Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - imam gazalinin celcelutiye şerhi
Tekil Mesaj gösterimi
  #13  
Alt 29.06.19, 10:56
ebu ubeyde bin cerrah ebu ubeyde bin cerrah isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 10.01.19
Bulunduğu yer: antalya
Mesajlar: 1,388
Etiketlendiği Mesaj: 42 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
HavasHoca Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster

Malûm olsun ki: Celcelûtiye’nin esası ve ruhu olan "el-Kısmu’l-Câmiu ve’d-Da’vetu’ş-Şerîfetu ve’l-İsmu’l-A’zam" İmam-ı Ali Radıyallahü anhü’nün en mühim ve en müdakkik Üveysî bir şâkirdi ve İslâmiyetin en meşhur ve parlak bir hücceti olan İmam-ı Gazalî (R.A.) Hüccet-ül-İslâm diyor ki: "Onlar vahy ile Peygambere (A.S.M.) nazil olduğu vakit İmam-ı Ali’ye emretti: "Yaz". O yazdı. Sonra nazmetti." İmam-ı Gazalî diyor:

Bunlar şeksiz dünya ve ahiret hazinelerinden bir hazinedir. İmam-ı Gazalî, İmam-ı Nureddin’den ders alarak bu Celcelûtiye’nin Süryanî kelimelerini, hem kıymetini ve hasiyetini şerhetmiş.[642]

Said Nursî, Celcelûtiye’nin vahyen Hz. Peygamber’e inzal edildiği yönündeki iddiasına İmam Gazalî’yi de ortak kılmak istemiştir. Tâmmât ehlinin yorumları hakkında İmam Gazalî’nin görüşünü önceki bölümde nakletmiştik. O, bu konuda yine şöyle demiştir:

Tâmmât denen lüzumsuz sözler, şer'î sözleri anlaşılan manalarından alıp da, hiçbir faydası olmayan anlaşılmaz manalara nakletmektir. Bâtınîlerin tevil âdetleri gibi. Bu, İslam dininde haramdır ve zararı çok büyüktür. Çünkü, Sahib-i Şeriattan bir haber olmaksızın ve akıl delâletinin icap ettirdiği bir zaruret bulunmadan, lâfızların manalarını değiştirmek, sözlere olan itimadı çürütür. Allah Tealâ ve Peygamber kelâmının değeri kaybolur. Bunların iddiasına göre, anlaşılan manaya güvenmemek gerekir. Bâtın mana için bir kaide de yoktur. Herkesin uydurmasına göre ayrı ayrı tevcihlere gidilebilir. İşte bu da, İslâm dinine büyük zararı olan bid'atlerdendir. Bunun sâliklerinin gayesi, insan tabiatı garabete meylettiği ve bundan lezzet aldığı için, garip şeyler ortaya koymakla zahirini tevil ederek şeriatı yıkmak ve insanları kendi bâtın ve batıl inançlarına çevirmektir.[643]

Bu görüşteki birinden, Said Nursî’nin naklettiği sözlerin sâdır olması mümkün değildir. Bu kasideyi şerh ettiği iddiası da kendisine atılan bir iftiradır. Nitekim:

Bazı eserler her ne kadar İmam Gazalî’ye nisbet edilmekteyseler de, ihtiva ettikleri bazı fikirler itibarıyla, onun kaleminden çıkmadıkları, yahut tahrife uğradığı hususunda kuvvetli şüpheler uyandırmaktadır. Gayeye erişmek için her vasıtayı mubah gören Bâtıniye taifesi, kitap uydurmakta ve tahrif etmekte şeytana parmak ısırtacak hünerler göstermişlerdir. (...) İmam Gazalî’ye nisbet edilen, fakat bozuk fikirler ihtiva eden bazı kitapların ve sahifelerin de bozuk mezhepliler ve dinsizler tarafından uydurulduğunu müdekkik âlimler beyan ediyorlar. Mevlâna Şıblî, Sırru’l-âlemin kitabı hakkında şunları yazıyor: "Bizce bu kitap şüphesiz düzmedir. Bunun yazılış şekli ve ifade tarzı Gazalî hazretlerinin yazı ve ifade üslubundan tamamen ayrıdır. Düzme eseri hazırlayanlar öyle bir hileye başvurmuşlar ki, yer yer İmamu’l-Harameyn’in ders verdiğinden ve hocalık yaptığından bahsetmişler ve akıllarınca -böyle yazmakla- bu kitabı İmam Gazalî’nin kitaplarından saydırmak için iyi bir tedbir olarak düşünmüşlerdir. Fakat onların bu tedbiri, kitabın düzmece olduğunu ispata yeterli bir delildir. Çünkü, Gazalî’nin âdeti, hocalarını ve şeyhlerini kitaplarında ismen zikretmemektir.[644]

İmam Gazalî’ye isnat edilerek uydurulan kitaplardan birçok yazar bahsetmektedir.[645]

Gazalî, böyle uyduruk kasidelere şerh değil, bilâkis Bâtıniye’yi ret kabilinden birçok kitap yazmıştır.[646]

Büyük ve sevilmiş Müslümanlara söz uydurup yakıştıran müfteriler; bir de bu yalanlarından fayda uman aptallar, avamî toplumlardan rağbet gördükleri ve ahiretteki acı azapları unutur oldukları için tarihte çokça yaşamışlarıdır.[647]

Said Nursî’nin İmam Gazalî’ye isnat ettiği Celcelutiye Şerhi’nden birkaç mısra nakledelim ki, bu şerhin ne menem bir şey olduğu görülsün:

،ﺏﻧﺎﺠﻞﻜ ﻥﻣ ﺭﺍﻮﻧﻻﺍﻲﺑ ﺖﻂﺎﺤﺍ

ﺖﻟﻋ ﺎﻧﺑ ﻡﻳﻆﻌﻠﺍ ﺎﻧﻴﻠﻮﻤ ﺔﺒﻳﻫﻮ
Bu beytin hâssası

(Bu beyitten, iki dargın kimsenin barıştırılması veya başkasının sevgisini kazanmak için faydalanılır.)

a- İki hasmının arasını düzeltmeyi istemek,
b- Veya bir insanın kalbini sevgi ve muhabbetle kendine çevrilmesini istemek için kullanılır.
Barıştırılması istenilen iki hasmın adları ile birlikte bu beyit ile beraber şu:

ﺶﻮ ﻩ ﻩ ﺐ ﺲ ﺭ ﻩ ﺮ harfleri yazılır. İsimlerle beytin yazılmasından sonra; barışması istenilen kimsenin ismi söylenilerek:

ﻡﻛﻳﺪﻟﺎﻬﺘﻤﺭﺤﻮ ﻢﻜﻳﻠﻋﺎﻬﻗﺤﺑ ﺀﺎﻤﺴﻻﺍ ﻩﺫﻫ ﻡﺍﺪﺧ ﺎﻳ

ﺍﺫﻜ ﻮ ﺍﺫﻜ ﻰﻠﺍ ﺔﻧﻼﻓ ﻦﺑﺍ ﻥﻼﻓ ﺏﻠﻗ ﺍﻮﺟﻳﻫ ﻮ ﺍﻮﺑﻠﺟﺍ

"Ey bu isimlerin hüddâmı, bu isimlerin size karşı olan hakkı ve nezdinizdeki hürmet ve saygısı için filânca kadının oğlu filanca kişinin kalbini şu ve şu şeye doğru heyecanlandırarak çekiniz." der. Ve bu nüshayı başının üzerinde taşırsa istenilen kimsenin kalbi ve hatırı Allah’ın izni ile isteyene doğru sevgi ve muhabbetle çekilip gider.[648]


