Havas Okulu - Tekil Mesaj gösterimi - Peygamberler tarihi Adem a.s
Tekil Mesaj gösterimi
  #14  
Alt 13.02.24, 19:49
Cazgircinx - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
☆Cazgircinx Cazgircinx isimli Üye şimdilik offline konumundadır
⚘️ Üveys
 
Üyelik tarihi: 27.02.23
Bulunduğu yer: Deprem bölgesinde akdenizde yaşamaktayım
Mesajlar: 2,032
Etiketlendiği Mesaj: 73 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

EYYUB ALEYHİSSELAM


Nesebi ve gençliği Hazreti Eyyub, Hazreti İshak’ın oğlu Iys evladındandır. Babası Mus bin Ravil veya Razıh bin Iys’dir. Annesi, Hazreti Lut’un neslinden idi. Hanımı Rahime, Hazreti Yusuf’un oğlu Efrahim’in kızıdır. Eyyub aleyhisselam uzun boylu, kıvırcık saçlı, güzel gözlü, geniş göğüslü, kısa boyunlu ve adaleli kollu idi. Allahü teala Hazreti Eyyub’a, dedesi Hazreti İshak’ın duası bereketiyle çok mal ve servet verdi. Sürü sürü hayvanlar, bağlar, bahçeler ve çok evlat ihsan etti. Şam civarında Beseniyye mevkiindeki çiftliklerinde binlerce insan çalışırdı. Hizmetçilerinin, tarla ve hayvanlarının çokluğu bakımından asrında bir benzeri yoktu. Servetinin çokluğu, onu, Allah yolundan hiçbir zaman alıkoymadı. Çok ibadet ederdi. Yetimlere dullara bakar, misafirsiz sofraya oturmaz, yoksullara yardımda bulunurdu.

Çıplakları giydirir, dulları korurdu. Eyyub aleyhisselama, Şam civarında yaşayan insanlara peygamber olduğu bildirildi. Onları Allahü tealaya iman ve ibadete çağırdı. Bu uğurda pek çok zahmet çekti. İlahi vahye mazhar bir peygamber olduğu, Kur’an-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: (Biz, Nuh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi sana da vahyettik. Nitekim İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyub’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyetmiştik.) [Nisa 163] (Biz ona, İshak ile Yakub’u ihsan ettik ve her birini hidayete, nübüvvete erdirdik. Daha evvel de Nuh’u ve onun neslinden Davud’u, Süleyman’ı, Eyyub’u, Yusuf’u, Musa’yı ve Harun’u hidayete, nübüvvete kavuşturduk. Biz, iyi hareket edenleri işte böyle mükafatlandırırız.) [En’am 84]

Hazreti Eyyub’un imtihanı Eyyub aleyhisselam, Allahü tealayı andığı zaman, göklerde bulunan melekler ona salat ve selam ederlerdi. Cenab-ı Hak, Hazreti Eyyub’u imtihan etmeyi murad etti. Eyyub aleyhisselamın imtihana çekilmesinin sebeplerinden birini ibni Esir ve ibni Asakir şöyle bildirirler: Şam tarafında kuraklık, kıtlık olur. Mısır Hükümdarı Eyyub aleyhisselama, bize gel! Bizim yanımızda senin için bolluk, genişlik vardır, diye yazı gönderince Eyyub aleyhisselam malları ve ailesi ile birlikte Mısır’a gider. Firavn onlara yiyecekler, elbiseler verip kalacak yer temin eder. Eyyub aleyhisselam Hükümdarın yanında bulunduğu bir sırada Şuayb aleyhisselam gelip içeri girer ve hükümdara şöyle seslenir:

-Gök, yer, denizler ve dağlar halkı kızınca Allahü tealanın da gazaba geleceğinden korkmaz mısın? Eyyub aleyhisselam ise susar ve konuşmaz. Şuayb ve Eyyub aleyhisselam hükümdarın yanından çıkınca Allahü teala Eyyub aleyhisselama: -Ey Eyyub! Sen, hükümdarın ülkesine gittiğin için sustun, öyleyse imtihana hazırlan, diye vahy eder. Böylece Allahü teala Hazreti Eyyub’u imtihana tabi tutar. Önce Hazreti Eyyub’un mallarını çeşitli vesilelerle elinden aldı. Koyunları sel ile, ekinleri rüzgar ile telef oldu. Şeytan da çoban suretinde, ağlayarak Eyyub aleyhisselamın yanına geldi. Eyyub aleyhisselam o esnada insanlara vaaz ve nasihatle meşgul idi. “Ey Eyyub! Şaşılacak bir afet oldu.

Allahü teala malını mülkünü helak etti!” dedi. Hazreti Eyyub, bu haber karşısında hiçbir şikayette bulunmayarak, Allahü tealaya hamd ve şükürde bulundu. Şeytan onun hamd ve şükretmesi karşısında tekrar dedi ki: - Hani hudutsuz araziler, hani sayısı bilinmeyen hayvanlar, hani meyve bahçeleri, hani evler, ocaklar? Bunca mal ve mülk elden gitti. Bir daha bunlar ele geçer mi? Hazreti Eyyub yine şükredip şöyle cevap verdi: - O malı mülkü bana Rabbim vermişti. Şimdi de aldı. Çünkü malımın da benim de sahibim Odur. Dilerse verir, dilerse alır, Ona yaptığı işten dolayı sual sorulmaz! Hazreti Eyyub’un bu hali ve sözleri, şeytana müthiş bir şamar oldu. Bu kadar malı mülkü gitmiş olmasına rağmen, sabır ve şükründe ve tevekkülünde zerre kadar bir değişiklik olmaması, onu çileden çıkarıyordu. Ancak Eyyub aleyhisselam Allahü tealanın bir peygamberi idi. O bütün bu malların sevgisini kalbine hiç getirmemiş ve bunları Allahü tealanın rızasını kazanmaya vesile kılmıştı.

Kalbinde zerre kadar mal sevgisi bulunmayan kimse, geçici olan mal ve mülke hiç aldanır mıydı? Allahü teala, Eyyub aleyhisselamın bütün malını aldıktan sonra, hocaları ile ders okuyan çocuklarının da zelzele ile canlarını aldı. Bunu gören şeytan, hoca şekline girip, feryat ve figan ile Hazreti Eyyub’un yanına geldi. Başına topraklar serpip, gözlerinden kanlı yaşlar akıtarak dedi ki: - Ey Eyyub! Allahü teala evini zelzele ile yıktı. Çocukların öldü. Her biri parça parça oldular. Bağrışmaları, inlemeleri dayanılacak gibi değildi. Şeytan öyle anlattı ki, Hazreti Eyyub’un mübarek gözlerinden yaş geldi.

Şeytan; Hazreti Eyyub’un feryat ve figan etmesini bekliyordu. Fakat ondaki sabır ve tevekkülü görünce, hiddetlendi ve tam konuşmaya başlayacağı sırada Hazreti Eyyub dedi ki: - Ey mel’un! Sen İblissin. Beni Rabbime isyana teşvik etmek istiyorsun. Şunu bil ki, evladım bir emanet idi. Rabbime niçin incineyim? Ben her halükarda Rabbime hamd ederim. Hazreti Eyyub Allahü tealanın takdirine razı olmuş idi. Oğullarının vefat etmeleri üzerine, “Eceli gelen bu dünyadan gider. Birgün ben de gideceğim!” diye düşündü. Bundan sonra Allahü teala, Eyyub aleyhisselamı, bedenine hastalık vererek imtihan etmeyi murat etti. Eyyub aleyhisselamın vücuduna hastalık verdi.

