Havas Okulu

Havas Okulu (https://www.havasokulu.com/)
-   Sorularınız (https://www.havasokulu.com/sorulariniz/)
-   -   Normal Üfleme ve Huu Diye Üflemenin Arasındaki Fark (https://www.havasokulu.com/sorulariniz/55137-normal-ufleme-ve-huu-diye-uflemenin-arasindaki-fark.html)

Rayiha 17.10.20 19:59

Normal Üfleme ve Huu Diye Üflemenin Arasındaki Fark
 

Başlıktan da anlaşıldığı gibi bazı dualarda, Huu diye üfleyin deniyor.
Normal üfleme ile arasındaki fark nedir bilen varsa aydınlatırsa sevinirim.
.

Modern Sofi 17.10.20 20:29

Alıntı:

Rayiha Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 380219)

Başlıktan da anlaşıldığı gibi bazı dualarda, Huu diye üfleyin deniyor.
Normal üfleme ile arasındaki fark nedir bilen varsa aydınlatırsa sevinirim.
.

Nasıl ki, her dilin alfebesinde her harfin ve sesin telaffuzu var ise Hu demenin de ekstra muazzam büyüleyici bir etkisi vardır. "Hu" irfan ilminde Evliyalar ve müridleri tarafından söylenen meşhur bir zikirdir ki anlamı "O"dur yani Allah.

Rayiha 17.10.20 23:07

Alıntı:

Filozof Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 380225)
Nasıl ki, her dilin alfebesinde her harfin ve sesin telaffuzu var ise Hu demenin de ekstra muazzam büyüleyici bir etkisi vardır. "Hu" irfan ilminde Evliyalar ve müridleri tarafından söylenen meşhur bir zikirdir ki anlamı "O"dur yani Allah.

Huu'nun Allah'ı kast ettiğini biliyorum ben okuma yaparken suya ya da birine ya da kendimize üflerken ki ayrımı merak ediyorum bazen özellikle belirtiliyor.
Yani her üflemeli de Huu denir mi yoksa belirli şeyler için mi geçerli?

tetse123 17.10.20 23:11

Nefes alis verisimiz aslinda zikrdir hu diye alir hu diye veririz. O yuzden kardesim.her azamizin zikri vardir cigerin ve vucudun genel zikri odur.kalbin mesela tevhit.

Modern Sofi 17.10.20 23:29

Alıntı:

Rayiha Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 380278)
Huu'nun Allah'ı kast ettiğini biliyorum ben okuma yaparken suya ya da birine ya da kendimize üflerken ki ayrımı merak ediyorum bazen özellikle belirtiliyor.
Yani her üflemeli de Huu denir mi yoksa belirli şeyler için mi geçerli?

belirli uygulamalar için geçerli ve aynı zamanda da her şeye huuu diye üflenecek diye bir kural, hadis yok

Rayiha 17.10.20 23:39

Alıntı:

Filozof Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 380294)
belirli uygulamalar için geçerli ve aynı zamanda da her şeye huuu diye üflenecek diye bir kural, hadis yok

Kural ya da mecburiyet olarak demedim daha mı etkili olur anlamında merak ettim.
Mesela üflerken serin hava veriliyor Huu derken sıcak bunun bile bir anlamı olabilir.
Ya da bu sitede fazla kafa karıştırıcı bilgi var kaynağı kesin olmayan.
Teşekkür ederim.

Och 18.10.20 23:54

Alıntı:

Rayiha Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 380219)

Başlıktan da anlaşıldığı gibi bazı dualarda, Huu diye üfleyin deniyor.
Normal üfleme ile arasındaki fark nedir bilen varsa aydınlatırsa sevinirim.
.

Normal üflemenin şeytandan geldiği söylenir ve Huu diye üfleyin derler. Okuduğun duaların veya surelerin enerjisini doğru ve saf olarak aktarma şekli Huu olandır. Umarım cevabım yardımcı olmuştur.

Rayiha 19.10.20 07:49

Alıntı:

Och Nickli Üyeden Alıntı (Mesaj 380565)
Normal üflemenin şeytandan geldiği söylenir ve Huu diye üfleyin derler. Okuduğun duaların veya surelerin enerjisini doğru ve saf olarak aktarma şekli Huu olandır. Umarım cevabım yardımcı olmuştur.

Gayet net bir cevap ve beklediğim cevap buydu teşekkür ederim.

