Nakşi Halidi Haki Tarikat Vazifesi ve Ders Adabı - Sayfa 3 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > islam & Tasavvuf > Tasavvuf & Tarikatler

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #21  
Alt 10.03.22, 22:48
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,129
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Velayeti Kübra Dairesinde Murakabei Nur ve ibrahimiyye

21. DERS:
VELÂYET-İ KÜBRÂ DAİRESİNDE MURAKABE-İ NUH VE İBRAHİMİYYE
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der.

Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha geç, sırra geç hafiye geç, ahfâ’ya geç, nefsi natıkaya geç, nefsi natıkadan sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru döne döne çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını geçerek arş-ı âlâ’nın üstünde Velâyet-i Kübrâ Dairesinde ruhun karşılığı olan yerde bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Nuh ve İbrahimiyye’de bir süre karar edilir ve yeryüzüne inilir.

Murâkabe-i Nuh

Tenzih edenin tenzihi tenzih edilen için bir sınırlandırmadır. Çünkü onu tenzih kabul etmeyen şeyden temyiz etmiş olabilir. Şu halde bu vasıfla nitelenmesi gereken için bu vasfı kullanmak kayıtlandırmadır. Şu halde mutlak olarak kayıtlanan yüce varlıktan başka bir şey söz konusu değildir.

Kullarından kendisini tanımalarını isteyen Allah Teâlâ, indirilen şeriatların lisanıyla vasıfları açıklanan zattır. Şeriatlar indirilmeden önce akıl marifetin bu düzeyine ulaşamamıştı. Dolayısıyla Onu bilmek, hadis (sonradan olma) özelliklerden Onu tenzih etmek demektir. Buna göre arif, Allah Teâlâ hakkında iki marifete sahip kimse demektir. Biri şeriatların indirilişinden önceki marifet, biri de şeriatlardan edinilen marifet. Ama bunun şartı getirilen ilmin Allah Teâlâ’a döndürülmesidir. Eğer bu yolla bir ilim keşfedilirse, işte bu, ilâhî bağışların zatî olanları kapsamına girer.

Murâkabe-i İbrahimiyyet

Kulun aynını (gerçekliğini) ispat etmek gereklidir. Ancak o zaman Hakkın onun kulağı, gözü, dili, eli ve ayağı olması sahih olabilir. Hakk şanına yaraşır şekilde hüviyetiyle onun bütün güçlerini ve organlarını kapsar. Bu nafile ibadetler kulluk sevgisinin bir sonucudur. Farz ibadetlerin sevgisinde ise, Hakkın seninle işitmesi ve seninle görmesi söz konusu olur. Nafileler neticesinde ise sen Onunla işitir ve Onunla görürsün. Senin nafile ibadetlerdeki derecen, mahallin kapasitesinin derecesine göre belirginleşir. Farzlar aracılığıyla idrâk edilen her şeyi kapsar.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
  #22  
Alt 10.03.22, 22:50
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,129
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Velayeti Kübra Dairesinde Murakabei Musaviyye

22. DERS:
VELÂYET-İ KÜBRÂ DAİRESİNDE MURAKABE-İ MUSÂVİYYE
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der.

Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha geç, sırra geç hafiye geç, ahfâ’ya geç, nefsi natıkaya geç, nefsi natıkadan sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru döne döne çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını geçerek arş-ı âlâ’nın üstünde Velâyet-i Kübrâ Dairesinde sırrın karşılığı olan yerde bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Musâviyye’de bir süre karar edilir ve yeryüzüne inilir.

Murâkabe-i Musâviyye

Firavun’un Musâ aleyhisselâmı öldürmek niyetiyle katlettiği çocukların hayatı Hz. Musâ’ya geçmişti..

