Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Muskacilarin Sonu
Tekil Mesaj gösterimi
  #1  
Alt 03.02.17, 23:49
SiLence SiLence isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,578
Etiketlendiği Mesaj: 1583 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart Muskacilarin Sonu

Ömürünü muska yazarak, fal açarak, sihir yaparak geçiren pek çok insanın sonu hüsran ile noktalanmıştır. Bunlardan kimisi hapishane köşelerinde, kimisi de feci hastalıklara yakalanarak fakr-ü zaruret içerisinde ölmüşlerdir.


Yazar şöyle söylüyor,

"Vakitlerini muskacılıkla geçirenler, bu yoldan her ne kadar menfaat temin ediyorlarsa da bu iş dinen mezmun (kötülenmiş) olduğu için iflah olmuyorlar. Daima hayatları sıkıntı ve sefaletle, beş kuruşa muhtaç olarak geçmekte olduğu müşahade edilmektedir. Hayatlarının sonunda perişan bir vaziyette, miskinlik içinde yaşadıkları görülmektedir... Bunların hepsi yaptıklarının cezasıdır. Çünkü nice bakılması şer'an haram olan göbeklere muskalar yazmışlardır. Diğer muskalarda yazdıkları âyetlerin bir kısmı ayaklar altına ve pisliklere gitmiştir. Nice genç kızları muhabbet muskasıyla aldatmışlardır... Allah'ın men ettiği şeyleri insanlara aşılamışlar, imanın temelini sarsmışlar, İslâm akidesini bozmuşlardır. Böylelikle hıristiyan adetlerini canlandırarak ve bunları bir kısım insanlara kabul ettirip onların itikatlarını bozarak imanlarını sarsmaları ile tedavisi imkansız olan yaraları İslâm alemine açmışlardır(13)



Yeri gelmişken bir ibretli olayı nakletmek isterim. Olayı, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde öğrenci iken Din Psikolojisi Profesörümüz sınıfta anlatmıştı.



Ankara'nın köylerinden birinde, muskacılığı, üfürükçülüğü ve gaibten haber vermesiyle günden güne ünü artan bir Hoca(!) türemiş. Ehl-i Keramet olduğu söylenmeye başlanmış. Bu hoca açıktan para almıyormuş, ama gizliden gizliye de verilen para ve bahşişleri geri çevirmiyormuş.



Bu hoca, bir gün bazı kimseler tarafından şikayet edilmiş.



İlgililer bizim profesörü, bir emniyet ekibi ile beraber durumu yerinde tesbit ve tahkik etmek üzere, "BİLÎRKÎŞÎ" olarak köye göndermişler.



Heyet köye, değişik kılıkla ziyaretçi gibi gitmiş, Hocayı sormuşlar, ziyaret etmek istediklerini söylemişler. "Buyrulsun" haberi gelince evine gitmişler. Loş ve nisbeten karartılmış bir oda içerisinde hocanın huzuruna çıkartılmışlar.



Hoca: "Siz Allah'ın iyi kullarısınız. Sizin geleceğiniz bana malûm oldu" diyerek kendilerine iltifat ve dua etmiş. Bu esnada, "işte nur indi" demiş ve kalbi nahiyesinde bir ışık parlamaya başlamış. Ayrıca odanın ortasından da parlak beyaz bir cisim geçmiş. Emniyet görevlileri şüphelenmişler, hocayı ve yardımcılarını etkisiz hale getirmişler.



Hoca efendinin üzeri aranmış. Görülmüş ki giydiği beyaz uzun elbise (entari)nin altında ince kabloyla vücudu sarılmış. Kalbi üzerine bir küçük ampul takılmış, cebine de piller koyulmuş. Hoca cebindeki düğmeye basınca kalbi üzerindeki ışık yanıyormuş. Odadan geçirilen ışıklı cisim de fosforlanmış beyaz bir çarşaf imiş.



Böylece hoca efendinin(!) kerametinin sırı ortaya çıkmış.



Bu hatırayı anlatmaktan maksadım gerçek ulemayı, evliya-ı kiramı ve manevi makamları, kesinlikle istihfaf ve istiskal etmek değildir. Olaydaki gibi düzenbazların Yüce îslâm'ın gerçek VELAYET makamını İSTİSMAR edişlerini kınamaktır.



Bu itibarla her aklı başında mü'min, halkımızı böyle "sahte evliya" ve "cinci" hocaların tahribatından korumak için elinden gelen gayreti esirgememelidir.



Özellikle din görevlilerimiz, bu tip olaylara karşı daha duyarlı olmalı ve halkı irşad görevinde daha çok gayret sarfetmelidirler. Zira mesleklerinin ve görevlerinin ulviyetini istismar eden böyle bazı madrabazlar çıkabilmektedir.



Bu mütegallibe güruhu, halkımızın temiz itikat, ibadet ve ahlakını zedelemekte, bir sürü bâtıl inancın yayılmasına da vasıta olmaktadırlar. Bu nedenle mânevi sorumlulukları ağırdır.



İnanıyoruz ki hurafelerin azalması, doğru olanı öğretmekle mümkündür. Yolu ve yordamıyla yanlışlar gösterilir, doğru olan öğretilirse halkımız bâtılı terketmektedir. Bunun örnekleri vardır.



Bu konuyu düğümlerken şu hususu da hatırlatmak isterim. Eskiler, "İnsan beşer, yoldan şaşar" demişlerdir. Gerçekten her insan hata yapabilir. Ancak hatayı idrak edip doğruya dönmek ise, en büyük fazilettir. Bu bakımdan muska, sihir, tılsım vb. İslâm'ın men ettiği işleri yapanlar, muskacının dediklerine inananlar içtenlikle Allah'a tevbe ve istiğfarda bulunurlarsa, inanıyoruz ki Yüce Allah tevbeleri en çok kabul edendir. Bu bakımdan yanlış yolda olanlara Cenab-ı Hakkin şu buyruğunu hatırlatmak isteriz.



"Ey mü 'minler kurtuluşa ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah 'in hükmüne dönün" (Nur Suresi âyet 14). Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed (S.A.S) de: "Ademoğlunun hepsi hata işler. Ancak hata edenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir" buyurmuşlardır. Bu ilahi ruhsatı anlayıp da doğru yola dönenlere ne mutlu!..

Recep Aktas
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147