Her ayetin bir zahiri ve bir de batını vardır. (Zahir - Batın) - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > islam & Tasavvuf > Tasavvuf & Tarikatler > Tasavvuf Sohbetleri

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 23.10.19, 11:51
Hal Hal isimli Üye şimdilik offline konumundadır
 
Üyelik tarihi: 19.08.14
Bulunduğu yer: Russian
Mesajlar: 398
Etiketlendiği Mesaj: 12 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Her ayetin bir zahiri ve bir de batını vardır. (Zahir - Batın)

Resulullah Efendimiz buyurmuştu; "Her ayetin bir zahiri ve bir de batını vardır ve her harfin bir sınır yeri, bir de doğup yükseldiği yer vardır."

Ve yine buyurmuştu; "Kur'an yedi batında nazil oldu."

Zahir görünendir, batın görünmeyen,
Zahir maddedir, batın mana,
Zahir açığa çıkmış olandır, batın gizlenen,
Zahir dıştır, batın iç...

Fakat günlük konuşmada batın karnımızdır, karın bölgemizdeki iç organlarımızdır, zahir ise zuhrumuzdur, zahrımızdır, yani sırtımız.

Evet, şimdi Kur'anda zahir ve batın kelimelerini nasıl ki karnımız ve sırtımız olarak zahiri manasıyla almıyorsak, aynı şekilde halk ve emr kelimeleri de zahir ve batın manasına gelmektedir. Aslolan manadır, manayı kavramaktır, öze inmek, içe girmektir, suretten duyguya, görünenden görünmeyene ermektir.

"Kur'an yedi batında nazil oldu." demek yedi iç mana, yedi derinlik, yedi nefs mertebesinin her birinde, yedi kat gönül göğünün her bir tabakasında daha derin ve farklı bir anlam taşır manasına gelmektedir.

Her tabakada mana değişir çünkü her tabakada biz değişiriz. Bizdeki esma terkibi daha da Rabbanileşir.

"Size ne oluyor ki Allah için vakar halini arzulamıyorsunuz? Ve oysa O sizi katiyyen tavırlar olarak yarattı. Görmüyor musunuz, Allah yedi semayı nasıl tabakalar halinde yarattı?" NUH:13-15

"Siz tabakadan tabakaya terkiplenirsiniz." İNŞİKAK: 19

Böylece vuslat yolcusu her mertebede, Rabbine yakınlaştıkça değişik hallere ve tavırlara bürünür, özündeki esma daha da açığa çıkarak ilahileşir ve hakikileşir.

Ve ilk mertebedeki hariç hiçbir mana asla kelimelerle anlatılamaz çünkü anlatabiliyorsak, surete büründürebiliyorsak, yazıya dökebiliyorsak o mana değildir, o batın olmaz. Yani manevi ilim, ledün ilmi diğer bir tabirle kitabın ilmi asla anlatılamaz.

Zira milyar kere büyütülmüş alemden, milyar kere küçük ve kesif olan bir alemin sınırlı kelimelerinin olduğu yere geldiğinizde orası için geçici olarak size verilmiş olan her şeyi ihata edebilen külli akıl da sizden geri alınmıştır, tek bir kelime bile gelmediği gibi sanki hafızanız silinmiştir.

Devam edelim! Her ayetin bir zahiri, bir de batını vardır ve batın olan kısmın yedi tabakası vardır.

Mesela Allah ayette der ki;

"İnnellahe ve melaiketehu yusallune alen nebi, ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima!" AHZAB: 56

Allah ve melekleri Nebi’ye salat ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona teslim olun!

Ya da teslimiyetle selam verin!

Salat bildiğimiz manada namazdır. Çoğulu salavat ya da selavattır. Fakat bu kelimenin on yedi farklı manası vardır. Zahirde şekil olarak kıldığımız namazın, derinde hissettiğimiz yönelme, bağlanma, dayanma, yaslanma, destek, dua, hüşu, ateşte yanma, yanıp doğrulma, yanıp yok olma gibi manalarını da beraber yaşarız.

Allah ve melekleri haşa nebi'ye namaz kılmazlar ve bildiğimiz manada selavat okumazlar. Ve Allah da melekler de dua etmezler. Meleklerin salatı melekelerin kendilerini kuvveye dönüştürmesidir ve her kuvve, her hareket, her döngü Allah iledir, Allah'ın melaikesi iledir.

"Şüphesiz kuvvenin bütünü Allah’a aittir.” BAKARA: 165
"Allah ile olmayan hiçbir kuvve yoktur." KEHF:39

Selavat, Nebi'nin dinine, davasına destek olmaktır ve kullar için de mana aynıdır, Allahın dinine, Resulünün davasına destek olmaktır, hizmet etmektir. Bununla beraber selavat, Resulullah Efendimizin varisi olan bir Allah dostuna tam bir teslimiyetle teslim olmaktır, onun belirleyeceği çerçevede Allah'ın dinine hizmet etmektir.

Salat ve çoğulu olan salavat okunmaz, yapılır. Salat yapılır ya da olunur.

Kulakları çınlasın aylar önce bir kardeşimiz bu sayfada bir yorum yazmıştı. demişti ki; Sayfayı çok beğenerek okuyor, takip ediyor, istifade ediyordum fakat bu üçüncü defadır sizi uyarıyorum ve artık sayfadan ayrılıyorum, takibi bırakıyorum. Neden Allah Resulünün ismini sadece Resulullah Efendimiz olarak yazıyorsunuz ve ismin sonunda (SAV) yazmıyorsunuz?

