Osmanlı'da yaşanmış hikayeler serisi. - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Serbest Bölüm > Off Topic > Tarih

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 19.04.20, 14:50
Swordsfish - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 24.10.19
Bulunduğu yer: TR
Mesajlar: 2,490
Etiketlendiği Mesaj: 78 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Osmanlı'da yaşanmış hikayeler serisi.

Osmanlı'da yaşanmış değişik hikayeleri bu başlık altında paylaşıyorum.



YAVUZ SULTAN SELİM,1515 yılında Dulkadiroğlu beyliğini mağlup etmişti. Mısır Sultanı, Anadolu’daki bu fethi protesto için Yavuz’a bir elçi gönderdi. Elçi Yavuz’a:“-Hutbelerde sultanımızın adı okunan memleketleri iade ediniz.” dedi.

Yavuz haşin edasıyla cevap verdi:“

-Var sultanına söyle, hutbede ve sikkede ( paralara vurulan damgada ) adının muhafazasını Anadolu’da değil, Mısır’da düşünsün!

Elçi başını eğip, alçak sesle yalvardı:“

-Ben bunları sultanıma nasıl söylerim, siz bir elçi gönderseniz de o söylese…

”Yavuz gürler:

“-Elçiye lüzum yok, Mısır’a ben geliyorum!”

Ve çok geçmeden dediğini yapar. Bir zaman sonra Mısır’ın fethini gerçekleştirir Yavuz Sultan Selim Han....
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var.
-Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 19.04.20, 15:03
Swordsfish - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 24.10.19
Bulunduğu yer: TR
Mesajlar: 2,490
Etiketlendiği Mesaj: 78 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Yavuz Sultan Selim zamanında, İran şahı kıymetli mücevherlerle süslü bir sandık hediye gönderiyor Sultan Selim’e.

Sandık açılıyor. İçinden çeşit çeşit değerli taşlar, kıymetli atlas, kadife kumaşlar çıkıyor. Fakat bir de pis bir koku yayılıyor.
Dehşet bir koku, herkes burnunu tıkıyor.
Neyse en alttaki bohçadan insan pisliği çıkıyor.
Yani Osmanlıya acayip bir hakaret!

Cihan padişahı emir veriyor,
“Herkes düşünsün, buna ince bir şekilde cevap vermeliyiz”
Ve cihan padişahı yine çözümü kendisi buluyor.

Aynı şekilde değerli mücevher ve kumaşlarla süslü bir sandık hazırlatıyor.
İçine o zamanın Osmanlı İstanbul’unda imal edilen gül kokulu en nadide lokumlardan bir kutu hazırlatıyor,
en altına da küçük bir pusula ve bir satır yazı gönderiyor.

Şah sandığı açıyor. Açtıkça güzel bir koku ve en altta bir kutu lokum.
Anlam veremiyorlar tabii. Bizim elçi yiyor önce, sonra oradakilere ikram ediyor.
Kutunun içindeki pusulayı Şah okuyor:

“Herkes yediğinden ikram eder”
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var.
-Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 19.04.20, 17:05
Swordsfish - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 24.10.19
Bulunduğu yer: TR
Mesajlar: 2,490
Etiketlendiği Mesaj: 78 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

