemden gelen bilgiler bize duyular kanalı ile gelir. Fakat bu çok sınırlıdır. Bir kimseyi
isitebilmemiz, onun etrafında mevcut olan sartlarla mümkündür. Görmek de böyledir. Çesitli
topluluklarda kelimeler vasıtasıyla insanlarla fikir alısverisinde bulunabiliriz. Bu bakımdan
çogunlukla düsüncelerimiz irademize baglı olarak ve olmayarak ihanete ugrarlar. Bununla
birlikte, bazı ölçüler dahilinde duyularımız genislik kazanabiliyor. Mikroskop, teleskop,
telefon, faks gibi aletler duyularımızın içinde bulundukları yetersizlikten kısmen
kurtarmaktadır.
Öte yandan bilim, sayısız titresimlerin mevcut oldugunu bize söyle böyle anlatmaktadır.
sittigimiz seslerin frekansı 32 - 33.000 hertz frekanslı seslerdir. Gözümüz de 450 trilyon
kırmızı ısık ile 750 trilyon mor ısık arasında hareket eder. majinasyon ısı ile elektrik
titresimleri arasında bir yere sahiptir. Bu yüzden onun fizik tesirleri pek fark edilmiyor.
Süphesiz ki bilimde birçok eksiklikler mevcuttur.
Bu eksiklikler, kâinata yayılmıs gerçek titresimlerle ilgili degildir. Bilimin agır ilerleyisi, bizim
için bilinmez olan seyyal dünyaları tanımamıza bir engel teskil etmektedir. Arastırmalarımızı
genisletmek için su andaki algılarımızı yeteri derecede temizlemeliyiz. Yeni duyumlar
kazanmalıyız. Suur sahasını genisletmeliyiz. Bu mesele, eski veya simdi yazılmıs olsun,
anlatılan normalüstü olayların varlıgı kabul edilirse, durugörü, telepati, telekinezi, ipnotizma
gibi medyomsal olaylarda ortaya konmustur.
Nedense, bu olaylar akademik bilim tarafından pek itibar görmemistir. Bu yüzden de resmî
ögrenime dahil olmamıstır. Bilginler tarafından bütünüyle incelenmemistir. Bu, iki sebepten
ileri gelir: 1. Bu olaylar üzerinde yapılan gözlemler, karmakarısık ve bozucu karakterde
ortaya çıkmıs, bir türlü hüküm altına alınamayan bir kendiligindenligin (ve degiskenligin)
bulunmasından ileri gelmistir. 2. Nihayet profesyonel medyomların bilimsel olmaktan ziyade
kazanç hırsı ve söhret budalalıgı yaparak birtakım sahte melekeleri ortaya koydukları da
bilinmektedir.
Bu yanlıs düsünceler, genellikle psisizm hakkında insanların kabul ettikleri pesin fikirler
üzerine dayanır. Psisik olayların degeri hakkında bir aydınlıga kavusmak istenirse, bütün
dinsel ve felsefe ile ilgili her seyi bir tarafa itmek ve olumlu bir tarzda yeni bilimsel usullerle
incelemek gerekir. Bilim en azından asagıdaki süreçleri gerektirir:
1. Gözlem, olayların aydınlıga çıkarılması.
2. Tecrübe, yani her yönü ile incelenmeye izin veren degisik sartlar içindeki aynı olayların
meydana çıkması.
3. Ölçü vasıtalarının mevcut olması.
4. Herkesçe gerçeklestirilebilecek olan kanunların ortaya çıkması.
5. Sadece olayları açıklamaya yarayan degil, aynı zamanda yeni olayları da görünür hâle
getiren verimli hipotezler kurup, halka sunmak gerekir.
MAJNASYON
Bu çesitli sartları yerine getirebilmek için önce psisik olayları incelemeyi ögrenmek gerekir.
Bu incelemeler daha önce vardı. Örnegin, ilkel duygu tarafından meydana getirilen psisik
olaylar, güçlükle isitilen bir ses, çok zayıf bir ısık, psikofizik ismi verilen bir ilim tarafından
inceleniyordu. Bir kısım psisik kanunları bu bilime borçluyuz. Özellikle uyartıcı duyular
konusunu toparladı ve hafızanın çalısıs seklini açıklıga kavusturdu. Kısaca bir kısım psisik
problemleri ciddî bir sekilde arastırdı ve açıkladı.
Simdi biz bu bilimden sadece imajinasyon konusunu inceliyoruz. majinasyonun önemi,
yüksek ruhsal yetenekleri tohum hâlinde içermesinden ileri geliyor. majinasyon
prensiplerinin birisi üzerine dayandıgımız vakit, durugörü, geçmis ve gelecege ait vizyonlar,
görülmeyen âlemin (psisik) derece derece anlasılması için her insanın kullanabilecegi bir
metot bulmamız mümkündür. Manyetik, ipnotik bir etki olmadan yani süjeyi uyutmadan,
normal suuru ortadan kaldırmadan çok kısa zamanda elde edilen bazı psisik yetenekler vardır
ki, ilk tezahürlerini hemen gösterirler ve derece derece gelisirler. Bunun nasıl mümkün
oldugunu anlamak için, imajinasyon olayını incelememiz gerekmektedir.