Hazreti Eyyub’un hastalığı gün geçtikçe şiddetlendi. Akrabaları, komşuları ve başkaları yanına uğramaz oldu. Yalnız, sadakat ve şefkat timsali hanımı Rahime Hatun onu terketmedi. Ona hizmetine devam edip, ihtiyaç için neyi varsa sarfetti. El işi yaparak, başka evlere hizmet için giderek maişet teminine çalıştı. Bu arada şeytan yine vesvese vermek için elinden geleni yapıyordu. Kah Eyyub aleyhisselama mal ve mülkünü hatırlatıyor, bazen çocuklarını, bazen de hastalığını hatırlatıyordu. Ama her seferinde sabır, hamd ve şükürle karşılık buluyordu. Hazreti Eyyub’un hasta olması ve hastalık sebebi, Kur’an-ı kerimde Sad suresi 41. ayet-i kerimesinde mealen şöyle bildirilmektedir: ([Ey Habibim!] Kulumuz Eyyub’u hatırla! O, Rabbine; şeytan beni yorgunluğa, meşakkate ve azaba, hastalığa uğrattı, sebep oldu, diye dua ve nida etti.) Burada Hazreti Eyyub edebi gözeterek, duasında yorgunluğu ve hastalığı, şeytana nisbet etti. Çünkü şeytan, zenginliğine, evladına ve çok ibadet edişine haset edip, musallat olmak istemişti.

Gerçekte Eyyub aleyhisselam her şeyin Allahü tealadan olduğunu bilirdi. Şeytan bu defa da Hazreti Eyyub’un bulunduğu şehir halkına vesvese vererek; “Aman Rahime ile görüşüp, ona yardımcı olmayın! Eyyub’un hastalığı size de geçer. Onu şehrinizden kovun!” dedi. Şehir halkı, Rahime’ye haber gönderip; “Eyyub’u alıp, buradan beraberce gidiniz! Yoksa sizi taşla öldürürüz!” tehdidinde bulundular. Rahime Hatun, Hazreti Eyyub’u alıp oradan ayrıldı. Şehre uzaklığı fazla olmayan bir yere götürdü. Küçük bir kulübe yaparak hizmetine devam etti. O, bütün bu zor şartlara rağmen Hazreti Eyyub’a hizmet etmekten geri durmadı.

Zira ona hizmetin karşılığını ahirette kat kat göreceğini biliyordu. Hazreti Eyyub şehir dışındaki kulübesinde, rahatsız olmasına rağmen, gelip geçen insanlara Allahü tealayı hatırlatıyor, sabrı ve şükrü tavsiye ediyordu. İş ve üzüntüden bitap düşmüş olan hanımı Rahime de, şehirdeki hanımlara iplik eğirmekle meşgul idi. Hazreti Eyyub yedi yıl dert ve bela içinde bu şekilde kaldı. Halinden hiç şikayet etmedi. Bir ara Rahime Hatun, efendisine dedi ki: - Cenab-ı Hakka dua etsen de bu dertleri senden alsa... - Ey Rahime! Sıhhat ve mes’ut günlerimiz ne kadar zamandı?

- Seksen yıl idi. - Şiddet ve bela zamanı, sıhhat ve safa süresi kadar olmadan, bela için cenab-ı Mevlaya, şikayetten haya ederim. Tahammül gücünün üstünde bir sabır gösteren Hazreti Eyyub, Kur’an-ı kerimin Sad suresi 44. ayet-i kerimesinde methedildi. Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Hazreti Eyyub, insanların en uysalı, en sabırlısı ve en çok gadabını, öfkesini yenen idi.) Hakka rızası tam ve kusursuzdu. Şu şiir, onun halini çok güzel ifade ediyor: Hoştur bana senden gelen, Ya gonca gül yahut diken, Ya hil’at yahut kefen, Narın da hoş, nurun da hoş. Şeytan, Hazreti Eyyub’a ve Rahime’ye musallat olmaya devam ediyordu. Birgün, Rahime Hatun yiyecek almaya gitmişti. Şeytan, insan suretinde karşısına çıkıp sordu:

- Ey Rahime! Sen Yusuf’un oğlu Efrahim’in kızı değil misin? Burada ne arıyorsun? - Evet, Efrahim’in kızıyım! Efendim, Allahü tealanın peygamberi Eyyub, belalara müptela oldu. Onun hizmetçisiyim. - Kendine yazık ediyorsun. Hastalığı sana da geçer. - Onun üzerimdeki hakkını ödeyemem. Nimet ve rahat vaktinde onunla yaşadım. Bu hastalık halinde onu yalnız bırakamam. Rahime Hatun böyle söyledikten sonra yoluna devam etti. Dönünce; başından geçenleri Hazreti Eyyub’a anlattı. O da; “Ey hanım! O gördüğün, İblistir. Seni vesvese ile benden ayırmak ister!” buyurdu ve dikkatli olup sakınmasını tembih etti.

Şeytan, başka birgün de tabip suretinde Rahime’nin karşısına çıkarak, “Sen, hasta olan Eyyub’un hanımı mısın?” diye sordu. Rahime de; “Evet” deyince, “Ben onu yakalandığı hastalıktan kurtarmayı düşünürüm. Lakin şartlarım var!” dedi. Rahime Hatun, şartlarını sorunca, şeytan şöyle cevap verdi: - Kolay! Eyyub şarap içecek ve benim için de, şifayı sen yarattın, diyecek. Rahime Hatunun olanları kendisine anlatması üzerine, Eyyub aleyhisselam, “O şeytandır, bizi Rabbimizden ayırmak istiyor. Ondan sakın!” buyurdu. Rahime Hatunda Yusuf aleyhisselamın güzelliğinden biraz olup, o civarda ondan güzeli yoktu. Birgün yine şeytan, yakışıklı bir kişi suretine girip, Rahime’nin yolunu keserek dedi ki: - Sen kimsin? Senin gibi güzel kadın buralarda görmedim. Ben yakın köydenim. Servetimin hesabı yoktur. Rahime Hatun da; “Hasta olan Eyyub aleyhisselamın hanımıyım. Ona hizmet ederim. O, Allahü tealanın peygamberidir. Ondan başkasına meyletmem!” dedi ve yürüdü. Şeytan da ümidi kesip oradan uzaklaştı.

Hazreti Eyyub’un duası Hazreti Eyyub’un hastalığı çok şiddetlendi. Onun bu hali, beden, kalb ve lisanıyla yaptığı kulluk ve peygamberlik vazifelerini iyice zorlaştırıyordu. O zaman Allahü tealaya şöyle dua ve niyazda bulundu: - Ya Rabbi! Bana gerçekten hastalık isabet etti. Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin. Hazreti Eyyub’un bu şekilde dua etmesinin birkaç sebebi vardı. Bazıları şunlardır:

Şeytan ona gelip; “Bana secde edersen seni bu beladan kurtarırım” demesi karşısında, şeytanın zararından dolayı mübarek kalbi hüzünlenip coştu ve; “Beladan sızlanmıyorum. Ama düşmanın haris olmasından rahatsız oluyorum” deyip; “Bana hastalık isabet etti” buyurdu. Hazreti Eyyub’a iman eden birkaç kişinin; “Eğer bunda hayır olsaydı, bu belaya müptela olmazdı!” demeleri, onun mübarek gönlünü mahzun etti. Onun için böyle dua etti. Kavminden birkaç kişi zaman zaman gelip, Hazreti Eyyub’un halini görüp, acırlardı. Birgün yine onun yanına gelip, birbirlerine dediler ki: - Bu kişiye bu dertler geleli beri Rabbinden bir merhamet yetişmedi. Bu belanın sona ermesi lazımdı. Halbuki günden güne çoğalıyor, şiddetleniyor.