Resimden, suretten geçip manaya ulaşamayan, yazıdaki manayı, ruhu okuyup hissedemeyen ve gönlü çınlamayan kardeşimize şimdi bu yüzden sadece kulakları çınlasın diyebiliyoruz.

Evet, salat yazmak için değil yapmak içindir. İsmin sonuna (S.A.V) yazarak Rabbimizin muradı olan teslimiyetle salatı, nusreti, destek ve inayeti yerine getirmiş olmayız.

Tam bir teslimiyetle teslim olup onun istediği şekilde destek olabilmenin yolu Varis-i Nebi'nin talimat ve yönlendirmesi ile olmalıdır. Haddizatında Allah'ın dinine yardım ederken biz kendimize yardım ederiz, yolda ayağımızı sabitleriz, aşkımızı, heyecan ve şevkimizi diri tutarak Rabbimize iştiyakla seyr ederiz.

"Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabitler." MUHAMMED:7

Rabbimiz ayette ben ve melaikem ona salat ediyoruz, siz de teslim olup salat edin diyor ve bizim cevabımız şu mu olmalı;

“Âllâhümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ ali seyyidina Muhammed.”

Allahım, Efendimiz Muhammedin üzerine ve Efendimiz Muhammedin âlinin üzerine salat et!

Oldu mu şimdi? Allah zaten diyor ben ve meleklerim ediyoruz siz de edin! Rabbimizin talimatına dua ederek ya da talimat vererek cevap vermenin mantığı nedir! Rabbimiz salat edin diyor biz de selavat okuyup sen salat et diyoruz. Burayı iyi anlayalım!

Salavatı dua olarak okuyacağız, “Sallallahü aleyhi ve sellem” ile Allahın salat ve selamının onun üzerinde olduğunu dile getireceğiz, “Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Resulallah” diyerek ona selam da vereceğiz ama asli manada salat ve salavat onun işini sahiplenmektir, yoluna davasına hizmet etmektir, O'unun dinine destek olmaktır.

Selavat, güzel bir temennidir, yönelmektir, bağlanmaktır, irtibatı canlı tutmaktır. Selavat, aşkına yanmak, aleviyle doğrulmak, ateşine atlamaktır, yanıp tutuşmak, aşkından kül olmaktır, güzelliğine kul-köle olmaktır.

Sufi ıstılahındaki rabıtanın Kur'andaki birebir karşılığı salattır. İrtibat... Bağ kurmak, bağlanmak... "Ekimis salate"nin Türkçedeki en yakın çevirisi bağlantını sürdür, irtibatı diri tut olmalıdır. Ayrıca bizdeki salmak, salınmak, yaslamak, yaslanmak, sallamak, musallat olmak da aynı köklü Arapçadan dilimize geçmiş kelimelerdir.

"Anam babam sana feda olsun ya Resulallah! Ama malıma, mülküme, parama, makamıma, huzuruma, konforuma, rahatıma dokunma ya Resulallah" Oldu mu şimdi? Gerçekten bu olacak şey mi?

Hepimizin malumudur ki FETÖ yapılanmasının içindeki üst düzeylerde bulunanlar Allah'ın dini ile kendilerine salat ediyorlar, dinlerini ve cemaatlerini maddi menfaatleri ve bazı makamların referansı olarak kullanıyorlardı.

Yakın bir zamanda bir kardeşimiz sordu dedi uzun zamandır Pir Hazretlerinin videolarını izliyorum kafama, gönlüme, fıtratıma yakın hissediyorum ve tâbi olup dersini çekmek istiyorum ama malumunuz kötü niyetli dernekler, cemaatler ve tarikatlerden dilimiz yanmış.

Ve dedi hani yanlış anlamayın sizin Diyar Tv ulusal bir kanal ve hemen hiç reklam yayınlanmıyor, bunca masraf yani demem o ki, ya özür dilerim biraz kaba olacak ama bu değirmenin suyu nerden?

Ve maalesef yayın hayatındaki bu beş yıl içinde 6 defa değirmen durdu. Birçok defa uydu kirasını ödeyemediği için Diyar Tv'nin yayını kesildi.

Kardeşimize izah ettim dedim biz çok kalabalık bir cemaatiz ama şu ana kadar binlerce insanın hidayetine vesile olan kanalımızı el ele verip ayakta tutamıyoruz. Öyle dönen bir değirmenimiz yok ve şikayet müminin hali olmadığından bunu dile getirmiyoruz. Pirimizin vakarlı, kendinden emin ve ihtiyaçsız duruşuna bakarak her gün onlarca kişi bizi telefonla arayıp maddi olarak yardım talep ediyor. Fakat maalesef açık söylemek gerekirse olanaklarımız kısıtlı ve maddi durumumuz hiç de iç açıcı değil.

Kanalımızın 2.7 milyon civarında birikmiş borcu var ve her ay binbir zorlukla elini taşın altına koymuş sayılı bir avuç kardeşimizin borç harç edip çabalamasıyla ve arada bir Kitap satış kampanyaları düzenlenerek Tv ayakta duruyor.

Pirimizin kitaplarının satışından aylık olarak gelen 10-15 bin civarındaki gelirini ve emekli maaşını da Tv için harcıyoruz ve sürekli Pirimizi maddi konularla muhatap edip rahatsız ediyoruz.

Baba bir gün dedi; kaderin cilvesidir ki Allah'ın dinine hizmet söz konusu olduğunda gerçek mürşitlerin dervişleri çoğunlukla sahte çıkıyor, gerçek dervişler ise gidip sahte şeyhlerin eteğini tutmuşlar.

