Havas Okulu

Havas Okulu (https://www.havasokulu.com/)
-   Kuran-ı Kerim (https://www.havasokulu.com/kuran-i-kerim/)
-   -   Kuran-ı Kerim Ayeteri İle İlgili Açıklamalar (https://www.havasokulu.com/kuran-i-kerim/43611-kuran-i-kerim-ayeteri-ile-ilgili-aciklamalar.html)

MrBerkHD 13.01.20 20:08

Kuran-ı Kerim Ayeteri İle İlgili Açıklamalar
 
Allah (c.c.) tarafından indirilmiş kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'de Üzülme kelimesi bulunan ayetlerden bazıları . Mümkünse ayetlerin üstündeki ilgili sayfasını tıklayarak ayetin öncesi ve sonrasindaki ayetlerle birlikte okumanızı öneririm.

İnternete bağlı kalmadan istediğiniz zaman Kuranı Kerim meali okumak isterseniz Kuranı Kerim meali mobil uygulamasına bakabilirsiniz.

Euzu billahi mineş-şeytanirracim.Bismillahirrahmanırrahim
(Kuran okumaya bununla başlamak gereklidir.).Anlamı "Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığırım.Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla".

Kuran-ı Kerim 69. sayfasında bulunan,Al-i İmran süresinin 153 nolu ayeti

" O zaman Peygamber arkanızdan sizi çağırdığı halde siz, durmadan (savaş alanından) uzaklaşıyor, hiç kimseye dönüp bakmıyordunuz. (Allah) size keder üstüne keder verdi ki, bundan dolayı gerek elinizden gidene, gerekse başınıza gelenlere üzülmeyesiniz. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. "

Kuran-ı Kerim 111. sayfasında bulunan,Maide süresinin 26 nolu ayeti

" Allah, «Öyleyse orası (arz-ı mukaddes) onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen, yoldan çıkmış toplum için üzülme» dedi. "

Kuran-ı Kerim 118. sayfasında bulunan,Maide süresinin 68 nolu ayeti

" «Ey Kitap ehli! Siz, Tevrat'ı, İncil'i ve Rabbinizden size indirileni hakkıyle uygulamadıkça, (doğru) bir şey (yol) üzerinde değilsinizdir» de. Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun küfür ve azgınlığını elbette artıracaktır. Kâfirler topluluğuna üzülme. "

Kuran-ı Kerim 153. sayfasında bulunan,A'raf süresinin 35 nolu ayeti

" Ey Âdem oğulları! Size kendi içinizden âyetlerimi anlatacak peygamberler gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve kendini ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. "

Kuran-ı Kerim 192. sayfasında bulunan,Tevbe süresinin 40 nolu ayeti

" Eğer siz ona (Resûlullah'a) yardım etmezseniz (bu önemli değil); ona Allah yardım etmiştir: Hani, kâfirler onu, iki kişiden biri olarak (Ebu Bekir ile birlikte Mekke'den) çıkarmışlardı; hani onlar mağaradaydı; o, arkadaşına. Üzülme, çünkü Allah bizimle beraberdir, diyordu. Bunun üzerine Allah ona (sükûnet sağlayan) emniyetini indirdi, onu sizin görmediğiniz bir ordu ile destekledi ve kâfir olanların sözünü alçalttı. Allah'ın sözü ise zaten yücedir. Çünkü Allah üstündür, hikmet sahibidir. "

Kuran-ı Kerim 215. sayfasında bulunan,Yunus süresinin 62 nolu ayeti

" Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur; onlar üzülmeyecekler de. "

Kuran-ı Kerim 224. sayfasında bulunan,Hud süresinin 36 nolu ayeti

" Nuh'a vahyolundu ki: Kavminden iman etmiş olanlardan başkası artık (sana) asla inanmayacak. Öyle ise onların işlemekte olduklarından (günahlardan) dolayı üzülme. "

Kuran-ı Kerim 242. sayfasında bulunan,Yusuf süresinin 69 nolu ayeti

" Yusuf'un yanına girdiklerinde öz kardeşini yanına aldı ve «Bilesin ki ben senin kardeşinim, onların yaptıklarına üzülme» dedi. "

Kuran-ı Kerim 265. sayfasında bulunan,Hicr süresinin 88 nolu ayeti

" Sakın onlardan bazı sınıflara verdiğimiz dünya malına göz dikme, onlardan dolayı üzülme ve müminlere alçak gönüllü ol. "

Kuran-ı Kerim 313. sayfasında bulunan,Taha süresinin 40 nolu ayeti

" Hani, kız kardeşin gidip «Ona bakacak birini size bulayım mı?» diyordu. Böylece seni, gözü gönlü mutluluk dolsun ve üzülmesin diye annene geri verdik. Ve sen, birini öldürdün de seni endişeden kurtardık. Seni iyiden iyiye denemeden geçirdik. Bunun için yıllarca Medyen halkı arasında kaldın. Sonra takdire göre (bu makama) geldin ey Musa! "