Musâ aleyhisselâmın korkup kaçması, öldürülenlerin hayatlarını kurtarmaya yönelikti. Bir bakıma başkaları hakkında atılmış bir adımdır. Bunun üzerine Allah Teâlâ ona risâlet, kelâm (aracısız Allah Teâlâ ile konuşma) ve hükmetme yetkisi olan imamlık görevini verdi. İhtiyacı olmadığı halde Allah Teâlâ içindeki kederini gidermesi için onunla doğrudan konuştu. Bu şekilde öğrendik ki topluluk etkili olur ve toplu davranış himmetle hareket etmektir. Böyle bir şeyi bilenlerin bu bilgisini öğrenince, başkası kendisiyle yolunu bulurken o yolunu yitirdi. Bunun üzerine Allah onu bir darb-i meselde olduğu gibi Kur’ân-ı Kerim’de buyurdu. ” Allah onunla birçok kimseyi saptırır, birçoklarını da doğru yola yöneltir. Allah bununla ancak fasıkları saptırır.”[58] Fasıklar onda bulunan hidayet yolundan çıkan kimselerdir.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
  #23  
Alt 10.03.22, 22:51
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,129
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Velayeti Kübra Dairesinde Murakabei iseviyye

23. DERS:
VELÂYET-İ KÜBRÂ DAİRESİNDE MURAKABE-İ ÎSEVİYYE
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der.

Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha geç, sırra geç hafiye geç, ahfâ’ya geç, nefsi natıkaya geç, nefsi natıkadan sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru döne döne çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını geçerek arş-ı âlâ’nın üstünde Velâyet-i Kübrâ Dairesinde hafînin karşılığı olan yerde bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Îseviyye’de bir süre karar edilir ve yeryüzüne inilir.

Murâkabe-i Îseviyye

Ruhun bir özelliği nereden geçerse orayı canlandırmasıdır. Ancak bir şey canlandığında artık tasarruf kendi mizacına ve yeteneğine göre olur, ruha göre değil. Çünkü ruh kutsidir. Görülür ki, şekil verilmiş, düzgün cisimlere üflenen ilâhî nefhanın, münezzehliğine ve huzurunun yüceliğine rağmen, tasarrufu üflenilen şeyin yeteneği oranında belirginleşir. Samiri’nin ruhların etkisini öğrendikten sonra nasıl ruhun geçtiği yerden bir avuç toprak aldığını ve bunun etkisiyle buzağı heykelini nasıl böğürttürmüştür. İşte mizaçların yeteneği budur.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
  #24  
Alt 10.03.22, 22:52
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,129
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Velayeti Kübra Dairesinde Murakabei Muhammediyye

24. DERS:
VELÂYET-İ KÜBRÂ DAİRESİNDE MURAKABE-İ MUHAMMEDİYYE
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der.

Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha geç, sırra geç hafiye geç, ahfâ’ya geç, nefsi natıkaya geç, nefsi natıkadan sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru döne döne çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını geçerek arş-ı âlâ’nın üstünde Velâyet-i Kübrâ Dairesinde ahfânın karşılığı olan yerde bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Muhammediyye’de bir süre karar edilir ve yeryüzüne inilir.

MURÂKABE-İ MUHAMMEDİYYE
Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellemin mucizesi Kur’ân-ı Kerim’dir. Kur’ân-ı Kerim, her şeyiyle cemiyetiyle tek başına bir icâzdır. Bu cemiyet değişik hakikatleriyle de bir insandır. Nitekim Kur’an da mutlak olarak Allah Teâlâ’nın kelamı olması hasebiyle farklı ayetlerden meydana gelmektedir. Kur’ân-ı Kerim, Allah Teâlâ’nın kelamı ve anlatmasıdır. Mutlak olarak Allah Teâlâ’nın kelamı olması hasebiyle mucizedir ve cemiyettir. Bu itibarla da himmetin cemiyetidir.

“Arkadaşınız mecnun değildir.” [59]

“Ondan hiçbir şey gizlenmiş değildir, “cimri değildir…” Size ait bir şeyi de sizden esirgemez. Allah’tan aldığı ve sizin için olan bir şeyde cimrilik etmekle suçlanmaz, demektir.

O sizin sapmanızdan endişe duyar.

“Arkadaşınız sapmadı ve batıla inanmadı.” [60] Hayret içinde iken korkmadı. Çünkü hakkın son noktasının hayret olduğunu bilenlerdendir. Ona doğru yol gösterilmiştir. O hayreti ispat bakımından hidayet ve beyan sahibidir.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
  #25  
Alt 10.03.22, 22:59
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,129
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Velayeti Kübra Dairesinde Murakabei Akrabiyyet

25. DERS:
VELÂYET-İ KÜBRÂ DAİRESİNDE MURAKABE-İ AKRABİYYET
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der.

Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha geç, sırra geç hafiye geç, ahfâ’ya geç, nefsi natıkaya geç, nefsi natıkadan sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru döne döne çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını geçerek arş-ı âlâ’nın üstünde Velâyet-i Kübra Dairesinin Akrabiyye Mertebesinde bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Akrabiyyet’i yapar ve yeryüzüne inilir.

