Kuranı kerimde nesh olunmuş ayetler var mıdır ? - Sayfa 3 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > HavasOkulu Genel Bölüm > Sorularınız

Sorularınız her türlü soruyu buradan sorabilirsiniz.

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 18.02.24, 14:45
Yusufiyeli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Manevi
 
Üyelik tarihi: 24.09.16
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 2,459
Etiketlendiği Mesaj: 204 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Bakara suresi 106. Ayet, İslami literatürde, ‘’şeri bir hükmün daha sonra gelen şeri bir delille kaldırılması’’ veya bir şeri delilden sonra onun içerdiği hükmün aksini gerektiren başka bir şeri delilin varis olması diye tarif edilen ‘’nesh’’’ten ziyade tıpkı kıble değişikliği meselesinde olduğu gibi geçmiş şeriatlardaki bir sembolün yerine başka bir sembolün ikame edilmesiyle ilgilidir. Mamafih klasik dönemlerdeki İslam alimlerinin hemen tamamı neshin aklen caiz ve Kur’an metninde de vaki olduğu hususunda hemfikirdir. Dahası klasik dönemlerde Kur’an’da neshin vaki olduğunu kabul etmenin sahih itikatli mümin olmanın bir gereği hatta Müslümanlığın sıhhat ölçüsü gibi değerlendirildiğini neshi reddetmenin ise problemli bir İslam anlayışına sahip olmakla eşdeğer görüldüğünü belirtmek gerekir..
Örnek vermek gerekirse meşhur Hanefi fakihi Serahsi neshin caiz mümkün olmadığını savunanları ‘’fikir ve görüşlerine itimat edilmeyecek kimseler’’ olarak değerlendirmiş, hatta İslam inancına sahip bir kimsenin ‘’Nesh’’ diye bir şey yoktur’’ demesinin söz konusu olmadığına dikkat çekmiştir. (Serahsi Usulu’s-Seahsi cilt 2 sayfa 54) Bir başka Hanefi alimi Cassas Kur’an’a mütevatir hadislere selef ve halef ulemasının ittifakına açıkça muhalefet ettiğini belirtmiştir. (Cassas, el-Fusul fi’l-Usul cilt 2 sayfa 217) Bedreddin ez-Zerkeşi ise büyük alimlerin (eimme) Kur’an’daki nasih ve mensuh ayetler hakkında vukuf sahibi olmadan tefsir faaliyetine soyunmak hiç kimse için caiz değildir şeklinde bir görüş sahibi olduklarını belirtmiştir. (Zekeşi el-Burhan cilt 2 sayfa 29) Ayrıca birçok klasik kaynakta neshin Yahudilerce reddedildiğine müslümanlar arasında Ebu Müslim el- İsfehani dışında hiç kimsenin neshi inkar yönünde görüş belirtmediğine dair ifadelere yer verilmiş hatta onun görüşü ‘’merzul’’ (rezil, pespaye diye nitelendirilmiştir.(İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’an cilt 1 sayfa 379)

__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 18.02.24, 15:20
Yusufiyeli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Manevi
 