CahCahi 19.10.20 14:29

Oncw cevabinizi veriyim sinra iaterseniz hu daki hakikati okursunuz. Hu dense de denmese de basja kasitli bir kelime dwnmedigi surece cikan nefes hu denmis hukmunde ve tesirindedir. Bikerek hu derseniz kaynağı Herhangin çıktığı menfezolan agiza da akki nurlar yuklmemus olursunuz lakin kalbi fuyuzat kast ve suura taalluk etmedigi icin bikincsuz cikarilan hava hu hükmündedir ve feyizdardur. Zura hudaki hava zerreleri kastsiz z
Çıkış sekkinden bağımsız kendileri niyetke bagli okarak fuyuxat ve nurlari niyetin kumandasinda o suya ilka ederler. Suz hu demeseniz de onl r hu der suyun her mokekulunu hava zerreleri aşılar.
bir kelime olmasa da çıkarılan hava hu demektir. Zira hunun aslı he dir o da nefestir kalbemte atmayi saglayan elektrik impulsu atan dugumun şekli de he dir. Kalp her atışta onu zikreder.
Bilinen birinden bahsedikirken cumle icinde o denirse anlaşılır ki fikan kişidir. Kimsenjn bil edigi tanj adigi direkt hu debirse buradaki o yakniz Ellahtir. Bir topluma girip o diye cümle kurulsa kimse neden bahsediyor bu diye bilmese o Ellahtir rn kisa ismidir. hu zamiri kastsiz tek başına kullanıldığında mutlak ve müphem manasi Ellahtir. Kimseden bahsrdil.iyitsa hu yani o denek Ellah demektir. Nazar bilinmeyen bir hecede hu kelimesine ve onun hazne ve kaynağı hava sahifesine döner. Hunun hammaddesi havadir çünkü. Hava zerrelerine söyle bakalım:
Hüve Nüktesi


-1-

Çok azîz ve sıddîk kardeşlerim,
Kardeşlerim, -2- ve -3-’daki -4- lâfzında, yalnız maddî cihette bir seyahat-i hayaliye-i fikriyede hava sayfasının mütâlâasıyla âni bir sûrette görünen bir zarif nükte-i tevhidde, meslek-i imâniyenin hadsiz derece kolay ve vücûb derecesinde suhûletli bulunmasını; ve şirk ve dalâletin mesleğinde hadsiz derecede müşkülâtlı, mümtenî binler muhâl bulunduğunu müşâhede ettim. Gayet kısa bir işaretle, o geniş ve uzun nükteyi beyân edeceğim:
Evet, nasıl ki bir avuç toprak, yüzer çiçeklere nöbetle saksılık eden kabında, eğer tabiata, esbâba havale edilse, lâzım gelir ki, ya o kapta küçük mikyasta yüzer, belki çiçekler adedince mânevî makineler, fabrikalar bulunsun; veyahut o parçacık topraktaki herbir zerre, bütün o ayrı ayrı çiçekleri muhtelif hâsiyetleriyle ve hayattar cihazâtıyla yapmalarını bilsin; âdetâ, bir ilâh gibi, hadsiz ilmi ve nihayetsiz iktidarı bulunsun. Aynen öyle de, emir ve irâdenin bir arşı olan havanın, rüzgârın herbir parçası ve bir nefes ve tırnak kadar olan lâfzındaki havada, küçücük mikyasta, bütün dünyada mevcud telefonların, telgrafların, radyoların ve hadsiz ve muhtelif konuşmaların merkezleri, santralları, âhize ve nâkileleri bulunsun ve o hadsiz işleri beraber ve bir anda yapabilsin; veyahut ’ deki havanın, belki unsur-u havanın herbir parçasının herbir zerresi, bütün telefoncular ve ayrı ayrı umum telgrafçılar ve radyo ile konuşanlar kadar mânevî şahsiyetleri ve kabiliyetleri bulunsun ve onların umum dillerini bilsin ve aynı zamanda başka zerrelere de bildirsin, neşretsin. Çünkü bilfiil, o vaziyet, kısmen görünüyor ve havanın bütün eczâsında o kabiliyet var. İşte ehl-i küfrün ve tabiiyyun ve maddiyyunların mesleklerinde, değil bir muhâl, belki zerreler adedince muhâller ve imtinâlar ve müşkülâtlar âşikâre görünüyor.

1 Allah’ın adıyla. Onu her türlü kusur ve noksandan tenzih ederiz. • Hiçbir şey yoktur ki, Onu övüp, Onu tesbih etmesin. (İsrâ Sûresi: 44.)
Allah’ın selâmı, rahmeti ve bereketi ebede kadar dâimâ üzerinize olsun.

2 Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. (Bakara Sûresi 163; âl-i İmrân Sûresi: 2; v.d.)

3 De ki: "O Allah’tır. (İhlâs Sûresi: 1.)

4 O Eğer Sâni-i Zülcelâle verilse, hava bütün zerrâtıyla onun emirber neferi olur. Birtek zerrenin, muntazam birtek vazifesi kadar kolayca hadsiz küllî vazifelerini Hàlıkının izniyle ve kuvvetiyle ve Hàlıka intisap ve istinad ile ve Sâniinin cilve-i kudreti ile bir anda, şimşek süratinde ve telâffuzu ve havanın temevvücü suhûletinde yapılır. Yani, kalem-i kudretin hadsiz ve hârika ve muntazam yazılarına bir sayfa olur. Ve zerreleri o kalemin uçları ve zerrelerin vazifeleri dahi, kalem-i kaderin noktaları bulunur. Birtek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışır.
İşte, ben ve ’ daki hareket-i fikriye ile seyahatimde, hava âlemini temâşâ ve o unsurun sayfasını mütâlâa ederken, bu mücmel hakikati tam vâzıh ve mufassal, aynelyakîn müşâhede ettim ve ’nin lâfzında, havasında böyle parlak bir bürhan ve bir lem’a-i vâhidiyet bulunduğu gibi, mânâsında ve işaretinde gayet nurânî bir cilve-i Ehadiyet ve çok kuvvetli bir hüccet-i tevhid ve " zamirinin mutlak ve müphem işareti, hangi zâta bakıyor?" işaretine bir karîne-i taayyün, o hüccette bulunması içindir ki, hem Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân, hem ehl-i zikir, makam-ı tevhidde bu kudsî kelimeyi çok tekrar ederler diye ilmelyakîn ile bildim.
Evet, meselâ, bir nokta beyaz kâğıtta, iki üç nokta konulsa, karıştığı; ve bir adam, muhtelif çok vazifeleri beraber yapmasıyla şaşıracağı; ve bir küçük zîhayata çok yükler yüklenmesiyle, altında ezildiği; ve bir lisân ve bir kulak, aynı anda müteaddit kelimelerin beraber çıkması ve girmesi intizamını bozup, karışacağı halde, aynelyakîn gördüm ki, ’nin anahtarı ile ve pusulasıyla fikren seyahat ettiğim hava unsurunda, herbir parçası, hattâ herbir zerresi içine muhtelif binler noktalar, harfler, kelimeler konulduğu veya konulabileceği halde, karışmadığını ve intizamını bozmadığını; hem, ayrı ayrı pekçok vazifeler yaptığı halde, hiç şaşırmadan yapıldığını; ve o parçaya ve zerreye pekçok ağır yükler yüklendiği halde, hiç zaaf göstermeyerek, geri kalmayarak, intizam ile taşıdığını; hem binler ayrı ayrı kelime, ayrı ayrı tarzda, mânâda o küçücük kulak ve lisânlara kemâl-i intizamla gelip, çıkıp, hiç karışmayarak, bozulmayarak o küçücük kulaklara girip, o gayet incecik lisânlardan çıktığı; ve o her zerre ve her parçacık, bu acîb vazifeleri görmekle beraber, kemâl-i serbestiyet ile cezbedarâne hal dili ile ve mezkûr hakikatin şehâdeti ve lisâniyle ve deyip gezer; ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gökgürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde, intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor; ve bir iş diğer bir işe mâni olmuyor. Ben aynelyakîn müşâhede ettim.

