Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Peygamberler tarihi Adem a.s
Tekil Mesaj gösterimi
  #11  
Alt 13.02.24, 19:45
Cazgircinx - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
☆Cazgircinx Cazgircinx isimli Üye şimdilik offline konumundadır
⚘️ Üveys
 
Üyelik tarihi: 27.02.23
Bulunduğu yer: Deprem bölgesinde akdenizde yaşamaktayım
Mesajlar: 2,026
Etiketlendiği Mesaj: 71 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

YAKUB ALEYHİSSELAM


Yakub aleyhisselam İshak aleyhisselamın oğlu, Yusuf aleyhisselamın babasıdır. Melekler, İbrahim aleyhisselama İshak aleyhisselamla beraber, Yakub aleyhisselamın da doğumunu ve peygamberliğini müjdelemiştir. İbrahim aleyhisselam vefat ettiği zaman, İshak aleyhisselam Şam’da bulunuyordu. Rüyasında, belinden, birçok dalları ve budakları bulunan büyük ve yeşil bir ağacın yükseldiğini gördü. Rüyasında ona; “Bu dallar ve budaklar, senin soyundan gelecek olan peygamberlerin nurudur” denildi. Sonra sevinerek uyandı. Seksen yaşına geldiği zaman, zevcesi ona hamile olduğunu müjdeledi. İshak aleyhisselam hanımına; “Bu hususa şaşma” diyerek rüyasını anlattı.

Vakti gelince ikiz oğulları oldu. Birincisine İys, ikincisine Yakub ismi verildi. Yakub, İbranice bir isim olup; Saffetullah, yani Allahü tealanın saf ve temiz kıldığı kul manasına gelmektedir. İys ismindeki kardeşi ondan önce doğduğu için, Arapça takip etmek manasına Yakub denildiği de bildirilmiştir. Yakub aleyhisselamın diğer adı İsrail olup, Allahın kulu manasına gelmektedir. İys ve Yakub aleyhisselam büyüdükleri zaman, ihtiyar halde bulunan babalarına hizmet ediyorlardı. Babalarının koyun sürülerini nöbetleşe olarak bir gün biri, bir gün de diğeri otlatıyordu. Adem aleyhisselamdan peygamber efendimize kadar her peygamberin hususi bir duası vardı. İshak aleyhisselam, ölümü yaklaştığı zaman oğullarını çağırıp, her ikisine de ayrı ayrı dua etti. Yakub aleyhisselam huzuruna gelince; “Ya Rabbi! Neslimden peygamber geleceğini buyurmuştun.

O vaadini bu oğlumdan zuhur ettir” diye en kıymetli duayı etti. Onun soyundan nice peygamberler göndermesi için cenab-ı Hakka niyazda bulundu. İys’e de; “Zürriyetin toprak kadar çok olsun” diyerek soyundan meliklerin ve sultanların gelmesi için duada bulundu. İshak aleyhisselam vefatından önce mallarınıda taksim etti. Ancak İys, kardeşi Hazreti Yakub’un mallarına el koydu. Bunun üzerine annesi Hazreti Yakub’a dedi ki: - Kalk, dayın Layan ve kardeşlerinin yanına git! Onların çok geniş arazileri, evleri ve servetleri vardır. Onlar sana yardımcı olurlar. Onlara benden de selam söyle! Yakub aleyhisselam, annesinin bu sözleri üzerine, Harran’a gitti. Orada yüksek evler ve hoş manzaralarla karşılaştı. Şehre girişte, bir su kuyusuna uğrayıp, orada bulunanlardan su istedi ve onunla abdest aldı. Namaz kılıp Rabbine dua ve niyazda bulundu. Kuyunun başında su dolduranlardan dayısının evini sordu. Su için gelenlerden biri, dayısının kızlarındandı. Babasına gidip, birinin aradığını haber verince, babası; “Onu bana getiriniz” dedi. Kız, Hazreti Yakub’a, babasının kendisini beklediğini haber verdi. Bunun üzerine Hazreti Yakub dayısının yanına vardı.