Üyelik tarihi: 24.09.16
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 2,459
Etiketlendiği Mesaj: 204 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Klasik kaynaklarda hangi tür hükümlerin neshe konu olacağı önemli bir mesele olarak ele alınmıştır. Mutezile kelamcıları ile Eşari ulema arasında hüsün-kubuh (iyilik ve kötülüğün mahiyeti) odaklı görüş ayrılıkları yaşanmışsa da iman ve ahlak esaslarına dair hükümler ile külli nitelikteki şeri-ameli hükümlerin neshe konu olmayacağı hususunda genel kabul olunmuştur. Fakat bu genel kabul, yani neshin sadece tikel ameli hükümlerle sınırlı olduğuna dair görüşler savunulmuştur. (İbnü’l-Barizi, Nasihu’l-Kur’an sayfa 22) Mesela Bakara suresi 62. Ayetteki bildirim, Al-i İmran 85. Ayetle nesh olunmuştur. Şöyle ki bazı müfessirlerin yorumuna göre Bakara suresi 62. Ayette zikredilen Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler, Hz. Muhammed’in risaletinden önce kendi peygamberlerinin dini öğretileri yürürlükte olduğu dönemde yahut Hz. Muhammed’in risalet ve tebliğinden habersiz olunduğu bir zaman ve zeminde Allah’a ve ahirete iman ve salih amelle kurtuluşa erebilirler. Yok, eğer İbn Abbastan nakledildiği üzere Bakara suresi 62. Ayetteki bildirim Hz. Muhammed’in yaşadığı çağdaki Yahudiler Hristiyanlar ve Sabiilere atfedilirse o takdirde bu ayet ‘’Her kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki, bu farklı din anlayışı asla hüsnü kabulle karşılanmayacak ve o kimse ahirette ziyana, hüsrana uğrayanlar arasında yer alacaktır’’ mealindeki Al-i İmran suresi 85. Ayette mensuh (hükümsüz) kalınmıştır. (Taberi, Camiu’l-Beyan cilt 2sayfa 45-46)
Kur’an’da neshin tahakkuk şartlarına gelince, usul alimleri bu konuyla alakalı olarak bir takım temel şartlardan söz etmişlerdir. Neshin tahakkukunda en temel şart hükmün kaldırılmasının bir şeri delil ve hitaba dayanmasıdır. Bunun yanında hükmü kaldırılan hitaba ilişkin herhangi bir süre kaydı bulunmaması ve nasih (nesheden) şeri delilin hitabın zaman bakımından memsuhtan (neshedilen) sonra varit olması gibi hususlar da neshin tahakkuk şartları arasında yer alır.
Gelenekte alimlerin çoğuna göre Kur’an’ın Kur’an ve mütevatir Sünnet’le Sünnet’in de Sünnet ve Kur’an’la neshedilmesi mümkün, yani caizdir. (İslam Hukuk Metodolojisinde Tahsis (Daraltıcı Yorum) Prof. Dr. Ferhat Koca İSAM / İSLAM ARAŞTIRMALARI MERKEZİ Sayfa 119-121) Ancak İmam eş-Şafii Kur’an’ın ancak Kur’an’la Sünnetin’de ancak Sünnet’le neshedilebileceği fikrini benimsemiştir. (Şafii er-Risale sayfa 106-110) Öte yandan Kur’an veya mütevatir Sünnet’le sabit bir hükmün kıyasla neshinin caiz olmadığı hususunda da alimlerin büyük çoğunluğu ittifak etmiştir. Buna mukabil Şafii fıkıh geleneğinde önemli bir yere sahip olan İbn Süreyye Kur’an ve Sünnet’in kıyasla nesh edilebileceğini kabul etmiştir. Bir diğer Şafii fakih Ebu’l-Kasım el-Emmati de asli delillerden istihraç edilmiş bir kıyasla yani illeti nass veya fahve’l-hitab gibi kesin yollarla bilinen celi kıyasla neshin caiz olabileceğini söylemiştir. Çünkü böyle bir nesh ona göre Kur’an ve Sünnet’le gerçekleşen nesh gibidir. (Zerkeşi; el- Bahru’l-Muhit 5.cilt sayfa 289-291)

__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 18.02.24, 15:41
Gayretli üye
 
Üyelik tarihi: 09.11.23
Bulunduğu yer: İstanbul
Mesajlar: 356
Etiketlendiği Mesaj: 1 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Klasik kaynaklarda hangi tür hükümlerin neshe konu olacağı önemli bir mesele olarak ele alınmıştır. Mutezile kelamcıları ile Eşari ulema arasında hüsün-kubuh (iyilik ve kötülüğün mahiyeti) odaklı görüş ayrılıkları yaşanmışsa da iman ve ahlak esaslarına dair hükümler ile külli nitelikteki şeri-ameli hükümlerin neshe konu olmayacağı hususunda genel kabul olunmuştur. Fakat bu genel kabul, yani neshin sadece tikel ameli hükümlerle sınırlı olduğuna dair görüşler savunulmuştur. (İbnü’l-Barizi, Nasihu’l-Kur’an sayfa 22) Mesela Bakara suresi 62. Ayetteki bildirim, Al-i İmran 85. Ayetle nesh olunmuştur. Şöyle ki bazı müfessirlerin yorumuna göre Bakara suresi 62. Ayette zikredilen Yahudiler, Hıristiyanlar ve Sabiiler, Hz. Muhammed’in risaletinden önce kendi peygamberlerinin dini öğretileri yürürlükte olduğu dönemde yahut Hz. Muhammed’in risalet ve tebliğinden habersiz olunduğu bir zaman ve zeminde Allah’a ve ahirete iman ve salih amelle kurtuluşa erebilirler. Yok, eğer İbn Abbastan nakledildiği üzere Bakara suresi 62. Ayetteki bildirim Hz. Muhammed’in yaşadığı çağdaki Yahudiler Hristiyanlar ve Sabiilere atfedilirse o takdirde bu ayet ‘’Her kim İslam’dan başka bir din ararsa bilsin ki, bu farklı din anlayışı asla hüsnü kabulle karşılanmayacak ve o kimse ahirette ziyana, hüsrana uğrayanlar arasında yer alacaktır’’ mealindeki Al-i İmran suresi 85. Ayette mensuh (hükümsüz) kalınmıştır. (Taberi, Camiu’l-Beyan cilt 2sayfa 45-46)
Kur’an’da neshin tahakkuk şartlarına gelince, usul alimleri bu konuyla alakalı olarak bir takım temel şartlardan söz etmişlerdir. Neshin tahakkukunda en temel şart hükmün kaldırılmasının bir şeri delil ve hitaba dayanmasıdır. Bunun yanında hükmü kaldırılan hitaba ilişkin herhangi bir süre kaydı bulunmaması ve nasih (nesheden) şeri delilin hitabın zaman bakımından memsuhtan (neshedilen) sonra varit olması gibi hususlar da neshin tahakkuk şartları arasında yer alır.
Gelenekte alimlerin çoğuna göre Kur’an’ın Kur’an ve mütevatir Sünnet’le Sünnet’in de Sünnet ve Kur’an’la neshedilmesi mümkün, yani caizdir. (İslam Hukuk Metodolojisinde Tahsis (Daraltıcı Yorum) Prof. Dr. Ferhat Koca İSAM / İSLAM ARAŞTIRMALARI MERKEZİ Sayfa 119-121) Ancak İmam eş-Şafii Kur’an’ın ancak Kur’an’la Sünnetin’de ancak Sünnet’le neshedilebileceği fikrini benimsemiştir. (Şafii er-Risale sayfa 106-110) Öte yandan Kur’an veya mütevatir Sünnet’le sabit bir hükmün kıyasla neshinin caiz olmadığı hususunda da alimlerin büyük çoğunluğu ittifak etmiştir. Buna mukabil Şafii fıkıh geleneğinde önemli bir yere sahip olan İbn Süreyye Kur’an ve Sünnet’in kıyasla nesh edilebileceğini kabul etmiştir. Bir diğer Şafii fakih Ebu’l-Kasım el-Emmati de asli delillerden istihraç edilmiş bir kıyasla yani illeti nass veya fahve’l-hitab gibi kesin yollarla bilinen celi kıyasla neshin caiz olabileceğini söylemiştir. Çünkü böyle bir nesh ona göre Kur’an ve Sünnet’le gerçekleşen nesh gibidir. (Zerkeşi; el- Bahru’l-Muhit 5.cilt sayfa 289-291)
Evet abi yazdıklarına doğru.kıblenin değiştirilmesi de yazdıklarına işaret ediyor.benim bahsettiğim nesh surelerin aslında daha fazla olup unutturuldugunu iddia edilmesiydi.bu konuda İslami kaynaklar ne diyor ben pek birşey bulamadım.

Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 18.02.24, 16:19
Yusufiyeli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Manevi
 
Üyelik tarihi: 24.09.16
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 2,459
Etiketlendiği Mesaj: 204 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Sadik36 Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Evet abi yazdıklarına doğru.kıblenin değiştirilmesi de yazdıklarına işaret ediyor.benim bahsettiğim nesh surelerin aslında daha fazla olup unutturuldugunu iddia edilmesiydi.bu konuda İslami kaynaklar ne diyor ben pek birşey bulamadım.
İmam Ahmed bin Hanbel ‘’recm ayeti’ ’nin kaynağı hakkında Zerr’den bir başka hadis rivayet eder. Hadiste Zerr şöyle demiştir::’’ Ubey bin Ka’b bana :’Ahzab suresini okur ya da ayetlerini sayarmısın dedi. Yetmiş üç ayettir dedim. ‘Hayır’ onun ayetleri Bakara suresine yakın idi dedi ve Ahzab suresinde ‘Yaşlı erkek ve yaşlı kadın zina ederlerse Allah’tan bir ibret olsun diye kat’i suretle onları recm edin Allah güçlüdür hakimdir’ ayetini okurduk dedi (İbn Kesir Ahzab suresinin girişi, Müfessir Nesefi de bu hadisi rivayet etmiş, ancak Nesefi hadisi nakleden Ebu Zerr’dir demiştir Doğru olanda budur mesela Suyuti el-İtkan cilt 2 sayfa 36) Böyle bir rivayet asla kabul edilemez Ahzab suresinin 73 ayetten daha fazla olduğu hatta 286 ayetten oluşan Bakara suresine yakın olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Bu Kur’an’ın korunamadığı kanaatine götürür ki bizzat Kur’an’a aykırıdır.
Subhi es Salih lafzı mensuh manası baki ve hem manası hem de lafzı mensuh konu ile ilgili şunları söylüyor:
‘’Bu iki nesh için getirilen misallerin Kur’an’dan olduğunu veya neshedildiğini söyleyebilmek için ahad haberler delil olmaz’’
İbn Zafer de, bu haberin lafzı neshedilenlerden oluşunu reddetmiş ve şöyle demiştir. ‘’Çünkü ahad haberler, Kur’an-ı ispat edemez.’’
Lafzı mensuh ve hükmü baki olana misal, Nur süresinde olduğu söylenen şu meşhur misaldir:’’Yaşlı erkekle yaşlı kadın zina ettikleri zaman, Allah’tan ceza olarak onları, recm edin’’ Bu rivayetin muzdarip olduğuna delil, İbn Hibban’ın Sahihi’inde lafzı nesholunduğu iddia edilen bu ayetin Nur suresinde değil Ahzab suresinde olduğunu iddia eden rivayettir.
Ebu Davud Nur suresinde recm ayetinin celde ayetinden sonra indiğinden kaldırıldığını ve hükmününün baki olduğunu rivayet eder.
Dikkat edilirse, bu rivayet aynı olmasına rağmen bir Ahzab suresinde diğeri Nur suresinde olduğunu belirtiyor. Bu da rivayetle ilgili şüpheleri daha da artırıyor. Zaten ahad olan bir haber ile Kur’an’dan bir şey tespit etmek mümkün değildir. Böyle bir iddianın doğruluğunu savunmak Allah’ın bir takım ayetleri gönderip de Rasul tarafından kaydedilmediği zehabını uyandırır. Böylece Rasulun de risalet görevini tam olarak yapömadığı ortaya çıkar. Böylece elimizde bulunan Allah’ın Kitabı’nın haşa eksik olduğunu iddia etmiş olurlar.
Suyuti el-İtkan’da Ceys bin Sad’dan Hz. Ebubekir’in Hilafeti döneminde Kur’n’ın tedvini ile ilgili rivayetleri açıklarken şunları nakleder ‘’ Zeyd bin Sabit Kuran ayetlerini ancak iki adil şahitle birlikte olunca yazıyordu. Ömer bin Hattab recm ayetini getirdi Zeyd bunu yazmadı. Çünkü kendisi tek idi. Ebu Huzeyme bin Sabitte Tevbe suresinin son kısmını getirdi. Şahidi de olmadığı halde onu kabul etti. Çünkü Rasulullah (s) onun şehadetini iki şahidin yerine kabul etmişti. Recm gibi çok önemli bir hadiseyle ilgili bir şey varsa onu sadece Hz. Ömer’in bildiği diğerlerinin bilmediği kabul edilemez.
hüküm olarak baki kalıp da tilaveten bir Kur’anı esesın neshedilmesi bizzat Kur’an’a aykırıdır. Çünkü Yüce Allah şöyle buyuruyor: ‘’Allah size neyi haram kılmışsa onu açık bildirmiştir.’’ (Enam suresi 119. Ayet) Recm, Allah’ın açıkça haram kıldığı zina suçuna ait bir ceza olduğu için bununda açıkça bildirilmesi gerekir. Allah bu açıklamayı Nur suresinde yapmıştır.
Ayet olduğu iddia edilen sözün şekli hakkında gelen rivayet ihtilaflıdır. Ayrıca cezaya konu olarak sadece yaşlı erkek ve yaşlı kadının zikredilmesi şaşırtıcı bir durumdur.
Hz. Ömer bir ayetin yazılması hususunda şahitliği kabul edilmeyecek kadar adil dreğil miydi? Eğer Nebi (s.) vefat edinceye kadar recm ayeti lafız ve hüküm yönünden neshedilmediyse ve Hz. Ömer bundan emin idiyse bu durum karşısında sessiz kalmayacak kadar da güçlü değil miydi ? Ayrıca Hz. Ömer bu ayeti bilen ikinci kişiyi rahatlıkla bulabilirdi
Kaldı ki Hz. Ebubekir’e Kur’an’ın yeniden yazılması ve düzenlenmesi teklifini veren Hz. Ömer’dir. Kendisi bizzat buna öncülük etmiştir. (Suyuti el İtkan Cilt 1 sayfa 60-63)
Hafız Ebu Ya’la’nın tahric ettiği ve Nebi (S.)’nin recm ayetinin yazılması talebine karşılık vermemesi hususundaki hadise gelince, o mecliste Hz. Ömer de vardı ki kendisi bu hadisin ravisiydi. Bu konuda şüpheli olabilirdi veya en azından recm ayetini Nebi (S.) zamanında bu yüzden neshedildiği düşüncesine sahip olabilirdi.