Hazreti Eyyub bu sözlerden incindi ve dedi ki: - Ya Rabbi! Yıllardır bu mihneti çektim. Senin muhabbetinin arzusu beni öyle kapladı ki, bu beladan hiç incinmedim. Nice zaman bu derdi çekmeye razı idim. Fakat bu sözler bana güç geldi. Ya Rabbi! Sen merhamet edenlerin en merhametlisisin! Birgün Hazreti Eyyub’a Cebrail aleyhisselam gelip, onu zor konuşur bir halde buldu. Ona dedi ki: - Neden böyle durursun? - Sabırdan başka çare nedir? - Hak tealanın hazinesinde bela çoktur. Sen ona takat getiremezsin. Allahü tealadan afiyet iste! Bunun üzerine Eyyub aleyhisselam yukarıdaki şekilde dua etti. Eyyub aleyhisselam bedenindeki hastalık sebebiyle, insan olması bakımından inlemiş; ruhen de Allahü tealanın cemaline yönelmiştir.

Cismen dili; “Bana gerçekten hastalık isabet etti” derken, manen de; “Sen merhametlilerin en merhametlisisin” diye zikretmiştir. Bir kimse, Resulullah efendimizin mescidine girdi ve Eyyub aleyhisselam ile ilgili bazı sualler sordu. Peygamber efendimiz ağladı ve buyurdu ki: (Allahü tealaya yemin ederim ki, Eyyub [aleyhisselam] beladan inlemedi, sızlanmadı. Lakin yedi sene, yedi ay, yedi gün, yedi saat o belada kaldı. Ayakta namaz kılmak istedi, duramadı, düştü. Hizmette kusur görünce; “Bana gerçekten hastalık isabet etti” dedi.)

Hazreti Eyyub’un hastalıktan kurtulması Birgün hanımı Rahime Hatun yiyecek aramaya çıkmıştı. İkindi vakti, Allahü tealadan Eyyub aleyhisselama lütuf müjdesi ulaştı. Cebrail aleyhisselam çıkageldi ve Allahü tealadan; “Ey Eyyub! Bela verdim sabrettin. Şimdi ben sana sıhhat ve nimet vereceğim. Ey Eyyub, ayağını yere vur! Çıkan su ile guslet ve soğuğundan iç!” emrini getirdi. Bu emr-i İlahi üzerine Hazreti Eyyub ayağını yere vurdu. İki su pınarı fışkırdı. Biri sıcak olup, yıkanmak için, diğeri soğuk olup, içmek için idi. Sıcağından guslettiğinde bedenindeki rahatsızlıklardan; soğuğundan içince de içindeki hastalıklardan şifa buldu. Kuvveti geri geldi. Taze bir genç oldu. Cebrail aleyhisselam Hazreti Eyyub’a elbise giydirdi. Lütuf bulutu, üzerine geldi. Üstüne altın parçacıkları saçıldı. Bir müddet sonra Rahime şehirden döndü. Hazreti Eyyub’u tanıyamadı. Kaybolduğunu zannetti. Sahraya koştu, feryat edip ağlayarak dedi ki:

- Bu kadar sıkıntı çektim, hazineyi elden kaçırdım, hastayı kaybettim. Ey Eyyub! Bilmem seni hangi canavar götürdü, hangi hayvan yedi? Cebrail aleyhisselam Hazreti Eyyub’a dedi ki: - Ey Eyyub! Rahime’yi çağır, gönlünü hoş eyle! Eyyub aleyhisselam da hanımına seslendi: - Ey hanım! Kimi çağırırsın, kimi ararsın? - Bir hastam vardı, hayat arkadaşım idi, onu kaybettim. - İsmi ne idi? - İsmi sabırlı Eyyub idi. - Nasıl bir kimse idi? - Sağlıklı iken sana benzerdi. - Ey Rahime! O hasta olan Eyyub, benim. Allahü teala bana sıhhat verdi. Hazreti Eyyub’un kendisini tanıtması üzerine Rahime Hatun endişelerinden kurtuldu ve her ikisi birlikte Allahü tealaya şükrettiler.

Bu halden sonra hanımıyla beraber oradan ayrılıp şehre doğru yola çıktılar. Şehrin kapısına gelince, bütün şehir halkının, kendilerini karşılamaya çıktıklarını gördüler. Eyyub aleyhisselam onlara sordu: - Bu ne haldir, nereye gidiyorsunuz? - Bir ses duyduk. Diyordu ki: “Ey insanlar! Eyyub aleyhisselam size geliyor, onu karşılayınız!” Eyyub aleyhisselam şehre gelince, eski, köhne evini yenilenmiş gördü. Bundan başka; elinden alınmış malları geri gelmiş ve yüz çeviren dostları, kendisine muhabbetle yönelmişlerdi. Nitekim Allahü teala, Sad suresi 43. ayet-i kerimesinde mealen buyurdu ki: (Tarafımızdan bir rahmet, akıl sahipleri için bir ibret olmak üzere, Eyyub’a bütün ehlini ve onlarla beraber daha bir mislini bağışladık.)

Altınlardan topladı Abdullah ibni Abbas diyor ki: “Resul-i ekreme, (Eyyub’a bütün ehlini ve onlarla beraber daha bir mislini bağışladık.) ayetinin manasını sordum. Buyurdu ki: - Ey İbni Abbas! Allahü teala, Eyyub’a hanımını verdi ve onu gençleştirdi. Yirmi altı oğlu dünyaya geldi. Hak teala, Eyyub’a bir melek gönderdi. Melek ona, belalara sabrettiği için Allahü tealanın selam ettiğini bildirdikten sonra, kendisine, “Harman yerine çıksın!” buyurduğunu söyledi. Bunun üzerine Eyyub harman yerine çıktı. Allahü teala, üzerine kızıl renkli bir bulut gönderdi. Eyyub’un üzerine altın çekirge yağdı.

Eyyub [aleyhisselam] eteğini açıp bu altınlardan topladı.” Hazreti Eyyub’un hastalığı afiyet haline dönüşünce, o gece seher vaktinde bir ah eyledi. Sebebini sorduklarında buyurdu ki: - Her gece seher vaktinde; “Ey bizim hastamız nasılsın?” diye ses duyardım. Şimdi o vakit geldi ve; “Ey sıhhatli kulumuz, nasılsın?” sesini duymadım. Bunun için ağlıyorum. Yine Eyyub aleyhisselama, “Bu uzun hastalık müddeti içerisinde, sana en zor ne geldi?” diye sorduklarında; buyurdu ki: - Dost ve düşmanların serzenişi, her şeyden daha zordur. Her peygamber gibi Hazreti Eyyub’un da mucizeleri oldu. Bunlardan bazıları şöyledir: Eyyub aleyhisselamın kavmi çok fakirdi. Eyyub aleyhisselama gelip koyunlarının çoğalması için dua etmesini istediler. Hazreti Eyyub da dua etti. Koyunları çoğaldı ve kırktıkları yünler ibrişim haline geldi.

Eyyub aleyhisselam kavminin hakimini imana davet ettiği vakit, o, “Evimin direksiz olarak durmasını sağlarsan iman ederim” dedi. Hazreti Eyyub da dua etti. Evin direkleri düşerek, ev direksiz olarak durdu. Hakim bunu gördüğü halde yine de iman etmedi. Onun maksadı iman etmek değildi. Zira o, Eyyub aleyhisselamın, bu isteğini yapamayıp, davasından vazgeçeceğini zannediyordu.