Dayısı uzun zamandır görmediği için, Hazreti Yakub’u tanımamıştı. Bundan dolayı kendisine sordu: - Ey genç sen kimsin? Nereden geldin? - Adım Yakub, İshak aleyhisselamın oğluyum. Şam’dan geldim. Bunun üzerine dayısı Hazreti Yakub’a annesini, babasını ve kardeşi İys’i sordu. O da babasının vefat ettiğini söyledikten sonra, “Allahü teala beni, annemin isteği üzerine size ve sizin beldenizde kalmak ve işlerinizde yardım etmek üzere gönderdi. Şu anda size geldim” diyerek durumunu anlattı. Dayısı Layan buna çok sevindi. Onu, işlerinde çalışması için vazifelendirdi. Bir müddet dayısının işlerinde yardımcı oldu. Orada uzun müddet kaldı. Önce Leya, yedi yıl sonra da Rahil ile evlendi. Hazreti Yakub’un Leya’dan Robil ve Şemun adlı iki erkek çocuğu oldu. Arkasından Lavi ve Yehuda adındaki oğulları doğdu. Yine bu hanımından İsahar ve Zablun adlı oğulları ile Dinar isimli kızı dünyaya geldi. Ayrıca Yakub aleyhisselamın Belhe ve Zülfa isimli iki cariyesi vardı. Belhe’den Dan ve Neftali, Zülfa’dan da Cad ve Aşir adındaki oğulları dünyaya geldi. Hazreti Yakub ile evlendikten sonra bir müddet çocuğu olmayan Rahil, Allahü tealadan bir oğlan diledi. Allahü teala duasını kabul edip, her haliyle şerefli ve güzel olan Yusuf aleyhisselamı verdi.

Hazreti Yakub’un peygamberliği Yakub aleyhisselam uzun müddet dayısının yanında kaldı ve ona hizmet etti. Hazreti Yusuf’un doğduğu sene Allahü teala tarafından, Kenan diyarı ahalisine peygamber olarak vazifelendirildi. Bunun üzerine Yakub aleyhisselam dayısı Layan’a gelerek, gördüğü iyilikleri için teşekkür ederek dedi ki: - Muhakkak ki Rabbim, beni Kenan diyarı ahalisine peygamber olarak vazifelendirdi. Oraya gitmemi emir buyurdu. - Ey Yakub! Bana uzun zaman arkadaşlık ettin. Bu uzun zaman içinde, senden ancak hayır gördüm. Şimdi ise peygamber olarak vazifelendirildiğin yere ailenle git. Senin, yakınlarımın ayrılığı bana zor gelir. Fakat senin razı olman, benim rızamdan öncedir. İstediğin ne var ise al götür. - Allahü teala benim sebebimle, sana hayır ihsan etsin.

Dayısı ona beş yüz adet koyun, beş yüz adet sığır ve çok miktarda at ve katır hazırladı. Yakub aleyhisselam, hanımları ve oğullarıyla birlikte Kenan iline gitmek üzere yola çıktı. Kenan diyarı, Fenike denilen Sayda, Sur ve Beyrut ile Filistin ve Suriye’nin bir kısmından ibaret olan eski bir memlekettir. Nuh aleyhisselamın torunu ve Ham’ın oğlu Kenan, burada yaşadığı için bu beldeye Kenan diyarı denilmiştir. Yakub aleyhisselam Kenan diyarına yaklaştığı zaman, onu melekler birbirlerine müjdeleyerek karşıladılar. Kardeşi İys, Yakub aleyhisselamın peygamber olarak gönderildiğini ve Kenan diyarına doğru gelmekte olduğunu işitince; “Peygamber olmaya ben ondan daha layığım” diyerek kızdı. Adamlarıyla birlikte Hazreti Yakub’un öldürülmesini istedi. Hazreti Yakub, kardeşi İys’e elçi gönderdi. Elçi geriye dönüp, kardeşi İys’in dört yüz kişiyle birlikte, Yakub aleyhisselamın üzerine gelmekte olduğunu haber verdi. Yakub aleyhisselam, oğlu Robil’i çağırdı ve dedi ki: - Şu dağın ardında bulunan amcan İys’e git, selamımı söyle! Ayrıca; “Seninle beraber büyüdük, babamız öldü, bütün mallarımı elimden aldın. Benim helak olmamı istedin.

Ben senden uzaklaştım. Şimdi sana Allahü tealanın emriyle geldim. Allahü teala beni peygamber olarak gönderdi” dediğimi kendisine bildir! Robil, amcasına gidip, babasının söylediklerini bildirince; İys, Yakub aleyhisselamın bu davetini de kabul etmedi. Bunun üzerine Yakub aleyhisselam, Allahü tealaya dua etti. Kendisini ve ehlini, kardeşinden gelecek kötülüklerden korumasını diledi. Kardeşi için hediyeler hazırladı ve yanında bulunanlara buyurdu ki: - Allahü tealanın bereketiyle yürüyün. Muhakkak ki Allahü teala, İys’in hile ve tuzağını bizden defeder. Yakub aleyhisselam, oğulları ve aşiretiyle birlikte yürüdüler. İys ve beraberindeki dört yüz kişi ile karşılaştılar. Yakub aleyhisselam ehlinin ve oğullarının önüne geçti. İys ile göğüs göğüse karşılaşıp onu yere serdi. Onun göğsüne oturup dedi ki:

- Ey İys! Allahü tealanın kudretini gördün mü? Bunun üzerine İys özür dileyip ağladı. Yakub aleyhisselam ona merhamet edip, göğsü üzerinden kalktı ve kucaklaştılar. İys, Yakub aleyhisselama şöyle dedi: - Ey kardeşim! Bugüne kadar sana karşı yaptığım hatalarımdan dolayı beni affetmeni ve magfiretim için Allahü tealaya istigfarda bulunmanı istiyorum. Allahü teala seni peygamber göndermekle, benim üzerime üstün kıldı. - Ey kardeşim! Müjdeler olsun. Allahü teala beni peygamber olmakla hususi kıldı. Senin zürriyetinden Eyyub’u peygamber gönderecektir. Bundan sonra ikisi birlikte Kenan diyarına gelip orada yerleştiler. Yakub aleyhisselam orada kendisi ve oğulları için evler yaptırdı. Bu sırada Rahil adlı hanımından Bünyamin isminde bir oğlu oldu. Bu oğlu doğduğu zaman, annesi Rahil vefat etti.

Hazreti Yusuf’la kardeşi Bünyamin öksüz kaldılar. Yakub aleyhisselam, insanları hak dine ve bir olan Allahü tealaya inanmaya ve Ona ibadet etmeye davet etti. Kenan diyarı ahalisinden çok kimse ona iman etti. Bu durumu, Kenan ilini idare eden Şüceym bin Daran isimli kral haber aldı. Yakub aleyhisselamın Kenan iline hakim olup, saltanatını sona erdireceğinden korkuyordu. Melik Şüceym, Yakub aleyhisselamı merak edip, vezirleri ile birlikte huzuruna vararak sordu: - Sen kimsin, benden izinsiz olarak buraya nasıl geldin? - Ben, Yakub bin İshak’ım. Bu mekana, Allahü tealanın izniyle geldim. Çünkü Allahü teala, yerlerin ve göklerin malikidir. Seni ve kavmini, bir olan Allaha ve benim Onun kulu ve peygamberi olduğuma imana davet için geldim. Eğer davetimi kabul edersen, inananlardan ve kurtulanlardan olursun.

Şayet kabul etmezsen, seninle Allah rızası için harp ederim. Yakub aleyhisselamın daveti üzerine, melik Şüceym dedi ki: - Ne ile harp edeceksin? Hangi ordunla karşıma çıkacaksın? Yakub aleyhisselam yanında duran oğullarına bakıp; “Allahü tealanın meleklerinin yardımıyla, şu oğullarım ve bana inananlarla” cevabını verdi. Yakub aleyhisselamın bu sözüne iyice sinirlenen melik, vezirlerine; “Bu ne diyor” diye sordu. Bir müddet sonra, melikin sıkıntısı ve kızgınlığı gidince, yaşlı olan veziri ayağa kalkarak dedi ki:

- Ey melik! Bu sözler seni kızdırmasın. Çünkü bu sözler, delilerin ve mecnunların sözleridir. Melik ve adamları geldikleri yere döndükten sonra, Yakub aleyhisselam, insanları Allahü tealaya iman ve ibadete davet etmeye devam etti. Bu daveti esnasında inananlar olduğu gibi, hiç aldırmayanlar da vardı. Bu uğurda insanlardan gelen birçok sıkıntılara katlanıyordu. Peygamberliğinin ilk yıllarında zevcesi Rahil ölmüş ve Yusuf ile Bünyamin öksüz kalmışlardı. Yakub aleyhisselam bu iki oğlunu çok seviyordu. Çünkü her ikisi de anne şefkatinden mahrum kalmışlardı. Yakub aleyhisselamın, bilhassa Hazreti Yusuf’a karşı aşırı muhabbeti vardı. Bakıp yetiştirmesi için, onu kız kardeşine verdi. Halası Hazreti Yusuf’u öyle sevdi ki, bir an bile onun ayrılığına dayanamaz oldu. Hazreti Yakub, kız kardeşine dedi ki: - Ey kardeşim! Yusuf’u artık bana teslim et. Allaha yemin ederim ki, onun, benden bir saat uzak kalmasına dayanamıyorum. - Ben de ondan bir saat uzak kalamam. Madem ki almak istersin, bir müddet daha yanımda kalsın da doya doya yüzüne bakayım, sonra gel al. Bunun üzerine Yakub aleyhisselam bir müddet daha Yusuf’u halasına bıraktı ve dönüp gitti. Hazreti İshak’ın, İbrahim aleyhisselamdan kalan bir kuşağı var idi. “Ata yadigarıdır” diye saklardı. İshak aleyhisselam vefat etmeden önce, o kuşağı kızına vermişti. O da uzun müddet sandıkta saklamıştı.

O kuşağı sandıktan çıkarıp, uyuduğu bir sırada Yusuf’un gömleği içinden beline bağladı. Hazreti Yakub, Hazreti Yusuf’u almaya gelince; kız kardeşini çok üzgün ve hüzünlü görüp sordu: - Ey kardeşim! Niçin üzgünsün? - Nasıl üzülmeyeyim, dedem Hazreti İbrahim’den ve babam Hazreti İshak’dan bana kalan mübarek kuşağı sandıktan almışlar. Aradım bulamadım. Onun için üzgünüm. İbrahim aleyhisselamın dininde, bir kişi bir kimsenin eşyasını çalsa, mal sahibi de onu yakalasa, o hırsız, mal sahibinin kölesi olurdu. Mal sahibi, o kimse hakkında dilediği gibi tasarrufta bulunurdu. Kız kardeşinin kuşağının çalındığına Hazreti Yakub da üzüldü. Birlikte evin her tarafını aradılar, bulamadılar. Aranmadık sadece Hazreti Yusuf’un üzeri kaldı. Yakub aleyhisselam; “Yusuf’u da arayın” dedi. Hazreti Yusuf’un da üzerini aradıklarında, kuşağı Hazreti Yusuf’un belinde buldular. Yakub aleyhisselam, İbrahim aleyhisselamın kuşağının Hazreti Yusuf’ta çıkmasına mahcup olup üzüldü. Kız kardeşi dedi ki: - Vallahi o benim elimdedir. Onun hakkında dilediğim gibi hareket ederim. - İşte Yusuf, işte sen, dilediğin gibi hareket edersin. İster azat edersin, ister emrinde tutarsın. Yakub aleyhisselamın kız kardeşi, Hazreti Yusuf’u ölünceye kadar yanında tuttu ve serbest bırakmadı. İki sene sonra vefat edince, Yusuf aleyhisselam serbest kaldı. Yakub aleyhisselam da onu alıp evine götürdü.

Yakub aleyhisselam, Hazreti Yusuf’u bütün oğullarından aziz tutar ve yanından ayırmazdı. Hazreti Yusuf’un kardeşleri, babalarının Hazreti Yusuf’a daha fazla muhabbet beslemesini ve ona kendilerinden daha fazla ilgi göstermesini kıskandılar. Hazreti Yusuf’a bir tuzak kurup, onu öldürmeye karar verdiler. Babalarından korktukları için de, ne şekilde kötülük yapacaklarını bilemiyorlardı. Daha sonra kendi aralarında konuşup, Yusuf aleyhisselamı yol üzerindeki bir kuyuya atmayı kararlaştırdılar. Yusuf aleyhisselamı babalarından alıp, beraberlerinde götürebilmek için hileye başvurdular. Yusuf aleyhisselamı alıp kıra götürdüler ve kervanların geçtiği yolun kenarındaki bir kuyuya attılar. Sırtındaki gömleğini çıkarıp, kestikleri bir hayvanın kanıyla boyadılar. Akşam olunca da kanlı gömleği babalarına getirip, “Biz kırda yarış ederken, Yusuf’u eşyalarımızın yanında bırakmıştık. Onu kurt yemiş” dediler. Yakub aleyhisselam kana bulanmış, fakat hiç yırtık ve çizik bile olmayan gömleğe bakıp, oğlu Yusuf’u kurt yemediğini ve onun hayatta olduğunu anladı. Diğer oğullarına dedi ki: - O kurdun Yusuf’uma karşı şefkati sizden fazlaymış. Vallahi bugüne kadar bu kurt gibi yumuşak huylu bir kurt görmedim. Oğlumu yemiş de sırtındaki gömleğini bile yırtmamış. Bu söyledikleriniz yalandır. Yusuf’a ne ettinizse siz ettiniz. Fakat elimden ne gelir? Benim için sabretmekten güzel bir şey yoktur.

Yakub aleyhisselam, oğlu Yusuf’un ayrılığından dolayı üzülüyor, üzüntüsünü içine atıyordu. Mahzun ve kederli olduğu halde bunu kimseye göstermek istemiyordu. Sabrederek cenab-ı Hakka ilticada bulunuyordu. Allahın takdirine razı olup, halinden kimseye şikayette bulunmuyordu. Ona kavuşacağı günü hasretle bekliyordu. Çünkü oğlunu kurdun yemediğini yakinen biliyordu. Bir gece rüyasında Azrail aleyhisselamı gördü. Ona sordu:

- Yusuf’un ruhunu kabzettin mi? Azrail aleyhisselam da; “Kabzetmedim” cevabını verdi. Yıllarca ümit ile yaşayıp, Allahü tealadan sabr-ı cemil diledi. Sabr-ı cemil, başa gelen bela ve musibet karşısında, mahluklara hiç şikayette bulunmamak ve sabırlı olmak demektir. Yakub aleyhisselam da kimseye şikayet etmedi ve “Ben büyük kederimi, mahzunluğumu yalnız Allahü tealaya arz ediyorum” dedi. Hazreti Yakub’un gözlerine, oğlunun hasret ve üzüntüsü sebebiyle ağlamasından dolayı ak inmiş, göremez olmuştu.