،ﻖﺭﺷﻤﺔﺿﻴﻓ ﺭﺍﻮﻧﻻﺍﻥﻣ ﻲﻠ ﺽﻓﺍ

ﺖﻓﻂﻳﻂﺒ ﻰﺑﻟﻗ ﺖﻴﻤ ﻰﺣﺍﻮ ﻰﻠﻋ
Bu beytin hâssaları:
Kim bu beyti Cuma namazı vaktinde yazar ve bir de şu:

ﻅﻯﻒﺡﻩﺍﻩﺍﻕﺴﻌﻣﺤ ﻪﺑﺪﻮﻤﻧﻯﺪﻮﺎﻓﺻ ﺪﻴﻬﺸ ٢٧٣ صﺮﻮﺍﺐ ﺲﺭ ﻩﺮ isimlerle beraber yandaki şu vefki yazarak sağ kolunda taşıyan kimse cepheye ve harp sahasına vardığı zaman ona Allah’ın izni ile düşmanın kılıcı, mızrakı, ne oku ve ne de herhangi bir silahı isabet etmez.

١١٢٤

١١٢٧

١١٣٠

١١١٧

١١٢٩

١١١٨

١١٢٣

١١٢٨

١١١٩

١١٣٢

١١٢٥

١١٣٢

١١٢٦

١١٢١

١١٢٠

١١١٣[649]

ﺔﻤﺣﺭﺔﺑﺻ ﻖﺯﺮﻠﺍ ﻰﻠﻋﺏﺻﻮ

ﺖﻐﻂﻮﻠﻮﻦﻴﻤﻠﺎﻌﻠﺍ ﺀﺎﺠﺭﺕﻧﺎﻓ

Bu beyti 28 defa okuyan kimseye yüce Allah bilmediği ve düşünmediği yerlerden rızık ve hayırlı şeyler gönderir, onu kimseye muhtaç etmez. Bu beyti okuyan tüccarsa Allah onun alışını verişini, alıp vermesini kolaylaştırır, malına bereket ihsan eder.
Bu beyti güzelce okuyamayan kişi bir defa yazarak, öd ağacı ile tütsü yapar ve karada, denizde, seferde ve hazarda uyku ve uyanıklık halinde şu vefkle birlikte yanında taşırsa zikredilen şeylere nail olur.

Vefk-i şerîfin şekli şöyledir:

١٣٥٤

١٣٥٩

١٣٥٢

١٣٥٣

١٣٥٥

١٣٥٧

١٣٥٨

١٣٥١

١٣٥١[650]
Bu ifade tarzını Said Nursî’nin de benimsediği görülmektedir; zira o, yukarıdaki ifadelerin benzerini "Cevşen" için kullanmıştır.

Said Nursî, Celcelutiye’nin kendisi ve risaleleri için yazıldığına öylesine inanmaktadır ki, "Elbette Hazret-i İmam-ı Ali’nin (R.A.) böyle bütün işarî mânaları irade edecek küllî bir teveccühü faraza bulunmazsa -Celcelûtiye vahy olmak cihetiyle- hakikî sahibi Hazret-i İmam-ı Ali’nin (R.A.) üstadı olan Peygamberi Zîşân’ın (A.S.M.) külli teveccühü ve üstadının Üstad-ı Zülcelâlinin ihâtalı ilmi onlara bakar, irade dairesine alır." diyecek kadar cür'etkârdır. Bu cümlede açıkça Allah’a iftira edilmektedir. Hz. Peygamber de iftiraya maruz kalmıştır. Faraza, bu uyduruk metinlerin Said Nursî’nin iddia ettiği gibi vahiy olduğunu kabul edelim. Bu durumda, bu metni Cenab-ı Hak vahyetmiş; Cebrail indirmiş; Hz. Muhammed Hz. Ali’ye hasretmiştir. Hz. Ali’nin vahiydeki bütün bu işarî manaları irade edecek küllî bir teveccühü bulunmadığına ve bu işarî manaları çözüp gösteren Said Nursî olduğuna göre; Said Nursî, bu vahyi -onca övgüsüne rağmen- Hz. Ali’den daha iyi anlamış demektir.