Buğday mı nefes mi? Bizim değirmende buğday yok, hamd olsun sadece nefes var. Ve biraz maddi sorunların olması da normal ve kısa zamanda inşallah hepsinin üstesinden geleceğiz.

Destekleri için tüm kardeşlerimizden Allah razı olsun. Bizi bir ve beraber kılan, bizleri birbirimize kardeş yapan Rabbimiz bütün alemlerden hamd olsun. Biz Resulullah Efendimizin öğrencileriyiz ve Resulullah Efendimiz, gönlümüzün Allah'ın evi olduğunu söyledi ve ona yakışır şekilde evimizi temiz tutmamızı bize öğütledi.

Biz ruhlar aleminden buraya Rabbimize geri dönmek ve ona vasıl olmak üzere gönderildik. Şimdi onu arıyoruz, onu anıyoruz.

Müminler Allah'ın adını zikrederken onu davet ederek seslenirler. Onu gönlüne davet ederler. Mümin gönlünü her şeyden boşaltıp gönül tahtına Rabbini çağırır. Mümin la ilahe illallah derken, gönlümde Allah'tan başkası yok der. Allah'tan başka sevdiğim yok, Allah'tan başka ilahım yok der ve ondan gayriden fariğ olur, boş olur.

Allah, Allah, Allah... diye zikrederken çağırır gibi, seslenir gibi, yalvarır gibi, davet eder gibi bunu söyler ve Rabbinin onu duyduğundan emin olarak zikreder.

Ve kelime-i tevhid ile boşaltıp temizlediği gönül evine Rabbini davet eder. İşte şimdi kapıda durma zamanı...Ve sabırla bekleme zamanı...

Aşıklar her daim ayrı düştüğü sevgilisinin adını sayıklar ve onu çağırırlar ve sabredip metanetle beklerler.

Ve O tecelli eder. Yere göğe sığmayan Rabbimiz tecelli eder ve gönlümüzdeki tahtına istiva eder. Çünkü müminin gönlü kendisine ait değildir. Orası Rahman'ın arşıdır ve arş, kralların tahtına verilen isimdir.

Temizlik işi bize aittir, gelip gönlümüze tecelli etmesi, tahtına kurulması ve aklımızı, ilmimizi, canımızı, cismimizi ve tüm varlığımızı teslim alarak melikliğini ilan edip hükmünü icra etmesi ise Rabbimize aittir.

Bu olduğunda artık bizim cüz'i irademiz külli iradeye teslim olur ki bu teslimiyetin adıdır islam. Ve her şeyin sahibi, meliki ve malikî olan Rabbimiz vücut ülkemizi teslim aldığında nefsimizin ilahlığına ve krallığına son verip onu kendi saltanat ve hükmüne, azamet ve güzelliğine köle eder, kul eder.

Ve işte kul olmak budur! Yaratılışın gayesi budur! Abdiyet... Aşk... Yani gönüllü ve bile bile tutsaklık, seve seve kulluk, isteye isteye kölelik.

"Ben cinleri ve insanları bana kul olmalarından başka bir amaçla yaratmadım." ZARİYAT: 56

Bu dünya aşk sahnesi ve biz bir savaş oyunu oynuyoruz. Bu savaşta yenilen kazanıyor. Allah'a kafa tutan nefsimiz mağlup olduğunda biz kazanmış oluyoruz.

Peki secde "ben yenildim sevgilim, hüküm senindir" demek değil midir?

Ve semavatın melekutuna erişip mana alemine sultan olanların giydiği taç, onların başları yerde, alınları secdede, gücü bitmiş tükenmişken, teslim olup yenilmişken takılmıyor mu?

Acziyetini itiraf edersin, güçsüz, kuvvetsiz, kudretsiz olduğunu beyan edersin, zayıflığını ve yokluğunu ikrar edip başını yere koyar ve izzetini terk edip tüm yokluğunla ve tam bir tenezzül ve zillet ile "ben yokum sen varsın" dersin ve yerden başında taçla ve bir hükümdar heybetiyle doğrulup kalkarsın.

"Dedi ki; Krallar bir ülkeye girdiklerinde oranın tüm düzenini bozarlar ve izzetli ehlini zelil hale getirirler. İşte öyle yaparlar." NEML:34

Zamanı geldiğinde ve biz hazır olduğumuzda Rabbimiz bize gelecektir. Biz nefsimizden değil, Rabbimizden taraf duracağız ve onunla görüşme, buluşma ve işbirliği halinde olacağız.

Gönlümüzün tahtından, ilahlık iddiasındaki vehmi varlığımızdan, nefsimizden kurtulacağız inşallah. Şimdi zikirle, ibadetle, duayla, sabırla bekleyeceğiz.

Bize düşen Rabbimizi hatırımızdan çıkarmamak, daimi olarak zikir ve dua halinde olmaya çalışmak ve kalbimizi temizleyip onu çağırmak ve sabırla beklemektir.

Sabır önemlidir. Çünkü sabretmek hiçbir şey yapmadan beklemek değil, gönlümüzü bozmadan, bağlantıyı koparmadan kendimizi kontrol altında tutarak beklemektir. İşte bu salattır, rabıtadır.

Müminler Rablerini murad edip istian ettiklerinde bunu Allah'a yönelip gönlünü bağlayarak, dua edip namaz kılarak, kararlılıkla ve sabırla bekleyerek yaparlar. Zamanı geldiğinde Rabbimiz tecelli eder ve her zerremiz aşkla dolar.