Hazreti Yusuf’un Mısır’a maliye nazırı olması Atıldığı kuyudan su almak için gelen bir kervancı tarafından çıkarılan ve Mısır’a götürülerek bir köle diye satılan Yusuf aleyhisselam, Mısır Maliye Nazırı tarafından satın alındı. Maliye Nazırının sarayında özel olarak büyütülen Yusuf aleyhisselam, nazırın hanımı Züleyha’nın arzusuna karşı geldiği için, iftirasına uğradı ve zindana atıldı. Zindanda uzun müddet kaldıktan sonra, Mısır Melikinin gördüğü bir rüyayı tabir ederek, yedi yıl bolluktan sonra yedi yıl kıtlık olacağını haber vermesi üzerine, zindandan kurtuldu ve Maliye Nazırı oldu. Yusuf aleyhisselam bereket yıllarında bol bol erzak depo ettirdi. Yedi yıllık bir bolluktan sonra Mısır ve civarındaki ülkelerde kıtlık ve kuraklık oldu. Hiçbir yerde tedbir alınmadığından, Mısır’dan başka hiçbir ülkede buğday kalmadı. Bunu öğrenen insanlar, akın akın Mısır’a gelmeye başladılar. Ne kadar kıymetli mal ve elbiseleri varsa buğdayla değiştiler.

Yakub aleyhisselam, Bünyamin dışındaki oğullarını buğday ve erzak almak üzere Mısır’a gönderdi. Yusuf aleyhisselam onları tanıdı ve ikramlarda bulunarak erzak verdirdi. İkinci defa gelişlerinde kardeşleri Bünyamin’i de getirmelerini söyledi. Yakub aleyhisselamın oğulları Mısır’a ikinci gelişlerinde babalarını ikna ederek kardeşleri Bünyamin’i de getirdiler. Yusuf aleyhisselam kendi ana ve baba bir kardeşi olan Bünyamin’i Allahü tealanın bildirdiği bir tedbirle yanında alıkoydu. Üçüncü defa Mısır’a gelişlerinde, Yusuf aleyhisselam kendini kardeşlerine tanıttı. Gömleğini babası Yakub aleyhisselama gönderdi. Babasını ve bütün akrabalarını da Mısır’a davet etti. Yakub aleyhisselam gömleği yüzüne, gözüne sürünce gözleri açıldı.

Yusuf aleyhisselam babasına ve akrabalarına kavuşunca, onlara büyük ikramlarda bulundu. Kardeşlerini affettiğini bildirdi. Yakub aleyhisselam Mısır’a vardığında, bir cuma gecesi seher vaktinde kalkıp namaz kıldıktan sonra ellerini semaya kaldırıp cenab-ı Hakka yalvardı ve oğullarının bağışlanmasını diledi. Çünkü o, Kenan diyarındayken oğullarına; Hazreti Yusuf’un affetmesinden sonra günahlarının bağışlanması için istigfar edeceğini bildirmişti. Hazreti Yusuf’la görüşüp, onun da kardeşlerini affettiğini görünce şu niyazda bulundu: - Allahım! Yusuf için feryatlarımı, onun ayrılık ve hasretinden olan sabrımın azlığını ve oğullarımın kardeşlerine yaptıklarını magfiret eyle. Yakub aleyhisselam bu duayı ettiği sırada, babalarının arkasında ayakta duran Hazreti Yusuf ve kardeşleri de “Amin” diyerek ağlıyorlardı. Cebrail aleyhisselam gelip, magfiret olunduklarını bildirdi. Yakub aleyhisselam vefat edinceye kadar her cuma gecesi aynı şekilde istigfar ve dua etmeye devam etti.