De ki: "O Allah birdir. (İhlâs Sûresi: 1.)
Demek, ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilmi, irâdesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrâta hâkim-i mutlak bir hâssaları bulunmak lâzımdır ki, bu işlere medâr olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhâl ve bâtıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise, bu sahife-i havanın, hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedâhetle, Zât-ı Zülcelâlin hadsiz gayr-i mütenâhî ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin mütebeddil sayfası ve bir levh-i mahfuzun âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuûnâtında bir levh-i mahv, ispat nâmında yazar bozar tahtası hükmündedir.
İşte, hava unsurunun yalnız nakl-i asvât vazifesinde, mezkûr cilve-i Vahdâniyeti ve mezkûr acâibi gösterdiği ve dalâletin hadsiz muhâliyetini izhâr ettiği gibi, unsur-u havâînin sâir ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik, câzibe, dâfia, ziyâ gibi sâir letâifin naklinde şaşırmadan, muntazaman, asvât naklindeki vazifeyi gördüğü aynı zamanda, bu vazifeleri dahi gördüğü aynı zamanında, bütün nebâtât ve hayvanâta teneffüs ve telkih gibi hayata lüzumu bulunan levâzımâtı, kemâl-i intizam ile yetiştiriyor. Emir ve irâde-i İlâhiyenin bir arşı olduğunu katî bir sûrette ispat ediyor ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve sağır tabiat ve karışık, hedefsiz esbâb ve âciz, câmid, câhil maddeler, bu sahife-i havâiyenin kitâbetine ve vazifelerine karışması, hiçbir cihetle ihtimâl ve imkânı bulunmadığını aynelyakîn derecesinde ispat ettiğini katî kanaat getirdim. Ve herbir zerre ve herbir parça, lisân-ı hal ile ve dediklerini bildim ve bu anahtarı ile havanın maddî cihetindeki bu acâibi gördüğüm gibi, hava unsuru da bir olarak âlem-i misâl ve âlem-i mânâya bir anahtar oldu.
Gördüm ki, âlem-i misâl, nihayetsiz fotoğraflar ve herbir fotoğraf hadsiz hâdisât-ı dünyeviyeyi aynı zamanda, hiç karıştırmayarak alıyor. Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviye; ve fâniyâtın, fânî ve zâil hallerini ve vaziyetlerini ve geçici hayatlarının meyvelerini sermedî temâşâgâhlarda ve Cennette saadet-i ebediye ashâblarına dünya mâceralarını ve eski hâtıralarını, levhaları ile gözlerine göstermek için pek büyük bir fotoğraf makinesi olarak bildim. Hâşiye
Hem levh-i mahfuzun, hem âlem-i misâlin iki hücceti ve iki küçük numunesi ve iki noktası, insanın başında olan kuvve-i hâfıza ve kuvve-i hayaliye, mercimek küçüklüğünde iken, hiç karıştırmayarak, kemâl-i intizam ile içlerinde bir büyük kütüphâne kadar mâlûmâtın yazılması, katî ispat eder ki, o iki kuvvenin numune-i ekber ve âzamları, âlem-i misâl ile levh-i mahfuzdur.
Hava ve su unsurlarının, hususan nutfelerin suyu ve hava unsuru, toprak unsurunun pek fevkınde, daha ziyâde hikmet ve irâde ile ve kalem-i kader ve kudret ile yazıldıkları ve tesadüf ve kör kuvvetin ve sağır tabiatın ve câmid ve hedefsiz esbâbın karışması yüz derece muhâl ve hiçbir cihetle mümkün olmadığı; ve Hakîm-i Zülcelâlin kalem-i kader ve hikmetinin sayfası olduğu ilmelyakîn ile, katî bilindi.
Mütebâkisi şimdilik yazdırılmadı. Umuma binler selâm.

Kardeşiniz
Said Nursi

Bastaki baba aut uzah çok kapalı gelmiş olabikir. Uzun yazmakla açılabilirdi mucmel yazdığımız icin Muğlak kaldi. Nujteden sonra dikkatki okunursa anlasilir. Yine de eksik bir soru kalirsa gafletle yaoilan kasdi olmayan aklun ihtiyaridusindaki zikirler feyizdar midir sorusu olur. Evet feyizdardur. Sebebini merak ediyorsanız sorun yazarım

CahCahi 19.10.20 14:45

Ruhun aldığı nefes olan mahrecsuz çıkan Şükrü bir zevki ifade edin zijri ooih gibi kelimelerin tohumu olan insirah bahseden bu hu kelimesinde ve zikrinde sayisiz ulum ve hesapsız fuyuzat derin manalar var. Bi oardes müstakil bur konu olarak açarsa orada paylasiriz


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 21:18.

Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

HavasOkulu.Com


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147