AYET: "Ve Rabbin geldi. Ve melekler saf saf." FECR:22

Melekler saf saf dizilmiş, Padişahı bekliyorlardı. Mülk onun ise melik O'dur, hüküm onun ise hükümdar O'dur. Şimdi ve her zaman saltanat onundur ve tek Sultan O'dur.

Bunu hissedip tadana âbd dedir, âbid denir. Allah'ın ibâdı bunlardır. Bunlar ibâdullahtır. Ben hiçbir şey'im dediği için Rabbinin kendisine sen herşey'sin dediği has kullar.

Tüm mevcudat onların gönlünde bir noktadır. Ve cennet onların gönlündedir. Allah'ın âbid kulları... Onların sevgisi ve rızası kazanılıp içine girmeden, gönüllerine girip kabul görmeden cennete girmek yoktur. Hakiki cennet marifetullah ve cemalullah cennetidir. Sekiz cennetin hası!

AYET: "Ey itminana ermiş nefs! Rabbine rücu et! Razı olarak rızaya ermiş şekilde... İbâdımın içine gir ve cennete gir!" FECR:27-30

Kalbimizden dışa doğru tüm bedenimize Allah'ın nuru yayılıyor. O burda, o bizimle... O bizimle beraber. Her şeyi ihata edici olarak. Altımızdan, üstümüzden önümüzden arkamızdan sağımızdan solumuzdan, içten, dıştan, altı cihetten bizi sarmış ve o bizimle beraber. Esasında o gelmedi. O hep bizimleydi. Sadece perde kalktı.

AYET: "Ey iman edenler! Sabırla ve salatla istian ediniz! Muhakkak ki Allah sabredicilerin beraberindedir." BAKARA:153

Ve sabır anında Rabbimiz bizimledir, bizi ihata halindedir ve tüm varlığımıza hakim olup bizdeki hakimiyeti ele geçirmek üzeredir. İstemek, diretmek ve kapıdan ayrılmamak gerekir. Ve sabırla pişip kul tamam olduğunda kamil olur, varlığı hak ile kaim olur.

Rabbimiz gönlümüze tecelli ettiğinde kalbimizle beraber her zerremizi işgal eder, nefsimizi istila eder ve gönlümüzü esmasyla yeniden inşa eder.

Artık gözlerimizden bakan Allah'tır. Bizde işiten, tutan, yürüyen, konuşan o'dur. İmam Ali Efendimizin tabiriyle kul Allah'ın gözü olur. O, kendisi için ben konuşan Kur'anım derdi. Ve ben Allah'ın gözleriyim derdi.

Hazret-i Ömerin halifeliği döneminde edepsizlikte haddini aşan birine İmam Ali Efendimiz bir tokat vurdu ve bu adam Hazret-i Ömere şikayette bulundu. Hazret-i Ömer adama dedi:

"Şikayetçi olma, Allah'tan gelene razı ol! Çünkü sana bir musibet değil, Allah'ın gözlerinden bir göz isabet etti"

Resulullah Efendimizin çoğu kez söze başlarken "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim" diye başlaması da bunu ifade eder. Zira o Rabbi adına konuşurdu. O hevasından konuşmaz, kendisine vahyedileni dillendirirdi.

Ve ayette Rabbimiz Hazret-i Musa ve Harun aleyhisselam için dedi:

"Korkmayın! Muhakkak ki ben sizinle işitiyorum ve görüyorum." TAHA:46

Nuh Aleyhisselama da Rabbimiz demişti: "Bizim gözlerimiz olarak ve vahyimizle gemiyi yap!" MÜMİNUN:23

Ve bir başka ayette Rabbimiz dedi:

Rabbinin hakimiyeti için sabret! Artık muhakkak ki sen bizim gözlerimizsin. Ve kalktığın zaman Rabbini onun hamd ile tesbih et! TUR:48

Sabır kemale erip salik Rabbinin nurunda, aşkında, varlığında fani olduğunda kişi Rabbinin hamdi ile tesbih eder. Ve zaten Kur'anın ve Kur'anın özü, özeti olan Fatiha'nın ilk ayetinde Allah hamdi sadece kendisine mahsus kılar. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur der. Ondan başkası hamd edemez. Kul medh edebilir ama hamd eden ancak onunla beraber hamd edebilir. Kendi varlığından soyunmuş olarak Allah adına bunu yapabilir.

Ve ayette Rabbimiz Resulullah Efendimiz için dedi: "Sabret! Senin sabrın ancak Allah iledir." NAHL:127

"Allah sabredenlerin beraberindedir" ayetini de böyle anlamak lazım. Zira Resulullah Efendimiz ne buyurmuştu!

"La tahzen innellahe meanâ"
Üzülme, Allah bizim beraberimizdedir.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 19.12.19, 17:30
Omr Omr isimli Üye şimdilik offline konumundadır
 
Üyelik tarihi: 10.11.19
Bulunduğu yer: Yurdumda
Mesajlar: 233
Etiketlendiği Mesaj: 6 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Cok iyi bir paylasim olmus tskrler
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 19.12.19, 18:02
Vefalı Üye
 
Üyelik tarihi: 21.08.19
Bulunduğu yer: Tr
Mesajlar: 1,090
Etiketlendiği Mesaj: 240 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Rabbim ayetlerin batın kisminida anlayabilme idraki versin isteyenlere. Teşekkür ederiz yine eşsiz bir paylasim yapmissiniz
__________________
İnci Sancı Mahsulüdür..
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 29.12.19, 04:05
Üye
 
Üyelik tarihi: 07.12.18
Bulunduğu yer: Edirne
Mesajlar: 40
Etiketlendiği Mesaj: 2 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Kardeşim çok güzel bir paylaşım olmuş emeğine sağlık teşekkür ederim
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 05.05.20, 06:36
Acemi
 
Üyelik tarihi: 16.04.20
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 28
Etiketlendiği Mesaj: 2 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

[QUOTE=Hal;293158]Resulullah Efendimiz buyurmuştu; "Her ayetin bir zahiri ve bir de batını vardır ve her harfin bir sınır yeri, bir de doğup yükseldiği yer vardır."