MAJ NEDR?
majinasyon, imajların içsel olarak anlasılması tarzında ifade edilebilir. O hâlde ‘imaj’ nedir?
maj gerek bir sey (obje) veya seyler (objeler) toplulugu, gerekse birlesik yahut birlesik
olmayan niteliklere sahip bir sahne tarafından meydana getirilmis bir izlenimdir. Diger bir
deyisle bu tamamlayıcı bir duyu grubu hatırasıdır. Genel olarak imaj kelimesi görme
duyusuna tatbik edilir. Sanki ona aitmis gibidir. Ama, diger duyular için de imajları göz önüne
almak sarttır. Yani tat, dokunma, koku, isitme imajları da olabilir. Genel olarak imajların
dısardan görülebilir hiçbir iz bırakmadan beynimizin içinden geçebileceklerine inanıyoruz.
Bunun aksi daha gösterilmemistir. Biz en kolay imajları bile (meselâ ‘O’ harfini) kendi
kendimize bir harekette bulunmadan canlandıramayız. Bu, su demektir: Bütün içsel
vizyonlara ve rüyetlere bir enerji yayını eslik eder. Ve sonuç, titresim tarzında belirsiz bir
yayılısla kendini gösterir. Düsünce Sekilleri isimli kitabında Annie Besant ve Leadbater içsel
vizyonlardan bahsederek her düsünceye ait, fizikî gözlerimizle göremedigimiz fakat
durugörürler tarafından görülebilen bir tür renkli akıskan kümenin uzay içine fırlatıldıgını
anlatırlar. Bu küme, belirgin ve açık olmadıgı zaman düsünce belirsiz bir sekil arz eder. Aksi
hâlde açık seçik bir durumdadır. Bundan baska düsünceye eslik eden yayının cinsine baglı
nüanslar ısıklı durumlar ve BERRAKLIKLA LGL bir renklenme de tezahür eder. Bu akıskan
yumak belli bir yöne fırlatılabilir. Ve belli bir kimseye ulasabilir. Ya da belirli bir amacı
olmadan uzay içinde yayılır. Ve sonunda kendisi ile ilgili bulunan diger bir yumakla birlesir.
Her sahsın bir aurası vardır. Birçok ısık çizgisi ve renklere sahiptir. Auranın iç çevresi,
düsüncenin çalısma sekli ile baglantılıdır. Ve onun tesiri altındadır. Aura, sakin bir ruh hâli
içinde bulundugumuz zaman ince ve zayıftır. Aksi hâlde aynı aura, ruhumuz siddetli
titresimlerle dolu bulundugu zaman girdap tarzında hızla hareket eden, uzaga fırlatılmıs
akıskan yumaklar meydana getirir. Bu yumaklar, onları yayan kimselerce hiçbir zaman bir
kayıp degildir. Ve onlar her zaman hayatın herhangi bir anında bir izlenim hâlinde bulunabilir.
Böylece yansıtılan imajlar, belirsiz bir yayılmaya sahiptir. Ve bu hadiseden dolayı her varlıga
ulasırlar. Bir alıcı bulsun veya bulmasın...
Fakat titresim durumu imajın titresimleriyle uyusuyorsa zar zor anlasılabilir. Böyle bir durum
sohbetler ve is sırasında ortaya çıkabilir. Bu türlü olaylar telepati ve fikir iletimleri ismi
altında izah edilir.
Birçok deneycilerin çalısmaları bize sunu göstermistir:
Sonuç olarak bizden dısarıya fırlatılan veya bize gelen bütün imajlar belirsiz bir hız içinde
imaj nakleden bir akım üretirler. majın sekil bulmasından hemen sonra yayılan dalgaların
varlıgı tespit edilmistir. Hassas kimseler ısıklı bir küme yahut akıskan bir akımın yayıldıgını
fark ederler. Gözlemciler, bazı sartlar altında, düsünce sekli (form panse) yaratan bir kimse
ile uzakta bulunan yabancı diger bir kimsenin arasında bir iliskinin bulundugunu da ortaya
koymuslardır. Bunu su sekilde ifade edebiliriz: Akımın sebep ve neticesi olan imajlar (yani
bazı psikomanyetik imajlar) olaya uygun düzenlemelerle bu akımları idare etmeye,
kullanmaya ve normalüstü psisik olayları uyarmaya imkân tanırlar.
Biliyoruz ki beyin, alıcı verici telsiz cihazı gibi çalısır. Bu bakımdan kendiliginden imajlar,
hafızadan gelmez. Bizim iç algılamamızın, hatıralarımızla sekil buldugu dogrudur. Fakat
bunlar pekâlâ dıs ortamın tahriki ile meydana çıkmıs, görülen veya görülmeyen, bilinen veya
bilinmeyen sebeplerden ileri gelmis, kısmen meçhul sartlar içinde yerine getirilen izlenimlerin
sonucu olabilir. Beyin kapalı bir devrede elektriksel bir akım içinde bulunabilecegi gibi, açık
bir devre olarak da çalısabilir.
Bu nokta çok önemlidir. Zira normalüstü melekelerin mümkün olusunu bu nokta saglar.
Bazı uyaranlar veya enerji türleri, uygun siddet ve zıtlıklar seklinde, bizzat kendimizdeki
duyumsal suur hâlimizi harekete geçirirler. Bu duyum, bir defa hissedildikten sonra hiçbir
zaman tamamen silinmez. Duyumlar, bazı sartlar dahilinde araya baska uyaranlar
karısmadan tekrar ortaya çıkabilirler. Ama zayıf durumda bulunabilirler. Buna hatırlama
diyoruz. Bir esya, bir varlık, belli bir sahne, bir duygusal yıgılma dahi aynı ‘yeniden dogus’
sürecine dahildir.
‘Yıgılma’ hazırlıgı açık ve seçik bir imajı meydana getirir. Bu duyularımızın hepsi, toplamı
bizde sabitlesir. Ve böylece suuraltı ismini verdigimiz bir nevi toplanma meydana gelir.
Fakat izlenimlerimiz bazı ölçüler dahilinde diger kimselerin izlenimleri ile birlesir. Bundan da
suuraltımızda bulunan hatıralarımız arasında, baska bir sahsiyetin suuraltında bulunan
imajların var oldugu sonucu çıkar. Bu imajlar kendi aralarında (alâka kanununa göre)
birlesirler. Ve rastgele baska kimselerin suuraltında, imajları çekip almaya izin veren birtakım
yönetici baglar meydana getirirler; o hâlde bu imaj deposu sıkı sıkıya kapalı degildir. Sayet
kendimize ait olan bir imajın içine kolayca girersek, bazı hâllerde alısveris kapısını kapatabilir
ve yanımızdaki baska bir kimsenin imaj deposuna dalabiliriz. Sonra bu dalma isini gitgide
arttırır ve nihayet bizi çeken suuraltını ziyarete muvaffak oluruz. (Kendi imajımıza
dalabilmemiz, bizim zihnimizde canlanan bir sahneye konsantre olmamız demektir.) Bu
konsantrasyon ile biz, dısardan gelecek (rastgele) imaj akımlarını önlüyoruz demektir.
Konsantre oldugumuz imajı faal hâle geçirip (meselâ donuk bir sahneyi canlandırmak), ilgi
kurmak istedigimiz kimsenin imajını kendi imaj sahnemize aktarırız. Bu, telkin ile olur.
(Meselâ, bir sahne yaratıyorsun, telkini; bu, medyoma yarattırılan bir imajdır. Bu durumda bir
irtibat kurmak istedigimiz zaman, medyomun, o sahsın imajını o odada görmesini isteriz.
Buradan da medyom asıl varlıkla irtibata geçer.)
Alıcı ve verici fazla islemekte ise de iki ayrı imaj sınıfını belirtmek gerekir:
A) Yayımlanan imajlar
B) Alınan imajlar
maj kombinasyonları ile belirli bir hâle gelmis bulunan ve psisik bir olay olan imajinasyonda
iki tür vardır:
1) Aktif imajinasyon
2) Pasif imajinasyon
AKTF MAJNASYON
ç tasarımları (zihnî tasavvurları) istekle görünür hâle getiren ve bir amaca göre birlestiren
bir melekedir. Bunlar roman, hikâye ve piyesleri yaratmakta rol oynarlar. Hayatın her
safhasında mevcuttur. majinasyon olaylarının anlasılması, yaratıcılık ve ‘ruh’un
tekâmülünde vazgeçilmez bir kaynaktır. Akıl yürütmenin, fikirlerin ve bir yıgın zihinsel
olayların temelidir. Eger onların kanunlarını biliyor ve de tatbik edebiliyorsak, hekim ve ilâç
kullanmadan hastalarımızı iyi eder, varlıgımızı degistirir ve kaderimizi gerçeklestirebiliriz.
Aktif imajinasyon bütün dünyayı kapsar.
PASF MAJNASYON
Bu konu, diger bir âlemi teskil eder ki, biz bununla mesgul olacagız. Pasif imajinasyon,
imajinasyonun bazı elemanlarını kullanmak suretiyle normalüstü yeteneklerin ortaya
çıkmasını saglayabilir. Pasif imajinasyon, imajların kendiliginden meydana gelmesidir. Önce
dogal baglar ile kendiliginden meydana gelebilir (imaj çagrısımı). Çünki her imaj, kendisi ile
zaman ve mekân içinde ilgili olan diger birtakım imajları görünür hâle getirmek
egilimindedir. Meselâ hiçbir iradî çaba gösterilmese, bahçedeki çimenlik, yan tarafta bir bank
oldugu fikrini uyandırır. Böylece, imajlar birbirine yakın olanları uyandırır. Siddet ve
baglantılar sebebiyle gruplanırlar. Ve eger hiçbir objektif olay girmez ise, bütün suur sahasını
kucaklayan, birbiriyle az çok ilgili sahneleri olustururlar. Bu durum, asıl prensibi pasif bir
imajinasyon oyunu olan rüya gibidir.
majların kendiliginden meydana gelmesinin baska bir sebebi, telepati yoluyladır. Bazı psisik
sartlarda imaj, bize tesir eden yabancı bir kimseden yayılır. O anda o imaj, kendi
imajlarımızla karısır. Ve iki suuraltı arasında kendiliginden bir bag yaratır. Bu sebeple bazı
asklar, önseziler, çevrenin idraki, durugörü, fikir aktarımları ve diger normalüstü olaylar
ortaya çıkmaktadır. Bu ilk bilgilerle, normalüstü yetenegin gelismesine izin veren prensibi
anlayabiliriz:
1. Düsünce sakin olmalıdır. majı soyutlayabilecek tarzda aktif imajinasyonun faaliyetine
engel olmalıdır. Yani aktif imajinasyon bir imajı devamlı olarak isler, onu türlü sekillere
sokar. Halbuki imajı soyutlayarak onu sabit, hareketsiz, aynı sekilde tutabiliriz. majı bozacak
hiçbir tesir ona ulasmamaktadır.
2) Suuraltını avlamak için bu imajların siddetini arttırmak gerekir.
3) Uygun olan çagrısımı yaratarak imajı yönlendirmek gereklidir. Bu çagrısımın (fikir ya da
imaj) yapısı imajın ilk istikametine baglı olan yeni bir saha içine, suura çekip getiren
akımlara sebep olur. Sonuç olarak, mümkün olan istikamet tarzları ve idrak çesitleri ortaya
çıkar, yeni yetenekler olusur. Olup biten seyler sanki sapma ve dönme derecesine göre yalnız
bir tek anahtarla açılabilen, çesitli kilitleri olan bir kapıyla kapatılmıs bir dünyaya giristir.
Kapı, sahsî fikirlerle yüklü beyindir (medyomun beynidir). Anahtar somut (objektif esya)
kelimelerle uygun bir tarzda yönetilen bir imajdır. Prensip gayet basittir ve hemen hemen hiç
yanılmaz. Akıl, genellikle, zekâmızın çalısısında mevcut bulunan bir karısıklık ve dagınıklık
içindedir. Aktif imajinasyon ile pasif imajinasyon oyunundan zevk duymak bizi saskın hâle
getirir. Fikirlerimizin kesmekesligi, niteligi anlasılmamıs olan titresimleri terk etmez. Ve ince
titresimler rastgele suur sahamıza nüfuz eder. Beynimiz tıka basa dolu bir ambar gibidir. Öyle
bir ambar ki baca deligi esyalarla tıkanmıstır. Dısarıyı görmek ne mümkün. Bütün mesele bu
karısıklıgı düzenlemek, ısıgın girecegi baca yolunu açmak ve buradan çıkacak olanlara yardım
maksadıyla digerlerini kenara çekmektir.
TATBKAT ARAÇLARI
Orta seviyeden kültürlü kadın veya erkek bir kimseyi süje olarak alalım. Bunlar sonra tasfiye
olacaklar ve neticede en iyileri kalacaktır. Süje ne kadar kaba ise (hassasiyet bakımından)
gelisme o derecede güç olacaktır. Basarıya ulasmak için imajinasyon kabiliyeti orta derecede
olanlar da yeterlidir. Yeter ki, kendini tamamıyla dünya islerine vermemis, hayatın küçük
taraflarıyla dolmamıs, sahsî çıkarlarına baglanmamıs olsun... Süphesiz ayrıca süjenin hasta
ve siddetli heyecanlara ugramamıs olması, soklar geçirmemis olması gereklidir. Yani muhtelif
manevî soklar zamanla suur sahasından suuraltına kaydırılarak, görünür bir rahatlık ve denge
saglanabilir. Fakat bu çalısmalarda suuraltı faaliyet açıga çıktıgı için sokla ilgili heyecanlar,
tıkanıklıklar, marazî hâller nüksedebilir.
Önce süjede sükûnet hâli dogması gereklidir. Bunun için los bir oda ve bir yardımcı ile
tecrübeye girisilir. Yardımcı, odanın bir kösesinde sükûnet hâlinde zihnen pasif durumda
oturmalıdır. Süje rahatça oturmalı, ısık gözlerine düsmemeli (gözler rahat sekilde
baglanabilir ya da ısıga bir perde veya paravana ile engel olunur).
O andaki zihinsel mesguliyetlerini bertaraf etmek için süjeye zıt imajlar vasıtasıyla yardım
edilir. (Yani zihnî sükûnete götürecek imajlar verilir. Meselâ, sakin bir deniz manzarası, ıssız
bir çöl manzarası, mavi bir gökyüzü, sükûnet verici bir kır manzarası vs.) Bu imajlar süjenin
zihnindeki karısık imajları, günlük endiseleri dagıtmaya yeter.
Sonra bütün düsüncelerden ayrılması ve celse içinde sadece en yüksek ruhî bir yükselis
imkânı araması rica edilir. (Yani süjede manevî bir incelik, hassasiyet, manevî alemlere dogru
bir çekilme duygusu ihtiyacı ortaya çıkartılır. Hikmetli birkaç cümle, dua vs. kullanılabilir.)
Sükûnet elde edildikten sonra açık seçik ve somut bir imaj uyandırmaya elverisli bir kelime
söylenir: vazo, bardak yumurta, kasık, portakal gibi... (Söylenen kelime mümkün oldugu
kadar çok kolaylıkla ve zihni dagıtmadan göz önüne getirilebilmelidir, basit olmalıdır.)
Süjeden, kelime isittikten sonra görecegi ve hissedecegi duyguları anlatması (görünür hâle
getirmesi), açıklaması istenir. Üç durum ortaya çıkabilir:
1. Hiçbir izlenim meydana çıkmaz.
2. Ne oldugu anlasılmayan bir hatıra ortaya çıkabilir.
3. Bilinmeyen bir imaj ortaya çıkar.
zlenim yoklugu, açıkça süjenin endiselerinden kurtulamadıgını veya suurdısı bir mesguliyeti
bulundugunu gösterir. Söylenen kelime, gerçekte, suuraltında titresimler ortaya çıkaran bir
titresim dalgasıdır. Eger suuraltı nötr hâlde kalmıssa hemen hemen hiçbir sey meydana
gelmez. Çünki suuraltına nüfuz edilememistir. Süje duvarla kapalıdır. Ve kelime bir engele
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 25.03.17, 03:44
 
Üyelik tarihi: 15.11.16
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 166
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

çarpan top gibi geri dönmüstür. Böyle bir durumda, birbirinden farklı bir dizi kelime
söyleyerek (ki bu, süjeyi içine alan ön düsünceleri ortadan kaldırmak içindir), eger bu yeterli
degilse, alısılmıs bir esyanın (olayın) hatırasını hatırlatarak o mesguliyetten kurtarılır.
Alısılmıs bir esya veya olayın hatırlatılmasıyla yarı hatırlama hâli uyandırılır. Böylece ikinci
hâle geçirilir. Eger bu usul yeterli olmazsa süjeyi küçük bir sahne veya manzara gibi temsilî
bir hâli düzenlemeye çeken, onu zorlayan yaratıcı imajinasyondan istifade edilir. Basta da
söyledigimiz gibi süje biraz imajinatif karakterde olmalıdır. Yani süjede tecrübeyi
kolaylastıracak sahneleri telkinle tahayyül ettirmek mümkün olmalıdır, meselâ ‘Ben sizi falan
yerde görüyorum’ gibi... Sonuç gözükmekte gecikmez. Ön mesguliyet böylece maglûp edilmis
ve iç imajların meydana çıkması mümkün olmustur.
Çeviren: Üstad Ergün Arıkdal
PSSK YETENEK ve RUHSALLIGI BÜTÜNLESTRMEK
David FONTANA
Felsefe doktorası olan Prof. David Fontana, psisik arastırmaya yönelik sürekli aktif ilgisiyle
birlikte, dogu ve batının ruhsal geleneklerinde genis uygulamalı deneyime sahip bir
psikologtur. (Society for Pscyhical Research’ün eski baskanıdır.) Bu genis sahalarda, bazıları
klâsik olarak kabul edilen birçok kitabın da yazarıdır. Bu makale, 23 Mart 1999’da verdigi bir
konferansa dayanarak hazırlanmıstır.
RUHSALLIK ve PSSK YETENEKLER
RUHSAL gelisim kendisiyle birlikte psisik ihsanları getirebilmesine ragmen, ruhsallık ve psisik
yetenekler aynı sey degillerdir. Budizm ve Hinduizm gibi dogulu ruhsal geleneklerde ruhsal
kapasiteler derinlestiginde zihnin bazı maddesel sınırlamaları asmaya basladıgı ve
digerlerinin zihinleriyle telepatik iletisim içine girebilir hâle geldigi ve böylece durugörü ve
psikokinezi gibi (topluca siddhiler denilen) yetenekler tezahür ettirdigi söylenmektedir.
Bununla birlikte bu gelenekler, siddhilerin sadece ruhsal büyümenin bir çesit önemsiz
belirtileri oldukları ve asla kisisel çıkar saglamak için kullanılmamaları ve kendi içlerinde bir
son olarak görülmemeleri gerektigi konusunda bizleri uyarmaktadırlar, aksini yapmak benligi
güçlendirir ve kisiyi gerçek ruhsal ilerleme yolundan saptırır. nsan, baskalarına hizmet
ederken kullandıgında bile, benligi sisiren duygulardan kaçınmalıdır. Siddhiler bize emanet
edilmis hediyelerdir, kisisel servetimiz degillerdir.
Bir Yoginin Otobiyografisi’nde (Bu kitabın özeti Mucizeler adıyla RM Yayınları arasında yer
almaktadır), meshur guru Paramhansa Yogananda kendi kisisel siddhi deneyimlerinin sayısız
örneklerini verir ve kitaplarından bir digerinde, Man’s Eternal Quest’de (nsanın Ebedi
Arayısı), onların gelisimine eslik eden ruhsal disiplinlerin derinligine yönelik bir anlayıs sunar.
Bununla birlikte siddhilerin en eglendirici örneklerinden biri, Ram Dass’ın kendisiyle birkaç yıl
geçirdigi bir diger saygın ögretmen Neem Baba’nın hayatında görülmüstür. Bir zamanlar
Hindistan’daki trenlerde kutsal adamların parasız yolculuk yapmalarına izin veriliyordu ama
bazı sebeplerden dolayı bu ayrıcalıga son verme kararı alındı. Neem Baba yeni politikanın ilk
kurbanlarından biriydi ve biletsiz oldugu kesfedildiginde, Karolli istasyonunda uygun bir
sekilde trenden indirilmisti. Biletçi diger yolcuların protestolarına aldırmadan düdügünü çaldı
ve sürücü treni çalıstırmak istedi; ama nafile, tekrar tekrar denedi ama hiçbir sey olmadı. Bu
sırada Neem Baba plâtformun üzerinde gülümseyerek bekliyordu. Sonunda, trene geri
gelmesi için yalvarmaya basladılar. O, yalvarısları nazikçe dinledi, trene tırmandı tahmin
edeceginiz gibi motor, bir motorun davranması gerektigi gibi davrandı ve tren istasyondan
ayrıldı.
Tesadüf mü? Sürücünün bir numarası mı? Hindistan’ın kutsal adamlarını ve kadınlarını
çevreledigi söylenen siddhilerin diger birçok örneklerini deneyimleyenler, bunun Neem
Baba’nın isi oldugundan hiç süphe etmediler ve o zamandan sonra da o hep Neem Karolli
Baba diye bilindi.
PSSK YETENEKLER ve RUHSALLIK
Sürecin zıt istikamette güçlüce çalıstıgı, yani psisik yeteneklerin gelisiminin ruhsal ilerlemeye
götürdügü yönünde hiç delil yoktur. Bazı vakalarda böyle olabilir ama bu kuraldır anlamına
gelmez. Geçmisin bazı en ünlü psisikleri, kesinlikle ruhsal olmayan numaralara
kalkısmıslardır. Eusapia Palladino her bakımdan çok güçlü bir fizik medyomdu ve tarihte en
genis olarak incelenen psisiklerden biriydi; yine de onun fenomenlerinin çogu gerçek
olmasına ragmen, digerlerinin açıkça hileli oldugu yönünde neredeyse oybirligi vardır. O
celselerdeki haziruna “Beni izleyin, yoksa hile yaparım.” diye ögüt vermis, kusurlarından
dolayı rehberi John King’i suçlamıstır. Bazı rehberlerin karakterleri gerçekten belirli oranda
istenmeyen özellikler tasısa da (John King hayattayken adı çıkmıs bir korsan oldugunu iddia
etmekteydi), Palladino ile uzun süre çalısan Hereward Carrington, onun yaptıgı hilelerin
kendi egosuna baglı oldugu görüsündedir. Carrington, Eusapia Palladino and Her Phenomena
(Eusapia Palladino ve Fenomenleri) adlı eserinde “Ona bunu yapmaması için yalvardık.” diye
yazmıstır, ama bir toplantıda, bir saat veya hemen sonrasında bir sonuç üretilmediyse,
medyom “genellikle kaba ve açık türden” hile yapmaya basvurmustu.
Elbette ki, fizik medyomlar toplantılarda hile yaparken yakalandıklarında Palladino’nun iddia
ettigi gibi, transtayken rehberleri tarafından böyle yapmaya itilmis olabilirler, ama eger
öyleyse bu sadece onların rehberlerinin dürüstlügüne degil, rehberlerin kendi medyomlarının
ünleriyle ilgili kaygılarına da gölge düsürür. Her halükârda, rapor edilen bir diger güçlü fizik
medyom olan, ama bu vakada kıskançlık günahına yenik düsen Agnes Guppy’nin davranısı
için rehberleri suçlamak çok zor olurdu. Daha genç ve daha çekici arkadas medyom Florence
Cook’un basarısıyla yüzlestiginde (Cook, Sir William Crookes tarafından gerçekten
arastırılmıs ve ismi telâffuz edilmistir), Agnes Guppy çözümün, iki suç ortagının Cook’un
yüzüne asit fırlatmaları oldugunu düsünmüstür. Neyse ki suç ortakları bunu reddetmislerdir
ama bu hikâye Bayan Guppy’nin söhretini yerle bir etmisti.
RUHSAL ve PSSK YETENEKLER ARASINDAK BAGLANTI
Bununla birlikte, psisik yeteneklerin ruhsal gelisime sevk etmedeki basarısızlıgına ragmen,
sürecin bunun aksine çalısabildigi gerçegi, bu ikisi arasında bir baglantı olması gerektigini
gösterir. Bu baglantıyı kesfetmeye nasıl baslayabiliriz? Yunanistan’da Delf tapınagının Apollo
sunagının üzerinde -dünyadaki en büyülü yerlerden biridir-, “Kendini Bil” ögüdü vardır.
Apollo sunagı; Piton’un, yani ilâhlarla iletisim kurduguna inanılan bir rahibenin -biz ona
muhtemelen bir trans medyomu diyecektik- eviydi. Kendisine Atina’daki en bilge adamın kim
oldugu soruldugunda, “Hiçbir sey bilmedigini bilecek kadar bilge olan tek adam Sokrat’tır.”
diye cevap vermistir. Yani bizim bu kesfe baslama noktamız; Sokrat ile birlikte, sadece dıssal
dünya degil ama kendi zihnimiz hakkında da ne kadar az bildigimizi kabul etmektir. Bu bizi,
“Kendi zihnimin yapısı nedir?”, “Ben neyim?”, “Ben kimim?” gibi varlıksal soruları sormaya
götürür. Bazıları -örnegin Darwinciler- bu soruları, bizim sans eseri yaratılan biyolojik
tesadüfler oldugumuzu, anlamı ve amacı olmayan basıbos bir evrende yasadıgımızı
söyleyerek cevaplayacaklardır. Digerleri bu cevabı kabul etmenin, anlamsızca yasamak ve
ümitsizce ölmek demek oldugunu kabul edecektir. Onlar bize, modern bilimin bütün gücüne
ve bütün kesiflerine ragmen zihin hakkında fazla bir sey söyleyemeyecegini ve ruh veya
Tanrı’nın hiç olmadıgını -Yüksek Suur veya hangi terimi kullanmayı tercih edersenizkategorik
olarak kesinlikle ifade edemeyecegini hatırlatmaya devam edeceklerdir. Modern
bilim psisik ihsanların olmadıgını kategorik olarak ifade edemez ve bundan dolayı en
materyalist bilim adamları bile böyle meselelerde agnostisizmin -belirsizligin bir kabulününötesine
geçemezler.
Delilleri inceleyenler, insan yasamında bir ruhsal boyutun mevcudiyetini ve psisik
yeteneklerin mevcudiyetini desteklemek için çok miktarda seyin mevcut oldugunun farkına
varırlar. Bununla birlikte, bu boyutun ve bu yeteneklerin yapısına ve anlamına iliskin daha
derin sorular, bir anlamda fiziksel bilimlerin nüfuz sahasının ötesinde yatar. Bilim, bütün
süphe edilmez güçlerine ragmen, bizim sınırlı bir uygunluk alanı dedigimiz seye sahiptir. Bu
alanın ötesinde, onun hitap edemedigi sorular vardır; sadece varolusun temel anlamı ve
benligin tabiatıyla ilgili sorular degil, ama digerkâmlık gibi insan vasıfları ve bir Bach veya
Mozart veya bir Michael Angelo gibiler tarafından tezahür ettirilen yüce yaratıcı yeteneklerle
ilgili sorular. Böyle sorular aslında ruhsal sorulardır ve onlar bilimin usulüyle dısarıya,
maddesel dünyaya bakarak degil, ama aziz ve mistigin usulüyle bir kisinin içine bakarak
cevaplanırlar.
Zen Budizmi bunu yapmanın bir yolunu, koan kullanımı sayesinde ögretir. Koan hiçbir
mantıklı cevabın olmadıgı bir sorudur. O bize sık sık o kadar paradoksal bir sey sorar ki, bizim
ilk tepkimiz onu gülünç bularak bertaraf etmek olur. En iyi bilinen örneklerinden biri sudur:
“Bir elle alkıslamanın sesi nedir?” Gerçekten de bir paradoks. Tanımlamada, alkıslama iki eli
içerir. Ama Zen Budist ögretmeniniz size, yargılamadan ve ummadan sadece oturmanızı ve
soru üzerine meditasyon yapmanızı söyleyecektir. Bir ögretmenin bana ögrettigi gibi,
“Kendine cevabı sorma, sadece koanı sor.” Koan üzerine meditasyon yaptıgınızda, “cevap,
sessizlik olmalı” gibi düsünceler kendiliginden yükselmeye baslar, ama cevabı ögretmeninize
verdiginiz her seferinde o basını sallar ve size gitmenizi ve meditasyonunuza devam etmenizi
söyler.
Koanın amaçlarından biri sizi, mantıklı zihnin, hayatımızda çogu zaman kullandıgımız zihnin,
daha fazla gidemeyecegi bir noktaya getirmektir. “Eller” ve “alkıslama” maddesel dünyaya
aittir. Maddesel dünya bizim tarafımızdan, hepsinin anlamlarını ayrılıktan aldıkları ayrı
nesneler ve kavramlardan meydana gelmis biçimde anlasılır. Sol el, sag elden ayrıdır -onun
karsıtı-; alkıs sesi, sessizlikten ayrıdır -onun karsıtıdır-. Bundan dolayı, mantıksal olarak tek
elle alkıslayamayız. Ama koan bu karsıtlıklarla düsünmeyi keser. Eger kisi onunla çalısmaya
devam ederse, orada ayrılık hissiyatının bir yanılgı oldugunun farkındalıgı an”den gelir. Hiçbir
sey, ister bir nesne veya bir kavram olsun, diger bütün seylerden izole edilmis olarak var
olamaz. Her sey, hem canlı hem cansız, aslında temelde yatan bir birligin, bütün varolusun
esası olan bir birligin tezahürüdür. Ve farkındalıgın bu anında, koanın kendini çözdügü
söylenir, bu, onun sizi daha derin bir anlayıs seviyesine götürmesidir. Ve koan kendisini
çözerken, aynı zamanda -en azından kısmen- elbette ki niha” koan olan “Ben kimim?”
sorusunu ve “Onu nasıl bilebilirim?” “Kendi yüzümü nasıl görebilirim?” “Ben hem soru hem
de cevap nasıl olabilirim?” gibi her noktası bir elle alkıslamak kadar paradoksal olan
sorulardan birini de çözer.
Elbette ki, bu sekilde kelimelere döküldügünde, onun sadece bir entelektüel egzersiz hâline
dönüsmesi riski ortaya çıkar ve eger sadece entelektüel cevaplar sunduysanız iyi bir Zen
ögretmeni meditasyon yaptıgınız seye iki kat hızlı geri gönderecektir. Ögretmen, sizin bu
birligi gerçekten deneyimlediginizi görmek isteyecektir. Bunu yaptıgınızda, cevabınız
herhangi bir önceden belirlenmis formül yerine sizin dönüsmüs oldugunuz kisi içinde görünür
olacaktır. Ama “Bunun, ruhsallık ve psisik yetenekler arasındaki baglantıyla ne ilgisi var?”
diye düsünebilirsiniz. Her bakımdan ilgili. Eger her birimiz kendi mevcudiyetimiz içinde
kilitlenmis olmaktan daha çok temelde yatan bir birligin ifadeleriysek, o zaman bu birlikle
(ruhsal gelisim deneyimi yoluyla) temasa geçmek veya digerlerinin zihinleriyle (psisik
yetenekler yoluyla) temasa geçmek fikri bir çesit anlam kazanmaya baslar. Sadece bu da
degil, bu fikir yasanmıs bir imkân hâline gelir. Zihinlerimiz ve arkadasımız olan diger
varlıkların zihinleri; oldukları gibi, yani tek suurun görünümleri olarak tanınırlar ve bundan
dolayı psisik deneyimlere engel olan kendimiz ve digerleri arasındaki bariyerler kaybolur.
Bundan dolayı ruhsal inançlar, hem bizim dıssal dünyayla hem de kendi varlıgımızla daha
derinden ilsikimizde etkileyici bir aksiyondur.
HER SEYN BRLG
Her seyin birliginin (sadece her seyin karsılıklı bagımlılıgı degil, ama gerçek birligin) farkına
varmanın diger sonucu, bizim sadece ölümden sonra ödüllendirilme ümidinden dolayı degil,
bu dogal yol oldugu için daha iyi bir hayat yasamaya baslamamızdır. Eger her sey aynı birligin
parçasıysa, o zaman digerlerine veya çevreye zarar vermek, kendine zarar vermektir.
Budizm ve Jainizm gibi Dogu dinleri ahimsa, yani siddetsizlik denilen bir ideale sahiptirler.
Ahimsa kisiyi sadece digerlerine gereksiz zarar vermekten sakındırmaz, aynı zamanda bize
kendi varlıgımızı saflastırmada yardım eder. Bir sinegi yakalamak ve dısarıya atmak yerine
onu öldürmenin bile üzerimizde kabalastırıcı bir etkisi vardır. Sinegi dısarı atmak gerçekten
mükemmel bir fiildir. Bizler mükemmel insan varlıkları degiliz ama mükemmel seyler
yapabiliriz. Düsüncesizce hayattan mahrum etmek yerine, küçük zararsız bir yaratıgı dısarı
koymak bir sa veya bir Buda fiilidir. Yerimizde olsalar onların yapacagı sey, kesinlikle budur.
Bundan dolayı ahimsa bize, insan faaliyetlerinde birlik hissiyatını ifade ettigimizi veya
Budizmde dendigi gibi Buda tabiatımızı ifade ettigimizi ögretir.
NANCIN ÖNEM
Ruhsal hayata inancın -veya imanın- yolda önemli bir erken adım oldugu söylenmistir;
dogrudur ve aynısının psisik yetenekler için de geçerli oldugu görünmektedir. Koyunların
(psisik fenomenlere inananların) keçilerden (inanmayanlar) daha yüksek basarı elde ettikleri
parapsikolojik arastırmada, iyi bilinen koyun/keçi etkisi; zihinlerin birbirleriyle dogrudan
iletisim kurabileceklerine ikna olmalarının, kisinin psisik potansiyelinin en azından küçük bir
bölümünün kilidini açmaya yeterli oldugunu ögrenmektedir. (The European Journal of
Parapsychology, Cilt 13, 1997 psisik yeteneklerin ifade edilisini kolaylastırdıgı görülen zihnin
çatısı hakkında daha fazlasını bilmek isteyenler için bir dizi ilginç makale içermektedir.)
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 11.12.18, 08:28
Üye
 
Üyelik tarihi: 14.10.18
Bulunduğu yer: ankara
Mesajlar: 38
Etiketlendiği Mesaj: 3 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Ilginc ve guzel bir paylasim tesekkurler
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
gelistirme, psisik, teknikleri, yetenekleri

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Psişik Yetenekleri Geliştirme Dersleri (Geniş Konu) DiLara Psişik Yetenekler 4 08.07.18 01:57
Psişik Okuma Ve psişik Yetenekleri Geliştirmek bitter Psişik Yetenekler 3 01.06.18 10:22
psişik yetenekleri geliştirme yolları. Tuana Psişik Yetenekler 2 01.06.18 10:22
Psişik Yetenekleri Geliştirme Teknikleri SiLence Parapsikoloji & Spiritüalizm 3 11.06.17 12:01
Psişik Okuma Ve Psişik Yetenekleri Geliştirme SiLence Parapsikoloji & Spiritüalizm 2 04.04.17 08:42


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 18:53.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147