Spiritualizm'in Mahiyeti... #1 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > Evrensel Enerjiler & Parapsikoloji > Parapsikoloji & Spiritüalizm

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
 
 
LinkBack Seçenekler Stil
Prev önceki Mesaj   sonraki Mesaj Next
  #1  
Alt 25.12.19, 22:41
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 14.10.17
Bulunduğu yer: LEVH-i MAHFÛZ
Mesajlar: 686
Etiketlendiği Mesaj: 256 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Spiritizm ile spiritualizmi birbirine karıştıranlar çok olur.Bunu bazen bilgisiz denemiyecek kimseler de yaparlar. Fakat her halde
bunları yerine göre birbirinden ayırmak lâzımdır. Çünkü şümulleri,
her iki kelimede aynı olan spirit - ruh köküne rağmen başka başkadır. Önsözümüzde kısmen belirttiğimiz gibi spiritualizm mâneviyat
bilgisi, ruhaniyet - kudsiyet harsi, umumî din kültürü, ruh felsefesi (panteizim, vahdeti vücut), ruh bilgisi, ruha müteallik marifet,
irfan, etüt (teozofi, tasavvuf, psişik tecrübeler), ideal terbiyesi (okültizm, İçtimaî maji, İçtimaî psikoloji), ahlâka cehit (hümanizm) ilh
gibi muhtelif mânaları ile pek umumî bir tâbirdir. Öyle ki vicdanla
ilgili her fikir manzumesine, terbiye sistemine onunla işaret edilebilir. Bu bakımdan spiritizmi o içine alablirse de spiritizim onu ifade edemez. Spiritizmin kadrosu ilerde yapılacak tarifinde görüleceği
vecihle pek dardır.
Spiritualizmin delâleıleri arasmda ehem, mühim farkı yoktur.
Hepsi esaslı yerler tutarlar. İlâhiyatçılar onu dinden ayırmazlar veya dine ek yaparlar. Kitabı Mukaddes mevzularını psişik - ruhî tecrübelerle isbata çalışan anglo - amerikan spiritualistleri de bu görüşe yakınlaşarak spiritualizimle din arasmda sarih bir münasebet,
mevzu ve gaye birliği görürler. Onlara nazaran spiritualizim doğrudan doğruya din demek değildir. Din iman, spiritualizim tecrübedir. Fakat tecrübe eliyle imana varılır. Biri vahyedilen sözler ve
Ahiret ise, diğeri vahyin, Ahiretin isbatıdır. Yeni terimleriyle spiritualizim eskiye çeşni verir.
Bu fikrin esası bize hiç yabancı gelmez. Çünkü, bahsettikleri
tecrübeler daha ziyade objektif mahiyette olmakla beraber bize İslâm mutasavvuflarmın yaptıklarını hatırlatır: Derunî müşahede ile
dinin sıhhatini kontrol ve isbat... Evliya menkibelerinden anladığımıza göre^.ruhî temrinlerle medyomlaşarak meşhudat âleminin dışında mânevî seyahatlara çıkan içleri aydın kimseler Ahırçt hallerini bizzat yaşayarak Kur’ana olan imanları çelikleşmiş bir halde
madde âlemine, normal hayata dönmüşlerdir.^ Bu şüphesiz umumî
bir ilim değil, yalnız bir sergüzeşt, enfüsî bilgi, «marifet», şahsî
tecrübedir. Fakat pek mühim bir başarıdır. Beş duygudan biriyle
sezilmediği ve istidlâl kudretleri yetmediği için Ahıreti inkâr edenler velilerin, büyük mutasavvuflarm, büyük medyomların sınadıkları yoldan «altıncı» bir duygu edinerek iddiayı yoklamadan önce
ağız açmak hakkmı haiz değillerdir. Açarlarsa... haksızlık ederler.

Spiritualizim ruh ile başlar. Ruh nedir, bilmiyoruz. Fakat vardır. Beş duygumuz âleminde yaşadığı gibi, onun dışında olan âlemde de yaşar. Bir vakitler ekzakt-tam bilgiler devrinin açılması ile
kanunlarma nüfuz edebildiğimiz müşahedeler yanmda nufuz edemediklerimize hor bakılmağa başlanmış, birçok hakikatler sırf sebepleri anlaşılamadığı için aklın almıyacağı hırafeler damgası ile
bazı müsbet ili mhayranları arasında baştan atılmış, böylece az bilginlerin az bilgileri münevverliğe mi’yar yapılmıştı. Şimdi ise...
günümüzün pozitivistleri, müsbet ilimlerin ötesinde hakikat görmiyen
ruh ve Ahıret münkirleri, atom fizikinin peşinde, atom içi keşiflerinin icbarı ile, müfrit inkârlarından sıkılmış bir halde pek güvendikleri mihaniki âlem kanunlarını, yani müsbet tam ilimleri atom
kapısında bırakmışlardır. Madde içinde tecelli eden bir irade önünde şimdi onlar ilimsiz, cahil diz çökmüş bulunuyorlar: Atom içi âlemi mihaniki kaideler, prensipler değil, fevkalâdelikler âlemidir. Orada ilmi mânasmda zaruri münasebet, kanun değil, ihtimal ileri
sürülebilir. Manzume yok, her ânın müstakil nazımı, kuvveti, idarecisi vardır (Heisenberg). Bir hayvanın gelecekte ve yapacağı, nereye gideceği, nerede gözükeceği kestirilemediği gibi atomun dahili
hareketleri de kestirilemiyor. Onlar yıldızların hareketi gibi değil(Zeno Bucher).