__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 18.02.24, 17:08
La Tahzen12 - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Vefalı Üye
 
Üyelik tarihi: 17.01.21
Bulunduğu yer: Yaradanın Rahmetinde
Mesajlar: 3,092
Etiketlendiği Mesaj: 107 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Youtubede çoğu hocada cinleri el altında tuttuğunu sanan cinlere hükmettiğini sanan hocalarda cinlerin emrinde olup o cinlere hükmettiğini sanmakta tevhid daveti yapıp 4 mezhebi itibarsizlastiranlarda deccalin emrinde tekfir ile müslümanların arasını bozanlarda bU zumrede deccalin faaliyeti Resulumuz sav öldükten sonra başladi o gün bugün tüm kâfir cinler onun emrinde ve geçmişte alım olanlardan bazılarında onun emrindeydi ama kimler bilmiyorum alım araştırması yapmıyorum artık araştırdık karım Salih insanlar olarak görünüyor Allah bilir Osmanlı dönemi bittikten sonra tüm ülkelerde deccalin emrine girdi bı hadise göre ümmetin ömrü binbeşyuz yıldır bu yıl dolunca deccal kendi ilahligina davette bulunacak Allahu alım en doğrusunu bilen odar yazdıklarım gayb bilgisidir ama ben sır saklamayı sevmem ahir zamanda kuran hadis ve 4mezhebe Tutunamayanlar bu fitneye düşer avam a mezheb olmadanda ibadet edilir fıkıha gerek yok demektir . Milleti ateşe davet etmektir bı zamanlar Ebu hanzalayi severdim fakat iyisini aldım kötüsünu kendi düşünsün

__________________
Resulullah sav buyurduki 'herkim kendisine fayda veya zarar giderdigine inanarak muska takarsa Allah onun hayatta hiçbir işini tamamlamasın başka bi rivayette ise 'kim muska veya temime takarsa Allah'a şirk koşmuştur . (Ahmed. 17372 ,Ahmed 16781.Elbani 492.)
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 18.02.24, 18:18
Yusufiyeli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Manevi
 
Üyelik tarihi: 24.09.16
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 2,459
Etiketlendiği Mesaj: 204 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Hadislerle alakalı olarak Hanefilere ait bazı farklı görüşler bulunmaktadır. Bu görüşlerle alakalı hem Türkiye’de hem de Arap dünyasında çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Hanefilerin diğer mezheplerle ilgili tartışmalarında haber-i vahid önemli yer tutmaktadır. Zira Hanefiler haber-i vahide karşı biraz mesafeli durmaktadır ya da öyle bir izlenim vermektedirler. Kısaca belirtmek gerekirse onlara göre haber-i vahid bir veya daha çok ravinin rivayet ettiği fakat meşhur ve mütevatir hadis mertebesine ulaşmayan haberdir. Bu tanım Ebu Hanife ve talebeleri döneminde bilinen bir tanım değildir. Onların haber-i vahidden anladıkları sözlük anlamına da uygun olarak tek kişinin rivayet ettiği haberdir. Nitekim onlar tek kişinin rivayet ettiği haberi kabul edilemez şazz haber olarak değerlendirmiştir. Haber-i vahid ile ilgili bazı meseleler ise şöyledir:
Haber-i vahid İlm-i yakin ifade etmese de amel gerektirir. Bundan dolayı haber-i vahidle sabit olan hükümfarzın bir derece aşağısında olan vaciptir. Mesela Allah ‘’Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun’’ buyurur. Bu farzdır, Fatiha’nın okunmasıyla ilgili haber-i vahid ise şüphe ifade eder. Dolayısıyla birincinin ikinciyle değiştirilmesi caiz değildir. Fakat ikinci birincinin hükmünü tamamladığı için onunla amel etmek vaciptir. Bu anlayışın ‘’Kur’an nassına ziyade yapmak nesihtir’’ ilkesiyle de yakından alakası vardır. Buna göre Kur’an nassının hass olsun amm olsun delaleti katidir. Bunları ancak kendi kuvvetinde bir nass neshedebilir. Zann-ı galip ifade eden haber-i vahid katiyyet ifade eden Kur’an nassının hükmünü değiştiremez. Mesela namazda Fatiha okumak namazın bir rüknü değildir. Çünkü bu Kur’an nassıyla sabit olan bir şeye ilavedir. Fatiha okumayı Kur’an’dan kolayınıza gelen okuma yerine geçirirseniz bu nassa ziyade olur ve onu neshetmiş sayılır. Haber-i vahidle böyle bir ziyade kabul edilemez, ancak haber-i vahidle amel etmek vaciptır. O zaman Kur’an’dan kolaya geleni okumak farz Fatiha’yı okumak vacip olur. Aynı duruma örnek olarak ruku ayeti de verilir. Burada bizden istenen malum eğilmedir ve bu farzdır. Bununla ilgili hadisle sabit olan tadil-i erkanı da farz kabul etmek ayete ziyade yapmak anlamına gelir ki bu durumda haber-i vahid ayetin hükmünü neshetmiş olur. Ancak tadil-i erkan ile amel etmek de vaciptir. Dolayısıyla rükü etmek farz rüküü tadil-i erkana riayet ederek gerçekleştirmek vacip olur. Oysa Şafii’ye göre nassa ilave olan fazlalık amm olan hükmü tahsisten ibarettir, neshle ilgisi yoktur. Buna göre Fatiha okumak farzdır. Umumi olan Kur’an’dan kolayımıza geleni okuma farzı, tahsis edilerek Fatiha okumaya hasredilmiştir. Rüku da umumidir. Bu da tadil-i erkan ile tahsis edilmiştir. Yani farz olan tadil-i erkan ile birlikte rükuu gerçekleştirmektir. Umumi hükümleri tahsis etmek de Hz. Peygamber’in görevleri arasındadır. Burada dikkat çekici bir husus vardır. O da Hanefillerin meşhur ve mütevatir hadisle nassa ziyadeyi nesh saymamalarıdır. Yani namazda Fatiha okunması gerektiğine dair hadis meşhur olsaydı bu kadar izaha gerek kalmayacak bu nesh sayılmayacaktı.

__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 20.02.24, 15:46
 
Üyelik tarihi: 09.03.21
Bulunduğu yer: Türkiye
Mesajlar: 129
Etiketlendiği Mesaj: 3 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

İmas Utanmaz mısın be sen adam?!
El cebel camiinde Ömer Radıyallahu anh hakkında çok hata yapmış dediğini diyorsun fakat bu kitap ibni teymiyye'ye AİT DEĞİL.
İbni Teymiyyenin değil o kitap fakat o kitapta böyle demiş diyorsun gerçekten kendini bu kadar düşürme insanda az utanma olur...
İlmin adabına uymuyorsun daha ama bir Âlim kulu eleştirme cürretinde bulunuyorsun hele birde eleştirinde ona ait olmayan kitapta böyle demiş diyip iftira atıyorsun.
Oradan buradan duyduğun şeyler ile zanda bulunuyorsun. İftira atmadan önce aç adamın kitaplarını görüşlerini oku.
Âlimler çok zulüm ve iftiralara maruz kalmıştır hele ki onlara iftira eden müfteri insanlar tarafından...

Birde diyorsun sonradan bu ilme ihtiyaç doğdu.
Ben sana bunun çevirisini yapayim hiç bir bidate sonradan ihtiyaç duyulmaz Resulullah buyurmuş;
İşlerin en şerlisi muhdes (dinden olmayıp sonradan dine sokulmaya çalışılan) olanlardır! Dine sonradan sokulan her şey bid'attır. Her bid'at dalalettir ve her dalalet ateştedir!”
Resulullah'ın ve sahabelerin yapmadığı şeye buna sonradan ihtiyaç duyuldu diyemezsin anladın mı bidatçi. Benim yolum Peygamber ve sahabe'nin yolu daha fazla kendini rezil etme zaten üslubundan hakaretlerden kendi seviyeni belli ediyorsun.

Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 20.02.24, 14:39
Acemi
 
Üyelik tarihi: 20.02.24
Bulunduğu yer: india
Mesajlar: 1
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

assalamu alaikum ,sevgili kardeşlerim eşimin bana doğru düzgün cevap vermemesi ve benimle konuşamaması gibi bir problemin içindeyim bu konuda moralim bozuluyor bana yardımcı olabilecek birinin yardımına ihtiyacım var eşimin bana daha şefkatli olmasını sağlayabileceğim bir sure var mı

Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 20.02.24, 18:29
Yusufiyeli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Manevi
 
Üyelik tarihi: 24.09.16
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 2,459
Etiketlendiği Mesaj: 204 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

ÎMÂN-AMEL İLİŞKİSİ VE BÜYÜK GÜNAH:1) MEZHEPLERİN GÖRÜŞLERİ: a) Haricîlerin görüşü: Haricîlere göre, büyük günah işleyen küfre girer. Hatta bazı Haricîlere göre küçük günah işleyenler bile küfre girerler.[ Bağdâdî, Usûlu’d-dîn, s. 249.]Haricîler, İblis’ in Allah’a inandığını ve ibadet etmekte olduğunu, ancak Yüce Allah’ın, Hz. Âdem (a.s.)’a secde etmesini emretmesi üzerine Âdem (a.s.)’a secde etmeyerek Allah’ın emrinden çıktığını ve böylece Allah tarafından lânetlendiğini ve cehennemde sürekli kalmayı hak ettiğini bildirerek, bunu, büyük günah işleyenin kâfir olduğuna delil getirmektedirler. Bir de “Allah’ın indirdiği ile hükmetmeyenler, kâfirlerdir” (Mâide süresi ayet 44) ayetini görüşlerine delil getirmektedirler. b) Mutezilenin Görüşü: Ameli yani dîni emirlerin yapılması ve yasaklardan kaçınılmasını imanın bir rüknü sayan Mutezileye göre, büyük günah işleyen yani ayetlerle ve mütevâtir hadislerle sabit olan dîni emirleri yapmayanlar ve dîni yasakları çiğneyenler imandan çıkar, ama küfre girmez, imanla küfür arasında bir yerde bulunur. Tevbe etmeden ölürlerse cehenneme girerler ve orada devamlı kalırlar.[ Şehristânî, Nihâyetü’l-ikdâm, s. 470]Mutezile, “Kim de Allah’a ve Peygamberine isyan eder, (Allah’ın) sınırlarını (çiğneyip) geçerse onu da -içinde daim kalıcı olarak- ateşe koyar. Onun için hor ve hakir edici bir azap vardır.” (Nisâ, suresi ayet 14)“Hayır, kim bir kötülük (günah) kazanır da suçu kendisini çepeçevre kuşatırsa onlar, cehennemliktirler. Onlar orada bir daha çıkmamak üzere kalıcıdırlar.” (Bakara, suresi ayet 81)“Kim bir mü ’mini kasten öldürürse cezası, içinde ebedî kalıcı olmak üzere cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, onu lânetlemiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır” (Nisâ, suresi ayet 93) ayetlerini görüşlerine delil getirirler.[ Mâtürîdî, Tevhid, s. 349; Cüveynî, İrşad, s. 388; Şehristânî, Nihâyetü’l-ikdâm, s. 477.] Ehl-i Sünnet âlimlerine göre ise bu âyetler Mutezile görüşüne delil olmaz. Zira bu ayetlerde söz konusu edilen fiilleri işleyenler bunları helal görerek işledikleri takdirde küfre girmiş olurlar. Çünkü haramı helal, helali haram saymak küfürdür.[ Nesefi, Medârik (Tefsir), I,59, 214, 244]Mutezile, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in, “Zina eden kişi zina ederken mü’min olarak zina etmez. Şarap içen kimse şarap içerken mü’min olarak şarap içmez. Hırsızlık eden kimse hırsızlık ederken mü’min olarak hırsızlık etmez!” [Buhârî, Eşribe, 1; Müslim, İman, 100-105; Tirmizî, İman, 11; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15] hadisini de görüşlerine delil getirirler. Ancak Ehl-i Sünnet âlimleri bu hadiste zikredilen imanı, kâmil imana hamletmişlerdir) Ehl-i Sünnet’in Görüşü: Ehl-i Sünnete göre, amel, imanın bir parçası ve rüknü olmadığından büyük de olsa günah işlemek kişiyi imandan çıkarmaz, küfre götürmez. Günah işlemenin küfür sayılması şu ayetlere göre mümkün değildir: “Şüphesiz ki Allah, kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz; bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar.” (Nisâ, suresi ayetler 48,116) “De ki: “Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü Allah bütün günahları bağışlar.” (Zümer, suresi ayet 53)Mutezilenin görüşlerini desteklemek için delil olarak getirdiği; “Zina eden kişi zina ederken mü’min olarak zina etmez. Şarap içen kimse şarap içerken mü’min olarak şarap içmez. Hırsızlık eden kimse hırsızlık ederken mü’min olarak hırsızlık etmez”[ Buhârî, Eşribe, 1; Müslim, İman, 100-105; Tirmizî, İman, 11; Ebû Dâvûd, Sünnet, 15] hadisi, Ehl-i Sünnete göre; zina, şarap içme ve hırsızlık etme gibi çirkin fiillerin kâmil iman sâhibi müminlerden çıkmayacağını belirtmek içindir. Nitekim Ehl-i Sünnet’in bu görüşünü, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in şu hadis-i şerifi desteklemektedir: “Cibril bana geldi ve «Ümmetinden Allah’a ortak koşmadan ölenler Cennet’e girecek» diye müjdeledi. Bunun üzerine Ebû Zer el-Ğıfârî (r.a.): “–Zina etse, hırsızlık etse yine girecek mi?” diye Hz. Peygamber (s.a.v.)’e sormuş, Hz. Peygamber (s.a.v.):“–Zina da etse, hırsızlık da etse yine girecek.” buyurmuş, buna âdeta inanamayan Ebû Zer üç kere aynı soruyu sormuş, Hz. Peygamber (s.a.v.) her defasında aynı cevabı vermiş, dördüncü defa sorunca Hz. Peygamber (s.a.v.) kızarak: “Ebû Zerr’in inat ve ısrarına rağmen cennete girecek.” buyurmuştur.[ Buhârî, Tevhid, 33; Müslim, İman, 153; Tirmizî, İman, 18.]Bunlara ilâveten Ehl-i Sünnet âlimleri, “amel imanın bir cüzü ve rüknü değildir, büyük günah işlemek küfür değildir” tarzındaki görüşlerine şu ayetleri delil getirmişlerdir: “İman edenler ve salih amel işleyenler...” (Bakara, suresi ayet 82. Ayrıca Bakara suresi ayet 277; Nisâ, suresi ayet 57; A’râf, suresi ayet 42)Bu ayetlerde amel, imana atfedilmiştir. Arapçada birbirinden ayrı şeyler birbirine atfedildiklerinden, bu, amel ile imanın ayrı şeyler olduğunu, amelin, imanın bir parçası olmadığını gösterir. “Her kim, mü’min olarak iyi olan işlerden yaparsa...” (Tâhâ, suresi ayet 112) Bu ayette, amellerin sahih olması için iman şart koşulmuştur. Arapçada şart ile meşrut (şart koşulan) ayrı şeylerdir. Bu da amel ile imanın ayrı şeyler olduğuna delâlet etmektedir. “İman eden kullarıma söyle namazı kılsınlar!” (İbrâhîm, suresi ayet 31)“Ey mü’min ler! Namaza kalktığınızda yüzlerinizi.. yıkayın!” (Mâide suresi ayet 6) Bu ayetlerde Yüce Allah, namaz kılmadan önce kullarına mü’min adını vermiştir. “Eğer müminlerden iki topluluk birbirleriyle savaşırlarsa aralarını düzeltin!” (Hucurât suresi ayet 9) “Ey mü’min ler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı.” (Bakara suresi ayet 178) ayetlerinde, insan öldürmek gibi büyük günah işleyenleri Yüce Allah “mü’min ler” diye anmıştır.Ashâb-ı Kehf ve Firavun’un sihirbazları, âlimlerin ittifakıyla cennetliktirler. Halbuki bunların amelleri yoktur. Demek ki amel, imanın bir rüknü ve parçası değildir.Hz. Peygamber devrinden beri, her devirde yaşayan İslâm âlimleri, kalbinde iman olup da diliyle de bunu ikrar eden fakat tembelliğinden ve gafletinden amel etmeyen yani farzları yapmayan, haramları işleyenleri, mü’min kabul etmişlerdir. Amel ayrı, iman ayrıdır. Bazan müminden amel kalkar, ama iman hiçbir zaman kalkmaz. Meselâ “Fakire zekât yoktur” denir. Ama “Fakirin imanı yoktur” denmez.[ Ali el-Kârî, Şerhu’l-Fıkhi’l-ekber, s. 162] Bir mü’minin işlediği büyük günah, onu imandan çıkarmaz, küfre sokmaz. Ama işlediği günahı helal kabul ederse, bu, küfürdür.[ Ebû Hanîfe, el-Fıkhu’l-ekber, s. 5.] İşlediği günahı helal görmedikçe Ehl-i kıbleden yani Kâbe’ye yönelerek namaz kılmanın farz olduğuna inananlardan, kimseye, “kâfirdir” denemez.[ Tahâvî, el-Akîdetü’t-Tahâviyye, s. 40.] Zina gibi büyük günahlar, kişiyi imandan çıkarmaz, küfre sokmaz.[ Eş’ari, Luma’, s. 75. ]İmam Mâlik, İmam Şâfiî, İmam Ahmed b. Hanbel ve İmâm Evzaî gibi selef âlimleri, ameli, kâmil imanın bir rüknü saymışlardır.[ Taftâzânî, Şerhu’l-Akâid, s. 156]Netice olarak diyebiliriz ki Ehl-i Sünnet’i göre amel, imanın bir parçası ve rüknü değildir. Dolayısıyla amel sizlik (haram işlemek, farzı terk etmek) küfür değildir. Ancak imanla amelin çok sıkı bir ilişkisi vardır. İmanlı kişi, amel ederek (farzları yapıp haramlardan uzak kalarak) İslâm ın insanlara hayat veren nimetlerinden faydalanabilir.