Hazreti Yakub’un vasiyeti Yakub aleyhisselam, oğlu Hazreti Yusuf’a kavuştuktan sonra, Mısır’da oğullarıyla birlikte on seneden fazla yaşadı. Vefatı yaklaşınca, oğullarını başına toplayıp şu vasiyette bulundu: - Ey oğullarım! Muhakkak ki Allahü teala sizin için, Allahü tealaya iman ve adaleti emreden hak dini seçti. Ölüm gelmeden önce, Allahü tealaya ibadet ediniz. İbadetlerinizde ihlas ve huşu üzere olunuz. Hayatınız boyunca bu dinden uzaklaşmayınız, yoksa helak olursunuz. Yakub aleyhisselam bu vasiyeti yaptıktan sonra bunu sağlama almak için sordu: - Ey oğullarım! Benim ölümümden sonra neye ibadet edeceksiniz? Oğulları da dediler ki: - Ey babamız! Senin ve babalarımız İbrahim’in, İsmail’in ve İshak’ın ibadet ettiği tek olan Allaha, şimdi olduğu gibi gelecekte de ibadet edeceğiz. Biz Ona teslim olmuşuzdur. Yakub aleyhisselamın ölüm vakti gelince, melekler de gelip hazır oldular. Yakub aleyhisselama cennetteki makamlarını ve çeşit çeşit örtüleriyle örtülmüş olan kabrini gösterdiler. Yakub aleyhisselam kabre baktığı zaman, orada minberler üzerinde güzel ve nur yüzlü kimseler gördü. Meleklere sordu:

- Bu minberler üzerinde bulunan nur yüzlü kimseler kimlerdir? - Onlar Allahü tealanın halili olan İbrahim aleyhisselamın torunlarıdır. Yakub aleyhisselam onların arasına girmeyi arzu ettiği zaman melekler dediler ki: - Onların yanına ancak şu bardaktan içenler girebilir. Hazreti Yakub’a bir bardak su verdiler. Hazreti Yakub, o bardaktan içmeye başlayınca vefat etti. Oğulları, cenaze namazını kıldılar. Vasiyeti üzerine Kudüs yakınlarındaki Halilürrahman’da bulunan babası İshak aleyhisselamın yanına defnedildi. Bildirildiğine göre burada dört kabir mevcuttur. Bunlar; İbrahim aleyhisselama, Sare validemize, İshak aleyhisselama ve Yakub aleyhisselama aittir. Yakub aleyhisselam, dedesi İbrahim aleyhisselama gönderilen sahifelerdeki emir ve yasakları, insanlara tebliğ ediyordu.

Hazreti İbrahim’in dininde haram olmamakla birlikte, bazı şeyleri kendi nefsine haram kılmıştı. Bu sebeple İsrailoğulları da Yakub aleyhisselama tabi olarak onları nefslerine haram kılmışlardı. Bunun sebebi şöyle bildirilmiştir: Yakub aleyhisselam, şiddetli bir hastalığa yakalanmıştı. Hastalığın verdiği ağrı ve sızıdan dolayı gece gündüz uyuyamıyor, çok acı çekiyordu. Birgün; “Eğer Allahü teala bana bu hastalığımdan şifa verirse, yemek içmek kabilinden olan en çok sevdiğim şeyleri yiyip içmemeyi nezr ediyorum” demişti. Bu sebeple devenin eti ile sütünü ve içyağını nefsine haram kılmıştı. Bu husus Kur’an-ı kerimin Al-i İmran suresi 93. ayetinde mealen; (Tevrat indirilmeden önce, İsrail’in [Yakub’un] kendisine haram kıldığı şeylerden başka, yiyeceğin her türlüsü, İsrailoğulları için helal idi) buyurularak haber verildi.

Hazreti Yakub’un mucizeleri Allahü teala, insanlara hak yolu bildirmekle vazifelendirdiği peygamberlerine mucizeler ihsan etmiştir. Yakub aleyhisselama verilen mucizelerden bazısı şunlardır: Yakub aleyhisselamın gür bir sesi vardı. Seslendiği zaman, üç konaklık yerden duyulurdu. Düşman askerleri, sesini duydukları zaman korkularından kaçarlardı. Yakub aleyhisselamın attığı bir şey çok uzağa giderdi. Bir defasında oğullarını Amalika kavmi ile muharebe etmeye göndermişti. Muharebe esnasında, Yehuda ismindeki oğlunun mızrağı kırılıp parçalandı. Zor durumda kalan Yehuda; “Babacığım! Silahım kırıldı, bir silah gönder” diye seslendi. Yakub aleyhisselam, Allahü tealanın izniyle oğlunun bu sesini işitip, dağın başına çıktı ve öncekine benzer bir silah attı. Oğluna da seslenip, silah attığını duyurdu.