Kuran-ı Kerim 424. sayfasında bulunan,Ahzap süresinin 51 nolu ayeti

" Onlardan dilediğini geriye bırakır, dilediğini de yanına alırsın. Bıraktığın hanımlarından arzu ettiğini tekrar yanına almanda, senin üzerine bir günah yoktur. Böyle yapman onların mutlu olmalarına, üzülmemelerine ve hepsinin, senin verdiklerine razı olmalarına daha uygundur. Allah, kalplerinizde olanı bilir. Allah hakkıyle bilendir, halîmdir. "

Kuran-ı Kerim 479. sayfasında bulunan,Fussilet süresinin 30 nolu ayeti

" Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan cennetle sevinin! derler. "

Kuran-ı Kerim 493. sayfasında bulunan,Zuhruf süresinin 68,69 nolu ayeti

" Ey âyetlerimize inanan ve müslüman olan kullarım! Bugün size korku yoktur. Sizler üzülmeyeceksiniz de. "

Kuran-ı Kerim 502. sayfasında bulunan,Ahkaf süresinin 13 nolu ayeti

" «Rabbimiz Allah'tır» deyip sonra da dosdoğru yaşayanlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir. "

Kuran-ı Kerim 539. sayfasında bulunan,Hadid süresinin 23 nolu ayeti

" (Allah bunu) elinizden çıkana üzülmeyesiniz ve Allah'ın size verdiği nimetlerle şımarmayasınız diye açıklamaktadır. Çünkü Allah, kendini beğenip böbürlenen kimseleri sevmez. "


Alıntı

MrBerkHD 13.01.20 20:11

Kuran-ı Kerim'de Temizleme kelimesi bulunan ayetlerden bazıları
 
Allah (c.c.) tarafından indirilmiş kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'de Temizleme kelimesi bulunan ayetlerden bazıları . Mümkünse ayetlerin üstündeki ilgili sayfasını tıklayarak ayetin öncesi ve sonrasindaki ayetlerle birlikte okumanızı öneririm.

İnternete bağlı kalmadan istediğiniz zaman Kuranı Kerim meali okumak isterseniz Kuranı Kerim meali mobil uygulamasına bakabilirsiniz.

Euzu billahi mineş-şeytanirracim.Bismillahirrahmanırrahim
(Kuran okumaya bununla başlamak gereklidir.).Anlamı "Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığırım.Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla".

Kuran-ı Kerim 70. sayfasında bulunan,Al-i İmran süresinin 154 nolu ayeti

" Sonra o kederin arkasından Allah size bir güven indirdi ki, (bu güvenin yol açtığı) uyuklama hali bir kısmınızı kaplıyordu. Kendi canlarının kaygısına düşmüş bir gurup da, Allah'a karşı haksız yere cahiliye devrindekine benzer düşüncelere kapılıyorlar, «Bu işten bize ne!» diyorlardı. De ki: İş (zafer, yardım, herşeyin karar ve buyruğu) tamamen Allah'a aittir. Onlar, sana açıklayamadıklarını içlerinde gizliyorlar. «Bu işten bize bir şey olsaydı, burada öldürülmezdik» diyorlar. Şöyle de: Evlerinizde kalmış olsaydınız bile, öldürülmesi takdir edilmiş olanlar, öldürülüp düşecekleri yerlere kendiliklerinden çıkıp giderlerdi. Allah, içinizdekileri yoklamak ve kalplerinizdekileri temizlemek için (böyle yaptı). Allah içinizde ne varsa hepsini bilir. "

Kuran-ı Kerim 113. sayfasında bulunan,Maide süresinin 41 nolu ayeti

" Ey Resûl! Kalpleri iman etmediği halde ağızlarıyle «inandık» diyen kimselerden ve yahudilerden küfür içinde koşuşanlar(ın hali) seni üzmesin. Onlar durmadan yalana kulak verirler, ve sana gelmeyen (bazı) kimselere kulak verirler; kelimeleri yerlerinden kaydırıp değiştirirler. «Eğer size şu verilirse hemen alın, o verilmezse sakının!» derler. Allah bir kimseyi şaşkınlığa (fitneye) düşürmek isterse, sen Allah'a karşı, onun lehine hiçbir şey yapamazsın. Onlar, Allah'ın kalplerini temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada rezillik vardır ve ahirette onlara mahsus büyük bir azap vardır. "

Kuran-ı Kerim 177. sayfasında bulunan,Enfal süresinin 11 nolu ayeti

" O zaman katından bir güven olmak üzere sizi hafif bir uykuya daldırıyordu; sizi temizlemek, şeytanın pisliğini (verdiği vesveseyi) sizden gidermek, kalplerinizi birbirine bağlamak ve savaşta sebat ettirmek için üzerinize gökten bir su (yağmur) indiriyordu. "

Alıntı

MrBerkHD 13.01.20 20:13

Kuran-ı Kerim'de Namaz kelimesi bulunan ayetlerden bazıları
 
Allah (c.c.) tarafından indirilmiş kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim'de Namaz kelimesi bulunan ayetlerden bazıları . Mümkünse ayetlerin üstündeki ilgili sayfasını tıklayarak ayetin öncesi ve sonrasindaki ayetlerle birlikte okumanızı öneririm.