MURAKABE-İ AKRABİYYET
Allah Teâlâ’ya ilmî yakınlık elde etmek ve zuhuratlardan istifâde sağlamak içindir.

وَهُوَ ٱللهُ اَقْرَبُ اِلَيْنَا “VEHUVALLAHU EKRABÜ İLEYNA”

“…Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız” (Kaf, 16) Bu âyet-i kerimenin manâsını tefekkür etmeğe başlar.

Biz âlemi, maddî âlemi idrâk edebildiğimiz halde maddenin içindeki manâ âlemini idrâk etmekten âciz kalmaktayız.

Eğer biz maddenin içerisindeki manâ tecellîlerini idrâk edebil*seydik, o vakit maddeyi tozlar dumanlar hâlinde görür ve madde ile manânın birbirlerinden yerle gök arası kadar uzak olduğunu idrâk ettiğimiz gibi, mananın insana maddeden daha yakın olduğunu da idrâk edebilirdik.

Çünkü ihvân Allah Teâlâ’nın sıfatlarının kula; kulun sahip olduğu sıfatlardan daha yakın olduğunu idrâk etmenin tecellîlerine mazhar olur. Kul, anlar ki benim yapacağım işlerden evvel, Allah Teâlâ istediklerini yapar. Çünkü Allah Teâlâ bir şeyi yapmayı murat edince o şey “ol” demeden meydana gelir. Onun için Allah Teâlâ bize, bizden daha yakındır. Allah Teâlâ dilerse senin ve bütün beşerin irâdesinden evvel, kendi irâdesi tecellî eder. Beşer kâinata zarar vermek istese “O”nun izni olmadan, hiç bir zarar veremez. Bir iyilik yapmak iste*seler, “O” müsaade etmezse, bir şey yapamazlar.

Bu düşünceyi gerçek manâda idrâk edip kalbe yerleştirmek için “lâ ilâhe illa’llâh” ı “Bize Allah’dan daha yakın hiçbir varlığın olmadığı,” manasıyla düşünmek lazımdır.

Kul bize bizden daha yakın olan Allah Teâlâ Hazretlerinin sıfatları ile beşerî sıfatların yakınlıkları arasındaki sonsuz fark*ları idrâk ederken; her ihsanın önünde Allah Teâlâ’nın ihsan elini, her güç ve kudretin önünde Allah Teâlâ’nın güç ve kudret elinin bulunduğunu anlar.

Allah Teâlâ’nın ihsanının bir kâse suyu içmek için kaldırdığının elinin önünde oluşu, ağaçların dallarındaki meyvelerin, topraktan yetişen hububat, sebze, karpuz ve benzeri ni’metlerin beşerin eli değmeden kudret eliyle hazırlanıp bizlere ihsan eliyle uzatılması, bizleri muhabbeti ilâhiye ye getiren en büyük yol olduğu için ihvâna “mahbûbiyet dersi” verilir.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
  #26  
Alt 10.03.22, 23:01
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,129
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Velayeti Kübra Dairesinde Mertebei Esmai Sıfat Murakabei Gavs Muhabbet

26. DERS:
VELÂYET-İ KÜBRÂ DAİRESİNDE MERTEBE-İ ESMÂ-İ SIFAT- MURAKABE-İ GAVS-İ MUHABBET
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der.

Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha geç, sırra geç hafiye geç, ahfâ’ya geç, nefsi natıkaya geç, nefsi natıkadan sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru döne döne çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını geçerek arş-ı âlâ’nın üstünde Velâyet-i Kübra Dairesinin Esmâ ve Sıfat Mertebesinde bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Gavs-i Muhabbet’de bir süre karar edilir ve yeryüzüne inilir.

MURAKABE-İ GAVS-İ MUHABBET
(Gavs’a ait Muhabbet Dairesindeki Murakabe)

Bu murakabe Allah Teâlâ sevgisi (muhabbet) murakabesidir. Bu murakabeyi Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şöyle ifade buyurur.

“Allah Teâlâ onları sever, onlar da Allah Teâlâ’yı” [61] Muhabbet murakabesinde feyiz kaynağı, nefis lâtifesidir.

Onun için mahlûk ve eşyanın sevgisinden daha çok sevilmeye lâyık olan Zat-ı ecel ve âlâ olan Allah Teâlâ’yı sevmek ve kalbde “O”nun muhabbetini artırmak için mahbûbiyet dersi olan zi*kir dersine devam edilir.

بِقَوْمٍ يُحِبُّهُمْ وَيُحِبُّونَهُ

“ Allah Teâlâ onları sever onlar da Allah Teâlâ’yı sever…” (Maide, 54) âyet-i kerimesini tefekkür eder.

Şunu bilmeliyiz ki, bizim Allah Teâlâ’yı sevebilmemiz için, evve*lâ Allah Teâlâ’nın bizi sevmesi lazımdır. O bizi sevmeden bizim onu sevmemiz ezelî ve ebedî olmayan bir taklitçilik ve geçici bir sevgi gösterisi olur. Bu sebeple Allah Teâlâ’yı zikretmeyi çok sevip bu zik*re devam etme mecburiyetindeyiz.

Allah Teâlâ zâtında, fiillerinde ve sıfatlarında hiçbir suret*le eş ve ortak kabul etmediği için, herhangi bir sıfatında kendisine başkalarını ortak kabul etmeyi şirk, şirki de bir pislik kabul ettiği için kul bu makamda, “lâ ilahe illa’llâh” derken kalb ile “Senden başka her varlığın muhabbetini reddediyorum, ancak Senin muhab*betini kabul ediyorum,” şuur ve idrâki içerisindedir.

İhvân “muhabbette tevhîd” yarışmasını kazanmak için beşerî güç ve irâdesini kullanınca kürre-i arzdan, Arş kubbesine benzeyen göğüs âlemine geçer. Göğüs âleminde ne kadar fiil, sıfat, makam, mevki’ hevesleri varsa hepsinden çok Allah Teâlâ’yı sevdiğini düşüne düşüne tevhîd-î muhabbete yükselir.

O vakit kul mahlûka muhabbetin esaretinden kurtularak hürri*yetine kavuşur. Bülbül gibi kafeslerde değil de tevhîd-i muhabbet bahçesinin mübarek, güzel gül kokulan arasında “lâ ilahe illa’llâh” der.

İhvân artık bahçelerdeki gül ve kokusunun değil gülü ve koku*ları yaratanın dostu olmak için gayret etmektedir ve bilmektedir ki güller ve güzel kokular Rabb’ine giden yolda birer perdedir. Artık muhabbetin gül misâli kokuları vücudundan yayılmağa ve muhabbetten hâsıl olan güzel ahlâklar kendisinden seyredilmeğe başlar. Bütün mal, mülk, evlât, makam, mevki’lerden oluşan esaret zincirlerini birer birer kırıp hakîki dostuna kavuşmayı can-ı gönül*den arzulamağa başlar.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
  #27  
Alt 10.03.22, 23:04
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,129
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Velayeti Kübra Dairesinde Mertebei Asliyye Murakabei Gavsi Muhabbet

27. DERS:
VELÂYET-İ KÜBRÂ DAİRESİNDE MERTEBE-İ ASLİYYE- MURAKABE-İ GAVS-İ MUHABBET
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der. Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha, sırra hafiye, ahfâ’ya, nefsi natıkaya, sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını geçerek arş-ı âlâ’nın üstünde Velâyet-i Kübra Dairesinin Asliyye Mertebesinde bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Gavs-i Muhabbet’de bir süre karar edilir ve yeryüzüne inilir.

MERTEBE-İ ASLİYYE
Bu âlem bir gölgedir. Bu sûretler, birer hayâl (aslî vücûd olmayan birer gölge)den ibarettir. Onun için görünen bu sûret şekillerden zâtını bulmak gerekir.

Sûretler, dünya; hayâller de misâl (berzah) âlemine aittir. Her iki âlem de gayb (zât) âlemine engel ve perdedir. Bütün bu âlemler ise, sıfatlar âlemidir.

Sıfatlar, (görüntüler, renkler, desenler, şekiller) âleminden geçip zata yönelmelidir. Gerçekte, her sûret bir geçittir, geçilmesi gerekir.Asliyye Mertebesinde eşyanın hakikatini bulmak ile bir sonraki mertebede asl-ın aslı olan Allah Teâlâ’yı müşahede etmek kolay olur.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
  #28  
Alt 10.03.22, 23:08
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,129
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Velayeti Kübra Dairesinde Mertebei Aslı Asl Murakabei Gavsi Muhabbet

28. DERS:
VELÂYET-İ KÜBRÂ DAİRESİNDE MERTEBE-İ ASL-I ASL– MURAKABE-İ GAVS-İ MUHABBET
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der. Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha, sırra hafiye, ahfâ’ya, nefsi natıkaya, sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını geçerek arş-ı âlâ’nın üstünde Velâyet-i Kübra Dairesinin Asl-ı Asliyye Mertebesinde bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Gavs-i Muhabbet’de bir süre karar edilir ve yeryüzüne inilir.

MERTEBE-İ ASL-I ASL
Varlıkta asil olan gölge değil, bizzat varlığın aslıdır. Zaten gölgenin varlığı da, onu salan bir asıldan gelir. Varlığın sıfatında da durum aynen böy*ledir. Gölge olan sıfatın varlığı, asıl olan sıfatın varlığının eseridir. Asıl olanın gölgeye yakınlığına karşılık, nasıl olur da gölgenin asıl olana yakınlığından bahsedilebilir? Gölgenin varlığı gölgeyi düşüren asıldan gelmektedir.

İbn’ül Arabî kaddese’llâhü sırrahu’l azîz Hakk ve kâinat ilişkisini açıklarken “Hakk’ın dışında, kâinat denilen şey O’nun gölgesi gibidir, işte bu gölge mümkün varlıkların özünü oluşturur. Öyleyse, esasen insanın idrak ettiği sadece Hakk’ın vücudundan, bu âlemler olarak yayılan şeyden, yani O’nun zatından ibarettir. Zira ondan başka varlık yoktur.”

Bu mertebenin bir önceki mertebe ile olan farkı Meselâ, bir adamın güneşin nûrundan gölgesi yere yansır. İşte o yere düşen gölgeden adamın nasıl bir kimse olduğu anlaşılır.

Bu adamın gölgesi asli mertebesi, yansımasını sağlayan güneş ise aslı asliyesi yani irâde-i külün kendisidir.

Burada gölgenin sıfatlanması aslı, varlığı ise asl-ı aslı olan zâttır. Sonuçta bu âlem de Hakk’ın vücûdunun gölgesidir ve müstakil olarak vücûdları yoktur.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
  #29  
Alt 10.03.22, 23:12
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,129
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Velayeti Kübra Dairesinde Mertebei Asli Kül Murakabei Gavsi Muhabbet

29. DERS:
VELÂYET-İ KÜBRÂ DAİRESİNDE MERTEBE-İ ASL-I KÜL – MURAKABE-İ GAVS-İ MUHABBET
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der. Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha, sırra hafiye, ahfâ’ya, nefsi natıkaya, sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını geçerek arş-ı âlâ’nın üstünde Velâyet-i Kübra Dairesinin Asl-ı Kül Mertebesinde bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Gavs-i Muhabbet’de bir süre karar edilir ve yeryüzüne inilir.

MERTEBE-İ ASL-I KÜLL
Sıfatlardaki hakikatin Allah Teâlâ’da olan karşılığıdır. Hakk ehli olan zatlar kendi hakikatlerini Allah Teâlâ’nın sıfatlarına mazhar ve ayna olduklarını müşahede etmeleridir. Allah Teâlâ’nın sifât-ı zâhiriyyeleri ve bâtinelerini fark ederek kendinde bulmalarıdır.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
  #30  
Alt 10.03.22, 23:14
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,129
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Velayeti Kübra Dairesinde Mertebei Ruhi Kül Zatı Baht Murakabei Gavsi Muhabbet

30. DERS:
VELÂYET-İ KÜBRÂ DAİRESİNDE MERTEBE-İ RÛH-İ KÜL ZÂT-I BAHT – MURAKABE-İ GAVS-İ MUHABBET
Hediyeden sonra “İlâhi Ya Rabbî, hazine-i gaybi ilahiyenden füyüzat ve rahmeti ilahiyeni ve şanı ilmi cami’ olan şuunatı rahmeti ilahiyyeni Fahri âlem Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem efendimizin ruhaniyetine inzal ve irsal buyurmanı;