Fakat Allahü tealanın her şeye gücünün yeteceğini hesaplamıyordu. Eyyub aleyhisselam ömrünün sonunda, en olgun evladı olan Havmel’i vasi tayin etti. Techiz ve tekfin hususlarını ona ısmarladı. Zülkifl lakabı ile bilinen Bişr adlı oğlunun peygamberliğinde ihtilaf olunmuştur. Hazreti Eyyub’un kabrinin, Şam’da Beseniyye denilen yerde olduğu bildirilmiştir.

ŞUAYB ALEYHİSSELAM


Nesebi ve gençliği Şuayb aleyhisselam, Medyen ve Eyke ahalisine gönderilen peygamberdir. Hazreti İbrahim veya Hazreti Salih’in neslinden olduğu; anne tarafından Hazreti Lut’un kızına ulaştığı ve Hazreti Eyyub’la da teyzeoğulları oldukları rivayet edilir. İsminin Arapçada Şuayb, Süryanicede ise Yesrub olduğu bildirilmiştir. İsmi ve nesebi şöyledir: Şuayb bin Mikail bin Yeşcur bin Medyen’dir. Şuayb aleyhisselam Arabi konuşurdu.

Arabistan’da, Akabe Körfezi’nden Humus vadisine kadar uzanan Medyen bölgesinde doğup büyüyen Hazreti Şuayb, o kavmin asil bir ailesine mensuptu. Hatta; dedelerinden olan Medyen’in etrafında toplanan insanların kurduğu şehre, Medyen ismi verilmişti. Hazreti Şuayb’ın gençliği, Medyen kavminin arasında geçti. Bu bölge halkı sapıtıp azıtmış olduğundan; onların kötülüklerinden uzak yaşar, babasından kalan koyunları ile meşgul olur ve çok namaz kılardı. İnsanlara güzel huyları ve nasihatleri ile örnek oldu.

Medyen halkı Medyenliler, atalarının doğru yolundan ayrılmışlar ve kötü yollara sapmışlardı. Bu sebeple, bir olan Allahü tealaya ibadet etmeyi bırakmışlar; kendi yaptıkları putlara, heykellere tapmaya başlamışlardı. Medyen’in kervan yolları üzerinde bulunması, bölge halkını ticarete yöneltmişti. Bu insanlar, yaptıkları alış verişte muhakkak hile yaparlardı. Yiyecek maddelerini alırlar, yer altına doldururlar, pahalanınca fahiş fiyatla satarlardı. Ölçü ve tartı için iki değişik ölçek kullanıyorlar, alırken büyük ölçekle alıyorlar, satarken küçük ölçekle veriyorlardı. O zamanlar, para, ya sayılarak adet olarak veya tartılarak işlem görürdü. Medyenliler, alış veriş yaptıkları şahıslardan parayı tartı ile alıyorlar, kenarından kırptıktan sonra sayı ile başkasına veriyorlardı.

İnsanların yollarını keserler, onların mallarından belli bir kısmına el koyarlardı. Yol üstünde dururlar, bilhassa yabancı ve gariplerin mallarını çeşitli hilelere başvurarak ellerinden alırlardı. Sıhhatlerinin, boş vakitlerinin, yiyecek, içecek ve giyecekteki bolluk, fiyatlardaki ucuzluk ve emniyet içinde yaşamak gibi nimetlerin kıymetini bilip şükretmezler, ayrıca bütün bu nimetlere, nankörlük ederlerdi.

Hazreti Şuayb’ın Peygamberliği Medyenliler böyle zulüm ve sapıklık içinde hayat sürerken, Allahü teala, onları doğru yola davet etmek için, Hazreti Şuayb’ı peygamber olarak gönderdi. Şuayb aleyhisselam, onlara, Allahü tealaya şirk koşmamalarını ve yalnız Ona ibadet etmelerini; alış verişte, ölçü ve tartıda haksızlıkta bulunmamalarını, ahiret gününe inanmalarını, yeryüzünde bozgunculuk yapmamalarını söyledi. Eğer sözlerini dinlemez ve Allahü tealanın emir ve yasaklarına riayet etmezlerse, dünyada ve ahirette acı azaplarla karşılaşacaklarını da haber verdi. Azgın Medyen ahalisi Hazreti Şuayb’ın sözlerini dinlemeyip, azıttıkça azıttı. Kabilesinin kuvvetli olduğunu ileri sürerek, Hazreti Şuayb’a kötülük yapmak istemediklerini söylediler.

Fakat, ona inananları tehditten de hiç geri kalmadılar. Hazreti Şuayb, kavminin sıkıntı ve eziyetlerine rağmen, kavmini doğru yola davet etti. Hazreti Şuayb son derece düzgün ve etkili konuşurdu. Bu bakımdan peygamberlerin hatibi diye meşhur olmuştu. Onun böyle düzgün ve etkili konuşmasının ve son derece sabırlı davranmasının tesiri, az da olsa halk arasında kendini gösteriyordu.

Hazreti İbrahim’e indirilen suhuflarda bildirilen hususları, yani Hanif dininin hükümlerini tebliğ eden Hazreti Şuayb’ın peygamberliği, Şam’a kadar duyulmuştu. Allah aşkı ile yanan nice gönül sahipleri, akın akın onu görmek ve bildirdiklerine imanla şereflenmek için Medyen’e geliyorlardı. Allahü tealanın, felaketlerine sebep olarak verdiği mal ve sıhhatleri sebebiyle kendilerini kuvvetli zanneden müşrikler, Şuayb aleyhisselama iman etmeye ve ziyaretiyle şereflenmeye gelenlere mani olmaya çalışıyorlardı. Hatta, içlerinde en doğru kimse olduğunda hiç şüphe etmedikleri Hazreti Şuayb’ı, yalancılıkla suçlayarak, iman etmek için gelenleri ondan uzaklaştırmaya çalışıyorlardı.

Hazreti Şuayb’ı ve ona inananları, yurtlarından çıkarmakla da tehdit ettiler. Buna rağmen Şuayb aleyhisselam kavmine karşı bıkmadan tebliğine devam ediyordu. Kavmine dedi ki: - Ey kavmim! Allahü tealaya ibadet edin! Ondan başka ilahınız yoktur. Alış verişinizde, ölçü ve tartıda hile yapmayın! Ben sizin zenginlik ve refah içinde olduğunuzu, bu zenginlik ve bolluğa şükretmediğiniz takdirde, bu nimetlerin elinizden çıkacağını görüyorum. Bu hıyanetiniz sebebiyle, kıyamette cehennem azabının ve dünyada iken şiddetli bir azabın, sizi kuşatarak, hiçbirinizin kurtulamayacağından korkarım! Şuayb aleyhisselam; kavmini, “Ondan başka ilahınız yoktur!” buyurarak tevhide davet ettikten sonra, onları, en mühim hususiyetleri olan alış verişteki hileden vazgeçmeye davet etti. Sonra bu davet, ehemmiyet sırasına göre devam etti.

Medyen halkının, ölçü ve tartıyı eksik ve hileli yapmak adetleri olduğu için, Şuayb aleyhisselam tevhidden sonra onlara; “Alış verişinizde ölçeği ve tartıyı noksan etmeyin!” buyurdu. Şuayb aleyhisselam bu kötü huylarını terketmezlerse, Allahü tealanın, ihsan ettiği rahat ve zenginliği onlardan alacağını anlattı. Allahü tealanın azabını kendilerine tebliğ etti. “Bu hıyanetiniz sebebiyle, kıyamette cehennem azabının sizi kuşatarak, hiçbirinizin kurtulamayacağından korkarım!” dedi. Şuayb aleyhisselam, sözlerine devam ederek mealen şöyle buyurdu: - Rabbiniz tarafından size açık mucize geldi. Artık ölçüyü, teraziyi tam tutun! Insanların haklarını yerine getirmekte noksanlık yapmayın! Peygamberler ve onlara tabi olanların vasıtasıyla ıslah olmuş olan yeryüzünü, küfür ve hilelerinizle fesada vermeyin! Eğer benim sözümü tasdik ederseniz, bu söylediklerim sizin için hayırlıdır!

Hazreti Şuayb’ın davet esasları Şuayb aleyhisselam, kavmine, peygamberliğinin ve bildirdiklerinin doğruluğunu gösteren birçok mucize göstermiştir. Bu mucizeleri gördükleri halde iman etmemekte direnen kavmine, yine de imanı anlatmakta devam eden Şuayb aleyhisselam, “Artık ölçeği, teraziyi tam tutun!” diyerek, gördüğü en bariz kötü hallerini, diğer kötülüklerden daha önce nehye çalıştı. Az bir şey için eksik ve hileli tartarak hıyanet etmek, ahlaken de çok çirkin bir iştir. Bunun için Allahü teala, haram olduğunu bildirdi ve hiçbir özür bırakmadı. Böylece insanlara ölçü ve tartıyı tam yapmalarını emretti.

Şuayb aleyhisselamın davet ettiği hususlar iki esasta toplanmaktadır: Birincisi, Allahü tealanın emirlerini büyük bilmek. Bu esasa, tevhid ve peygamberleri tasdik de dahil olmaktadır. İkincisi ise, Allahü tealanın yarattıklarına acımaktır. Buna, eksik ve hileli tartma ile fesat çıkarmayı terketmek, kisaca insanlara eziyeti bırakmak girmektedir. Herkese faydalı olmak ve yardım etmek zordur. Fakat, herkese kötülük yapmaktan geri durmak mümkün ve lazımdır. Şuayb aleyhisselamın bildirdiği bu hususlar Kur’an-ı kerimde mealen şöyle bildirilmektedir: (Ey kavmim! Ölçekte ve terazide adaleti yerine getirin! İnsanlara, hakkı olan şeyleri noksan vermeyin! Günah işlemek suretiyle yeryüzünde fesat çıkarıcı olmayın! Eğer mümin kimseler iseniz [yani benim söylediklerimi kabul edip, tasdik ediyorsanız], Allahü tealanın helalinden bıraktığı kar, sizin için [Ölçü ve tartıda hile yaparak elde ettiğiniz fazlalıktan] daha hayırlıdır.

Ben sizin üzerinize bir muhafız değilim.) [Hud 85-86] Şuayb aleyhisselam böyle demekle, “Sizi kötü işlerden alıkoyacak gücüm yok ve yaptığınız kötü işlerden dolayı, ceza veremem. Yaptığınız kötülükler sebebiyle, üzerinizde bulunan nimetlerin elinizden çıkmasına da mani olamam. Ben ancak tebliğ edici, nasihat verici ve başınıza gelecekleri vadedilen azapla korkutucuyum!” demek istemiştir. Şuayb aleyhisselamın bu daveti karşısında kavmi yine iman etmemekte direndi ve çok namaz kılan Hazreti Şuayb’ı ibadet ederken gördükleri için, hakaret etmek niyetiyle bir saygı ifadesi bile kullanmadan dediler ki: - Ey Şuayb! Bizim babalarımızın ibadet ettiği

putlardan ve kendi mallarımızdan dilediğimizi eksik ölçüp tartmamızdan vazgeçmemizi, sana namazın mı emretti? Şuayb aleyhisselam senelerce kavmini bıkmadan, usanmadan Allaha iman etmeye, ölçü ve tartıyı tam yapmaya, insanların hakkını tam vermeye davet etti. Ayrıca; yollara oturup insanları tehdit etmekten, eziyette bulunmaktan, Allahü tealaya iman edecek kimselere mani olmaktan, iman edecek veya iman etmiş olanları şüphe ve tereddüde düşürmekten, eğri yola gitmelerini istemekten men ederek, onlara demiştir ki: - Sizin sayınız ve malınız az iken, sizi mal ve evlat ile çoğaltan Allahü tealayı zikredin! Sizden önceki ümmetlerden bozgunculuk edenlerin akıbetlerinin ne olduğuna bakın ve ibret alın!

Şuayb aleyhisselam, kavmine, Allahü tealanın onlar üzerindeki nimetlerini, geçmiş ümmetlerden iman etmeyenlerin başına gelenleri haber vererek, onları imana, taate, günahtan uzaklaşmaya teşvik etmesine karşılık, kavmi, iman etmemekte direndiler ve Şuayb aleyhisselamla alay etmek için dediler ki: - Halbuki biz seni rüşd ve hilm sahibi bir kişi olarak biliyorduk. Böyle iken sen atalarımızın dininden bizi nasıl uzaklaştırmaya çalışırsın? Şuayb aleyhisselam, kavminin cahil, inatçı ve alaylı sözleri karşısında şöyle cevap verdi: - Ey kavmim! İyice düşünüp bana cevap verin! Eğer ben, Rabbim tarafından ilim, hidayet, din ve nübüvvet ile gelmişsem veya Rabbim beni helal nimetler ile rızıklandırmış ise, yine hakkımda böyle isnatlarda bulunur musunuz? Ben, Allahü tealanın pek çok lütfuna kavuşmuş iken, Onun emrine karşı gelemem.

Rabbimin emir ve yasaklarını size tebliğ etmekten de asla vazgeçmem. Siz benim bu halimi niçin anlamıyorsunuz? Halbuki, sizin yapmanızı bildirdiğim hususları, ben de yerine getiriyorum. Sizin sakınmanızı bildirdiğim kötülüklerden en evvel kendim kaçınıyorum. Ben, yapmanızı ve yapmamanızı istediğim hususları gücüm yettiği kadar tebliğ ederek, sizin ıslah olmanızı isterim. Benim söylediklerim, sizin faydanızadır. Size bildirdiklerimi zorla yaptıracak güçte değilim. Muvaffakiyetim Allahü tealanın yardımı iledir. Ben, yalnız Ona tevekkül edip, bütün işlerimde Ona güvendim ve Ona sığındım. Çünkü her şeye kadir olan Odur. Ben ancak Ona dönerim. Onun lütuf ve inayetine, yardımına güvenirim.

Ey kavmim! Nuh kavminin suda boğulduğunu, Hud kavminin şiddetli rüzgarla savrulduğunu, Salih kavminin bir sayha, bir zelzele ile helak edildiğini bilmiyor musunuz? Bana olan düşmanlık ve muhalefetiniz, böyle bir belaya uğramanıza sebep olmasın! Ey kavmim! Lut kavminin başlarına gelenleri, zaman ve mekan bakımından yakınlığınız sebebiyle bilirsiniz. Onların başına gelenleri düşünüp, küfür ve isyandan vazgeçmeniz lazım gelmez mi? Ey kavmim, artık uyanın! Rabbinizden magfiret dileyin! Ona iman edin! Sonra tövbe ederek günahlarınızın affedilmesi için yalvarın! Başka şeylere tapınmaktan vazgeçip, yalnız Ona ibadet edin! Önceden yaptığınız günahlardan da pişman olup af dileyin! Şüphesiz ki, benim Rabbim çok merhametlidir.