Yine bu durumda, Hz. Ali ne söylediğinin farkında değildir. Yazdıklarının ne anlama geldiğini bilmez. Aslında, Allah ve Peygamberi tarafından kullanıldığını da bilmeyen bir aymazdır. Hâşâ, sümme hâşâ!

Nur Risaleleri’nden aktardıklarımız iyice incelendiğinde, bu iddiaların şatahatı bile geride bıraktığı ve artık gülünç olduğu görülecektir.

Said Nursî bütün bu anlattıklarının acayip değil, lâzım olduğunu söyleyecek kadar da işi ileri götürmüştür:

Ben üveysî bir tarzda bir kısım ilm-i hakikatı Hüccet-ül-İslâm olan İmam-ı Gazalî (K.S.) den almıştım. Şimdi anlıyorum ki: İmam-ı Gazalî (K.S.) aynı dersi üveysî bir tarzda İmam-ı Ali (K.S.) dan almıştır. Demek İmam-ı Ali (R.A.) ın mühim bir şakirdi olan İmam-ı Gazalî (K.S.) nin başı üstünde bu biçare talebesine şefkatkârane, tesellidarâne en sıkıntılı bir zamanda bakması acib değil, belki lâzımdır ve öyle olmak gerektir. Risale-i Nur’a üç fıkrasında kuvvetli işaret eden Hz. Ali (R.A.) nin kaside-i Celcelûtiyesinin hiçbir cihetle tesadüfe hamledilemez.[651]

Biz işin dinî boyutunu -elimizden geldiği kadarıyla- inceledik. Artık bundan sonrasıyla ruh hekimleri ilgilensin...
_________________

[642] Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 133, Sekizinci Şua/İmam-ı Ali’nin (Radıyallahü anhü) Risale-i Nura dair üçüncü BİR KERÂMETİDİR/Üçüncü Remz/Üçüncüsü.

[643] Gazâlî, İhyâ, 1/96.

[644] Ubeydullah Küçük, İhyâ Tercümesinin Önsözü, Bedir Yayınevi, İstanbul 1989, LXIII-LXV.

[645] Bak. Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, 2/460; M. Yaşar Kandemir, Mevzû Hadisler, DİB Yayınları, Ankara 1984; M. Said Çekmegil, Tetkiklerde Metod ve Tenkit, Sanih Kütüphanesi Yayınları, Malatya 1979, 48-49.

[646] "Huccetu’l-Hakk, Mufassalu’l-Hilâf, Kitâbu’d-Derâc, el-Kıstasu’l-Mustakīm, Mevâzînu Hamse" bunlardandır. Bak. Bilmen, Büyük Tefsir Tarihi, 2/459.

[647] Çekmegil, Tetkiklerde Metod ve Tenkit, 45.

[648] Celcelûtiye Duası Havâs ve Esrârı (Gazâlî’ye isnat edilen "Behçetüs-Seniyye"nin Tercümesi, Arapça Metinle Birlikte), çev. Halil Günaydın, Pamuk Yayınları, İstanbul 1987, 62.

[649] Celcelûtiye Duası Havâs ve Esrârı, 63-64.

[650] Celcelûtiye Duası Havâs ve Esrârı, 69.

[651] Sikke-i Tasdîk-ı Gaybî, 152-153, Yirmisekizinci Lem'a/İkinci Keramet-i Aleviye/Yirmi Sekizinci Lem'anın Birinci Mes'elesi.

aynen burada ifade edilen düşüncelere katılıyorum.benim kanaatimde celcelütiyenin sahih olmadığı apokrif olduğudur.
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147