Alıntı:
baybarss Nickli Üyeden Alıntı
Bunu bizzat kendi yaşayan biri anlatmıştı. Çocuğu olduktan sonra yedi ay sonra çocuğu garip bir şekilde sanki nefes alamıyor bir tarzda vefat etmiş. Bu şekilde tam yedi tane çocuğu vefat etmiş. Bu süreçte birçok doktora, hatta Hacettepe'ye kadar gitmişler. Ancak herhangi bir sebep bulamamışlar. Sonra çeşitli hocaların yanına gitmişler. En sonunda Bitlis'te Verkanis Köyünde Muhammed Haniye Reş adlı bir alim zatın kabrine gidip orada adak kestirmişler. Ondan sonra birşey olmadı dedi. Şu an üç tane çocuğu var ve yaşları da büyük.
Sorum şu: Büyük zatların kabrine gidip orada adak kesmek dini açıdan ne kadar doğrudur?
|
Adak sadece Allah (cc) rızası için yapılır kardeşim izah etmiş katılıyorum . Fakat bunun dışında İman Şafii, Bağdat’ta İmam-ı Azam’ın türbesine giderek ‘’ Bu kabirde yatanın hürmetine’’ diyerek onu vesile etmiş (Kevseri, ‘’Mahku’t-Tekavvül fi Mes’elet’t-Tevessül’’, Makalatü’l-Kevseri sayfa 470 )ve dua ederken ehl-i beyti anarak dua etmiştir. Ayrıca İmam Malik Hz. Peygamber’in kabrine yönelerek tevessülde bulunmakta bir sakınca olmadığına hükmetmiştir. Ehl-
Sünnet’in çoğunluğu da aynı görüştedir. (Alusi Ebu’s-Sena 6. Cilt 128, Sübki Şifaü’s- Sekam sayfa 134-143 )Zira tevessül eden kişi Cenab-ı Hakk’a nazı geçen O’nun reddetmeyeceği umulan birisi ile Allah’a müracaat etmiş olmaktadır. Yoksa yapılan haşa o aracıya ibadet etmek tapınmak değildir. Resul-i Ekrem (s.a.v), ama hadisinde olduğu gibi tevessülü bizzat kendisi tavsiye etmiştir. Eğer tevessül başkasına ibadet anlamına gelseydi hiç şüphesiz tevhidi koruma hususunda herkesten daha hassas olan Allah Resülü onu tavsiye etmezdi.
Diğer yandan Ashab-ı kiramdan itibaren değişik ekollere mensup fıkıh kelam ve tasavvuf alanında pek çok alimin Hz. Peygamber’le tevessülde bulunmayı meşru bir uygulama olarak görmesi de bu konuda ayrı bir delildir.(Kevseri, ‘’Mahku’t-Tekavvüğl fi Mes’eleti’t-Tevess,ül’’, Makalatü’l-Kevseri sayfa 470)
İbn Teymiyye dönemine kadar da bu konuda alimler arasında tespit edilen bir ihtilaf yoktur (Subki Şifau’s-Sekam sayfa 357) Dolayısıyla zikredilen manada hayatta iken ve dar-ı bekaya göç etmelerinden sonra Allah Resülü’nün yanı sıra veliler ve salih kulların zatlarıyla tevessülde bulunmanın şirk kabul edilmesi isabetli görülmemektedir. (Nitekim bu konuda Zahid el-Kevseri şöyle der: ‘’Bütün bu delillerden sonra ölmüş olsun hayatta olsun nebiler veliler salihlerle tevessülde bulunmayı inkâr edip tevessül sebebiyle Müslümanları müşrik olmakla itham edenler bu konuda aceleci dikkatsiz ve sorumsuz davranmışlar demektir ve bunun zararı da yine kendilerine dönecektir.’’ Kevseri ‘’Mahku’t-Tekavvül fi Mes’eleti’t-Tevessül’’ Makalatü’l-Kevsei sayfa 490)
Çünkü tevessül ve istiğaze ölünün bizzat zatıyla değil de Allah katındaki sevgisi makamı ve mertebesiyle yapıldığında meşrudur. Zira ölüm hiçbir zaman Allah nezdindeki rütbe ve dereceyi değiştirmez.