Tövbe edenlere merhamet ve inayeti pek çoktur. Fakat azgın Medyen halkı söz dinlemedi. Şirretliklerini gittikçe artırıp, ona dediler ki: - Ey Şuayb! Söylediklerinden birçoğunu iyice anlayamıyoruz. Bunu alay maksadıyla söylüyorlardı. Çünkü Şuayb aleyhisselam iyi bir hatip idi. Açık ve net konuşurdu. Anlaşılmayacak hiçbir şey bırakmazdı. Kavmine, kendi dillerinde açık bir lisanla nasihat veriyordu. Kavminin insanları, Şuayb aleyhisselama düşmanlıklarından dolayı, onun açık ve net anlattığı şeyleri bile anlamadıklarını söylüyorlardı. Böylece; “Senin peygamberliğin ve Allahü tealanın birliği hakkında söylediklerinin doğruluğu bizce meçhuldür” demek istiyorlardı. Hatta diyorlardı ki: - Şüphe yok ki, biz seni aramızda cidden zayıf görüyoruz. Eğer senin aşiretin olmasaydı, elbette seni taşlayarak öldürürdük. Sen bize karşı bir izzet ve üstünlük sahibi değilsin. Üstelik sen, bizim sana yapacaklarımıza karşı koyacak güç ve kuvvete de sahip değilsin.

Ama biz, akrabalarının hatırı için, sana bir şey yapamıyoruz. Şuayb aleyhisselam; onlardan korkmadığını, kavminden gelebilecek bir kötülüğe mukabelede bulunmaktan çekinmeyeceğini, zillete sebep olan azabın kimlere geleceğinin ve kimlerin yalancı olduğunun yakında anlaşılacağını açıkça söyleyerek buyurdu ki: - Ey kavmim! İlmiyle, kudretiyle bütün yaratılmışları kuşatmış olan Rabbimi ve peygamberi olarak benim de Onun himayesinde bulunduğumu düşünmüyor da, aciz birer yaratık olan akrabalarımın hatırı için bana saldırmadığınızı söylüyorsunuz. Halbuki sizin yaptığınız işleri, ilmiyle çepeçevre kuşatmış olan Allahü tealayı hiçe sayıp unuttunuz. Ona ortak koşup, peygamberlerine ihanette bulundunuz. Onu, haşa, unutulmuş, arka tarafa atılmış bir şey gibi telakki ettiniz. Böyle kafirane bir kanaatte bulunmuş olduğunuzun farkında değilsiniz. Ey kavmim! Bütün kuvvetinizle dilediğinizi yapın! Ben de vazifemi yapıcıyım. Yakında Allahü tealadan azap gelince, kim zelil ve rüsva olur, yalancı kimdir, bileceksiniz. Şimdi azaba hazır olun! Ben de sizinle beraber, sizin azabınızı gözeticiyim. Hazreti Şuayb’ın, onların tehditlerine aldırış etmeyerek, herkese Allahü tealanın dinini anlatmaya çalışması karşısında, müşrikler; azgınlıklarına ziya desiyle devam ettiler. Allahü tealaya iman edenleri korkutarak, inançlarından vazgeçirmeye çalıştılar.

İnanmak için gelenlere, Hazreti Şuayb’ı kötülediler. Kavminin ileri gelenlerini, Hazreti Şuayb’a tabi olmaması için tehdit ederek dediler ki: - Şuayb’a uyarsanız, o takdirde muhakkak en büyük zarara uğramış kimseler olacaksınız! Fahreddin-i Razi hazretleri buyurdu ki: - Allahü teala, Medyen ahalisinin Şuayb aleyhisselamı yalanlayarak düştükleri sapıklığın büyüklüğünü bildirdi. Sonra, onların kendileri saptıkları gibi, başkalarını da saptırdıklarını beyan etti. Şuayb aleyhisselama uyanları kınadıklarını açıkladı. Medyen halkı dünyada ölçü ve tartıda hile yapmak suretiyle sapıklıkta son noktaya geldiler. Bu sebeple azaba, felakete uğramaya müstahak oldular. Bu kavmin insanları, puta tapmak esasına dayanan dinlerini ve insanların aldatılmasıyla elde ettikleri kötü kazançlarını terk etmeyi, büyük bir zarar zannediyorlar, başkalarını da böyle bir duruma düşmekten men ediyorlardı. Şuayb aleyhisselam kavmini davetten geri durmuyor, onlara nasihati hiç bırakmıyordu. Kavmi, iman etmedikleri gibi, imana gelenlere de mani oluyordu.

Bu duruma çok üzülen Şuayb aleyhisselam onlara şöyle diyordu: - İman etmek için gelenlerin yolları üzerine oturup, onları eziyet tehdidi ile korkutarak, Allahü tealaya iman etmelerine mani olmayın! Eğri yola gitmelerini talep etmeyin! Sizin sayınız ve malınız az iken, sizi mal ve evlat ile çoğaltan Allahü tealayı zikredin! Sizden önceki ümmetlerden bozgunculuk edenlerin akıbetlerinin ne olduğuna, Allahü tealanın onları nasıl helak ettiğine bakın ve ibret alın! Eğer içinizden bir kısmı benimle gönderilen şeye iman eder ve bir kısmınız inkar ederse, Allahü teala aramızda hakkı ortaya çıkarmak için, batıl yolda olanları helak etmek suretiyle hükmedinceye kadar sabredin! O, hakimlerin en hayırlısıdır. Şuayb aleyhisselam sözleri ile kafirlere gelecek azabı bildirmiş ve müminlerin de sabretmesini istemiştir. Kafirler, Hazreti Şuayb’ın bu güzel nasihatlerini yine dinlememişler; kibirlenerek bildirdiklerine inanmayı hakaret saymışlar; kendi dinlerine uymadıkları takdirde, Hazreti Şuayb’ı ve ümmetini memleketlerinden kovacakları tehdidini savurmuşlardı. Hazreti Şuayb’ın kavmi, iman etmeyi kibirlerine yediremeyen reisleri aracılığıyla dediler ki:

- Ey Şuayb! Seni ve sana iman edenleri, seninle beraber beldemizden çıkarırız veyahut kat’i surette bizim milletimize dönersiniz. Şuayb aleyhisselam şöyle cevap verdi: - Kerih gördüğümüz dine nasıl döneriz? Muhakkak ki, Allahü teala bizi hak dinle şereflendirip, batıl dininizden kurtardıktan sonra, sizin milletinize dönersek, Allahü tealaya yalan yere iftira etmiş oluruz. Dininize dönmek bize mümkün olmaz. Rabbimizin ilmi her şeyi ihata etmiş, kuşatmıştır. Bizi imanda sabit kılması, yakine ulaştırması hususunda ancak Allahü tealaya tam tevekkül ettik. Ya Rabbi, bizimle kavmimiz arasında hak ile hüküm ver! Sen hükmedicilerin hayırlısısın! Tefsir alimlerinin bildirdiklerine göre, Hazreti Şuayb’ın bu hususları söylemekten kasdı şuydu:

O sapık dine dönüldüğü takdirde, Allahü tealanın ortağı ve benzeri olduğunu iddia etmiş olmak lazım gelir. Allahü tealanın dininin hak din olmayıp batıl olduğuna ve o müşriklerin dinlerinin de, hakka yakın olduğuna inanmış olmak icap eder. Bu ise, en büyük yalan, muazzam bir iftiradır. Hakiki olan İslam dini terkedilip de batıla nasıl itikad edilir? Şuayb aleyhisselam, kavminin iman etmesinden ümidini kesince, Allahü tealaya dua etti. Hazreti Şuayb’ın duası, Kur’an-ı kerimde şöyle bildirilmektedir: (Ya Rabbi, bizimle kavmimiz arasında hak ile hüküm ver! Sen hükmedicilerin hayırlısısın...) [A’raf 89] Şuayb aleyhisselam bu sözlerini, Allahü tealaya tevekkül ve kavmine azab-ı ilahi gelmesi için beddua ile bitirdi.

