Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Ruhani Alemle Meşgul olanlar için Geniş Anlatım
Tekil Mesaj gösterimi
  #7  
Alt 25.04.16, 17:40
Sin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
💎Sin Sin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
💫 Güvenilir 💫
 
Üyelik tarihi: 19.08.14
Bulunduğu yer: Irak
Mesajlar: 2,217
Etiketlendiği Mesaj: 1504 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

SÂRÂ HANIM VE İSPİRTİZMA

Beykoz Orta Okulu’nda Kandilli Lisesi mezûnlarından matematik yardımcı öğretmeni bir Sârâ Hanım vardı. Bu, Medineli Hacı Osman Efendi’ye mensûp, yaşına göre çok ağırbaşlı (20 yaşlarında) bir hanım kızdı. Arkadaşları ile birlikte dersler bitip, talebe dağıldıktan sonra muallim odasında ispritizma tecrübeleri yapardı. Sârâ Hanım kuvvetli bir medyum idi. Bir gün tesadüfen odaya girdim. Gülüşmeye başladılar:«Sizin her cuma akşamı nereye gittiğinizi artık öğrendik. Tozkoparan’a gidiyorsunuz.» dediler. Halbuki ben Zeyrek’e Fil Yokuşuna gidiyordum. «Bulamadınız» dedim. «Bir gün bulacağız» dediler. Ve gözümün önünde devam ettiler. Baktım bir fincan, yuvarlak bir kâğıda harfler yazılı, fincan ortada, masa başındakiler parmaklarını fincanın üstüne koyuyorlar ve fincan hareket ederek harfleri dolaşıyor ve derhal cümle peydâ oluyordu. Halbuki bizim yukarıda bahsettiğimiz Mucurlu Hâkim Hüseyin Avni Efendi’nin idâresindeki ispirtizma tecrübeleri çok zordu. Ve saatlerce devam ediyordu. Bu o kadar kolaydı ki hiç zaman kaybedilmiyordu. Çünkü fincan hemen sür’atle harflerin üzerinde dolaşıyor, cümleler meydana çıkıyordu.

«Benim de sorularım var.» dedim. «Siz de istediğinizi sorun.» dediler.İstiklâl Marşı‘nın mübdii ve Safahat şâiri Akif Bey iki ay evvel vefat etmiş ve vefatını bir gün sonra sınıfta haber almış, beynimden vurulmuşa dönmüştüm. Onun teessürü devam etmekteydi. «Mehmed Akif Bey’in rûhunu çağıralım» dedim. Geldi. Ben de şunu sordum:«Aziz Ustâdım! Haber alamadığım için son teşyi’ vazifesini yapamadım. Bana kırılmış olmanızdan şüphe ediyorum.» Derhal cevap verdi: «Şüphene kırıldım.» Bu söz üzerine o kadar irkildim ki, kendimden geçtim. Çünki Akif Bey, sözü hep böyle veciz bir tarzda söylerdi. Demek istiyordu ki: «Ben seni tanımaz mıyım, kırılmış olmamdan nasıl şüphe ediyorsun? Ben darılsam, işte bu şüphene darılırım.»

Babanzâde Nâim Bey’i dâvet ettik. Fakat onunla yaptığımız muhavere hatırımda kalmadı. Maksadım, o ilim ve fazlıyla, kayınpederi Fatih Türbedârı Âmiş Efendi’den, ümmî fakat Hakk’tan mevhûp irfân ve kemâlâtıyla, kendisini tanıyanlarca söylenen keşifleri ile bilinen o ârif zâttan, mânevi yönden istifâde şeklini öğrenmekti. Reisül ulemâ â’yândan Ayasofya kürsü vâizi Manastırlı İsmâil Hakkı Efendi’yi dâvet etmelerini istedim. Hazret geldi. «Rahat mısınız, muazzep misiniz?»diye sordum. «Muazzebim» diye cevap verdi. «Neden?» dedim. «Kaal ilmine bakmışız, hâl ilmini anlamamışız.» dedi. Tasavvufa büsbütün arka çeviren ulemâ-yı âlâmdan olduğuna hükmettim. Müşârünileyh, Ayasofya’da kürsüden inerken düşmüş, ayağı kırılmıştı. Meslektaşları ve muhâlifleri arasında «İttihatçılara boyun eğdiği için Allah câmide dersini verdi.» denmişti. Sh. 325-326

Manastırlı, Meşrûtiyetten evvel din âlimlerinin «Ulemâ-yı Sitte» dedikleri altı otoriteden biri idi. Diğerleri Tikveşli Yusuf Efendi, Tokadî Şâkir Efendi, Evkaf Müfettişi ve Hukuk Fakültesi Ahkâm-ı Arazî muallimi Hüseyin Hüsnü Efendi (bilâhare Şeyhülislâm), Mecelle şârihi ve fakültede müderris Atıf Bey, Mısır Kadısı Yahya Reşid Efendi olup, bu zevât, İlmiye mesleğinin benâm âlimlerindendi.


ÖLDÜKTEN SONRA EVLİYÂNIN TASARRUFU VE TEMESSÜL

Şeriat erbâbı ölümden sonra evliyâdan tasarrufu reddeder. Birçok asırlarda ölüye isnat edilerek, şâyi olan rivâyetler merhûma olan muhabbet ve râbıtanın eseridir. Hayât-ı bâkîye intikal etmiş olan bütün canlılar fânî hayattan artık el etek çekmişlerdir. Müdâhaleleri aklen de muhaldir. Kur’ân-ı Kerim’de Cenâb-ı Hakk, Peygamber Efendimiz için«Sen de öleceksin, onlar da muhakkak öleceklerdir» meâlindeki âyet-i kerîme’de sarahaten beyan buyurmuştur. İkinci hayat artık mahşerdedir. Fakat tevâtür derecesinde bazı vak’alar işitilmiş, görülmüş ve yazılmıştır. Bunlar için o zaman ancak aklî bir yol vardır. Varlıkları Kur’ân-ı Kerim ile sâbit, ecsâm-ı latîfe’den olan cinlerin, o büyük zevâta olan rabıtalarının bir cilvesi dersek, zannederim hiçbir zelleye düşmüş olmayız.

Cinlerin vücûdu ayrıca Huddâm sahipleri ve ispritizma ile sabittir. Birçok âsâr sâhibi meşhur müdekkik âlim İsmâil Ertuğrul Fennî Bey’in de ispirtizma husûsunda bu fikirde olduğunu Edhem Feyzi Gözaydın Bey’in bana getirdiği onun bu hususta yazdığı küçük bir kitaptan öğrendim.

Bu münâsebetle söyleyelim ki, «tevessül» de meşru değildir. Peygamberler dâhil, geçmiş bütün fazl u kemal erbâbı, büyük takvâ sâhipleri, keşif ve kerâmet ehli hürmet ve tevkîr ile yâd edilmeye lâyıktır. Haklarında hiçbir hürmetsizlik gösterilmemelidir. Hayır ile yâd edilmeleri Peygamber Efendimiz’in emridir. Onlara karşı yapılacak en büyük vazife ruhlarına «Fâtiha» okumaktır. Bunun dışındaki bağlantılar kime karşı olursa olsun şirk-i hafîdir.

Biz ancak hayatta bulunan erbâb-ı kemâl’den istifâde yolunu aramalıyız. Çünkü onların vazifeleri tebliğden ibarettir?

Bir kere düşünelim: Herkes kendi şeyhine bu irtibâtı öldükten sonra devam ettirirse, asırlar geçtikçe her yerde yüzlerce binlerce ilâhlaştırılmış putlar peyda olacak, ortada ne Hâtemü’l-Enbiyâ, ne de Vahdâniyet-i İlâhiye mefhûmu kalacaktır. İmânını korumak isteyenler, âhirete intikal etmiş olan zevât eser bırakmışsa ve içindeki yazılar nasslara aykırı değilse, ancak onları okuyup fikren istifâde etmeye bakmalıdırlar.