Atomun iç âlemindeki hareketlerin idarecisi hayat sahiplerindeki idareciye pek benziyor. Çünkü, muayyen gayeleri olmakla beraber keyfince hareket etmektedir. Bu sebepten ona başka isim aramağa lüzum görmeden «can» adını verebiliriz. Bu canın hareket
serbestisi üstün bir aklın fermanı ile tahdit edilmiş bulunuyor. Müşahedeler bunu gösteriyor. Asıl idareci budur (Zeno Bucher).
Atomdan itibaren nebat ve hayvan atlamaları ile insana kadar
giden hayat mevcelerine insanda daha esrarlı bir şey katılıyor. Buna ruh diyoruz. Pozitivistler artık atomun verdiği ders ile ekzakt
ilimler dışında, bilinen kanunlar haricinde hakikat bulunabileceğini
anladıklarından eskisi kadar kuvvetle ruha, onun kaba maddelerden yapılmış beden dışında yaşaması imkânına itiraz edemiyorlar.
Şaşırmışlardır.
Ruh tezahürleri itibariyle akıl, irade ve duygu kuvvetidir. İdrak sahamızda maddeye mülasık halinde kanunlara tâbi gözükür.
Fakat kendi hariminde arzı ölçülerin tamamen dışında, insan mantıkinin üstündedir. Pek uzağa yetişemiyen aklımızla onun içine sokulamayız. Ruhun özü hakkında İlâhî kanunlara tâbidir demek bile.bu kanunları zihnimizin yapılışı icabı yalnız kavnyabildiğimiz kaba âlem kanunlarından ibaret görmek zarureti hasebile yerinde bir
nisbet olmıyabilir. Çünkü o kanunlar nedir diye soran olursa, haklarında gözümüzün şahitliğine dayanacak hiçbir şey bilmediğimizden
cevabımız belki felsefî olabilecek, fakat İlmî olmıyacaktır. O halde
idrakimizin lâyıkı ile yetmediği yerlerde kanundan bahsetmeğe,
Kantin dediği gibi, salâhiyetimiz yoktur, yahut tam değildir. Kanun
etraflı tam bilgi demektir. Ruhu duyuyor, fakat onun hakikatte ne
olduğunu, hangi prensiplerle vücude geldiğini, nasıl hem doğuran,
hem doğurulan olarak faaliyette bulunduğunu bilmiyoruz, bilmiyeceğiz. Ruh bilgi sahasında yalnız tecelliyatı ile vardır. Öyle var
kalacaktır. Fakat... bu tahdit normal durumdaki insanlar zaviyesinden objektif ilim hakkında, kanun mânasındaki umumî bilgi içindir. Normal üstü durumlarındaki insanların enfüsî müşahedeleri,
marifetleri, «umumî duygu» lan mânasındaki bilgi için değildir.
Varlıklarının özgeh kısmı olan «altıncı» duyguları ile meşhudat âleminin, yani beş duygu âleminin dışında câri İlâhî kanunları yakından kavradıklarını İsrarla söyleyen pek akıllı, zeki, evham ve hayalâta kapılmaktan uzak insanları tarih ve hal sahifeleri az kaydetmiyor. Bunlara «mükâşefe» erbabı, teozof, tasavvuf ehli diyorlar ki
spiritual - ruhî, mânevî terbiye ile «yüksek şuur» a irişmiş spiritualistler, yüksek kudretli medyomlar demektir. Dinler İlâhî kanunların in’ikâsı olabildikleri nisbette kıymetlenirler. Bütün devirlerde
dinler nüveleri itibariyle, seçkin yaratılışlı bazı kimselerin «vecdü
istiğrak», «gaşiy», «rüyayı sadıka», «hâleti vahip» gibi normal üstü
durumlarında edindikleri malûmata dayanmışlardır. Objektif _ afakî bir bakımdan dinler arasındaki fark malûmat menbamın inanç
zaviyelerine göre «rahmani» veya «şeytanî» sayılmasmdan ibarettir. O müstesna yaradılışlı kimselere klâsik spiritualizim ıstılahında «prophet (profet) - peygamber», «Nebî», yeni spiritualizim ıstılahında «yüksek tabiî medyom» denir ki mâna ve delâlet itibariyle
ayni şeydir. (Medyomlar faslına bakınız.).