Sesi işitip silahı alan Yehuda, düşmana saldırdı ve üstün geldi. Yakub aleyhisselam, Kenan ahalisini imana davet ettiği sırada, onlar, oturdukları yerde dağlık ve taşlık yerler bulunmamasını, tepelerin ve taşların toprak olmasını istediler. Kavminin bu teklifi üzerine Yakub aleyhisselam dua edince, arzuları yerine geldi. Böylece memleketlerinde ekilebilecek yerler genişledi. Duası bereketiyle bir koyundan dört kuzu doğmuştu. Bir kavim gelip demişti ki:

- Ey Allahın peygamberi, geçen sene koyunlarımız hiç doğurmadı. Cenabı Hakka dua ediniz, hem bu seneki, hem de geçen seneki kuzuları birden versin. Yakub aleyhisselam dua edince, her bir koyundan dörder tane doğmak suretiyle koyunları çoğaldı. Bir kimse, Yakub aleyhisselama sual etti ki: - Gözün niçin görmüyor, belin niçin büküldü? - Gözüm, Yusuf’a ağladığım için görmüyor. Bünyamin’e üzüldüğümden dolayı da belim büküldü. Bu sırada Cebrail aleyhisselam gelip dedi ki: - Halinden şikayet mi ediyorsun? - Ben sadece kederimi Allaha arz ediyorum. Ya Rabbi, gözleri görmez, beli bükülmüş şu çok yaşlı ihtiyara merhamet eyle! İki oğlumu bana geri ver! Cebrail aleyhisselam dedi ki:

- Allahü teala selam ediyor ve buyuruyor ki: “İki çocuğun ölü bile olsaydı, seni sevindirmek için onları diriltirdim. Gözünün görmemesi ve belinin bükülmesinin sebebi şudur: Bir gün oruçlu, aç, fakir bir yetim sana gelmişti. Bir koyun kesip ailenle yediğin halde ona vermedin. Ben yetim ve fakirleri sevdiğim kadar hiçbir şeyi sevmem. Haydi bir yemek hazırla, fakirleri davet et!” Yakub aleyhisselam da, oruçlu olanları akşam, oruç tutmayanları da sabah yemeğe davet etti. Bilindiği gibi, nihayet iki çocuğuna kavuştu. Şu halde, yetime merhamet etmeli, ona zulmetmemeli, hakkını yememelidir!

Yakub aleyhisselamın oğulları Yakub aleyhisselamın, on iki oğlu vardır. Yakub aleyhisselamın lakabı Israil olduğu için, oğullarına ve onların soylarından gelenlere “Beni İsrail= İsrailoğulları” denilmiştir. Yakub aleyhisselamın, altısı ilk zevcesi Leya’dan; dördü, cariyeleri bulunan Belhe ve Zulfa’dan; Yusuf ve Bünyamin de ikinci hanımı olan Rahil’den doğmuşlardır. Bunlar on iki erkek kardeş olup, sıra ile şunlardır: 1- Robil: En büyük oğludur. Leya isimli ilk zevcesinden doğmuştur. Bunun soyundan gelenler, Filistin’in kuzeydoğu kısmında yerleşmişti. Remle yakınlarında kabri veya makamı ziyaretgahtır. 2- Şem’un: Yakub aleyhisselamın, yaşça ikinci büyük oğludur. Şem’un’un neslinden gelenler de Lut gölünün batı sahilinde yerleşmişlerdir. 3- Lavi: Annesi Leya’dır.

Hazreti Musa ve Harun aleyhimesselam bunun neslinden gelmiştir. Arz-ı mukaddes torunlar arasında taksim edilince, Lavi soyundan gelenlere ayrıca bir yer verilmeyip, diğer bölgelerin mahsullerinin onda biri veriliyordu. 4- Yehuda: Yakub aleyhisselamın sözünü dinlediği, Yusuf aleyhisselamdan sonra akılca en üstün olan oğludur. Leya’dan doğmuştur. Davud aleyhisselam, Beni İsrail hükümdarları ve Hazreti İsa bunun soyundan idi. Bunun neslinden gelenler Filistin’de, Kudüs’ün güneyinde ve Lut gölünün batısında olan bölgede yerleşmişlerdir. 5- Zablun (Yalün): Yakub aleyhisselamın ilk hanımındandır. Onun soyundan gelenler Taberiye Gölü ile Akdeniz arasında olan bölgede yerleşmişlerdir. 6- Isahar: Bu da ilk zevcesi Leya’dan doğmuştur.

