Asıl olan bin iki yüz dört yılında dördüncü Haçlı Seferi sırasında oldu. Kudüs’e gideceğiz diye yola çıkan Haçlı askerlerinin yolu nasıl olduysa İstanbul’a düştü. Ve gelip İstanbul’u kuşattılar. Uzun süren kuşatma sonunda da yıktıkları bir sur gediğinden İstanbul’a girdiler. Önlerine çıkan kim olursa canice öldürdüler. Kadın, çocuk, yaşlı demeden katlettiler. Hatta bazı kaynaklar her bir yanda insan parçaları olduğunu, kanların su gibi aktığını yazarlar. Asıl hedeflerinde Ayasofya vardı. Zira rivayete göre Hristiyanlığın kutsal emanetleri Ayasofya’nın içine gizlenmişti ve Haçlıların asıl maksatları onları almak ve Roma’ya götürmekti. Ve azgın sürüler gibi Ayasofya’ya girdiler ve her yanı yağmaladılar. O vakitler Bizans çok zenginmiş derler. Her yanına serpilmiş kubbeler varmış ve gören gözler tekrar tekrar bakarmış. İşte Haçlı askerleri ne buldularsa almış,
yağmalamış, yakmış, yıkmışlardı. Ayasofya’nın içinde ettikleri rezillikleri anlatacak değilim. Ama yaklaşık altmış yıl boyunca burada kalmış ve geride bir enkaz bırakmışlardı. Ayasofya’daki tarihi yağmalayıp, buldukları her şeyi çalmışlar, insanların canlarını almışlar ve hem İstanbul’u hem de Ayasofya’yı harabeye çevirmişlerdi. Arkalarında yıkık dökük bir şehir ve mabet bırakmışlardı. Hatta Ayasofya’ya bir de utanç hatırası bıraktılar. Ayasofya’nın üst katında bir mezar taşı var üzerinde Henricus Dandolo yazıyor. İşte o Dandolo İstanbul’u ve Ayasofya’yı yağmalayan o Haçlı askerlerinin başında komutanlık eden Venedik Doçu. Yani adam o kadar rezillik ve barbarlık yapmış ama hâlâ onun ismi her yanında bütün sefillikleri yaptığı ya da yaptırdığı Ayasofya’nın içinde bir utanç nişanı gibi duruyor. Bunca zulmü gördükleri içinde Bizans halkı İstanbul’da Latin başlığı görmektense Müslüman sarığı görmeyi yeğleriz demişlerdi .
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
|