Spiritualizmi, mâneviyat bilgisini, takibedebilmek için ruhtan
sonra medyomlardaki altıncı duygu hakkında mücmel de olsa bir
fikir edinmek lâzım gelir. Bu öyle bir duygudur ki onun kendine
mahsus bir uzvu yoktur; yahut her uzuv onundur. Bu sebepten ona
ruhun umumî duygusu da denir. Bazı insanlarda böyle bir duygu
olduğu, onların diğer insanların mahsusatı dışında kalan şeyleri sezdikleri, gördükleri, işittikleri, kısa deyimle idrâk ettikleri mub ikkaktır. İdrak sahası genişledikçe bilgi tabiatiyle artar, yeni bilgiler
doğar; yeni zarurî münasebetler tesbit, kanunlar keşf olunur. Hem
beş duygu, hem altıncı duygu ile olan idraki insanda aklın idraki takibederek muhakeme, istidlâl, istintaç yapılacağı bedihidir. Altıncı
duygu tezahürleri artık gününmüzde müsbet hâdiseler arasında sayılıyor. Telepati (duygu ve fikirlerin meşhut bir vasıta olmadan intikali), klervayans (gaibi görme), klerodiyens (gaibi işitme), hissi
kablelvuku gibi ruhî hâdiseler en inatçılarm gözünü açmağa kâfidir. Fennin terakkisi sayesinde kulağımız bugün fazla duyuyor. Sessizlik içinde bulunan bir odada radyo makinesini açınca Dünyanın
uzak köşelerinden konserler, sözler dinliyoruz. Halbuki biraz evvel
odada çıplak kulak için bunlarm hiçbiri yoktu. Şayet radyo âletinden istifade edecek yerde doğrudan doğruya işitmek kabiliyetimizi
arttırabilirsek —ki Medyomlar faslında görüleceği veçhile mânevi
cehidlerle mümkündür— aynı şeyleri ye radyo makinesinin alamadığı birçok şeyleri, pek küçük titremeleri duyarak duyma sahasında
idrakimizi arttıracağımız şüphesizdir. Duyma - işitme gibi görmede, koklamada, tatmada, dokunmada (lemis) bu tarzda bir tarakkiye kavuşabilirsek, artık bizim için «normal üstü» durum başlamış,
önümüzde yeni âlemler açılmıştır. Artık, evvelce farkında olmadığımız birçok varlıkların vibrasyonlarını alır, mânalarını kavrarız. Bu
durumumuza normal üsetü denmesi eski halimize kıyasendir. Yoksa
haddizatmda bu da normaldir. Medyomluk bahsettiğimiz altıncı
duygu demektir. Bunun kuvveti nisbetinde tabiata sokulunur, tabiat sırları çözülür, âlelâde insanlara kapalı muhitlerde yaşanır. Bu
muhitler o duyguya sahip olanlar için hayalî değil, reel, hakikîdir.
Binaenaleyh... melekâtı akliyelerinin yerinde olması, hayallere kapılmadıkları; bersamlar görmedikleri anlaşılması ve ayrıca lâtife,
şiir şeklinde bile olsa asla yalan söylemiyecek, kimseyi aldatmıyacak karekterde olduklarının bütün ömürleri boyunca temiz, lekesiz masabakları ile tebeyyün etmesi şartı ile medyomların sözlerine
diğer insanların inanmamalarında makul, ciddî hiçbir sebep dermeyan edilemez. Fakat yukardaki şartlara ancak akıl ve zekâ, hak ve
hakikat sevgisi, insaniyet aşkı ile teferrüt ederek mükemmel insanlığa yükselen yüksek medyumlarda rastlanır ki pek nadirdirler. Hele onların medyomluk kudretinde ve fevkalâde vasıflarda haddi kusvayi bulan peygamber nevi artık yer yüzünde görülmez olmuştur
ve görülmiyecektir. (Mucip sebebi için Medyomlar faslına bakınız.).
Normalüstü, yani insanların ekseriyeti bakımından malûm âdet ve
kaideler üstü ruhî hâdiselerin varlıklarını spiritualizim hem mutasavvuflarm, yoğilerin, fakirlerin, hem Anglo - Amerikan tipindeki
medyomların harikulâde işleri ile, umum tarafından bir nebze sezilenden daha esaslı ve derin olarak, herkesin gözü önüne sermiş
bulunuyor. Artık bunlarm tetkiki yalnız ulumu hafiye adeptlerine.gizli ilimler âşinalarma, ve bunların çıraklcırma saklanmış, mürşit
ile mürit arasmda sır olarak kalmış değildir.
Spiritualizmin dinle tezada düşmemesi, onu kuvvetlendirmesi, âdeta hem nazarî, hem tecrübî mahiyette umumi bir ilmi« kelâm» olması ona bütün Dünyada büyük bir rağbet sağlamıştır. O ayrıca her
mefkûrenin desteğidir. Bu bakımdan onun hakkmda şöyle denebilir:
— «Spiritlik dinine girmeden spiritualist olmak veya spiritualist olduğu halde müslüman, hristiyan, musevî, mecusî kalmak kabildir.