Andan Hazreti İsa, Musa, İbrahim, Nuh ve Âdem aleyhimüsselamın ruhaniyetlerine, andan Ebubekir Sıddık Efendimizin ruhaniyetine, andan cümle şeyhlerimizin ruhaniyetlerine, andan şimdiki şeyh efendimizin letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarına ve andan benim letâif, nefsi natıka, cem’i cevârih ve âzalarıma inzal ve irsal buyur, Ya Rabbî” der.

Hediye, feyz talebi ve rabıta yeryüzünde yapıldıktan sonra şeyh efendimizin ruhaniyetine sığınarak ve bürünerek ders halinde olduğun yerde kalbinden ruha geç, sırra geç hafiye geç, ahfâ’ya geç, nefsi natıkaya geç, nefsi natıkadan sonra soldan sağa doğru dönerek cami minaresine çıkar gibi bir kuş uçar misali semaya doğru döne döne çık. Yedinci kat sema, fezâ-i tevhid meydanını geçerek arş-ı âlâ’nın üstünde Velâyet-i Kübra Dairesinin Ruh-i Kül[62] Mertebesinde bin defa lisanen ve kalben gizli sesle “lâilahe illa’llah”ı zikreder. Her yüz başında bir defada “La ilâhe illa’llah Muhammedün Rasûlüllah sallallâhü aleyhi ve sellem diyerek zikir yapar. Sonra Murakabe-i Gavs-i Muhabbet’de bir süre karar edilir ve yeryüzüne inilir.

Murakabenin muhabbet üzere yapılması ile mahlûkatın Allah Teâlâ ile olan ilişkisinde yani kül’ün (her şeyin) özünde ve cevherinde bulunuşu ve bu hakikate ulaşmada sevginin esas olmasıdır.

Mertebe-i Ruh-u Küll Zât-ı Baht

Hakk ehli olan zatlar kendi hakikatlerinin Allah Teâlâ’nın zât-ı ile ayrılmaz bir bütün olarak müşahede ederek tevhid ve vahdet etmeleridir. Yani kulun ayrılıktan kurtulmasıdır.

VİLÂYET-İ ULYÂ (Velâyetin en yüce mertebesi)

Kısaca makamları tekrar hatırlamak gerekirse;

Velâyeti suğrâ: Büyük nebiler ve meleklerin dışında kalan velilere mahsus olarak görülen haller, Allah Teâlâ’nın isim ve sı*fatlarının gölgeleridir. Allah Teâlâ’nın isim ve sıfatlarının görünüşü*nün gölgeleri olan bu mertebenin seyridir.

Velâyeti Kübrâ: Büyük nebîlere mahsus olarak görülen haller de Allah Teâlâ’nın esma ve sıfatları ile yine O’nun maksadına ait bir takım iradelerin görünüşüdür.

Velâyeti Ulyâ; Melâike-i Kiram’a ait olarak görülen hallere ki, bu haller taayyünâtın[63] parçalarıdır. Bu makamlara Unsurların Sey*ri adı verilmektedir. Toprağa bağlı unsurlar bu unsurlara dâhil de*ğildir.

Mürşid-i Kâmil, ihvana himmet ve merhamet murat edince, ona Velâyeti Kübra dairesi içerisinde yönelişte bulunur ve her daireye ait halleri ihvanın latifelerine himmetiyle doldurur.

Yine Mürşid-i Kâmil ihvanda Şerhi Sadr meydana gelmesi için yönelişte bulunur, ihvan bu himmet eseri yönelişle beyin faaliyetinin göğüsle yakın ilgisini görür. Bu himmetin eseri olarak göğsünde genişleme hali bulur. Bunun neti*cesi olarak da toprak, su, hava ve ateş gibi unsurları için ilâhî cez*beler (kendinden geçme) idrak eder. İşte bu cezbelerden de yücelme ve yükselmeler meydana gelir. Bu arada ihvana renkle ilgili güzel haller gelmeye devam eder. Batına müsemma olan zat’ında ihvanın fanî olması böylece kolaylaşır. Varlığı yok olur. Yüce makama eren ihvanın baka mertebesine ermesi kolaylaşır ye artık melâike-i kiram ile münasebetler meydana gelir.

