Göreceklik Teorisi (Zaman içinde zaman) - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Serbest Bölüm > Derin Konular & Beyin Fırtınası

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 28.12.22, 02:13
Arma - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
 
Üyelik tarihi: 20.08.19
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 378
Etiketlendiği Mesaj: 13 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Göreceklik Teorisi (Zaman içinde zaman)

Görecelik Teorisi

Referansi açıklayayım : Gravitasyon alanı az kuvvetli olan bir kainat bölgesinde yasayan birisi için zamanın akışı, cok olan bir bölgede yaşayan birisine göre çok daha yavaş akar. Az kütleli bir yıldızın yakınlarında yaşıyorsanız, bir uzay gemisiyle etrafında çok büyük bir yıldızın olduğu bir bölgeye gidin, 1 gün kalın ve "memleketinize" geri dönün . Gidiş dönüş yolculuk sureniz de (diyelim ki) 2 gun olsun. Sizin icin 3 gun gecmistir, ama vardiginizda dunyanizda 30 veya 300 yil gecmis olabilir (kütleler oranina gore). Vakte ihtiyaciniz varsa, gunes sisteminden çıkın, az ve küçük yildizlarin olduğu bir sisteme gidin, kitabinizi 3 yılda yazin; dönün editöre verin. Onun icin 3 gün geçmiştir ama siz bu 3 yılda kitabi bitirmiş olursunuz.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 28.12.22, 15:47
Acemi
 
Üyelik tarihi: 21.06.19
Bulunduğu yer: Kayseri
Mesajlar: 3
Etiketlendiği Mesaj: 1 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Hint Padişahlığı görevi

"Abdülkadir-i Geylâni Hazretlerine hizmet edenlerden biri, huzûr'u seniyyelerine çıkarak:

“Efendim, Cenâb-ı Hak Zat'ınıza kudretinin tasarrufunu bahşetmiştir. Onun için istediğiniz kimselere ufak bir nazarı âlinizle birçok rütbeler verebiliyorsunuz. Size epey hizmet ettim, bana hâla bir şey ihsân etmediniz, niyâz ediyorum” der.

Koca Gavs:

“Pekalâ, bugün bana bir helva pişir de, bakalım Kudret neler ihsân eder, senin de gönlün olsun” buyururlar.

Adamcağız, "Başüstüne" diye sevinerek, helvayı pişirmeye başlıyor. O esnâda da Hindistan'dan bir heyet gelerek Abdülkadir-i Geylâni Hazretlerine:

“Efendimiz, hükümdarımız öldü, bize bir hükümdar göstermenizi niyâza geldik," derler.

Bunun üzerine Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri, helva pişiren adamını çağırarak:

“Nasıl, Hind padişahlığını kabul eder misin?" diye ferman buyuruyorlar.

Adamcağız pürneşe:

“Aman efendim, ihsan buyurdunuz” diye can atarak sevinirken,

Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri:

“Yalnız, seni şu şartla oraya padişah yapıyorum: Ne kazanırsan yarı yarıya paylaşacağız, buyururlar.”

Pek tabiî olarak tâlip, bu emri minnetle kabul ediyor. Nihâyet adamcağız hakikaten söylendiği gibi Hindistan'da büyük bir saltanata, muazzam saraylara, mutantan debdebelere, güzel eşlere sahip olduğu gibi bir de erkek evlâda sahip olur. Aradan onbir sene geçiyor ve bir gün Abdülkadir-i Geylâni Hazretlerinin teşrifleri haberi çıkıyor. Hükümdar, onu karşılayarak sarayında bir kaç gün hizmetinde bulunduktan sonra Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri artık döneceklerini haber veriyorlar.

Padişah:

“Efendim, biraz daha kalıp bizleri sevindirin," diye ricada bulunuyorsa da Abdülkadir-i Geylâni Hazretlerinin muhakkak teşrif edeceklerini anlayınca:

"Efendim, bari kusurlarımızı af buyurun," diyor.

O vakit Sultan Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri, hükümdara:

"Yalnız sizinle bir sözümüz vardı. Sizi biz buraya padişah olarak gönderirken ne kazanırsanız yarı yarıya olacak, diye bir söz vermiştiniz. İşte şimdi, buraya geldikten sonra ne kazanmış iseniz hesaplaşmak istiyorum," buyuruyorlar.

Padişah bunun üzerine bütün servetini tesbit ederek yarı yarıya ayırıyor ve Hazreti Gavs'ın huzuruna arzediyor.

Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri:

"İyi amma siz bir erkek evlat da kazandınız; onu da taksim etmeniz lazımdır," buyurunca,

Padişah: "O nasıl olacak?" diye soruyor.

Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri cevaben:

"Çocuğu ikiye böleceğiz, size istediğiniz tarafı vereceğim," diye emrediyorlar.

Çocuk ortaya getiriliyor. Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri keskin kılıçlarıyla: "Destûr" deyip çocuğu tam ikiye ayıracakları esnâda, padişah belindeki mücevher işlemeli hançerini çekerek:

"Eeey sehhar herif! Senelerce bana hizmet ettirdiğin yetmiyormuş gibi şimdi de tesâdüfün bana verdiği nimeti elimden almak istiyorsun," diye tam Hazreti Gavs'ın göğsüne saplarken bir de bakıyor ki elindeki kaşık helva tenceresine saplanıyor. Ne saraydan eser var, ne saltanattan ve ne de çocuktan bir iz? Bu hal karşısında hayretler içinde kalan tâlibe, Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri tebessüm ederek:

-Oğlum karıştır helvayı? Biz cimri değiliz, veririz, amma zamanı gelmeden de olmaz?" buyuruyorlar.

Ey tâlib-i Hakîkat! Şimdi sen buna ister rüya de, ister hayâl de, hulâsa ne dersen de. Bizim diyeceğimiz ise bu hal: Zaman içinde zaman, mekan içinde mekan olmasıdır.

Makam-ı Zat'a sahip olan evliyâullaha Cenâb-ı Hak îcad ve îdam kudreti ihsân ettiğinden bu gibi şeyler oyuncak gibidir. Bu olayda zavallı tâlip, eğer ihlâs ile tam teslim olmuş olsa idi ve Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri: "Çocuğu da taksim edeceğiz," diye emrettiklerinde: "Efendim, taksime ne hâcet, ben de sizin, çocuk da sizin," diye kalbiyle teslimiyetini ve bağlılığını göstermiş olsa idi, elbette o kaşık hançer olup Hazreti Pîr'in göğsüne saplanmazdı. Hazreti Gavs hakikatte çocuğu parçalayacak değildi ya. Onlar hayat almaz, Hayat verir, Ebedî Hayat."
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 03.01.23, 19:58
Acemi
 
Üyelik tarihi: 25.04.19
Bulunduğu yer: Ankara
Mesajlar: 2
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Gazali'ye sormuşlar: "Bu kadar kısa hayata bu kadar işi, ilmi nasıl sığdırdınız?" O diyor ki: "Ben Allah'tan dua ederken zaman içinde zaman istedim. Allah da bana zaman içinde zaman verdi. Siz de Allah'tan zaman içinde zaman isteyin ve kısa hayata çok şey sığdırın"
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 27.01.23, 22:24
 
Üyelik tarihi: 25.01.23
Bulunduğu yer: Ankara
Mesajlar: 491
Etiketlendiği Mesaj: 12 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Macig Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
"Abdülkadir-i Geylâni Hazretlerine hizmet edenlerden biri, huzûr'u seniyyelerine çıkarak:

“Efendim, Cenâb-ı Hak Zat'ınıza kudretinin tasarrufunu bahşetmiştir. Onun için istediğiniz kimselere ufak bir nazarı âlinizle birçok rütbeler verebiliyorsunuz. Size epey hizmet ettim, bana hâla bir şey ihsân etmediniz, niyâz ediyorum” der.

Koca Gavs:

“Pekalâ, bugün bana bir helva pişir de, bakalım Kudret neler ihsân eder, senin de gönlün olsun” buyururlar.

Adamcağız, "Başüstüne" diye sevinerek, helvayı pişirmeye başlıyor. O esnâda da Hindistan'dan bir heyet gelerek Abdülkadir-i Geylâni Hazretlerine:

“Efendimiz, hükümdarımız öldü, bize bir hükümdar göstermenizi niyâza geldik," derler.

Bunun üzerine Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri, helva pişiren adamını çağırarak:

“Nasıl, Hind padişahlığını kabul eder misin?" diye ferman buyuruyorlar.

Adamcağız pürneşe:

“Aman efendim, ihsan buyurdunuz” diye can atarak sevinirken,

Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri:

“Yalnız, seni şu şartla oraya padişah yapıyorum: Ne kazanırsan yarı yarıya paylaşacağız, buyururlar.”

Pek tabiî olarak tâlip, bu emri minnetle kabul ediyor. Nihâyet adamcağız hakikaten söylendiği gibi Hindistan'da büyük bir saltanata, muazzam saraylara, mutantan debdebelere, güzel eşlere sahip olduğu gibi bir de erkek evlâda sahip olur. Aradan onbir sene geçiyor ve bir gün Abdülkadir-i Geylâni Hazretlerinin teşrifleri haberi çıkıyor. Hükümdar, onu karşılayarak sarayında bir kaç gün hizmetinde bulunduktan sonra Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri artık döneceklerini haber veriyorlar.

Padişah:

“Efendim, biraz daha kalıp bizleri sevindirin," diye ricada bulunuyorsa da Abdülkadir-i Geylâni Hazretlerinin muhakkak teşrif edeceklerini anlayınca:

"Efendim, bari kusurlarımızı af buyurun," diyor.

O vakit Sultan Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri, hükümdara:

"Yalnız sizinle bir sözümüz vardı. Sizi biz buraya padişah olarak gönderirken ne kazanırsanız yarı yarıya olacak, diye bir söz vermiştiniz. İşte şimdi, buraya geldikten sonra ne kazanmış iseniz hesaplaşmak istiyorum," buyuruyorlar.

Padişah bunun üzerine bütün servetini tesbit ederek yarı yarıya ayırıyor ve Hazreti Gavs'ın huzuruna arzediyor.

Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri:

"İyi amma siz bir erkek evlat da kazandınız; onu da taksim etmeniz lazımdır," buyurunca,

Padişah: "O nasıl olacak?" diye soruyor.

Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri cevaben:

"Çocuğu ikiye böleceğiz, size istediğiniz tarafı vereceğim," diye emrediyorlar.

Çocuk ortaya getiriliyor. Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri keskin kılıçlarıyla: "Destûr" deyip çocuğu tam ikiye ayıracakları esnâda, padişah belindeki mücevher işlemeli hançerini çekerek:

"Eeey sehhar herif! Senelerce bana hizmet ettirdiğin yetmiyormuş gibi şimdi de tesâdüfün bana verdiği nimeti elimden almak istiyorsun," diye tam Hazreti Gavs'ın göğsüne saplarken bir de bakıyor ki elindeki kaşık helva tenceresine saplanıyor. Ne saraydan eser var, ne saltanattan ve ne de çocuktan bir iz? Bu hal karşısında hayretler içinde kalan tâlibe, Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri tebessüm ederek:

-Oğlum karıştır helvayı? Biz cimri değiliz, veririz, amma zamanı gelmeden de olmaz?" buyuruyorlar.

Ey tâlib-i Hakîkat! Şimdi sen buna ister rüya de, ister hayâl de, hulâsa ne dersen de. Bizim diyeceğimiz ise bu hal: Zaman içinde zaman, mekan içinde mekan olmasıdır.

Makam-ı Zat'a sahip olan evliyâullaha Cenâb-ı Hak îcad ve îdam kudreti ihsân ettiğinden bu gibi şeyler oyuncak gibidir. Bu olayda zavallı tâlip, eğer ihlâs ile tam teslim olmuş olsa idi ve Abdülkadir-i Geylâni Hazretleri: "Çocuğu da taksim edeceğiz," diye emrettiklerinde: "Efendim, taksime ne hâcet, ben de sizin, çocuk da sizin," diye kalbiyle teslimiyetini ve bağlılığını göstermiş olsa idi, elbette o kaşık hançer olup Hazreti Pîr'in göğsüne saplanmazdı. Hazreti Gavs hakikatte çocuğu parçalayacak değildi ya. Onlar hayat almaz, Hayat verir, Ebedî Hayat."

Çok güzel olmuş paylaşım kaynat de göterseydiniz güzel olurdu.
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 27.01.23, 22:30
 
Üyelik tarihi: 13.04.21
Bulunduğu yer: çanakkale
Mesajlar: 466
Etiketlendiği Mesaj: 11 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Bu teori, zamansızlık gerçeğini anlamamıza yardımcı olacak önemli bir konudur.

Bu teori; zamanın evrenin farklı noktalarında farklı hızlarla aktığını, hatta durabildiğini göstererek, Göreceliğin mutlak bir kavram olmadığını, değişken bir algı olduğunu ispat eder.
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 27.01.23, 22:32
 
Üyelik tarihi: 25.01.23
Bulunduğu yer: Ankara
Mesajlar: 491
Etiketlendiği Mesaj: 12 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Arma Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Görecelik Teorisi

Referansi açıklayayım : Gravitasyon alanı az kuvvetli olan bir kainat bölgesinde yasayan birisi için zamanın akışı, cok olan bir bölgede yaşayan birisine göre çok daha yavaş akar. Az kütleli bir yıldızın yakınlarında yaşıyorsanız, bir uzay gemisiyle etrafında çok büyük bir yıldızın olduğu bir bölgeye gidin, 1 gün kalın ve "memleketinize" geri dönün . Gidiş dönüş yolculuk sureniz de (diyelim ki) 2 gun olsun. Sizin icin 3 gun gecmistir, ama vardiginizda dunyanizda 30 veya 300 yil gecmis olabilir (kütleler oranina gore). Vakte ihtiyaciniz varsa, gunes sisteminden çıkın, az ve küçük yildizlarin olduğu bir sisteme gidin, kitabinizi 3 yılda yazin; dönün editöre verin. Onun icin 3 gün geçmiştir ama siz bu 3 yılda kitabi bitirmiş olursunuz.
Karmaşık bir durum ne kadar yaşarsak yaşayalım sonuçta aynı oluyor.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık



Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 13:36.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147