İran'a açtığı seferde Sivas'a doğru yol almakta iken, yaşlı bir çoban koşarak Yavuz'un huzuruna geldi ve:
- Sulağımıza hoş geldin Sultanım! Görüyorum ki yorgunsun, açsın. Bu fakire misafir olursan gönül alırsın, dedi
Yavuz Sultan Selim Han:
- Ben tek başıma değilim çoban baba. Ardımda koca bir ordu var, buyurunca, çoban tevekkülle boynunu büktü ve:
-Allah Teâlâ kerimdir. Hele sen bir mola ver. Misafir kısmetiyle gelir, dedi.
Sultan Selim Han:
"Bunda bir hikmet olsa gerektir" diyerek ordusuna mola emri verdi. Çadırlar kuruldu. Çoban sürüden dört koyun seçerek yüzüp temizledi ve kazana koydu. Sonra Sultan Selim Han'a:
-Sultanım, askerler eti yerken kemikleri kırmasınlar, diyerek tenbihde bulundu.
Kazanlarda etler pişirildi ve gaziler davet edilerek kemiklerin kırılmaması bir daha tenbihlendi. Nöbet nöbet sofralara oturuldu. Bütün ordu doyuncaya kadar koyunlardan yemelerine rağmen bu dört koyunun etlerini bitiremediler. Sonra çoban, kemikleri bir araya getirerek dua etti. Askerler "Âmin" dediler. Koyunlar Allah Tela'nın izniyle dirildiler ve sürüye tekrar katıldılar. Sadece koyunlardan biri topallıyordu. Olanlara herkes şaşırmıştı. Yavuz Sultan Selim Han, çobana:
- Bu niçin topallıyor? diye sorunca çoban:
- Bir kemiği noksan olduğu için, dedi.
Bunun üzerine Sultan Selim Han, sakladığı aşık kemiğini çıkardı ve:
-Baba! Sizi denemek istemiştim. Kamil bir veli olduğunuz anlaşıldı. Kusurumuz afola. Bizi dualarınızdan eksik etme, diye rica etti.
Çoban da:
- Allah Teala'nın yardımı senin üzerindedir. Alemlere rahmet olarak gönderilen sevgili ve şerefli Peygamber Efendimiz ve sahabeleri senin yanındadırlar. Merak etme, zafer senin olacak, muzaffer olarak döneceksin, dedi.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var.
-Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 19.04.20, 18:03
Swordsfish - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 24.10.19
Bulunduğu yer: TR
Mesajlar: 2,490
Etiketlendiği Mesaj: 78 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

"Türk askeri cenge hazırlanıyordu. Biraz sonra kopacak kıyametin heyecanı ile benim de yüreğim çarparken; gözüm batarya dürbününün adesesinde, düşmanı seyrediyordum. Meis, güzel bir Pazar gününün neşeli havası içinde tatilin zevkini sürüyordu… Bizim taraftaki harekât ve gürültü gittikçe sükûn buldu. Herkesin kulağı, bir ağızdan çıkacak keskin bir kumandayı bekliyor. Ateeeş… Nihayet saat 13.25'te aylardan beri karşısındaki yabancı çığlıklara dişini sıkıp susan dört ağız birden alev kusmaya başladı…



Dünya savaş tarihinde bir ilk olan, 7.7 inçlik dağ bataryasının bir uçak gemisini 36 dakikada sulara gömen komutu verişini böyle anlatıyor Topçu Mülazım Mustafa Ertuğrul. Batırdığı uçak gemisi ise, 120 metre boyunda, saatte 24,5 mil hız yapan ve altı uçak taşıyan İngiliz bandıralı Ben My Chree'dir!

Birinci Dünya Savaşı'nı anlatan tarih kitaplarında, Ben My Chree, tek cümle ile yer alır: "Batırılan ilk uçak gemisi"

Mustafa Ertuğrul ve komutasındaki topçu bataryası, o gün Meis Limanı'na demirli uçak gemisi Ben My Chree'nin dışında, 200'e yakın yelkenli gemi ve sandalı batırır.

İngilizlerin hayaline bile gelmeyecek bir iş yapar Mustafa Ertuğrul. Meis Adası limanının tam karşısındaki buruna dört sahra topundan oluşan bataryasını, tam iki ay boyunca dağları aşırarak, gülleleri sırtlarında taşıyarak getirirler! Burunda, Ben My Chree'nin limana girmesini sessizce bekleyen 30 kadar Türk askeri, dünya savaş tarihine bir savaş gemisini batıran ilk birlik olarak geçerler. Hem de 7,7 inçlik, dört cılız "sahra topuyla!

İngiliz ve Fransız donanması raporları, Türk kıyılarındaki "çılgın bir Türk bataryası"ndan bahsetmektedir artık…

13 Aralık 1917. Ağva Koyu

Müttefik deniz kuvvetleri, Akdeniz'deki en önemli silahlarından birinden olduğu için öfkelidir. Türk kıyıları sürekli denetim altında tutulur; motorlar, kayıklar batırılır, yerleşim birimleri zaman zaman bombardıman edilir. Sabrı taşan Topçu Mülazım Mustafa Ertuğrul, yaptığı yeni bir planı 135. Alay komutanı Alman yarbayına kabul ettirmeye çalışır;

"Müsaade ederseniz, bataryamla, bir gece ansızın Antalya'yı terk ederek meçhul bir istikamete gidiyormuş gibi yapıp, Ağva Koyu'na gideyim. Limana hâkim buruna bataryamı yerleştireyim. Emrime verilecek bir yelkenli ile bu gemiyi limana sokup avlamaya çalışayım.

Plan basittir. Bölgenin zorlu coğrafyası ve yol yokluğundan ötürü, Türklerin askerlere kumanyalarını yelkenli teknelerle dağıtmak zorunda olduğunu Fransızlar bilmektedirler. Fransız savaş gemileri, bu yelkenlileri sık sık yakalamakta ve kumanyaya el koyup Türk askerlerinin aç kalmalarına neden olmaktadır.

Fransızlara kovalamaktan zevk duyacakları bir yelkenli gönderir Mustafa Ertuğrul. Faaliyet raporuna yeni bir "başarı" olarak geçecek bu basit avı, Fransız kruvazörü Paris II, Ağva Koyu'nun içine dek izler. Girmesiyle de, bir hafta önce koya egemen bir noktaya yerleşmiş olan Mustafa Ertuğrul'un bataryası "ateş" komutuyla saldırıya geçer!

Paris II, sadece 18 dakikada denize gömülür. Düşman donanması içinde artık efsaneleşmeye başlayan Mustafa Ertuğrul bataryası, 145 atımdan 110'unu gemiye isabet ettirecek kadar ustadır.

Kamikaze botu ile batırılan Alexandra!

Paris II'yi kaybeden Fransızlar, Türk kıyılarında intikam fırtınası estirirler. Kıyıdaki yerleşim birimleri durmadan bombardıman edilir.

Uçak gemisi Ben My Chree'nin ardından koskoca Paris II kruvazörünün de bir "dağ bataryası ile batırılması, Müttefiklerin artık açıktan seyretmeye başlamasına neden olmuştur. Gemilerin topçu menzilinin dışından dolaşması Mustafa Ertuğrul'u durduracak değil ya! Dağ bataryası ile uçak gemisi batırılırsa, küçük bir balıkçı teknesiyle bir savaş gemisi haydi haydi batırılır!

Topçu Mülazım Mustafa Ertuğrul, Paris II'yi batırdığı bombardıman sırasında elinden kaçırdığı Alexandra adlı savaş gemisi için dahiyane bir tuzak kurar:

"Herhangi bir yelkenlinin kaburgasını kaplayan iç tahtaları sökülerek, mümkün mertebe fazla miktarda dinamit kaburga aralarına döşenecek, tam merkezine de bir top fünyesi yerleştirilecek. Fünye halkası bir telle portakal sandıklarından birisinin altına bağlanıp, kaburgalar tekrar çakılarak düzen hazırlanacaktı. Birbirine bağlı sandıklar mutlaka bir vinç yardımıyla kaldırılacaktı ki, fünye dinamiti ateşleyip geminin batırılmasını sağlayacaktık."

Bir "kamikaze botu" haline getirilen yelkenli, kıyıdan açılır. Açık denizde Fransız savaş gemisini gören "önceden tembihli" askerler, suya atlayıp kıyıya doğru yüzmeye başlarlar. Fransızlar portakal sandıkları ile dolu bir tekneyi ele geçirdikleri için mutludurlar, ama ya bu da o "Çılgın Türk"ün bir tuzağıysa?

Sandalın üzerine önce bir Fransız bahriye eri çıkartılır. Görünürde bir tuzak yoktur. Ama ya Türkler portakalları zehirlemişse? Sandalın uzağında duran savaş gemisi Alexandra'nın güvertesindeki gemi doktoruna birkaç portakal ***ürülür. Portakallar zehirsizdir! Derin bir oh çekilir… Sandal savaş gemisine yanaştırılır ve birbirine bağlı portakal sandıklarını gemi güvertesine çıkartmak için vinç çalıştırılır. Buuumm!..

Kurulan tuzağa düşen Alexandra, gövdesinde açılan birkaç metrelik delik yüzünden göz açıp kapayıncaya kadar denizin dibini boylar. Savaş tarihine, belki de "Akdeniz'de Türklerle Müttefikler arasındaki deniz savaşları" adıyla geçmesi gereken, ama aslında sadece 23 yaşındaki bir Türk subayının akıl almaz başarısının özeti böyle…

Dünya Savaşı bittiğinde, Mondros Mütarekesi gereğince, işgal edilen Anadolu topraklarında, tüm silah ve cephaneye el konuldu. Topların kamaları söküldü. O tarihlerde Aydın bölgesindeki birlikleri denetlemekle görevlendirilen Ben My Chree'nin eski komutanı Charles R. Samson; "Gösterdiği kahramanlıktan dolayı bu batarya toplarının kamalarını sökmek askeri şerefe aykırıdır" diyerek, Mustafa Ertuğrul'un bataryasına dokunmaz!

Birinci Dünya Savaşı sonrasında kamaları sökülmeyen bu dört sahra topundan oluşan batarya, Kurtuluş Savaşı'na katılan ilk topçu birliğidir
Eklenen Resim Ön İzlemesi
Dosya tipi: jpg 11.jpg (58.9 KB (Kilobyte), 6x kez indirilmiştir)
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var.
-Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 19.04.20, 19:30
Swordsfish - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 24.10.19
Bulunduğu yer: TR
Mesajlar: 2,490
Etiketlendiği Mesaj: 78 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Yavuz Sultan Selîm Han Mısır seferine giderken, yolu Dede Molla isimlizâtın bulunduğu köyden geçer. Sultan, atı üzerinde ordusunun önünde yol alırken, ihtiyar birköylüyü tarlasını sürerken görür. Yaklaşıp selâm verir. Köylü gelenin kim olduğunufarketmemiş gibi bir tavırla selâmını alır ve işiyle meşgul olur. Atı üzerinde onu seyredenSultan; "Baba duydun mu? Pâdişâh sefere çıkmış. Mısır'a gidiyormuş" der. "Mevlâ yolunuaçık eylesin. İnşâallah hayırlı olur. Emeline nâil ve muzaffer olarak döner." dedikten sonraişine devam eder. Sultan onun bu olgun hâline ve teslimiyetine bakıp, dünyâya gönülbağlamayan, lâzım olduğu kadar çalışan ve tevekkül sâhibi bir zât olduğunu anlar. Sultannasıl karşılık vereceğini merak ederek tekrar; "Dede, uzak yerden geliyorum. Karnım aç,yiyeceğin var mı? der. Bunun üzerine biraz ilerde iki taşın üzerine yerleştirilmiş tenceredepişmekte olan aşı işâret ederek; "Pilav, pişmek üzere, işte orada, karnın doyuncaya kadar ye!"der. Pâdişâh; "İyi ama, ardımdaki ordu da aş ister." deyince; "İşte tencere orada, indir sen deye askerlerin de yesin. Hepinize yeter inşâallah!" diye söyler. Sonra tarlasını sürmeye devâmeder. Biraz sonra, ordu yaklaşınca vezirlerine, mola vermelerini emreder. Mola veren askerlergrup grup aksakallı ihtiyar zâtın pilavından yemek için sofraya oturur. Başta sultan, vezirlerve bütün ordu bu pilavdan yer, fakat pilav hiç eksilmez. Bu ihtiyar zâtın erenlerden olduğunuanlayan Sultan, onun kerâmetiyle pilavın bitmediğini görerek, hürmetle elini öpüp, duâsınıalır ve ordusuna ilerle emrini verir.Osmanlı ordusu Mısır seferinde zafer kazanıp İstanbul'a dönerken Sultan yine bu zâta uğrar.Bir arzusu olup olmadığını sorar. Yavaş bir sesle; "Mendilimi isterim" der. Sultan önce birşey anlayamaz. Biraz sonra, savaş sırasında kolundan hafif yaralandığını ve o sırada yanındasavaşan ihtiyar bir askerin koynundan mendilini çıkararak yarasını sardığını hatırlar. İşte oasker, velîlerden olan bu zât imiş. Sultan bu kerâmetini de anlayınca, ona hürmet gösterip,bulunduğu bölgeye ihsânlarda bulundu.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var.
-Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 19.04.20, 23:52
 
Üyelik tarihi: 07.06.18
Bulunduğu yer: izmir
Mesajlar: 334
Etiketlendiği Mesaj: 6 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Gözlerim yasardi okurken. Allahıma hamd olsun. Allah Teala hepsinden razi olsun mekanlari cennet olsun.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 20.04.20, 11:13
Swordsfish - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 24.10.19
Bulunduğu yer: TR
Mesajlar: 2,490
Etiketlendiği Mesaj: 78 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Zigetvar Kalesi kuşatılıp peşpeşe iki taarruz yapılmasına rağmen kale fethedilemedi. Ordunun içinde büyük bir mânevî destek olan Bahri Dede, kalenin fethedileceğini müjdeledi ve zafer için çok duâ etti. Nihâyet üçüncü defâ büyük bir taarruz yapıldı. Bu taarruz sırasında şiddetli yağmur yağdığı için arâzi çamur ve bataklık hâlini almıştı. Her şeye rağmen Bahri Dede gibievliyâ bir zâttan fetih müjdesi almışlardı. Bu sebeple büyük bir azim içinde idiler. Yeniçeri bölükbaşısı abdest alıp vasiyetini yazdı. Merdivenlerle kaleye tırmanıp mazgallardan birine humbara yerleştirip fitilini ateşledi. O anda düşmanın hücûmuna uğrayan yeniçeri bölükbaşısı şehît düştü. Fakat ateşlediği humbara patlayıp kalede büyük bir gedik açtı. Osmanlı askerleribu gedikten dış kaleye, daha sonra da iç kaleye girerek kaleyi fethetti. Ordu zafere ulaştı. Bu seferde pâdişâh hastalanıp vefât etmişti. Ordu Bursa'ya döndükten sonra, Bahri Dede, sultanın kendine hediye ettiği bin altını sakladığı yerden çıkarıp geri iâde etti. Kısa bir müddet sonrada vefât etti.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var.
-Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 20.04.20, 11:20
Och Och isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 23.11.17
Bulunduğu yer: Tuna Boyunda
Mesajlar: 6,348
Etiketlendiği Mesaj: 410 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Emek verilmiş güzel bir çalışma zaman buldukça okuyacağım. Teşekkürler
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 20.04.20, 14:03
Swordsfish - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 24.10.19
Bulunduğu yer: TR
Mesajlar: 2,490
Etiketlendiği Mesaj: 78 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Och Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Emek verilmiş güzel bir çalışma zaman buldukça okuyacağım. Teşekkürler
Alıntı:
timbor Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Gözlerim yasardi okurken. Allahıma hamd olsun. Allah Teala hepsinden razi olsun mekanlari cennet olsun.

imkan buldukça değişik hikayeler paylaşacağız.İlginize teşekkürler dostlar.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var.
-Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 20.04.20, 15:31
Swordsfish - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 24.10.19
Bulunduğu yer: TR
Mesajlar: 2,490
Etiketlendiği Mesaj: 78 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Sultan Orhan Gâzi, âlimleri, evliyâyı görüp gözeten bir zât-ı muhterem idi. O mübârek kimse,birgün Alâeddîn Esved hazretlerini ziyârete gitti. Onun mahalline vardığında, Alâeddîn Esved hazretleri nâfile namaz kılmakta idi.

rhan Gâzi, avluda bekledi. Bu sırada farz namaz vaktigeldi. Orhan Gâzî ve orada bulunan Alâeddîn Esved'in talebeleri namaz için hazırlandılar.Namazın sünnetini kıldılar. İkâmet okununca, Kara Halîl imâmete geçti. Cemâata namazı kıldırdı. Alâeddîn Esved de, odasından çıkıp namaza katıldı. Namazdan sonra bir müddet sohbet ettiler. Orhan Gâzi edeble dinledi. Sonra başını kaldırıp;"Seferde ve hazerde, ahâli arasında vâki olacak hâdiselerde hükmedip, hak ile bâtılı ayırmak,şer'î hükümleri beyân etmek için bir hâkim-i samedânî lâzımdır. Talebenizden birini benimile sefere gitmek için tâyin etseniz." deyip, merâmını arzetti. Alâeddîn Esved hazretleri Orhan Gâzi'nin bu arzusunu kabûl ettikten sonra talebelerine baktı.Herbirinin; "Ne olur beni gönderme!" diye yalvarır bir hâli vardı. Çünkü onlar, sultanlara yakın olan ulemâyı dünyâya düşkün addediyorlar, sultanların, kötülüklerine, ulemânın ilimlerini âlet etmelerinden korkuyorlardı. Ancak, Sultan Orhan öyle bir kimse değildi.Yanına ulemâyı, emretmek için değil, Allahü teâlânın emirlerini onun ağzından dinlemek için, kendisini Allahü teâlânın yasaklarına meyletmekten sakındırması için istiyordu.Kendisine kul değil, başına sultan arıyordu. Devlet sultansız, sultan ulemâsız olmuyordu.Devletin bekâsı için sultana, sultanın yanlış yola sapmaması için ulemâya ihtiyaç vardı.Alâeddîn Esved diye anılan Kara Hoca'nın talebelerinden birinin bu işi yapması lâzımdı. İşbaşa düşmüştü. Kara Hoca, en gözde talebesi Çandarlı Kara Halîl'i Sultan Orhan Gâzi'ye verdi. Kara Halîl de, "Memur, mâzûrdur" hükmünce, hocasının emrine uyup Orhan Gâzi ile birlikte gitti. Seferde ve hazerde, Sultana müşâvirlik, anlaşmazlıklarda hâkimlik yaptı. Yanlış yola sapanları terbiye edip, dîn-i İslâmın emir ve yasaklarının, Devlet-i âliyye-i Osmâniyeiçerisinde sünnet-i şerîfe uygun şekilde tatbikine gayret eyledi.
__________________
-Eğer duanız olmasa RABBİMİN katında ne ehemmiyetiniz var.
-Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir;kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
yaşanmış hikayeler.. PARADOX islam & islami Konular 8 10.04.21 09:28
Kitap Serisi Berzahı-Şah Sorularınız 2 30.07.20 05:12
Çok ilginç hikayeler ....!! DiLara Gizemli Olaylar ve Mekanlar 6 30.06.19 22:56
Yaşanmış Korkunç Hikayeler 3 DiLara Gizemli Olaylar ve Mekanlar 9 26.02.19 00:51
Yaşanmış Korkunç Hikayeler 2 madlen Gizemli Olaylar ve Mekanlar 9 26.02.19 00:44


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 17:46.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147