Hodgâm olmıyan, vicdan tanıyan herkes spiritualisttir. Bütün dinlerin mensupları ve dinlerden birine bağlı olmadıkları halde ruhlarmı
yüksek bir ideale bağlı tutanlar onun çatısı altmda toplanarak imanlarmı kuvvetlendirebilirler. Spiritualizim Dünya vatandaşıdır. Her
din, mezhep, tarikat ve her milletle uzlaşır. Yer yüzünde temin ettiği
tesanüdle büyük bir kuvvettir. Karşısında tek düşman tanır. O da
materyalizmin doğurduğu marazî egoistliktir.».
Spiritualizmin delâletlerinden ruh felsefesi hakkında lâzım gelen izahatı vermezsek spiritualizmin mahiyetini lâyıkı ile karakterize edememiş oluruz. Spiritualizim denince felsefe ilminde materyalizmin zıddı olan felsefe anlaşılır. Bu felsefeyi, ruh felsefesini,
mevzuumuzu itmama yaramasma ve iterdeki bahislerimiz için de
gerekli bir ön hazırlık teşkil etmesine mebni burada hülâsa ediyoruz:
Kâinat herşeyi kuşatan şuurlu bir kuvvetin, Küllî-Umumî Ruhun maddî, gayrı maddî varlıklar halinde tecelli eden fikir ve tahayyüllerinden ibarettir. Muhtelif plânlarda ayrı ayrı gözüken şeyler
aslında tek şeydir. Meselâ ben kendimi iki milyar beş yüz milyon insan içinde bu yazıyı yazdığı sırada yarım asra yakm yaşamış ehemmiyetsiz bir kimse olarak biliyorum. Bu bilgim kendi zaviyemden
benim, o büyük Ruh zaviyesinden onundur. Hattâ ben de oyum. O
büyük ruh kendini sayısız büyük yıldız kitleleri arasında kaybolmuş Arz adlı küçücük bir toz parçası üzerinde şahıslarını
müstakil şuur ve idrake sahip ayrı ayrı varlıklar sanan insanlar halinde görmek istemiş, bu vaziyeti tahayyül etmiş ve
görmüştür - veya düşünmüş, «Ol» demiş, hepsi düşünceleri sırasını takibederek olmuştur. Haddizatında O büyük varlıktan
maadâ ortada ne insan, ne hayvan, ne nebat, ne taş, toprak, hava, su,
ateş, ne Güneş, Ay, yıldız... hiçbir şey yoktur. Herşey o büyük Ruhtur. En küçük cüzünde fevkalâdeliği ile, ondan itibaren yukarıya doğru intizamı ile akla durgunluk veren muazzam madde kâinatı, hudutlara sığmıyan muazzam mâneviyat âlemi, fizik ve metafizik, ferdlere
ait kısa, uzun, acı, tatlı ömürler, acayip sergüzeştler... hep küllî, umumî
ruhun gerçekleşen tahayyül ve tefekkürleridir. Küllî Ruh mahiyeten abzolut - mutlaktır. Tezahüratı haricinde hakkında bir şey söylenemez. Çünkü bilinmez...
Bu görüşü şarkta ve garpta Mevlâna Clalüddini Rumî kadar veciz bir surette dile getiren kimseye az tesadüf olunur: — «Ne ben
ben’im, ne sen sen’sin ve ben’sin. Hem ben ben’im, hem Sen Şensin ve
ben’sin.».
Üzerinde fikir yormayanlara tuhaf gelebilecek olan bu söz Ruhu
Küllî veçhesinden tezahüratı ve tezahüratı veçhesinden Ruhu Külli
gözönünde tutulursa, yani zihnen objektif den sübjektife ve sübjektiften objektife bakılırsa pek güzel anlaşılır.
Ruh felsefesinin birçok şekilleri, kolları vardır. Bunlar arasında Panteizim - Hey’eti Umumiyenin Tanrılığı (pan: heyeti umumiye,
theisme: Tanrılık) adı altında toplanan ve bir kısım mistik ve teozoflar tarafından hâlâ müdafaa edilen eski Mısır -, İran - , Hind - ,
Yunan ve Hristiyan kolları ile İslâm kolu mühimdir. Burada şu cihete işaret etmeliyiz: İslâm âleminde tasavvufla kendine mahsus bir
çığır açan «Vahdeti Vücut» felsefesi Panteizimden çok ayrılır. O kadar ki onu aynı felsefenin bir şubesi saymaktansa, müstakil bir felsefe saymak daha doğrudur. Fakat esas itibariyle Ruh felsefesi olması burada aynı grupta zikrini icabettirmiştir. Başka bir yazımızı
ona tahsis edeceğiz.
Felsefî spiritualizimden bahsedince onun zıddı olan materyalizim ve «Materyalizim Monizmi» hakkında bir şey söylememek doğru olmaz. Sonuncuyu anlatırken birinciyi de anlatmış olacağız.