Ve yine buyurmuştu; "Kur'an yedi batında nazil oldu."

Zahir görünendir, batın görünmeyen,
Zahir maddedir, batın mana,
Zahir açığa çıkmış olandır, batın gizlenen,
Zahir dıştır, batın iç...

Fakat günlük konuşmada batın karnımızdır, karın bölgemizdeki iç organlarımızdır, zahir ise zuhrumuzdur, zahrımızdır, yani sırtımız.

Evet, şimdi Kur'anda zahir ve batın kelimelerini nasıl ki karnımız ve sırtımız olarak zahiri manasıyla almıyorsak, aynı şekilde halk ve emr kelimeleri de zahir ve batın manasına gelmektedir. Aslolan manadır, manayı kavramaktır, öze inmek, içe girmektir, suretten duyguya, görünenden görünmeyene ermektir.

"Kur'an yedi batında nazil oldu." demek yedi iç mana, yedi derinlik, yedi nefs mertebesinin her birinde, yedi kat gönül göğünün her bir tabakasında daha derin ve farklı bir anlam taşır manasına gelmektedir.

Her tabakada mana değişir çünkü her tabakada biz değişiriz. Bizdeki esma terkibi daha da Rabbanileşir.

"Size ne oluyor ki Allah için vakar halini arzulamıyorsunuz? Ve oysa O sizi katiyyen tavırlar olarak yarattı. Görmüyor musunuz, Allah yedi semayı nasıl tabakalar halinde yarattı?" NUH:13-15

"Siz tabakadan tabakaya terkiplenirsiniz." İNŞİKAK: 19

Böylece vuslat yolcusu her mertebede, Rabbine yakınlaştıkça değişik hallere ve tavırlara bürünür, özündeki esma daha da açığa çıkarak ilahileşir ve hakikileşir.

Ve ilk mertebedeki hariç hiçbir mana asla kelimelerle anlatılamaz çünkü anlatabiliyorsak, surete büründürebiliyorsak, yazıya dökebiliyorsak o mana değildir, o batın olmaz. Yani manevi ilim, ledün ilmi diğer bir tabirle kitabın ilmi asla anlatılamaz.

Zira milyar kere büyütülmüş alemden, milyar kere küçük ve kesif olan bir alemin sınırlı kelimelerinin olduğu yere geldiğinizde orası için geçici olarak size verilmiş olan her şeyi ihata edebilen külli akıl da sizden geri alınmıştır, tek bir kelime bile gelmediği gibi sanki hafızanız silinmiştir.

Devam edelim! Her ayetin bir zahiri, bir de batını vardır ve batın olan kısmın yedi tabakası vardır.

Mesela Allah ayette der ki;

"İnnellahe ve melaiketehu yusallune alen nebi, ya eyyühellezine amenu sallu aleyhi ve sellimu teslima!" AHZAB: 56

Allah ve melekleri Nebi’ye salat ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salat edin ve tam bir teslimiyetle ona teslim olun!

Ya da teslimiyetle selam verin!

Salat bildiğimiz manada namazdır. Çoğulu salavat ya da selavattır. Fakat bu kelimenin on yedi farklı manası vardır. Zahirde şekil olarak kıldığımız namazın, derinde hissettiğimiz yönelme, bağlanma, dayanma, yaslanma, destek, dua, hüşu, ateşte yanma, yanıp doğrulma, yanıp yok olma gibi manalarını da beraber yaşarız.

Allah ve melekleri haşa nebi'ye namaz kılmazlar ve bildiğimiz manada selavat okumazlar. Ve Allah da melekler de dua etmezler. Meleklerin salatı melekelerin kendilerini kuvveye dönüştürmesidir ve her kuvve, her hareket, her döngü Allah iledir, Allah'ın melaikesi iledir.

"Şüphesiz kuvvenin bütünü Allah’a aittir.” BAKARA: 165
"Allah ile olmayan hiçbir kuvve yoktur." KEHF:39

Selavat, Nebi'nin dinine, davasına destek olmaktır ve kullar için de mana aynıdır, Allahın dinine, Resulünün davasına destek olmaktır, hizmet etmektir. Bununla beraber selavat, Resulullah Efendimizin varisi olan bir Allah dostuna tam bir teslimiyetle teslim olmaktır, onun belirleyeceği çerçevede Allah'ın dinine hizmet etmektir.

Salat ve çoğulu olan salavat okunmaz, yapılır. Salat yapılır ya da olunur.

Kulakları çınlasın aylar önce bir kardeşimiz bu sayfada bir yorum yazmıştı. demişti ki; Sayfayı çok beğenerek okuyor, takip ediyor, istifade ediyordum fakat bu üçüncü defadır sizi uyarıyorum ve artık sayfadan ayrılıyorum, takibi bırakıyorum. Neden Allah Resulünün ismini sadece Resulullah Efendimiz olarak yazıyorsunuz ve ismin sonunda (SAV) yazmıyorsunuz?