Velâyeti Kübrâ’nın seyri Allah Teâlâ’nın “Zahir” ism-i şerifinde, Velâyeti Ulyâ’nın seyri ise, “Batın” ism-i şerifindedir.

Zahir ism-i şerifin seyrinde, Zat’a ait olan düşüncenin dışında, yalnız sıfat’a ait tecelliler vardır. Batın ismi şerifinin seyrinde ise, her ne kadar esma ve sıfatlara ait tecelliler meydana geliyorsa da, ba*zen de Zat’ının tecellisine şahit olunmaktadır.

Bazen temsili olarak ve evvelki tecellilere ilâveten ihvan bir su*ret keşfeder ve keşfettiği bu sureti dıştan görür. Fakat ihvanın gör*düğü bu sureti, Allah Teâlâ’nın esma ve sıfatları kaplar. Bu kap*layış, güneşin ışınları ile bir şeyi kaplayışı gibidir. İhvan bazen gördüğü bu sureti tecellî çizgisi olmadan görür. Böyle bir görüşte dahi, gördüğü suretin renkleri yine mükemmeldir. Suret üzerinde meydana gelen tecelli hatları böyle bir görüşte bilahare gizliliğe döner.

Velâyeti Ulyâ öz, Velâyet-i Kübrâ bu öz’ün kabuğu gibidir. Buna göre bir üstteki bir derecelerin bir alttaki derecelere nisbetle durumu da yine böyledir. Bir üstteki öz, bir alttaki, o özün kabuğu durumundadır.

Nübüvvet kemâlâtı için durum böyle değildir. Velâyet makamlarına nisbetle, nübüvvet makamları arasındaki münasebetler nebilerden başkası için tasavvuru bile mümkün olmayan şeylerdir. Onlar, Bâtın ism-i şerifi ile isimlenmiş Zât’ın murakabesini bu makamdan yaparlar.

Nübüvvet Velâyetinde feyzin kaynağı, toprak unsuru dışında ka*lan üç unsurdur. (su, hava ve ateş) Bu makamda lisanen yapılan zikir ve uzun kıyamlarla edâ edilen nafile namaz*lar yükselme vesilesidir. Yine bu makamda şerîatın ruhsat olarak saydığı şeylerle amel etmek doğru değildir. Belki, faydalı olabile*cek amel, şeriatta azimet olarak kabul edilen amellerdir. Bu husustaki inceliğe gelince: Ruhsatla amel etmek insanı insanlığın gereği olan nefsaniyyet yönüne çeker. Azimet olan şeyle*rin amel olarak yapılması ise, meleklik, hasleti ile bezenmesi ve melekliğe yaklaşmayı ortaya koyar. Ne zaman insanda melekliğe ait hizmetler fazlalaşırsa bu velâyet mertebesinden süratle daha yüce mertebelere yükselme kolaylaşır. Bu velâyette (Nübüvvet Velâyeti) meydana gelen sır, Tevhîd-i Vücûdî ve Tevhîd-i Şuhûdî sır*ları gibi, değildir. Tevhîd-i Vücûdî ve Tevhîdi Şûhûdî’nin sırlarını an*lamak ve anlatmak bir dereceye kadar mümkündür. Hâlbuki velâyetin (Nübüvvet Velâyetinin – Velâyeti Ülyâ’nın) sırları gizlenmeye daha lâyık olup, söz ve yazı ile ifadesi mümkün değildir.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
ehadiyyet, gavs, havas ilmi, havvas, kalp zikri, letaifler, mertebeler, murakabei muhammediyye, mürşidin teveccühü, nakşi ders adabı, nakşibendi, nübüvvet, rabıta, ruh zikri, sır zikri, tarikat, velâyet, zikir adabı

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Şeriat, Tarikat, Hakikat, Mârifet Nedir? EvlduGavsulAzam Tasavvuf & Tarikatler 0 21.05.22 15:45
Kadiri tarikat Adabı Hakkında Encyclopedia Sorularınız 2 28.10.21 13:00
Tarikat الطريقة Kâf-u Nûn Tasavvuf & Tarikatler 0 03.02.21 23:32


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 21:15.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147