Medyen halkının helaki Hazreti Şuayb’ın kavmi olan Medyen ahalisi, Hazreti Şuayb’a ve ona inananlara karşı düşmanlıklarını çoğalttılar. Şuayb aleyhisselamı ve ona tabi olanları öldürmeyi düşündüler. Onlar, zihinlerindeki kötülükleri fiiliyata dökmek için çalışırlarken, Hazreti Şuayb’ın duasından sonra Cebrail’in sayhası ve bir zelzele, onları hakir ve zelil kıldı. Hepsi yok oldular. Sanki onlar, o beldede yaşamamışlardı. Şuayb aleyhisselam ve ona iman edenler, kötülüklerden korundukları gibi, onların maruz kaldığı azaptan da kurtarılarak saadete erdirildiler. Allahü teala, bu azgın kavmin helak oluşunu Kur’an-ı kerimde mealen şöyle beyan buyurmaktadır: [Cebrail aleyhisselamın] sayhasıyla, onları zelzele alıp, evlerinde yüzleri üzerine düşerek helak oldular.) [A’raf 91] (Azap emrimiz gelince, Şuayb’a ve onunla olan müminlere rahmetimizle necat verdik ve küfürle nefslerine zulmedenleri Cebrail’in (aleyhisselam) sayhası yakalayıp, evlerinde helak oldular.

Sanki onlar, orada ikamet etmemiş, yaşamamışlardı. Semud kavmi, rahmet-i İlahiyeden nasıl uzaklaştırıldıysa, Medyen kavmine de öylece bir uzaklık verildi.) [Hud 94-95] Medyen ahalisi, böylece Hazreti Salih’in peygamber olarak gönderildiği Semud kavmine gelen azabın bir benzeri ile cezalandırılmıştır. Yalnız Semud kavmini altlarından, Medyen ahalisini ise üstlerinden gelen bir sayha helak etmiştir. Kavminin durumunu gören Hazreti Şuayb, onların iman etmeyerek buhale düşmelerine üzüldü. Sonra kendisini teselli etti. Bu husus Kur’an-ı kerimde mealen şöyle bildirildi: (“Ey kavmim! Ben, Rabbimin gönderdiklerini size tebliğ ettim ve sizin için nasihatte bulundum. Artık ben kafir olan bir kavme karşı nasıl fazlaca mahzun olurum?” dedi.) [A’raf 93] Elbette Medyen halkı, kendisinin bildirdikleri Allahü tealanın emir ve yasaklarına inanmamakla azaba müstahak olmuşlar ve küfürde ısrarlarının karşılığını görmüşlerdir.

Eyke halkı Şuayb aleyhisselam, kavminin helakinden sonra Medyen’e yakın; yeşillik, ağaçlık ve bolluk içinde bir şehir olan Eyke’deki insanlara, doğru yolu göstermekle vazifelendirildi. Eyke halkı, Medyen ahalisinin bütün hususiyetlerini taşıyordu. Her türlü azgınlık ve kötülük onlarda da vardı. Onlar da bolluk içindeydiler. Teraziyi onlar da doğru kullanmazlar, ölçüde hile yaparlardı. Alış verişlerinde karşı taraftakine muhakkak zarar vermeye, onu aldatmaya çalışırlardı. Alırken ucuz ve fazla fazla alırlar, satarken pahalı ve eksik verirlerdi. Yurtlarının, ticaret yolları üzerinde bulunmasından istifade ederek, yolcuları soyarlardı. Hepsinden kötüsü; puta taparlar, Allahü tealanın peygamberine iman etmek için gelenleri, niyetlerinden vazgeçirmek için Hazreti Şuayb’a yalancı derlerdi. İstekleri olmazsa, tehditte bulunup eziyet yaparlardı. Başkalarının geçeceği yerlerde dururlar ve insanlara sıkıntı verirlerdi.

Aslında Medyen halkı çoğalıp, şehirlerine sığmaz olunca, bir kısmı oradan ayrılıp Eyke’ye yerleşmişler, orayı imar edip, yurt edinmişlerdi. Medyen ahalisinin küfürde inat ederek helake uğramasından sonra, Şuayb aleyhisselam, Eyke halkını hak yola davet ederek dedi ki: - Allahü tealadan korkmaz mısınız ki, Ona isyan edersiniz? Ben sizin için emin bir peygamberim. Allahü tealadan korkun! Yasakları terk edip bana itaat edin! Ben sizden bir ücret de istemiyorum. Benim ücretim alemlerin Rabbindendir. Kileyi, ölçeği tam ölçün, eksik tartarak insanların haklarına zarar verenlerden olmayın! Doğru terazi ile tartın! Yeryüzünde adam öldürmek, zina etmek ve yol kesmek suretiyle bozgunculuk yapmayın! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Allahü tealanın azabından korkun! Eykeliler, bugün bile ticaret hayatında geçerli olan ve herkesin uyması gereken, en azından toplumların sosyal yapılarının temelini oluşturan bu nasihatlere kulak asmadılar, iman etmediler ve karşı çıktılar. Hatta Hazreti Şuayb’a dediler ki: - Sen defalarca sihre uğramış olanlardansın. Sen ancak bizim gibi bir insansın. Biz senin davanda yalancılardan olduğunu zannediyoruz. Eğer davanda sadık isen, üzerimize gökten bir parça azap düşür. Şuayb aleyhisselam, kavminin iman etmesinden ümidini kesince, Allahü tealaya dua etti. Bu duadan sonra, aniden Allahü tealanın emriyle sıcak rüzgarlar esti. İnsanlar evlerine kaçtılar. Fakat sıcak rüzgarların şiddetini artırması üzerine, kafirler çaresiz kaldılar.

Belki serinleriz ümidiyle insanlar akarsu bulunan yeşillik ve gölgelik yerlere koşuştular. Fakat günden güne artan hararet, akarsuları kaynatırcasına ısıtmaya; kızgın bir hale gelmiş olan taş ve toprak, insanların ayaklarını yakmaya başladı. Yüzleri rüzgarın tesirinden kıpkırmızı oldu. Fakat kafirler yine de küfürlerinde ısrar ettiler. Böylece ebedi felakete uğradılar. İnananlar ayrı yere çekilip, kafirlerin bu halini ibretle seyrettiler. Cebrail aleyhisselam bir bulut getirip şehrin dışında tuttu. Bulut sanki güneşi kaplamış, serinlik veriyor gibi idi. Kafirler bunu görünce, ötekilere de haber verip bulutun altına koşuştular. “Bir serinlik bulduk, altında gölgeleniriz!” diyorlardı. Çünkü sıcaktan iyice bunalmışlardı. Hep birlikte orada toplanınca; “Ey Eykeliler! Peygamberinizi yalanladığınız gibi, Rabbinizin acı azabını da tadın! Önünde secde ettiğiniz putlarınıza söyleyin, eğer güçleri yeterse sizi kurtarsınlar!” diye nida gelip, kafirlerin üstüne ateş ve kıvılcımlar yağmaya başladı. Bütün kafirler ve onlara ait şeyler, ağaçlar, taşlar bile yandı.

