Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Anti Aging_Sağlıklı Bir Hayat
Tekil Mesaj gösterimi
  #2  
Alt 10.02.17, 19:23
SiLence SiLence isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Daimi Üye
 
Üyelik tarihi: 21.12.16
Mesajlar: 10,563
Etiketlendiği Mesaj: 1583 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Son yıllarda detoks sözcüğünün neredeyse günlük dile girmiş olması da bu yüzden olsa gerek ; gazete ve dergilerde detoks diyeti listelerinden geçilmiyor. Peki detoks nedir, sadece birkaç gün sebze suyu içerek toksinlerimizden arınmamız mümkün müdür? Bu sebze ve meyve gerçekten temiz ve taze mi?



Doğal olarak beden kendisine zararlı olan toksinleri karaciğer, böbrekler, idrar, dışkı, solunum yolu ve ter ile deriden atarak temizler ve kendisini arındırır. Ancak petro-kimyasal devrim, toksinlerin, insan metabolizmasının kendini temizleme sürecinden çok daha hızlı depolanmalarına yol açmış ve organizma kendi kendini temizleyemez hale gelmiştir.



Çağımızda özellikle metropollerde yaşayan insan bedenlerinde endüstriyel kimyasallar, pestisit diye tanımlanan tarımda kullanılan zehirli maddeler, gıdaların bozulmaması için kullanılan katkı maddeleri (Endokrin bozucular), ağır metaller, anestezik maddelerin ve özellikle bilinçsizce kullandıkları ilaçların kimyasal kalıntıları, toplumlarca legal kabul edilen drogların ( alkol, tütün, kafein ) kalıntılarıyla beraber illegal droglardan (eroin, kokain v.s. gibi) oluşan çok karmaşık bir kokteylin etkisi altında yaşamlarını sürdürme çabasındadırlar.



Detoks dediğimiz zaman, soluduğumuz havanın oksijen, azot ve diğer gaz içeriği ve içtiğimiz suyun kalitesi ve miktarı ile başlayan bir, fizik egzersizle devam eden; bilinçlenme ve tedavi süreci düşünülmelidir.



Giderek artan “ozon” tedavisi uygulamaları, sürekli yenilenen “detoks diyetleri” katkı maddeleriyle dolu meyve suyu reklamları bile ülkemizde “detoks”un, ne kadar dar bir perspektif ve ekonomik rant için “pompalandığını” aslında açıkça gösteriyor. “Ozon” tedavisini uygulamak için hiçbir sertifika veya belgenin gerekmediği ve birçok doktorun, “bilimsel alt yapısı tartışılan ve sadece İtalyanca literatürlerin vakalarla sınırlı olduğu; kontrolü çalışmaların yapılmadığı” bu sistemi aslında “moda” olması sebebiyle kullandığını biliyoruz.



“Hiperbarik Oksijen Tedavisi” ise, 4 yıllık bir ihtisas dalı olarak İstanbul Tıp Fakültesi'nde ve GATA'larda eğitimi verilen ve “bilimsel kanıtlarla etkinliği gösterilmiş” bir tedavi metodudur. Sağlık Bakanlığı tarafından hangi hastalıklarda kullanıldığında “devletin tedavi masraflarını karşılayacağı” belirlenmiştir (bakınız Hiperbarik Oksijen Tedavisi.)



Merkezimizde biz, “sağlığını korumak isteyen” herkesin muayenesini yapıktan sonra, o kişiye uygun bir “Detoks ve Anti-aging” programı hazırlıyoruz. Bu programda, “Hiperbarik Oksijen Tedavisi, Refleksoloji, Dengeli Beslenme Diyetleri, Nöral terapi, Akupunktur ve Hipnoz” gibi tedavi kombinasyonları yer almaktadır.

SAĞLIKLI BESLENMESağlıklı ve dengeli beslenmenin ne olduğunu anlamak için öncelikle temel besin kaynaklarını bilmeliyiz. Yiyecekler, dört besin grubundan oluşur. Bu besin grupları Süt ve Süt ürünleri, et ve et ürünleri, sebze ve meyve, ekmek ve tahıllardır.



Sağlıklı ve dengeli beslenmenin önkoşulu, her bir besin grubundan belli oranda tüketmektir. Herkes sağlıklı ve dengeli beslenmeyi bedenine özgün olarak keşfetmek durumundadır. Besinler vücudumuza ısı ve enerji vermek, hücrelerin büyümesini ve onarılmasını sağlamak ve çeşitli vücut işlemlerini düzenlemek gibi ana görevleri vardır.



Her insanın her besine olan gereksinimi aynı değildir. Bunun içinde genel reçeteler uzak durmak gerekir. Çünkü insanların kalıtımsal nedenlerden dolayı gereksinimleri farklıdır. Örneğin, sütü sindiremeyen insanlar vardır ve bu kişiler kalsiyum gereksinimlerini sütten değil başka kaynaklardan sağlamalıdırlar.