İnternete bağlı kalmadan istediğiniz zaman Kuranı Kerim meali okumak isterseniz Kuranı Kerim meali mobil uygulamasına bakabilirsiniz.

Euzu billahi mineş-şeytanirracim.Bismillahirrahmanırrahim
(Kuran okumaya bununla başlamak gereklidir.).Anlamı "Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah'a sığırım.Rahmân ve rahîm olan Allah'ın adıyla".

Kuran-ı Kerim 2. sayfasında bulunan,Bakara süresinin 3 nolu ayeti

" Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. "

Kuran-ı Kerim 7. sayfasında bulunan,Bakara süresinin 43 nolu ayeti

" Namazı tam kılın, zekâtı hakkıyla verin, rükû edenlerle beraber rükû edin. "

Kuran-ı Kerim 7. sayfasında bulunan,Bakara süresinin 45 nolu ayeti

" Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Şüphesiz o (sabır ve namaz), Allah'a saygıdan kalbi ürperenler dışında herkese zor ve ağır gelen bir görevdir. "

Kuran-ı Kerim 12. sayfasında bulunan,Bakara süresinin 83 nolu ayeti

" Vaktiyle biz, İsrailoğullarından: Yalnızca Allah'a kulluk edeceksiniz, ana-babaya, yakın akrabaya, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz diye söz almış ve «İnsanlara güzel söz söyleyin, namazı kılın, zekâtı verin» diye de emretmiştik. Sonunda azınız müstesna, yüz çevirerek dönüp gittiniz. "

Kuran-ı Kerim 17. sayfasında bulunan,Bakara süresinin 110 nolu ayeti

" Namazı kılın, zekâtı verin, önceden kendiniz için yaptığınız her iyiliği Allah'ın katında bulacaksınız. Şüphesiz Allah, yapmakta olduklarınızı noksansız görür. "

Kuran-ı Kerim 19. sayfasında bulunan,Bakara süresinin 125 nolu ayeti

" Biz, Beyt'i (Kâbe'yi) insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kıldık. Siz de İbrahim'in makamından bir namaz yeri edinin (orada namaz kılın). İbrahim ve İsmail'e: Tavaf edenler, ibadete kapananlar, rükû ve secde edenler için Evim'i temiz tutun, diye emretmiştik. "

Kuran-ı Kerim 23. sayfasında bulunan,Bakara süresinin 153 nolu ayeti

" Ey iman edenler! Sabır ve namaz ile Allah'tan yardım isteyin. Çünkü Allah muhakkak sabredenlerle beraberdir. "

Kuran-ı Kerim 27. sayfasında bulunan,Bakara süresinin 177 nolu ayeti

" İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah'ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır! "

Kuran-ı Kerim 39. sayfasında bulunan,Bakara süresinin 238 nolu ayeti

" Namazlara ve orta namaza devam edin. Allah'a saygı ve bağlılık içinde namaz kılın. "

Kuran-ı Kerim 47. sayfasında bulunan,Bakara süresinin 277 nolu ayeti

" İman edip iyi işler yapan, namaz kılan ve zekât verenler var ya, onların mükâfatları Rableri katındadır. Onlara korku yoktur, onlar üzüntü de çekmezler. "

Kuran-ı Kerim 55. sayfasında bulunan,Al-i İmran süresinin 39 nolu ayeti

" Zekeriyya mâbedde durmuş namaz kılarken melekler ona şöyle nida ettiler: Allah sana, kendisi tarafından gelen bir Kelime'yi tasdik edici, efendi, iffetli ve sâlihlerden bir peygamber olarak Yahya'yı müjdeler. "

Kuran-ı Kerim 85. sayfasında bulunan,Nisa süresinin 43 nolu ayeti

" Ey iman edenler! Siz sarhoş iken -ne söylediğinizi bilinceye kadar- cünüp iken de -yolcu olan müstesna- gusül edinceye kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya bir yolculuk üzerinde bulunursanız, yahut sizden biriniz ayak yolundan gelirse, yahut kadınlara dokunup da (bu durumlarda) su bulamamışsanız o zaman temiz bir toprakla teyemmüm edin: Yüzlerinize ve ellerinize sürün. Şüphesiz Allah çok affedici ve bağışlayıcıdır. "

Kuran-ı Kerim 90. sayfasında bulunan,Nisa süresinin 77 nolu ayeti

" Kendilerine, ellerinizi savaştan çekin, namazı kılın ve zekâtı verin, denilen kimseleri görmedin mi? