Raviyan-ı ahbar rivayet etmişlerdir ki Sultan Mehmed Han Ayasofya’da kılınan o ilk cuma namazından sonra bu mabedin gayrı bir cami olduğunu âleme ilan etmiş ve Ayasofya’nın yanına bir minare ve bir medrese yapılmasını emretmiştir. Ve kendi mülkü olan bu mabet için bir vakıf kurdurtmuş ve yine Ayasofya etrafındaki dükkânların gelirlerini Ayasofya’ya harcanması için vakfetmiştir ve kıyamete değin Ayasofya’nın cami olmasını vasiyet etmiştir. Ve yine anlatırlar ki o gün namazdan sonra Sultan Mehmed Han Ayasofya’nın rahibini çağırmış ve ondan Ayasofya ile ilgili bildiklerini sormuş, öğrenmiştir. Ve rahip dahi Ayasofya’daki kutsal emanetlerin olduğu odanın anahtarını Sultan Mehmed Han’a teslim etmiş ve bildiği ne varsa söylemiştir. Ve yine Sultan Mehmed Han rahipten yapılışından o güne değin Ayasofya’da her ne olmuşsa yazılmasını ve tez vakitte kendine sunulmasını emretmiştir. Ve işte o rahip, bütün gece düşünüp Osmanlı lisanını da bilen ve bu işte ehil olan birini buluvermiştir. Anlatanlar ve rivayet edenler bu zatın Kadmus isminde aslı Müslüman olan biri olduğunu ve büyük dedesinin doğu diyarından geldiği için de kendisine “Doğulu” manasına gelen ‘’Kadmus’’ isminin verildiğini söylemişlerdir. Ve bazıları bu Kadmus nam kâtibin Müslüman olduğunu beyan etmiş ve hatta birkaç zat onun Kadmus ismi ile sırlanmış Hızır olduğunu dahi rivayet etmişlerdir.Doğrusunu elbette ki Allah bilir...
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|