Resimden, suretten geçip manaya ulaşamayan, yazıdaki manayı, ruhu okuyup hissedemeyen ve gönlü çınlamayan kardeşimize şimdi bu yüzden sadece kulakları çınlasın diyebiliyoruz.

Evet, salat yazmak için değil yapmak içindir. İsmin sonuna (S.A.V) yazarak Rabbimizin muradı olan teslimiyetle salatı, nusreti, destek ve inayeti yerine getirmiş olmayız.

Tam bir teslimiyetle teslim olup onun istediği şekilde destek olabilmenin yolu Varis-i Nebi'nin talimat ve yönlendirmesi ile olmalıdır. Haddizatında Allah'ın dinine yardım ederken biz kendimize yardım ederiz, yolda ayağımızı sabitleriz, aşkımızı, heyecan ve şevkimizi diri tutarak Rabbimize iştiyakla seyr ederiz.

"Ey iman edenler! Eğer siz Allah’a yardım ederseniz, O da size yardım eder ve ayaklarınızı sabitler." MUHAMMED:7

Rabbimiz ayette ben ve melaikem ona salat ediyoruz, siz de teslim olup salat edin diyor ve bizim cevabımız şu mu olmalı;

“Âllâhümme salli alâ seyyidina Muhammedin ve alâ ali seyyidina Muhammed.”

Allahım, Efendimiz Muhammedin üzerine ve Efendimiz Muhammedin âlinin üzerine salat et!

Oldu mu şimdi? Allah zaten diyor ben ve meleklerim ediyoruz siz de edin! Rabbimizin talimatına dua ederek ya da talimat vererek cevap vermenin mantığı nedir! Rabbimiz salat edin diyor biz de selavat okuyup sen salat et diyoruz. Burayı iyi anlayalım!

Salavatı dua olarak okuyacağız, “Sallallahü aleyhi ve sellem” ile Allahın salat ve selamının onun üzerinde olduğunu dile getireceğiz, “Essalâtü vesselâmü aleyke yâ Resulallah” diyerek ona selam da vereceğiz ama asli manada salat ve salavat onun işini sahiplenmektir, yoluna davasına hizmet etmektir, O'unun dinine destek olmaktır.

Selavat, güzel bir temennidir, yönelmektir, bağlanmaktır, irtibatı canlı tutmaktır. Selavat, aşkına yanmak, aleviyle doğrulmak, ateşine atlamaktır, yanıp tutuşmak, aşkından kül olmaktır, güzelliğine kul-köle olmaktır.

Sufi ıstılahındaki rabıtanın Kur'andaki birebir karşılığı salattır. İrtibat... Bağ kurmak, bağlanmak... "Ekimis salate"nin Türkçedeki en yakın çevirisi bağlantını sürdür, irtibatı diri tut olmalıdır. Ayrıca bizdeki salmak, salınmak, yaslamak, yaslanmak, sallamak, musallat olmak da aynı köklü Arapçadan dilimize geçmiş kelimelerdir.

"Anam babam sana feda olsun ya Resulallah! Ama malıma, mülküme, parama, makamıma, huzuruma, konforuma, rahatıma dokunma ya Resulallah" Oldu mu şimdi? Gerçekten bu olacak şey mi?

Hepimizin malumudur ki FETÖ yapılanmasının içindeki üst düzeylerde bulunanlar Allah'ın dini ile kendilerine salat ediyorlar, dinlerini ve cemaatlerini maddi menfaatleri ve bazı makamların referansı olarak kullanıyorlardı.

Yakın bir zamanda bir kardeşimiz sordu dedi uzun zamandır Pir Hazretlerinin videolarını izliyorum kafama, gönlüme, fıtratıma yakın hissediyorum ve tâbi olup dersini çekmek istiyorum ama malumunuz kötü niyetli dernekler, cemaatler ve tarikatlerden dilimiz yanmış.

Ve dedi hani yanlış anlamayın sizin Diyar Tv ulusal bir kanal ve hemen hiç reklam yayınlanmıyor, bunca masraf yani demem o ki, ya özür dilerim biraz kaba olacak ama bu değirmenin suyu nerden?

Ve maalesef yayın hayatındaki bu beş yıl içinde 6 defa değirmen durdu. Birçok defa uydu kirasını ödeyemediği için Diyar Tv'nin yayını kesildi.

Kardeşimize izah ettim dedim biz çok kalabalık bir cemaatiz ama şu ana kadar binlerce insanın hidayetine vesile olan kanalımızı el ele verip ayakta tutamıyoruz. Öyle dönen bir değirmenimiz yok ve şikayet müminin hali olmadığından bunu dile getirmiyoruz. Pirimizin vakarlı, kendinden emin ve ihtiyaçsız duruşuna bakarak her gün onlarca kişi bizi telefonla arayıp maddi olarak yardım talep ediyor. Fakat maalesef açık söylemek gerekirse olanaklarımız kısıtlı ve maddi durumumuz hiç de iç açıcı değil.

Kanalımızın 2.7 milyon civarında birikmiş borcu var ve her ay binbir zorlukla elini taşın altına koymuş sayılı bir avuç kardeşimizin borç harç edip çabalamasıyla ve arada bir Kitap satış kampanyaları düzenlenerek Tv ayakta duruyor.

Pirimizin kitaplarının satışından aylık olarak gelen 10-15 bin civarındaki gelirini ve emekli maaşını da Tv için harcıyoruz ve sürekli Pirimizi maddi konularla muhatap edip rahatsız ediyoruz.