Sağlıklı ve dengeli beslenmenin diğer önemli bir ayağı ise sudur. Su vücutta en bol miktarda bulunan öğedir. Ana görevleri arasından besinlerin sindirimi kolaylaştırması ve hücrelere taşınması ile metabolizma sonucu meydana gelen zararlı maddeleri dışarı atmasıdır.



Yeterli ve dengeli beslenerek sağlıklı bir yaşam sürdürmek için;



1- Nişastalı ve posalı yiyeceklerin tüketimi artırılmalıdır.

2- Total yağ tüketimi günlük enerji gereksiniminin %30'u civarında olmalıdır.Doymamış yağlar ağırlıklı ve dengeli kullanılmalıdır.

3- Şeker ve şeker içeren yiyecek tüketimi azaltılmalıdır.

4- Tuz ve tuzlu yiyecek tüketimi azaltılmalıdır.

5- Alkollü içki tüketilmemeli veya tüketimi sınırlandırılmalıdır.

6- Kalori alınımı obeziteyi önleyecek düzeyde azaltılmalıdır.

7- Fiziksel aktivite düzeyi arttırılmalıdır.

8- Uzun süren açlıklardan kaçınılmalı, azar azar ve sık sık beslenme alışkanlığı sağlanmalıdır.

9- Sigara alışkanlığına son verilmelidir.

10- Yeterli ve kaliteli su içilmelidir. (Bakınız Sağlıklı Beslenme)

KRONİK YORGUNLUKYorgunluk, aslında sosyal ve teknolojik bakımdan gelişen Yerküremiz'de, bu gelişmenin beraberinde getirdiği stres ve yoğun hayat temposunun bir getirisidir. Kronik yorgunluk günümüzde artık bir sendrom haline gelmiş olup, kronik yani süreklilik kazanmış olduğu durumlarda bir hastalık olarak değerlendirilmektedir. Bu olgu, kendisi bir rahatsızlık olmakla beraber birçok hastalığa da neden teşkil etmektedir. Çünkü vücudu normal olarak bulunması gereken bir dengenin dışına itmektedir.



Yoğun iş temposu, stres, hava kirliliği, elektromanyetik kirlilik, psikososyolojik yıpranmalar, yetersiz fizik aktivite, dengesiz beslenme, uyku düzensizlikleri gibi etmenler, bedensel ve ruhsal yorgunluk hali yaratırlar. Neticede vücut hem fiziksel hem de ruhsal olarak normal dengesinin dışına çıkar. Bu da hem vücudun bağışıklık (immün sistem) sistemini yıpratır, hem de canlı ve dinamik olması gereken işlevlerinin aksamasına neden olur. Böylece kalp damar hastalıklarından depresyona kadar geniş bir yelpazede bir çok hastalığın oluşması için uygun bir zemin yaratır.



Vücudun normal işlevsel zaman ritmi olarak belirtilen ve diurnal ritim adı verilen normal ritminin dışına çıkması ile gece uyku düzensizlikleri, gündüz uyuklamaları, unutkanlıklar, cinsel fonksiyonlarda bozulma, entelektüel fonksiyonlarda gerileme gibi bir çok negatif sapmalar meydana gelmektedir. Bu olumsuzluklar iş veriminde de düşme yaratarak kişisel sağlığın yanında toplumsal olarak da maddi ve manevi zarar meydana getirirler. Günümüzde artık fiziksel ve ruhsal olarak sağlıksızlık hali oluşturan ve süreklilik arzeden "yorgunluk sendrom", “Hiperbarik Oksijen Tedavisi, Akupunktur, Refleksoloji, Fitoterapi, Hipnoz ve Nöral terapi” adı verilen özel koruma ve tedavi yöntemleriyle potansiyel tehlike olmaktan çıkarılabilmektedir.



Hiperbarik Oksijen, Akupunktur, Nöral Terapi, Hipnoz ve Refleksoloji, genel olarak hücre yenileyici etkisi ve vücut hormon ve enzimlerinin salınımlarının düzenlenmesiyle karakterize olan bir koruyucu ve tedavi edici yöntemlerdir.

Temel olarak vücudun enerji dengesini normal sınırlar içerisinde tutarak, uyku bozukluklarını düzeltebilmekte ve günlük yaşamsal performansı arttırmaktadır. Böylece yorgunluğun zararlı etkilerinden vücudu arındırdığı gibi, stres, depresyon, uyku düzensizlikleri, unutkanlık, cinsel fonksiyon bozuklukları gibi birçok sorunu ortadan kaldırabilmektedir.