Materyalizm monizminde —ki bizdeki mukabili veya muvazisi
«Vahdeti Mevcudat» felsefesidir— madde canlı ve yaratıcıdır. Kendiliğinden vardır. Ezelî ve ebedîdir. Elemanlar, basit cisimler, hiçbir
suretle kaybolmaz ve yeniden vücut bulmaz. Dünyamız kâinat vücudünün bir hücresini teşkil eder. O vücutta en küçük zerreden, en büyük cisme kadar herşey birbirini tamamlar. Böylece mevcudat bir
kül, bir vahdet vücuda getirir. Değişen yalnız şekillerdir. Cevherler,
elemanlar, hep bâki kalır. Tanrı umumî kâinat organizminden, uzviyetinden, vücudünden, kendiliğinden mevcut ve kendiliğinden canlı
ve yaratıcı madde topluluklarının heyeti umumiyesinden ibarettir.
Bu bakımdan bir kimse «Ben Tanrıyım» derse maddeliğinin verdiği
salâhiyetle yanlış bir şey söylemiş olmaz. Hayat, ruh, kuvvet maddenin sıfatlarıdır. Onun dışında mevcut olamazlar.
Yukardaki felsefeden Tanrı hazfedilir ve ona sarahaten «günah,
sevap, uzviyet haricinde ruhî hayat, Ahiret yoktur» kayıtları ilâve
edilirse geriye koyu materyalizim kalmış olur. Bu sebepten materyalizim felsefesini ayrıca burada anlatmağa lüzum görmiyoruz.
Gerek materyalizim monizminde, gerek panteizimde hey’eti umumiye Tanrıdır. Bir farkla ki panteizim heyeti umumiyenin masdarı
halinde mahiyeten meçhul, mutlak bir varlık kabul eder ve bu varlığa veya kuvvete Ruhu Külli adını verir. Heyeti umumiye, mevcudat bu ruhun tecelliyatı ve dolayısi ile zahirde o ruhun kendisidir. Materyalizim monizmi böyle bir varlık tanımaz. Onu temelsiz
bir spekülasyon addeder. Fakat bilhassa «Mutlak» spekülasyonu
(nazariyatı) ilerde göreceğimiz veçhile temelsiz değildir.
Materyalizim monizmini panteizmin başka suretle ifadesi sayanlar da vardır. Bunlar aradaki bariz farkı, birinde ruhun, diğerinde
maddenin esas olduğunu görmiyen kimseler değildir. Yalnız, maddenin hafifledikçe kuvvetten ibaret gibi kaldığına bakarak iki felsefeyi birleştirmek istemişlerdir. (Haeckel) e tâbi materyalist monistler madde- kuvveti «Esir» den neş’et ettirirler ki Yunancadaki
mânasının da akla getireceği vecihle Esiri ruh telâkki etmek pekâlâ
mümkündür. Mamafih, Haeckel bunu kabul etmez. O, Esiri bir nevi
madde saymağa mütemaildir.
Hem içtimaiyatçı, hem fizikçi olan dâhi fransız âlimi GüstavIöbon
(Gustave le Bon) un yarım asır kadar evvel açtığı çığırı tutan son
atom araştırmaları materyalizimdeki gayri mahlûk ezeli, ebedi madde ve materyalizim monizmindeki maddî Tanrı telâkkisini tahtından
indirmiş, basit cisimlerin, elemanların, taksim kabul etmiyen, taksim edilirse ortada basit cisim, eleman namına bir şey kalmıyan kısmı demek olan atomu dahilen hakikaten canlı bulmakla beraber onun
«Ölmez», mahvedilmez olmadığını, maddenin kuvvete inkilâbı ve yavaş yavaş kaybolması demek olan radyoaktivite zayiatı hasebiyle
Lavazye kanunu (1) aksine mukabil bir madde vermeden tedricen,
pek uzun, fakat hesaplanması kabil bir zaman zarfında kat’iyyen
mahvolduğunu, hattâ sun’î vasıtalarla mahvolma keyfiyetinin tâcil
edilebileceğini atom infilâkı — Atom Bombası ile isbat etmiş, netice
olarak materyalist taassubunu yenmeğe muvaffak olan tabiat felsefecilerine atomun arkasında onu var yapan ve içini cevval kılan
gayri maddî, müteâl ve pek büyük bir varlık sezdirmiş, onlara sipiritualist monistlerin inandıkları mânada madde dışmdan maddeye
müessir ve maddede bilkuvve mevcut bir yaratıcıya işaretle: —^Deus
Maximus in Minimis - Tanrı en küçükte en büyüktür, ded etmiştir.
—(Die İnnenwelt der Atome— Atomların iç âlemi, Zeno Bucher,
1946.).
Burada Spiritualist monistler tâbiri ile maddiyat, zaman,mekan kân gibi kayıtlardan münezzeh olduğu halde her yerde hazu' ve nazır olan bir Tanrıya inananları ve Tanrıyı ruh kabına tamamen dolduğu takdirde mü’min ve âşıkların vicdanî hüviyetleri ile bir tutanları kastediyoruz.
Radyo aktiviteler, (Gustave Le Bon) un taktığı adla «Siyah ziyalar» her haili delip geçerek nereye gidiyor? Atom fiziğinin cevabı
sükûttur. Çünkü müsbet ilim maddenin öbür yakasına karışmaz. O
gerek basit, gerek mürkkep cisimlerde maddenin kuvvete tahavvül
ettiğini ve artık ortada madde tarifine, basit veya mürekkep cisim
vasfına uyan bir şey kalmadığını görmüş ve susmuştur. Maddenin
bittiği yerde maddenin öbür yakası bilgisi, daha doğrusu münakaşası demek olan madde ötesi —Metafizik başlar. Metafizik bize ne
diyor? Birbirine zıt birçok şeyler ve bu arada radyo aktivitelerin
Esire rücuu... Fakat Esîr nedir?... Burada münakaşacılar arasında
çarpışmalar artıyor. Kimi sıfırdır, hiçtir, kimi ruhtur, herşeydir.
Kimi ise madde ve kuvvetin mastarıdır, diyor. Radyo aktivitelerin
akibetinde sıfır taraftarları ağır basıyor gibi geliyorlar. îddealarmca onların tekrar maddî bir varlığa inkilâp etmemesi mahvolduklarının delilidir: Enerjinin çıktığı kaynak kalmayınca enerji kalmaz.
Dinamo veya akümülâtör yok olursa cereyan yok olur. Radyo aktivitelerle madde, gerek basit, gerek mürekkep cisimlerde, uful ediyor. Tahavvül ve tahaffuzu kudret kanunu Lavazye kanunu gibi
radyo aktiviteler karşısında iflâs etmiştir. Radyo aktivite enerjisinin başka bir enerjiye tahavvül ettiği ve daima mevcut kaldığı,
mecmuu cebrîce değişmediği görülmemiştir. Çünkü bir semti meçhule, ihtimal kâinatın, varsa, öbür yakasma çıkıp gitmşitir. Esîr müsbet bir varlık değildir ki onu teşkil veya ona rücu suretiyle mevcudiyetini muhafaza etsin... Burada Esirin bir nevi madde olduğuna
inananlar şiddetle itiraz ediyorlar. Fakat Sıfırcılar Onlara maddenin
tarifini göstererek madde Atomda bitmiştir, diyorlar. Sıra Esîri ruh
sananlara geliyor. Onlar da ruhun bir nevi kuvvet olduğu ve bu itibarla kuvvetin akibetine uğraması lâzım geldiği cevabını alıyorlar.
Cevabı cevaplar takip ediyor. Söz uzuyor ve kat’î bir netice alınamıyor. Çünkü Metafizik fizik sahası olmadığından hasmı laboratuarlarda olduğu gibi tecrübelerin belagati ile susturmak mümkün
değildir...
Netice şudur: Şayet madde gibi enerji de kayboluyorsa, yalnız
materyalizm ve materyalizm monizmi yıkılmakla kalmaz, ruhun
bakası fikri de hırpalanır. Çünkü kuvvetin sıfırlaşabilmesi şuurlu
kuvvet veya şuur kuvveti demek olan ruhun da bir gün hiç olabilmesi ihtimalini akla getirir ve ruhun ebediyeti akidesini sarsar.
Bu sarsıntı Ruh felsefesinde Ruhun, ulûhiyetin künhü olan «Mutlak Mertebe>>ne kadar gider. Fakat ondan öteye geçemez, orada durur. Ezeliyet, ebediyet, layetenahiyet zaten o dereceye mahsustur.
Enerji hakikaten kayboluyorsa ruhu ebedî telâkki eden din ve felsefeler ziyandadır. Ruha ebedî bir hayat vadetmiyen din ve felsefeler ise
bittabi böyle bir durumdan müteessir olmazlar. Büyük dinler arasında
biz burada üçünü ele alarak ruhun ebediyeti zaviyesinden kısaca
gözden geçireceğiz. Bunlardan biri musevilik, diğeri budistlik, üçüncüsü müslümanlıktır. Elimizdeski vesikalara nazaran Musa şeriatında ahiret bahis mevzuu olmamış, mükâfat ve mücazat Dünyaya
hasredilmiştir. Bugünkü yahudilerin Ahirete inanmaları Musadan
sonra gelen İbranî peygamberlerinin keşiflerine müstenit tradisyonlarladır. Hattâ bazıları Zerdüştîlikten alındığını söylerler. Fakat biz bu
fikirde değiliz. Çünkü zerdüştîlik musevilikte ahiret fikrinin görülmesinden sonra meydana çıkmıştır. — (The Ruins, Volney)... Buda ise
«Karma» doktrini ile karakterlerin payedar kalıp insandan insana
geçebileceğini kabul etmekle beraber, uzvî beden dışında ferdî ruhun yaşayacağına inananlara gülmüş, Budistler de museviler gibi
sonradan ahiret realitesine irişmişlerdir. — (The Sotry of Oriental
Philosophy, L. Adams Beck). Müslümanlığa gelince, her işte olduğu gibi bu din bu işte de orta yolu tutmuş, ruhun ebediyetini değil,
basülbadelmevt. Cehennem, Cennet safhaları ile ancak uzun müddet varlığını muhafaza edebileceğini kabul etmiştir. Kur’an âyetleri
sarihtir. Ebedî ancak Cenabı Haktır. Hâdis olan herşey gibi bir gün
ferdî ruhun da varlığı sona erecektir. (Bu ciheti ilerde ayrıca âyetlerini göstererek tafsil edeceğiz).
