Havas Okulu

Havas Okulu (https://www.havasokulu.com/)
-   Peygamberler (https://www.havasokulu.com/peygamberler/)
-   -   Peygamber Kıssaları (https://www.havasokulu.com/peygamberler/2205-peygamber-kissalari.html)

Devrimci 06.05.16 00:09

Peygamber Kıssaları
 
Kur'an'daki peygamber kıssalarının her biri, insanoğlu var oldukça var

olacak hayati bir problemin çözüm anahtarını verir.

Âdem-İblis kıssası, "hatayı itiraf" ile "hatada ısrar" arasındaki farkın kıssasıdır.

Nuh kıssası, "karada gemi yapan adam" kıssasıdır. Alay ederler, tahkir ederler.

Delinin zoruna bak, denizi bırakmış karada gemi yapıyor" derler.

Toplumsal davranışlarla İlahi irade arasındaki aktif ilişkiyi keşfedemedikleri için,

ilahi müdahalenin bir anda tüm karaları denize çevireceğini hesaba katmazlar.

Karada gemi yapmak, bunları peşinen göze almak demektir.

Nuh bir semboldür; bütün bunlara rağmen karada gemi yapmayı sürdürmenin sembolü.

Etrafın lafına değil, işine bakmanın sembolü.

Gürleyip gelen tufanı önceden görmenin sembolü...

Hz. İbrahim kıssası "hiçbir ateş aşkı yakamaz" ın sembolüdür.

Ki aşk zaten, yanmamak için yanmaktır.

Hz. İsmail kıssası, "Teslim ol, kurtul" mesajıdır.

Hz. Yakub kıssası "Yitiğine gözünü verecek kadar yanarsan, Mısır'da da olsa kokusunu alırsın" ın kıssasıdır.

Hz. Yusuf kıssası, "Bir kişiden ne çıkar ki?" diyenlerin dillerine Kur'an'ın sürdüğü acı biberdir.

Hz. Musa-Firavun kıssası, "Zulüm ana rahmine kadar uzanınca, geriye yapacak bir şey kalır mı?" diyenlere,

"Evet! İnanmayan, Firavun'un kucağında yetişen Musa'ya baksın" cevabıdır.

Hz. Davud ve Hz. Süleyman'ın kıssası, "Yükselen zamanda güç ve iktidara tapmadan nasıl sultan olunur" un cevabıdır.

Hz. Zekeriyya ve Hz. Yahya'nın hayatı, "Alçalan zamanda imanın onur ve

izzetini korumak için nasıl kurban olunur" un iç dağlayıcı belgesidir.

Hz. Eyyub'un kıssası "Sabretmek, hak etmektir"in ifadesidir.

"Ve kulumuz Eyyub'u da hatırla: Hani o Rabbine '(Rabbim!) Şeytan bana tarifsiz bir bezginlik ve terkedilmişlik hissi vermektedir!'

diye yakarmıştı. (Biz de) 'Ayağını yere vur; bak işte (şurada), hem yıkanılacak hem de içilecek soğuk bir su var!' (demiştik)." (Sâd, 41-42)

Eyyub peygamber, sabrın Kur'an'daki timsalidir.

Ve Kur'an muhatabının şahsiyetini peygamberlerden verdiği örneklerle inşa eder.

Bunu yaparken muhatabı olan insandan "meleklik" beklemez.

Cesaret, herkesin korktuğu zamanda Donkişotluk yapman değildir.

Cesaret, herkes gibi sen de korktuğun halde, yapman gerekenden asla vazgeçmemendir.

Korksan da, işini yapmayı sürdürmendir.

Ne diyor Hz. Eyyub: "Şeytan bana tarifsiz bir bezginlik ve terkedilmişlik hissi verdi".

Bu bir itiraftır. Ama edebe bakınız; "bezdim", "bittim", "burama dayandı", "bıktım artık", "yetti gayrı" demiyor.

Bunları hissediyor fakat bu hissin şeytani bir dürtü olduğunu biliyor ve itiraf ediyor.

Eğer bir hissi kendinizle aynılaştırırsanız, ona karşı mücadele edemezsiniz.

Yapmanız gereken, önce onun size ait bir şey değil, size tebelleş olmuş bir şey bilmenizdir.

Ancak ondan sonra o iç dürtüye karşı mücadelede başarı kazanabilirsiniz.

Ancak o zaman dizinize derman gelir.

Her zamane 'Eyyub'unun yapması gereken talimat belli:

"Ayağını yere vur". Yani "düş yola", "davran bakalım".

Zımnen: yan gelip yatma da giy demir çarığı ayağına, al eline demir asayı, ara derdinin dermanını;

bak gör, mutlaka bulacaksın!

Çünkü Allah'ın yasası bu!

HeartLess 06.05.16 00:47

Ya sana zahmet abi bu adamdan bişey paylaşma.

