Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Neml Suresi Açıklamalı Tefsiri
Tekil Mesaj gösterimi
  #2  
Alt 03.07.18, 08:28
Havasokulu Havasokulu isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 28.04.15
Bulunduğu yer: Nefes Aldığım Yerde
Mesajlar: 15,037
Etiketlendiği Mesaj: 884 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

17-18- HAŞIR: Aslında halkı kendi yerlerinden çıkararak umumî bir topluluk şeklinde bir yere toplamaktır. Bunun için çokluk ve yığılma ifade eder. Bununla beraber mutlaka toplamak mânâsına da gelir. Bu surette barış zamanındaki hali de ifade edebilirse de asker toplamanın seferberliği ifade etmesi daha açıktır. Sözün gidişi de bunu anlatıyor. Cinlerden, insanlardan ve kuşlardan askerleri toplanmıştı (En'âm Sûresi'ndeki "Böylece biz, her peygambere insan ve cin şeytanlarını düşman kıldık." 6/112 âyetinin tefsirine bkz.) da hepsi bir arada (onun tarafından) düzenli olarak sevkediliyorlardı hatta karınca vâdisi üzerine vardıklarında, "hatta" ibtidaiyyedir, yani bu sözün başladığını göstermekle beraber, aynı zamanda onun önceki söze bir nihayet olduğunu da gösterir. "Bir hayli gittiler, hatta karınca vâdisi üzerine vardılar" demek olur. "Üzerine" denilmesi de inmek üzere yüksekten geldiğine işaret eder. Karınca Vâdisi Şam'da veya Tâif'te veya Yemen'de karıncası çok bir derenin adı olduğu söyleniyor. Bununla beraber, karınca vâdisi, karınca alanı gibi, küçük bir hayvanlar âlemini akla getiriyor. Karınca, küçük hayvanlardan mesel olageldiği gibi, kanatlı cinsi de bulunduğundan uçanlar kısmına da girer. Ve burada bu sebeple zikredildiği söylenmiştir. Bundan dolayı "hattâ" kelimesi, kuş mantığını bilmenin de bir gayerini ifade etmiş oluyor. Karıncalar birçok hayvan meraklıları tarafından incelenmiş ve birçok ilginç hikayeler anlatılmıştır. Topluluk halinde yaşadıkları herkes tarafından bilindiği gibi güçleri ve çalışmaları da bilinmektedir. Komuta ile hareket ettikleri ve birbirlerine tebliğat yaptıkları ve postacıları ve kontrolörleri bulunduğu kaydedilmiştir. Nasıl söylediklerini bilmesek de, herhalde bir şeyler anlattıklarını biliyoruz.

Burada şunu kaydedelim; karıncaları araştıran bir uzman, yuvalarının önüne bir şeker koyuyor, birkısmı bunu haber alıp yemeye başlıyorlar. Derken şekerin üzerine biraz rakı döküyor; birkısmı kaçıyor, birkısmı yiyor, sarhoş oluyor. Kaçanlara da, yiyenlere de başka renkte boya ile işaret ediyor; kaçanlar yuvaya haber veriyorlar, bir müddet sonra kalabalıkla gelip sarhoş olanları öldürüyorlar. Bir karınca dedi ki, hem denildiğine göre, dişi bir karınca Ey karıncalar! yuvalarınıza girin, yerlerinize çekilin yoldan Süleyman ve ordusu farkına varmadan sizi ezmesin. Yani bile bile bir karıncayı sebepsiz öldürmezler, ama farkında olmadan kırar geçirirler. Onun için yerlerinize çekilin de kendinizi kırdırmaya sebep olmayın, diye edeb ve incelik içerisinde bilgiç bir tavırla arkadaşlarını korudu ki, burada ince bir karınca siyaseti vardır. Fahreddin Razî der ki; bazı kitaplarda gördüğüme göre, o karıncanın diğerlerine içeri girmelerini emretmesi şunun içindir ki, kavmi, Süleyman (a.s.) 'ın büyüklüğünü görürler de yüce Allah'ın kendilerine olan nimeti hakkında inkâra düşerler, diye korktu. "Sakının sizi kırmasınlar" demekten kasdı bu idi, yani morallerinin kırılması idi. Bu şekilde dünyalığa dalmış kimselerle oturup kalkmanın sakıncalı olduğuna bir uyarı vardır.

19- Bunun üzerine onun sözünden gülerek tebessüm etti. Karıncanın kavmi hakkındaki tedbir ve siyaseti ve kendi askeri hakkındaki bakışının güzelliği hoşuna gitti. Ve herhalde bir karıncanın bunları övgü yerinde bile bile değil, istemeyerek yapabilirler diye bir özür olarak görmesi de tuhafına geldi. Ve onun bütün bu duygularını yüce Allah'ın kendisine bildirmesinden de sevinerek duygulandı da dedi: "Ey Rabbim! Bana ve ana babama verdiğin nimete şükretmemi ve iyi iş yapmamı gönlüme getir. Rahmetinle beni iyi kulların arasına kat." böyle dua etti: Rabbından iki şey istedi: Birincisi kendini nefsine bırakmayıp doğrudan doğruya idare ederek nefsine düzen ve disiplin koymasını istedi ve bunda iki gaye gözetti. Birisi diye gerek kendisine ve gerekse ana babasına olan geçmiş nimetlere şükür, diğeri de diye gelecek için hoşnutluğa uygun olacak şekilde iyi hizmetler yapmaya muvaffak olmak ki, bunun ikisi dünyada ahiret sevabının vesilesini istemek; ikincisi de İyi kullarının içinde ilâhî rahmetine beni kat diye ahiret sevabının kendisidir. Burada "salah"dan maksad tam bir iyiliktir ki, hiçbir günah lekesi olmaksızın Rahmân olan Allah'ın rahmetine kavuşmaktır. Hz. Süleyman'ın bu duası ile ortaya koyduğu kutsal ruh hali, fazilet duygularının önderi olması gereken devlet adamlarına çok yüksek ilhamlar verecek dersleri içinde bulundurmaktadır.

20-Öyle dedi ve ve tayrı (kuşları yahut uçar kuvvetleri) teftiş etti. Demek ki, en küçük unsurlarına varıncaya kadar devletin kuvvetlerini ve işlerini teftiş ve tetkik etmek devlet adamının görevidir. Araştırdı da niye, dedi, ben hüdhüd'ü görmüyorum? Kamus tercemesinde der ki, "Hüdhüd" harflerinin ötre okunması ile mutlaka gargara eden, yani nağme ve ezgilerle öten kuşa denir. Ve özellikle bilinen kuşun ismidir ki çavuş kuşu ve ibibik dedikleri kuştur. "Hedhede" den alınmadır, bunu daha sonra açıklayacağız. Ve ona "hüdehid" dahi denir, "ulebit" vezninde. Ve "hüdâhid" denir, "ulâbit" vezninde ve hüdhüd, ötmesi çok olan güvercin kuşuna dahi denir.

Demek ki, Hüdhüd kelimesi, çavuş kuşunda isim, diğerlerinde vasıf yani bir özelliktir. Müfessirler, bilinen çavuş kuşu ile tefsir etmişlerdir. Alûsî şöyle der: Kokar kuş diye bilinir ki, kan yer, Demirî'nin zikrettiğine göre Ebu'l-ahbar (Haberler babası), Ebu'r-rebi' (Bahar babası) ve Ebu Sümame ve benzer künyelerle künyelenir. Bazıları "Okçuların kanadını kırdığı hüdhüdçük gibi..." mısrasında hüdahidin, hüdhüd'ü nism-i tasgiyri olduğunu kabul etmişlerdir. Düveybbe ve şüveybbede, düvabbe ve şüvabbe gibi.

Kâdı Beydâvî'nin naklettiğine göre rivayet ediliyor ki, Süleyman (a.s) Beyt-i Madis'in inşasını tamamlayınca hac için hazırlanıp Harem-i Şerife gitti. Burada istediği kadar kaldıktan sonra Yemen'e yöneldi. Sabahleyin Mekke'den çıkıp öğleyin San'a'ya vardı. Arazisi hoşuna gitti, oraya kondu, fakat su bulamadı. Hüdhüd ise yol göstericisi idi, suyu iyi bulurdu. Bunun üzerine onu aradı, bulamadı, çünkü Süleyman (a.s) indiğinde havada bir devir yapmış, diğer bir hüdhüdün durduğunu görmüş, yanına inmişti. İkisi anlaşmışlar, bunun üzerine onun anlattığını görmek üzere beraber uçmuş, daha sonra ikindiyi müteakip gelip anlatmıştı. Beydâvî bunu anlattıktan sonra "Yüce Allah'ın hayret verici kudretinde ve özel kullarına bahşettiği hususiyetlerde belki bundan daha büyük şeyler vardır. Onları tanıyanlar kabul ve tasdik eder, iman etmeyen münkirler de inkâr ederler" diye bir hatırlatma ve ikaz yapmıştır. Burada uçan şeylerin bir posta veya keşif uçağı gibi düşünülmesi de mümkündür. Uçağı görüp bilen zamanımız inkârcılarının bunları inkâr etmesi ise büsbütün mânâsızdır.

21-22- Bir sultan-ı mübin ile, yani mazeretini gösteren apaçık bir delil ile de dedi: Ben senin bilmediğin bir şeyi öğrendim, henüz varmadığın yere vardım, dolaştım, keşifte bulundum. Sence tam bilinmeyen bilgiyi etrafıyla kavradım. Yerine getirdiği hizmetin zevkiyle neşelenen Hüdhüd'ün bu şekilde söze başlamasında Süleyman (a.s)'a karşı Allah tarafından bir uyarı inceliği vardır. Sana Sebe'den çok doğru (ve önemli) bir haber getirdim, bunda devlete arz olunacak haberlerin iyi araştırılarak şüpheden uzak olması gereğine işaret vardır.

23-SEBE': Aslında bir hanedan veya kabile ismi olup sonradan Yemen'de evleri olan Me'rib şehrine de isim olmuştur. (Sebe' Sûresi'ne bkz.) Ben bir kadın buldum. Beydâvî ve diğerleri de bu kadını meşhur olan ismiyle "Belkıs binti Şerahîl" diye kaydediyor. Ebü'l-Fidâ tarihinde "Belkıs binti Hedhad b. Şürahbil" denilmiş ve yirmi sene meliklik ettiği zikrolunmuştur. Onlara melike bulunuyor kendisine her şeyden verilmiş ve büyük bir tahtı vardır. Kadının servet ve saltanatını böyle büyüterek anlatması, Süleyman (a.s) ı heyecana getirmek için oluyor.

24-27- Fakat dikkate değer husus şu ki, Süleyman (a.s) bunlara hiç önem vermiyor ancak "Onun ve kavminin, Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm." diye onun ve kavminin Allah'ı bırakıp güneşe taptıklarını anlatınca, o zaman bakalım, dedi doğru musun yoksa yalancılardan mısın? Demek ki, Hüdhüd'ün "Çok doğru ve önemli haber" diye teminat vermesini yeterli görmedi, haber-i vahid ile amel etmedi. Zira bir taraftan başkalarının hakları ortaya çıkıyordu, aynı zamanda Hüdhüd kaybolduğu için töhmet altında bulunuyordu. Bu sebepten "Eğer fâsıkın biri size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın, yoksa bilmeden bir topluluğa sataşırsınız." (Hucurât, 49/6) âyetine uygun olarak amel etmek gerekiyordu.

28-Bunun için şu emri verdi: Şu mektubumu götür de, onlara bırak, sonra onlardan biraz çekil de ne sonuca varacaklarına bak. Burada Hüdhüd bir posta hizmetinde kullanılmış oluyor. Fakat bunda bir güvercinin mektup götürmesinden fazla bir şey var. Çünkü bıraktıktan sonra çekilip netice hakkında bir gözlem yapması da emrediliyor.

29-Hüdhüd bu emri yerine getirdi. Onun için kadın Ey milletin beyleri, ulular, dedi bana bakın! Bir mektup bırakıldı bana, çok mühim: Süleyman'dan

30- ve şöyle "Rahmân ve Rahîm Allah'ın adıyla (başlamaktadır.)"

31- Doğrusu bana karşı başkaldırmayın, teslimiyet göstererek bana gelin. Bu ifadenin zahirine göre mektup bu şekilde Arapça yazılmıştır. Sebe', Hımyeriler Arap oldukları için demek ki, Süleyman (a.s) onlara mektubunu kendi lisanları ile yazmıştır. Asıl mektubun İbrânîce yazılmış olup da bu ifadenin, onun tercemesi veya özeti olması da mümkündür. Netice olarak kadın mektubu alınca memleketin bütün işlerine karar veren ve uygulayan bir meclise sundu. Bunu burada memleketin beyleri, büyükleri diye tercüme ediyorum, çünkü:

Meâl-i Şerifi

32- (Sonra Melike) dedi ki: "Beyler, ulular! Bu işimde bana bir fikir verin. (Bilirsiniz) siz yanımda olmadan hiçbir işi kestirip atmam."

33- Onlar, şöyle cevap verdiler: "Biz güçlü kuvvetli kimseleriz, zorlu savaş erbabıyız, buyruk ise senindir; artık ne emredeceğini düşün taşın."

34- Melike, "Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi orayı perişan ederler ve halkının ulularını hakir hâle getirirler. (Herhalde) Onlar da böyle yapacaklardır" dedi.

35- "Ben (şimdi) onlara bir hediye göndereyim de, bakayım elçiler ne (gibi bir sonuç) ile dönecekler."

36- (Elçiler, hediyelerle) gelince Süleyman şöyle dedi: "Siz bana mal ile yardım mı etmek istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği, size verdiğinden daha iyidir. Ama siz, hediyenizle böbürlenirsiniz."

37- "(Ey elçi) Onlara var (söyle); iyi bilsinler ki, kendilerine asla karşı koyamayacakları ordularla gelir, onları, muhakkak surette hor ve hakir halde oradan çıkarırız!"

38- (Sonra Süleyman müşavirlerine) dedi ki: "Ey ulular! Onlar teslimiyet gösterip bana gelmeden önce, hanginiz o Melike'nin tahtını bana getirebilir?"

39- Cinlerden bir ifrit, "Sen makamından kalkmadan ben onu sana getiririm. Gerçekten bu işe gücüm ve güvenim var." dedi.

40- Kitaptan ilmi olan kimse ise, "Gözünü açıp kapamadan, ben onu sana getiririm" dedi. (Süleyman) onu (Melike'nin tahtını) yanıbaşına yerleşivermiş görünce, "Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin (gösterdiği) lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki Rabbim müstağnidir, çok kerem sahibidir."

41- (Süleyman devamla) dedi ki: "Onun tahtını bilemeyeceği bir vaziyete sokun; getirin bakalım tanıyabilecek mi, yoksa tanıyamayanlardan mı olacak?"

42- Melike gelince, "Senin tahtın da böyle mi?" dendi. O şöyle cevap verdi: "Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmiş ve biz teslimiyet göstermiştik."

43- O'nu, Allah'tan başka taptığı şeyler alıkoymuştu. Çünkü kendisi inkârcı bir kavimdendi.
__________________
Sözün kıymetini '' Lal'' olandan,
Ekmeğini kıymetini ''Aç '' olandan,
Aşkın kıymetini ''Hiç'' olandan öğren..

Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147