__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 20.02.24, 19:02
Yusufiyeli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Manevi
 
Üyelik tarihi: 24.09.16
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 2,459
Etiketlendiği Mesaj: 204 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Bazen insan durduğu yerden toptancı bir bakış zaviyesinden bakarak diğer cemaat ve ekolleri acımasızca tenkit edebiliyor. Merhum Elmalı’nın Hak Dini Kur’an Dili tefsirinde bugün kendisini İslam’a izafe eden birçok farklı grup, fırka cemaat, tarikat veya hareket arasında derin ihtilaf ve çatışmalara sebep teşkil eden muhtelif görüş, düşünce, ekol ve eğilime yer vermiş, dahası tümden ret ya da tümden kabul yerine muhakkik bir alime yakışan bir tavırla birçok farklı düşünce ekol ve gelenekten istifade cihetine gitmiştir. Mesela İhlas suresinin tefsirinde uzun uzadıya İbn Sina’yı konuştururken, kimi zaman Muhyiddin İbnü’l Arabi’nin vahdet-i vücut anlayışından kimi zaman da Gazali’nin İşrak felsefesine ve bu felsefenin vahdet-i vücut fikriyle bütünleştirilmesine vesile olan Mişkatü’l-Envar adlı risalesinden alıntılar yapmıştır. Yine Elmalı Fahreddin er-Razi’nin ansiklopedik hüviyete sahip tefsirinden alabildiğince istifade ederken, bu tefsirdeki hakim Eşari bakış açısını ön plana çıkarmak yerine Ehl-i Sünnet’i şemsiye kavram olarak değerlendirmiş ve bunun bir yansıması olarak Selefiyye, Eş’ariyye ve Maturidiyye gibi mezhepler arasındaki iç ihtilafları dillendirmekten imtina etmiştir. Öte yandan Fil suresini tefsirinde gelenekçi çizginin çok sıkı bir temsilcisi gibi davranarak Muhammed Abduh’un yorumunu tahrifle eşdeğer sayarken, Hz. İsa’nın babasız olarak dünyaya gelişini monomer bir hücreden teşekkül etmiş olabileceği şeklinde açıklamak gibi oldukça modern bir yoruma da imza atabilmiştir. Bütün bu örneklerden hareketle Elmalı’nın eklektik bir dini düşünce ve tefsir anlayışına sahip olduğu söylenebilir ve bu eklektisizmin tutarlılık düzeyi kuşkusuz tartışılabilir. Ancak meselenin bir bağlamda önem arz eden boyutu tutarlılık ya da tutarsızlıktan ziyade Elmalı’nın İslam ilim ve kültür mirasından istifade tarzının bugün çok ihtiyaç duyduğumuz geniş ufuk ve perspektif hakkında güzel bir misal teşkil ediyor olmasıdır.

__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Kabul olunmuş tövbenin de alâmetiymiş günahı unutmak.. Gercek Sizden Gelenler 4 05.03.24 22:04
Kuranı Kerimin Meali Kur'an mıdır? Meal okumak asıl anlamı bozar mı? Bro Sorularınız 11 18.02.24 13:58
Hz.Adem A.S ile Hz.Muhammed S.A.V Arasında Kuranı Kerimde geçen tüm peygamberler Skoda Peygamberler 1 06.02.24 21:05
Kuranı Kerimde Bazı Ayetler Neden KUL - de ki Kelamullahıyla Başlar? Havasokulu Diğer Havas Konuları 10 14.05.20 11:44
Kuranı Kerimde yer alan belli başlı konulara ulaşabileceğiniz liste desperado Kuran-ı Kerim 9 17.05.18 01:42


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 12:44.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147