İhtiyarlık ve acizlik sebebiyle bulutun altına gelemeyen kafirler, hararetin sıkıntısıyla bir miktar da olsa, serinlemek için evlerine kapandılar. Fakat onlar da Cebrail aleyhisselamın sayhasıyla helak oldular. Sanki orada yaşamamışlar gibi onlardan da bir eser kalmadı.

Hazreti Şuayb’ın hususiyetleri Peygamberlerin hepsi, Allahü tealanın emirlerini ve yasaklarını bildirirken, aynı usulü kullanmışlardır. Bu usulde peygamberler, insanlara takvayı, Allahü tealanın emirlerine itaatı, ibadetleri ihlas ile yapmayı emretmişler; davetleri hususunda onlardan bir ücret talep etmemişler, ecirlerinin Allahü tealanın katında olduğunu bildirmişlerdir. Medyen halkı ile eshab-ı Eyke’nin peygamberlerini yalanlamaları ve inkarda aşırı gitmeleri üzerine, Şuayb aleyhisselam onların helak olmaları için dua etti ve Medyen ve eshab-ı Eyke helak oldu. Şuayb aleyhisselamın peygamber olduğu kavimlerden Medyen halkı Cebrail aleyhisselamın sayhası ve zelzele ile, eshab-ı Eyke de gölge ile helak oldu.

Şuayb aleyhisselam, kavminin helak olmasından sonra, tekrar Medyen’de yerleşti. İnananlardan birinin kızı ile evlendi. İki kızı oldu. Kızlar büyüdü. Kızlarından biri Hazret-i Musa aleyhisselam ile evlendi. Kendisi iyice yaşlandı. Bir müddet sonra Mekke-i mükerremeye gidip, oraya yerleşti. Daha sonra orada vafat edip, Zemzem kuyusu ile Makam-ı İbrahim arasında, Kabe’nin altınoluk tarafına defnedildi. Her peygamber gibi Şuayb aleyhisselamın da kendisine mahsus bazı hususiyetleri vardı. Bunlardan biri, insanları kırmadan, tatlı ve güzel bir lisanla onlara emr-i maruf yapmasıdır. Nitekim Resulullah efendimiz, güzel konuşmasından dolayı, ondan; Hatib-ül-Enbiya diye bahsetmiştir. Şuayb aleyhisselamın bir başka özelliği de, çok namaz kılıp, Allah korkusundan pek fazla ağlamasıdır. Allah korkusundan ve Onun rızasını kazanabilmek düşüncesinden o hale geldi ki, ağlamaktan neredeyse gözleri görmez hale gelecekti. Şuayb aleyhisselamın hususiyetlerinden biri de, alış verişte Allahü tealanın emir ve yasaklarına titizlikle uyması idi. Bu sebeple, başkalarının haklarının kendi üzerinde kalmamasına çok dikkat eder ve azami gayreti gösterirdi. Halbuki onun kavmi terazi ve ölçüde hile yapmadan duramazlardı. Zamanın geçer akçesi olan altın ve gümüş paraların kenarlarından kırparlar, alış veriş yaptıkları kimselere muhakkak zarar verirlerdi.

Hazreti Şuayb’ın mucizeleri Her peygamber gibi Şuayb aleyhisselam da peygamberliğini ispatlamak ve sözünün doğru olduğunu göstermek için mucizeler izhar etti. Bunlar karşısında, inananların imanı kuvvetlendiği gibi, bazı inanmayan kimseler de imana geldiler. İnatçı kafirler ise, onu, sihirbazlıkla itham ettiler. Hazreti Şuayb’ın mucizelerinden bazıları şunlardır: Birgün kavmi, Hazreti Şuayb’a dediler ki:

- Gerçekten peygamber isen siyah olarak doğmuş olan kuzularımızı beyaz hale getir! Şuayb aleyhisselam dua edince, duası kabul olunup; “Ya Hayy, ya Kayyum, ya Rahman, ya Samed, ya Sebbuh” ism-i şerifleri ile dua etmesi emredildi. Hazreti Şuayb böyle dua edince, kuzuların hepsi beyaz oldu. Yine bir defasında kavmi, Hazreti Şuayb’a gelip dediler ki: - Hak peygamber isen dua et de, şu dağlar ve taşlar kalkıp, yerleri dümdüz ovalık olsun! Şuayb aleyhisselam dua edince, cenab-ı Hak kabul buyurup, elini dağ ve taşlar üzerine koymasını emreyledi. Elini koyduğu her taş, toprak oldu. Oradaki dağ ve taşlardan eser kalmayıp, kavminin istediği gibi bir ova meydana geldi. Şuayb aleyhisselam, peygamber olduğunu Allahü tealanın emriyle açıklayınca; kavmi, koyun sahibi olmayan Hazreti Şuayb’ın, kendilerinin koyunlarını ellerinden almak için böyle bir yola başvurduğunu iddia ettiler. Şuayb aleyhisselam bunu duyunca, üzüldü.

Kendisine koyun ihsan eylemesi için Allahü tealaya dua etti. Orada bulunan taşlara eliyle işaret etmesi emrolundu. Hazreti Şuayb emredildiği şekilde taşlara işaret edince, o anda hepsi koyun oldu. Hazreti Şuayb’ın koyunları, kavminin koyunlarının birkaç misli fazla oldu. Şuayb aleyhisselam, bir defasında bir yerde bulunan taşların etrafında döndü. O taşlar bakır oldu. Bakırları işleten insanlar çok zengin oldular. Hazreti Şuayb’ın kavminin bulunduğu yerde büyük kum tepeleri vardı. İnsanlar onlardan çok sıkıntı çekiyorlardı. Hazreti Şuayb’dan bu kum tepelerini kaldırmasını istediler. Şuayb aleyhisselam da dua etti. Sonra eliyle işaret edince, Allahü tealanın izniyle tepeler, uçan kuşlar gibi kalkıp, kimsenin rahatsız olmayacağı bir yere kondular. Şuayb aleyhisselam bir dağa çıkacağı zaman, dağ küçülür; adeta bir deve gibi çökerdi. Şuayb aleyhisselam istediği yere çıkınca, yine eski halini alırdı. Hazreti Şuayb’ın mucizelerinden biri de doğru yoldan sapmış olan Eykelilerin, “Eğer peygamber isen, bizim üstümüze gökten bir parça düşür!” demeleri ve Hazreti Şuayb’ın bu hali Allahü tealaya arz etmesi üzerine, gökten azap inmesidir.

Önce sıcaklık artmış, daha sonra da serin bir bulut görünmüştü. İnsanlar, bulutun altına toplanınca, üzerlerine ateş yağarak hepsi helak oldular. Onların halini seyreden müminler ise hiç rahatsız olmadılar. Halbuki onlarla aralarındaki mesafe fazla değildi ve onları seyrediyorlardı. Hazreti Şuayb’ın peygamberliğine inanmayan Eyke halkı, ondan mucize istediler. Şuayb aleyhisselam da çevredeki putlara hitap edip dedi ki: - Rabbiniz kimdir? Ben kimim? Söyleyin! Taş ve ağaçtan yapılmış, cansız birer mahluk olan putlar, dile gelip dediler ki: - Rabbimiz ve yaratıcımız Allahü tealadır. Ya Şuayb! Sen ise Allahü tealanın peygamberisin! Bu sözleri söyleyen putların hepsi, yerlere düşüp paramparça oldular. Bu sırada şiddetli bir rüzgar esti. Kafirler kaçıp evlerine saklandı. Birçok kimse, bu mucizeler karşısında imanla şereflenip, Müslüman oldu. İnanmayanlar, azgınlıklarını daha da artırdılar. İnananlara eziyet etmeye kalkıştılar.
Alıntı ile Cevapla
 

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147