Bu sebepten Kuranî gavamızı müdrik müslümanlar —ki bunların içinde mutasavvuf olanlar da vardır— Ruhu Külliyi veya
Aklı Evvel’i bile Panteistlerin ve bir kısım Hristiyanlarm itikadı
hilâfına Tanrı değil. Tanrının mahlûku saymışlar. Tanrıyı küllî
mânası ile de Ruh bilmekten tevakki etmişlerdir.
Ferdî ruhun, şahsiyetin ebedî olmaması şüphesiz birçok kimseleri,
bu meyanda spritleri hayal sukutuna uğratacaktır. Fak^t ne yapalım ki, itikat bertaraf, devaii akliye daha ziyade bu cihete, bu ihtimale meyyaldir: Ahiretm ahireti olamaz. Ahiret ergeç şahsiyetlerin
sonu demektir. Materyalizme mütemayil kıymetli bir doktor arkadaşımız ile. Dr. Saim Aksan ile, bu mevzu üzerinde konuşurken
gördük ki son atom keşifleri ile maddenin ölümüne işaret edildikten sonra ahiretin devamlı olmamasına bilhassa materyalistler isyan
etmektedir. Onlar şimdi vaktiyle mütemerridane inkâr ettikleri metafiziğe sığınarak maddenin atomdan daha küçük partiküller veya
kuvvet hamili parçacıklar halinde mevcudiyetinde berdevam bulunduğunu iddeaya başlamak suretiyle «müteveffa» maddeye bir Ahiret bulmağa, hem de devamlı bir ahiret bulmağa çalışıyorlar.
Şahısların ruhu ebedî değil ise sipiritualizmin ne kıymeti kalır sualinin bazı karilerimizin aklına geleceğini tahmin ediyoruz.
Sipiritualizm tolerans alanıdır. Orada her fikir yer alabilir. Çünkü
muhtelif fikirlerin çarpışmasından hakikat şimşeğinin çakacağını,
bilir. Ruhun ölümü mukadder ise o takdirin yerini bulmasına çok
zaman, İnsanî ölçülere sığmıyacak kadar çok zaman vardır. Binaenaleyh telâşa mahal yoktur. İsteyenler eskisi gibi ruhu ebedî farzedebilirler. Sonra bu, son atom tetkiklerinin neticesine göre ihtimali olarak zihinde tertiplenmiş bir felsefedir. Bazı dinlerin o fikri tutması
başka meseledir. Yalnız o dinlere inananları alâkadar eder. Yarmın
«son» atom tetkiklerinin neyi bildireceğini, imanımıza tesir etmiyeceğine iman bakımından hüküm etsek te, şimdiden kestiremeyiz. Bu
sebepten herkesin imanı kendinde kalmalıdır. Çünkü imanımız kuvvetimizdir.
Akidelerin, dinlerin, felsefelerin çokluğu, birbirine aykırılığı
sipiritualizmin zaafından ziyade kuvvetini teşkil eder. O, her taraftan kendsine katılan sularla beslenen geniş ve derin yataklı bir göl
gibidir. Hiç taşmaz ve bulanmaz. Herkes ondan istediği kadar su
alır, istediği yere götürür, istediği fikir bitkilerine revnak, teravet
verir. Başkalarının fikir ve buluşlarından istifade etmek istemeyen
din ve felsefeler bir gün başkaları tarafından sahalarının istilâ edildiğini görürler. Dünyanın ilerlemesi, ihtiyaçların günden güne değişmesi veya artması, dinleri tesanüde, bilgi mübadelesine sevketmiştir. Günümüzün Brehmenliğinde Budizim esasları, Budizminde
Hıristiyanlık düsturları, Hıristiyanlığında Müslümanlık kaideleri bariz bir surette göze çarpar. Bilmukabele Müslümanlıkta orijinalliğine munzam bir halde Hıristiyanlığı, Budizmi, Brehmenliği ilâh
bulmak mümkündür. Bugün için dinleri hali aslilerine irca etmek
pek zordur. (Vehhabî) lerin ve (Kadyanî) lerin Müslümanlık hakkında arzu ettikleri gibi böyle bir şey yapılabilirse ortada tek din kalacak, bu din de aklı selime uyan hangi din ise o olacaktır. Bu halin
tahakkuku tabii insaniyet bakımından pek ziyade şayanı temennidir.
Fakat şimdilik imkânsızdır. Mamafih medeniyet —hakikî medeniyeti, manevî kemali kastediyoruz— duyulur bir hızla o istikamette
yol alıyor.