Yakub aleyhisselamın oğlu Yusuf’a çektiği hasret, İlahilerde dile getirilmiştir. Bir tanesi kısaca şöyledir:

AĞLAR YAKUB AĞLAR
Ben bir Yakub idim kendi halimde,
Mevlanın ismi var idi dilimde,
Aldırdım Yusuf’u Kenan ilinde,
Ağlar Yakub ağlar Yusuf’um deyü.
Attılar kuyuya şehit kastına,
Cebrail yetişti Mevla dostuna,
İhlas ile çıktı suyun üstüne,
Ağlar Yakub ağlar Yusuf’um deyü.
Yusuf’un gömleğin al kan ettiler,
Kurtlar yedi diye bühtan ettiler,
Yusuf’u götürüp bilmem n’ettiler,
Ağlar Yakub ağlar Yusuf’um deyü.
Akar da Yakub’un gözünün yaşı,
Ah çekip eritir dağ ile taşı,
Yusuf’u kuyuya attı kardeşi,
Ağlar Yakub ağlar Yusuf’um deyü.
Bezirganlar geçip giderken yoldan,
Yusuf’u çıkardı bulup kuyudan,
Yusuf sonra oldu Mısır’a sultan,
Ağlar Yakub ağlar Yusuf’um deyü.
Bir dertli bulsam da derdime yansam,
Yandım hasretine bağrım dağlasam,
Yusuf’um cemalin bir dahi görsem,
Ağlar Yakub ağlar Yusuf’um deyü.

7- Dan: Belhe isimli cariyeden doğmuştur. Onun neslinden gelenler, Filistin’in kuzeyindeki bölgelerde yerleşmişlerdir. Filistin’in kuzeyinde bu isimde bir kasaba da vardır. 8- Neftali: Annesi Belhe’dir. Nesli, Ürdün vadisinin batısında ve diğer kabilelerin yerleştiği bölgenin daha kuzeyinde yerleşmişlerdir. 9- Aşir: Yakub aleyhisselamın Zülfa adlı cariyesinden dünyaya gelmiştir. 10- Cad: Bunun da annesi Zülfa’dır. 11- Yusuf: Annesinin adı Rahil’dir. Yusuf aleyhisselam, Yakub aleyhisselamın peygamber olarak vazifelendirilen oğludur. İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerin birçoğu onun neslindendir. 12- Bünyamin: Yakub aleyhisselamın 12. ve en küçük oğludur.

Hazreti Yusuf’un anadan da kardeşidir. Annesi Rahil, Bünyamin’in doğumundan kısa bir müddet sonra vefat etmiş idi. Bünyamin’in çok evladı oldu. Kenan iline dönünce, onlara çok az bir toprak verildiği için Kudüs’e gittiler. Bazı harplerde telef olmuşlarsa da sonra tekrar çoğalmışlardır. Kur’an-ı kerimde zikredilen Talut, Bünyamin’in neslindendir. Yakub aleyhisselamın oğullarından her birinin sülalesine torun manasında “Sıbt” ve hepsine birden torunlar manasında “Esbat” denir.

Yakub aleyhisselamın hususiyetleri Yakub aleyhisselam; Allahü tealanın seçtiği, kendi zamanında yaşayan insanların görünüş, huy ve yaşayış yönünden en üstünü idi. Buğday benizli, uzun boylu, nazik yapılı bir bedene sahipti. Babası İshak aleyhisselam gibi; halim, selim, yumuşak huylu, doğru sözlü olup, kerim ve cömert idi. Bu güzel huy ve vasıflarından başka; Kur’an-ı kerimde şu hasletleri de bildirilmektedir: Dinde kuvvetli idi. Yani ibadet ve taatte devamlı idi.

Allahü tealanın dinini insanlara tebliğ etme hususunda, her türlü fedakarlıktan çekinmemişti. Bu uğurda gelen türlü meşakkat ve sıkıntılara karşı, sabır ve sebat göstermişti. Bu husus, Kur’an-ı kerimin Sad suresi 45. ayetinde mealen; (Kullarımız İbrahim, İshak ve Yakub’u da hatırla ki; onlar taat ve ibadette, kuvvet, kudret ve dinde basiret sahibidir) buyurulmak suretiyle haber verilmektedir. İhlas sahibiydi. Kalbi tertemiz ve bütün kötülüklerden uzak olup, her yaptığını sadece Allahü tealanın rızasına kavuşmak için yapardı.

Allahüteala, Kur’an-ı kerimin Sad suresi 46. ayetinde mealen; (Biz İbrahim, İshak ve Yakub’u ahireti düşünme hasletiyle mümtaz ihlas sahipleri kıldık) buyurarak, Yakub aleyhisselamın ihlas sahibi olduğunu beyan buyurdu. Salihlerdendi. Enbiya suresi 72. ayetinde mealen; (Biz İbrahim’e, isteği üzerine İshak’ı ve isteğinden ziyade olarak torunu Yakub’u ihsan ettik. Biz onların hepsini salihlerden kıldık) buyurularak Yakub aleyhisselamın salihlerden olduğu bildirildi. Bitmeyen, güzel bir sabra sahipti. Oğullarının ayrılığına karşı sabrettiği Kur’an-ı kerimde bildirildi. Rüya tabirini bilirdi. Oğlu Yusuf aleyhisselamın rüyasını tabir ettiği Yusuf suresinde bildirilmiştir.
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147