Kronik yorgunluğu basite almamak gerekir. Çünkü, hormonal yapı başta olmak üzere kalitesiz uyku insan yaşamını olumsuz etkilemesinin yanı sıra yaşamı insana kabusa dönüştürebilir. Kronik yorgunlukta kullanılan başlıca metotlar: Hiperbarik Oksijen Tedavisi, Nöral terapi, Akupunktur, Refleksoloji, Bitkisel Tedavi Rejimleri, Hipnoz' dur. Merkezimizde, bu tedavi metodlarının kombinasyonu ile şifa vermeye devam ediyoruz.

BEDENSEL AKTİVİTEFiziksel aktivite eksikliği, başta koroner damar hastalığı, yüksek tansiyon, obezite ve diyabet olmak üzere birçok hastalıkta etkili rol oynuyor. Egzersiz, sağlığımızı korumak ya da gelişmiş olan sağlık durumumuzu devam ettirmek amacıyla yapılan, amaçlı hareketler olarak tanımlanabilir. Egzersiz yapacak olan kişinin yaşına, cinsine ve de sağlık durumuna hatta bazen kondüsyon durumuna veya becerilerine göre farklı özellikler taşır.



Genel bir tanımlama verirsek, haftada üç ile beş kez arasında yapılan düzenli, ritmik ve yaklaşık olarak 30-45 dakikalık bir programa “fizik aktivite” diyoruz. Hedefe ve kişinin o zamanki sağlık durumuna, kardiyak fonksiyonlarına göre bunun sıklığı, ağırlığı ve süresini değiştirmek gerekebilir.



Düzenli, orta düzeyde yapılan bedensel aktivitelerin kalp hastalığı, şişmanlık, insüline bağlı olmayan diyabet, yüksek tansiyon ve osteoporoz gibi hastalıkların önlenmesi ve tedavisinde, ayrıca vücut ağırlığının kontrolü ve organizmanın strese karşı direncini artırmada, ne kadar önemli olduğu ispatlanmıştır. Araştırmacılar şimdi çalışmalarını yaşam tarzına bağlı etken taşıyan hastalıklar (kanser gibi) üzerine yoğunlaştırmışlardır. Düzenli ve orta seviyede spor yapan kişilerde, kanser riskinde azalma olduğuna dair tahminler vardır.



Egzersiz, kanser ve AIDS gibi, belirli hastalıklarda ek tedavi olarak reçete edilmeye başlanılmıştır. Kanser ve AIDS de bağışıklık sisteminin, hastalıkla doğrudan ilgili olması nedeniyle bilim adamları hastalık gelişimi üzerine etkilerini öğrenebilmek için yüklenmeye bağlı immün cevabı araştırmaktadırlar. Yaşam tarzı faktörleri, immün sistemi güçlendirmek yada zayıflatmak yönünden etkileşebilir. Diyet, stres ve fiziksel aktivite bu faktörleri oluşturur. Yetersiz beslenme ve uygun besinlerin eksikliği immün sistemi zayıflatabilir.



Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam için bedensel aktivite olmak zorundadır. Yaşam genelde hareket ile tanımlanır. Tarih boyunca uygarlık, gün geçtikçe büyük gelişmeler göstermiştir. Her gün insanın rahatlığı için yeni bir alet geliştirilmektedir. Bulaşık yıkamaktan, ekmek kesmeye kadar her şey aletlerle yapılıyor. Gerek genel üretimde, gerekse günlük yaşantı da insan her dakika daha az aktif olmaktadır. Örneklemek gerekirse; genel üretimdeki insanın fiziksel aktivitesi 19. Yüzyılda %90'lardaydı. Günümüzde ise bu oran gelişmiş ülkelerde %25' in altına düştü.



Açıkça bilinmektedir ki, insan organizması uygarlık geliştikçe daha az hareket etmek zorunda kalmaktadır. Önerimiz, en kısa zamanda düzenli bir bedensel aktiviteyi (haftada en az 3 gün ve 20 dakikadan uzun) alışkanlık ve keyif haline getirmenizdir.

OBEZİTE (ŞİŞMANLIK) ve METABOLİK SENDROMMetabolik sendrom, bozulmuş glikoz toleransı (açlık kan şekerinin 120 mg/ml üstünde olması), kan yağlarında artma (dislipidemi) ve hipertansiyon gibi rahatsızlıkları bir grup olarak bulunduran, şeker hastalığı (tip 2 diyabet) ve kalp ve damar hastalıkları riskini artıran ciddi bir sağlık sorunudur. TEKHARF çalışmasına göre Türkiye genelinde 30 yaş üzerinde 9.2 milyon kişide metabolik sendrom vardır . Prevalansı yaş ile artmakta ve 60'lı yaşlarda %43.5'e ulaşmaktadır. Kozan ve ark. yaptığı bir çalışmada ise NCEP ATP III kriterlerine göre Türkiye'de genel görülme sıklığı %33.9 (erkeklerde %28; kadınlarda % 39.6) bulunmuştur.
__________________
Kaybettiklerim arasında en çok kendimi özledim, oysa ne güzel gülerdim..
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147