Sipiritualizmin delâletlerinden her biri ayrı fasıllarda tafsil edileceğinden onların her biri hakkında burada uzun uzadıya tafsilâta
girişmek istemiyoruz. Yanlız onun şu dar mânalarına da burada göz
atmak icmal bakımından faydalı olacaktır. Spiritualizm:A — :Ölülerle (ruhlarla) temas ve muhabere etmek sanatı,
B — Ruhlardan alman tebligata ve bu tebligatın «bilir kişiler»
tarafından yapılan tefsir ve izahına göre yer yüzünde hayat sürmek
mesleği.
Bu mânaların birincisi ile kısmen okültizmin, yani gizli ilimlerin tatbikatı kast olunmuş, İkincisi ile «Spiritizm» in, yani (Spirit
dini) nin tarifi yapılmıştır. Öbür âlem katlarından dünyaya haber
salan eski yeryüzü sakinlerinin tavsiyelerine göre yaşamak Spirit
dinini tutmak demek olmakla beraber, İngiltere ve Amerikada ahiretle irtibat halinde bulunduklarmı ve ruhların irşadı ile amel ettiklerini söyleyenlerin ekseriyeti spirit, spiritlik - spiritizme gibi
isimleri daha ziyade Avrupa kıt’asmdaki akidedaşlarına bırakarak
Spiritualist ünvanını muhafaza ederler. Bunun sebebi Spiritualizmin geniş çerçevesi içinde dinlerle uyuşarak materyalizme karşı
müttehit bir cephe teşkil etmek arzusudur. Avrupa kıt’ası Spiritleri
dinlere karşı takındıkları müstehzi tavırlar ve bilhassa ruhların tekrar tekrar yeryüzüne dönecekleri hakkındaki iddaaları ile bu kısım
İngiliz ve Amerikan Spiritualistlerinin pek ziyade canını sıkarlar.
Bizim de birkaç spirilimiz içinde ruhlardan dost, arkadaş, «üstad»
edindikleri halde dini tuhaf karşılayanlar maatteessüf eksik değildir. Avrupa Spirillerinin piri olan (Allan Kardec) i ve onun reenkarnasyon - ruhların maddeye dönmeleri tezini gelecek bahislerimizde tetkik edeceğiz. Bu arada muhterem hemşehrimiz (Dr. Bedri
Ruhselman) m (Ruh ve Kâinat), (Ruhlar Arasında) adlı kitapları
ile bunlarda tesis ettiğini iddia ettiği Neo Spiritualizm felsefesinin
tenkidini de yapacağız. Mumaileyhin yüksek toleranslarına şimdiden
güveniyoruz.’
Spiritualizmde müddehar bulunan şeylerin istisnasız insaniyet
için her vakit faydalı, hayırlı olduğunu iddia etmiyoruz. Orada böyle
olanlar yanında olmayanlar da vardır. Hem de pek çoktur. Princi
taşmdan ancak göz ayıracak, hayrın, yüksekliğin baş kaynağı olan
Tanrıdan sudur edeni etmeyenden iz’an seçecektir. Efsane kıymetlerini realite kıymetlerinden ayıramayanların, semboller alt ada parlıyan hakikatleri göremeyenlerin Spiritualizm sahasında dolaşmaları
manevî muvazeneleri bakımından tehlikeli olabilir. Yahut böyleleri
pek yanlış kanaatlere varabilirler. Bu sebepten Spiritualizm! ihtisas
sahibi olmayanlara menedenler çok olmuştur. Fakat matlûp olan tehlikden kaçınmak değil, bilgiyi arttırarak tehlikeyi yenmektir. Olgun
insanlar müteassıplarm küfür, bilgisiz veya acelecilerin boş, saçma,
delilik, batıl itikat ilâh diye küçülttükleri şeyleri çiğneyip geçmezler.
Eğer onlar hakikaten öyle ise, onlardan da istifadeler temin etmenin
yolunu araştırırlar. Meşhur sözdür: Şeytan olmasaydı, hidayet olmazdı.

-KUDAY

kaynak:İshak L.Kuday - Spiritualizm (Ruh Alemi)

Alıntı ile Cevapla
 


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
imânın Mahiyeti Nedir? mgunes27 islam & islami Konular 0 15.05.21 15:38
FAKİRİZM-İshak L.Kuday - Spiritualizm (Ruh Alemi)- Celil Parapsikoloji & Spiritüalizm 0 29.12.19 22:23
Ruhlarla Nasıl Konuşulur? 1-İshak L.Kutay(Spiritualizm)) Celil Parapsikoloji & Spiritüalizm 0 27.12.19 18:33
Medyomluğun Mahiyeti Ve Nevileri #2 Celil Parapsikoloji & Spiritüalizm 1 25.12.19 23:42
Ruh Çağırma ve Spiritualizm ile Hüddam ilmi Arasındaki Fark Tuana Parapsikoloji & Spiritüalizm 0 02.02.17 02:38


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:54.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147