Birçok meşâyihin eserlerini önüne gelen şerh etmeye kalktığından ve bunlar tasavvuf ve usûl-i fıkhı bilmediklerinden imânı sakatlayacak hatalara düşmüşlerdir. Bunları iyi niyetle yapılan şerhler için söylüyorum. Yoksa Batinîlerin bu dini kökünden yıkmak için uydurdukları sözlerin, yazılan kitapların hadd ü hesâbı yoktur. En güzel delîl olarak İlmî ve târihî bir misal verelim:

Bir gün ben bu husustaki fikirlerimi söylediğim zaman Bağlarbaşı’nda bize gelmiş olan Edebiyat Muallimlerinden Sıdkı Karababa Bey, Lugat-ı Tarihiye ve Coğrafiye müellifi Ahmed Rif’at Bey’in eserinden bahsetti; ricam üzerine o eserden bana istinsah ederek getirdi.”

Hülâsaten arzedelim: Aslı beşinci cildin 180-181. sahifelerinde, meşhur Tabakât sahibi Abdülvahhab Şa’rânî, Futûhât-ı Mekkiye’yi (Levâmi’ül-Envar’il-Kudsiyye) adıyla hülâsa etmiş, daha sonra onu da özetleyerek El-Kibrîtü’lAhmer unvânı ile bir eser daha vücuda getirmiştir. İmam Şa’rânî der ki: Futûhât’ı ihtisar ettiğim, (yâni kısalttığım) sıralarda «Ehl-i sünnet ve’l-cemaat» itikadına uymayan bazı yazıları gördüm ve durakladım. Kitabımdan çıkarmak istedim. Fakat tereddütten kendimi kurtaramadım. Nihayet bir gün Mısır’ın tanınmış âlimlerinden Seyyid Ebü’t-Tabîbü’l-Medenî ile karşılaştım ve bu tereddüdümü söyledim. Kendileri hemen cebinden bir kitap çıkardı. Bu eser, Konya’da Muhyiddin-i Arabi’nin el yazısı ile yazılmış olan nüshadan kopye edilmişti. Esere baktım. Kitabımdan çıkarmak istediğim cümlelerin hiçbirini orada göremedim. O vakit anladım ki, Mısır’da elden ele dolaşan Fütûhât-ı Mekkiyye nüshalarının hepsi Şeyh Muhyiddin-i Arabi’nin ehl-i sünnet inancına muhalif olduğunu göstermek ve kendisini halkın nazarından düşürmek için yazılmıştır; birtakım iftiralarla dolu nüshalardır. Nasıl ki kendilerinin Füsûsü’l-Hikem ve diğer nüshalarının da böyle karıştırılmış olduğu esefle görülmüştür.

İtikat ve amelleri sapık olan birçok kimseler, yalnız Şeyh Muhyiddin-i Arabî’yi değil, birçok tanınmış tasavvuf erbâbının manzûm, mensur eserlerini de bu sûretle ifsât etmişlerdir. Gayeleri yalnız o zâtları halkın nazarından düşürmek değil, İslâm akaidini bozup dinî ihtilâle sebep olmaktır.

Bu sebeple en emniyetli yol: Bir eseri bir zâta isnat edebilmek için, matbaanın icadından evvel, eğer kendi el yazısı ile yazılmış veya kendi nezâretinde hayatında başkasına dikte ettirmiş ise, o eser onundur diyebiliriz. Bu yol imâna bir halel vermemekle beraber, aynı zamanda ilmî bir usûl olur. Matbaanın icadından sonra ise, kendi zamanında basılmış eserler için aynı ihtiyata başvurmak yerinde olur. Fakat bu ihtiyat din dışı yazılmış eserler için lüzumlu değildir. Tedkîk metotları dahilinde yazılmış eserler ilmî mahiyet kazanırlar. Sh: 292-294
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147