Baba bir gün dedi; kaderin cilvesidir ki Allah'ın dinine hizmet söz konusu olduğunda gerçek mürşitlerin dervişleri çoğunlukla sahte çıkıyor, gerçek dervişler ise gidip sahte şeyhlerin eteğini tutmuşlar.

Buğday mı nefes mi? Bizim değirmende buğday yok, hamd olsun sadece nefes var. Ve biraz maddi sorunların olması da normal ve kısa zamanda inşallah hepsinin üstesinden geleceğiz.

Destekleri için tüm kardeşlerimizden Allah razı olsun. Bizi bir ve beraber kılan, bizleri birbirimize kardeş yapan Rabbimiz bütün alemlerden hamd olsun. Biz Resulullah Efendimizin öğrencileriyiz ve Resulullah Efendimiz, gönlümüzün Allah'ın evi olduğunu söyledi ve ona yakışır şekilde evimizi temiz tutmamızı bize öğütledi.

Biz ruhlar aleminden buraya Rabbimize geri dönmek ve ona vasıl olmak üzere gönderildik. Şimdi onu arıyoruz, onu anıyoruz.

Müminler Allah'ın adını zikrederken onu davet ederek seslenirler. Onu gönlüne davet ederler. Mümin gönlünü her şeyden boşaltıp gönül tahtına Rabbini çağırır. Mümin la ilahe illallah derken, gönlümde Allah'tan başkası yok der. Allah'tan başka sevdiğim yok, Allah'tan başka ilahım yok der ve ondan gayriden fariğ olur, boş olur.

Allah, Allah, Allah... diye zikrederken çağırır gibi, seslenir gibi, yalvarır gibi, davet eder gibi bunu söyler ve Rabbinin onu duyduğundan emin olarak zikreder.

Ve kelime-i tevhid ile boşaltıp temizlediği gönül evine Rabbini davet eder. İşte şimdi kapıda durma zamanı...Ve sabırla bekleme zamanı...

Aşıklar her daim ayrı düştüğü sevgilisinin adını sayıklar ve onu çağırırlar ve sabredip metanetle beklerler.

Ve O tecelli eder. Yere göğe sığmayan Rabbimiz tecelli eder ve gönlümüzdeki tahtına istiva eder. Çünkü müminin gönlü kendisine ait değildir. Orası Rahman'ın arşıdır ve arş, kralların tahtına verilen isimdir.

Temizlik işi bize aittir, gelip gönlümüze tecelli etmesi, tahtına kurulması ve aklımızı, ilmimizi, canımızı, cismimizi ve tüm varlığımızı teslim alarak melikliğini ilan edip hükmünü icra etmesi ise Rabbimize aittir.

Bu olduğunda artık bizim cüz'i irademiz külli iradeye teslim olur ki bu teslimiyetin adıdır islam. Ve her şeyin sahibi, meliki ve malikî olan Rabbimiz vücut ülkemizi teslim aldığında nefsimizin ilahlığına ve krallığına son verip onu kendi saltanat ve hükmüne, azamet ve güzelliğine köle eder, kul eder.

Ve işte kul olmak budur! Yaratılışın gayesi budur! Abdiyet... Aşk... Yani gönüllü ve bile bile tutsaklık, seve seve kulluk, isteye isteye kölelik.

"Ben cinleri ve insanları bana kul olmalarından başka bir amaçla yaratmadım." ZARİYAT: 56

Bu dünya aşk sahnesi ve biz bir savaş oyunu oynuyoruz. Bu savaşta yenilen kazanıyor. Allah'a kafa tutan nefsimiz mağlup olduğunda biz kazanmış oluyoruz.

Peki secde "ben yenildim sevgilim, hüküm senindir" demek değil midir?

Ve semavatın melekutuna erişip mana alemine sultan olanların giydiği taç, onların başları yerde, alınları secdede, gücü bitmiş tükenmişken, teslim olup yenilmişken takılmıyor mu?

Acziyetini itiraf edersin, güçsüz, kuvvetsiz, kudretsiz olduğunu beyan edersin, zayıflığını ve yokluğunu ikrar edip başını yere koyar ve izzetini terk edip tüm yokluğunla ve tam bir tenezzül ve zillet ile "ben yokum sen varsın" dersin ve yerden başında taçla ve bir hükümdar heybetiyle doğrulup kalkarsın.

"Dedi ki; Krallar bir ülkeye girdiklerinde oranın tüm düzenini bozarlar ve izzetli ehlini zelil hale getirirler. İşte öyle yaparlar." NEML:34

Zamanı geldiğinde ve biz hazır olduğumuzda Rabbimiz bize gelecektir. Biz nefsimizden değil, Rabbimizden taraf duracağız ve onunla görüşme, buluşma ve işbirliği halinde olacağız.

Gönlümüzün tahtından, ilahlık iddiasındaki vehmi varlığımızdan, nefsimizden kurtulacağız inşallah. Şimdi zikirle, ibadetle, duayla, sabırla bekleyeceğiz.

Bize düşen Rabbimizi hatırımızdan çıkarmamak, daimi olarak zikir ve dua halinde olmaya çalışmak ve kalbimizi temizleyip onu çağırmak ve sabırla beklemektir.

Sabır önemlidir. Çünkü sabretmek hiçbir şey yapmadan beklemek değil, gönlümüzü bozmadan, bağlantıyı koparmadan kendimizi kontrol altında tutarak beklemektir. İşte bu salattır, rabıtadır.

Müminler Rablerini murad edip istian ettiklerinde bunu Allah'a yönelip gönlünü bağlayarak, dua edip namaz kılarak, kararlılıkla ve sabırla bekleyerek yaparlar. Zamanı geldiğinde Rabbimiz tecelli eder ve her zerremiz aşkla dolar.

AYET: "Ve Rabbin geldi. Ve melekler saf saf." FECR:22

Melekler saf saf dizilmiş, Padişahı bekliyorlardı. Mülk onun ise melik O'dur, hüküm onun ise hükümdar O'dur. Şimdi ve her zaman saltanat onundur ve tek Sultan O'dur.

Bunu hissedip tadana âbd dedir, âbid denir. Allah'ın ibâdı bunlardır. Bunlar ibâdullahtır. Ben hiçbir şey'im dediği için Rabbinin kendisine sen herşey'sin dediği has kullar.

Tüm mevcudat onların gönlünde bir noktadır. Ve cennet onların gönlündedir. Allah'ın âbid kulları... Onların sevgisi ve rızası kazanılıp içine girmeden, gönüllerine girip kabul görmeden cennete girmek yoktur. Hakiki cennet marifetullah ve cemalullah cennetidir. Sekiz cennetin hası!

AYET: "Ey itminana ermiş nefs! Rabbine rücu et! Razı olarak rızaya ermiş şekilde... İbâdımın içine gir ve cennete gir!" FECR:27-30

Kalbimizden dışa doğru tüm bedenimize Allah'ın nuru yayılıyor. O burda, o bizimle... O bizimle beraber. Her şeyi ihata edici olarak. Altımızdan, üstümüzden önümüzden arkamızdan sağımızdan solumuzdan, içten, dıştan, altı cihetten bizi sarmış ve o bizimle beraber. Esasında o gelmedi. O hep bizimleydi. Sadece perde kalktı.

AYET: "Ey iman edenler! Sabırla ve salatla istian ediniz! Muhakkak ki Allah sabredicilerin beraberindedir." BAKARA:153

Ve sabır anında Rabbimiz bizimledir, bizi ihata halindedir ve tüm varlığımıza hakim olup bizdeki hakimiyeti ele geçirmek üzeredir. İstemek, diretmek ve kapıdan ayrılmamak gerekir. Ve sabırla pişip kul tamam olduğunda kamil olur, varlığı hak ile kaim olur.

Rabbimiz gönlümüze tecelli ettiğinde kalbimizle beraber her zerremizi işgal eder, nefsimizi istila eder ve gönlümüzü esmasyla yeniden inşa eder.

Artık gözlerimizden bakan Allah'tır. Bizde işiten, tutan, yürüyen, konuşan o'dur. İmam Ali Efendimizin tabiriyle kul Allah'ın gözü olur. O, kendisi için ben konuşan Kur'anım derdi. Ve ben Allah'ın gözleriyim derdi.

Hazret-i Ömerin halifeliği döneminde edepsizlikte haddini aşan birine İmam Ali Efendimiz bir tokat vurdu ve bu adam Hazret-i Ömere şikayette bulundu. Hazret-i Ömer adama dedi:

"Şikayetçi olma, Allah'tan gelene razı ol! Çünkü sana bir musibet değil, Allah'ın gözlerinden bir göz isabet etti"

Resulullah Efendimizin çoğu kez söze başlarken "Nefsim elinde olan Allah'a yemin ederim" diye başlaması da bunu ifade eder. Zira o Rabbi adına konuşurdu. O hevasından konuşmaz, kendisine vahyedileni dillendirirdi.

Ve ayette Rabbimiz Hazret-i Musa ve Harun aleyhisselam için dedi:

"Korkmayın! Muhakkak ki ben sizinle işitiyorum ve görüyorum." TAHA:46

Nuh Aleyhisselama da Rabbimiz demişti: "Bizim gözlerimiz olarak ve vahyimizle gemiyi yap!" MÜMİNUN:23

Ve bir başka ayette Rabbimiz dedi:

Rabbinin hakimiyeti için sabret! Artık muhakkak ki sen bizim gözlerimizsin. Ve kalktığın zaman Rabbini onun hamd ile tesbih et! TUR:48

Sabır kemale erip salik Rabbinin nurunda, aşkında, varlığında fani olduğunda kişi Rabbinin hamdi ile tesbih eder. Ve zaten Kur'anın ve Kur'anın özü, özeti olan Fatiha'nın ilk ayetinde Allah hamdi sadece kendisine mahsus kılar. Hamd alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur der. Ondan başkası hamd edemez. Kul medh edebilir ama hamd eden ancak onunla beraber hamd edebilir. Kendi varlığından soyunmuş olarak Allah adına bunu yapabilir.

Ve ayette Rabbimiz Resulullah Efendimiz için dedi: "Sabret! Senin sabrın ancak Allah iledir." NAHL:127

"Allah sabredenlerin beraberindedir" ayetini de böyle anlamak lazım. Zira Resulullah Efendimiz ne buyurmuştu!

"La tahzen innellahe meanâ"
Üzülme, Allah bizim beraberimizdedir.[/QUOTE]



Yazı size mi ait pirinize mı? @[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
batın, zâhir

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Batını ve zahiri sırlardan birçok sırların ifşası için Eylül Vefk & Tılsım 36 20.11.20 00:00
Ayetlerin zahir ve batını ebu ubeyde bin cerrah Tasavvuf & Tarikatler 0 03.08.20 11:14
El Bâtın ve Ez Zâhir İsmi Şeriflerinin Bazı Havassı bitter Esmaül Hüsna 2 23.01.18 10:25
Zahir hacc, batın hacc bahsi Havasokulu Tasavvuf & Tarikatler 2 13.10.17 23:04


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 03:36.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147