Devrimci 06.05.16 02:36

Alıntı:

HeartLess Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 7497)
Ya sana zahmet abi bu adamdan bişey paylaşma.

Tamam adminim.Alıntı yaptığım yerde bu makaleyi bulup yayınladım.Esasen Cübbeli Ahmet hocada bu kişiyi sevmiyor.Seninde uyardığın iyi oldu.Bundan sonra dikkat ederim.

Jq 17.07.18 14:08

İsa aleyhisselam bir ağacın altında dua eden birini görür;
Dikkatlice baktığında adamın ayakları yürümeyen bir kötürüm olduğunu anladı. İki gözü de görmüyordu. Vücudunda ise baras hastalığı olduğu anlaşılıyordu. Ama adam bütün bunlara rağmen ellerini kaldırmış mutluluktan uçacakmış gibi dua ediyordu:
– Ey nice zenginlere vermediği nimeti bana ikram eden Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun!.. Hazret-i İsa kötürüm adama yaklaştı:
– Ayağın yürümüyor, gözün görmüyor. Bedenin de sıhhatli görünmüyor? Buna rağmen çoğu zenginlere verilmeyen nimetlerin sana verildiğini düşünmekte, bunun için de büyük bir mutlulukla şükretmektesin. Hangi nimettir nice zenginlere verilmediği halde sana verilen?
Kapalı gözleriyle sesin geldiği yana yönelen kötürüm adam dedi ki:
– Efendi! Allah bana öyle bir kalp vermiş ki, o kalple Onu tanıyorum. Öyle de bir dil vermiş ki, o dille de ona şükrediyorum. Halbuki, dünyanın serveti elinde olan nice zenginler var ki, kalbinde Onu tanıma sevinci, dilinde de Ona şükretme mutluluğu yoktur. Ama gel gör ki, ayakları topal, gözleri kör, bedeninde hastalıklar bulunan bu kötürüm adama Rabbim, bu sevgiyi ihsan eylemiş, bu nimetin farkına varma tefekkürünü nasip eylemiş. İşte bunu düşününce kendimi tutamıyor da:
– Nice zenginlere vermediği nimeti bana veren Rabbim! Sana ağaçların yaprakları sayısınca şükürler olsun! Diye teşekkürden kendimi alamıyorum.
Kafa gözü kapalı da olsa kalp gözü açık olan bu adama yaklaşan İsa aleyhisselam:
– Ver şu elini öyle ise! diyerek elinden tutar, eğilerek görmeyen gözlerinden öper.
Peygamberin dudaklarının değdiği gözler anında açılır. Karşısındakinin İsa aleyhisselam olduğunu görünce heyecanlanan adam:
– Sen şu ölüleri dirilten, hastalara şifalar bahşeden mucizelerin sahibi Peygamber değil misin? der.
İsa Peygamber:
– Belli olmuyor mu? deyince:
– Gözlerimden belli oluyor da ayaklarımdan henüz belli değil, der.
Tebessüm eden Hz. İsa:
– Sen hele bir ayağa kalkmayı dene! Deyince, silkinen kötürüm adam dimdik ayağa kalkar.
Ayakları üzerine dikilebildiğini anlayınca söylediği ilk sözü şu olur:
– Ey Allahın Nebisi, sendeki bu mucizeler de O’ndan değil mi? Öyle ise izin ver de geç kalmayayım, O’na şükredeyim, diyerek hemen yere iner, başını secdeye koyar ve der ki:
– Rabbim! Seni tanıyan bir kalple, şükreden bir dil nimetinin şükrünü yapmaktan acizken, şimdi gören bir çift gözle, yürüyen iki de ayak da lütfettin. Artık bilemiyorum nasıl şükretmem gerekiyor bu eşsiz nimetler karşısında?
Bu sırada çevreden toplanan halk, gösterdiği bu mucizelerden dolayı İsa aleyhisselamın elini öpmek isterler. Ama Allahın Nebisi işaret eder:
– Benim değil secdedeki şu kötürüm adamın elini öpün!..
Derler ki:
– Onu secdeye indiren nimetlere biz baştan beri sahibiz. Ama hiç birimiz onun duyduğu gibi bir mutluluk duymadık.
– Öyle ise, der, tefekkür edin, siz de düşünün.
Sözünü şöyle bağlar Allahın Nebi’si:
– Düşünen sahip olduğu nimetin farkına varır. Düşünmeyen ise kendisini mahrumiyette sanır!

EY YOLCU...!
Bil ki bu dünya iki kapili handir. Bu han icinde her davranis gizli imtihandir...
Gelip, gecenlere bir bak, kimisi KRAL kimisi ÇOBANDIR ama hepsi de ayni yola revandir...
Rabbim bizleri ahiret yoluna çalışıp yolu hep rızasına çıkanlardan eylesin.....


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 08:34.

Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

HavasOkulu.Com


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147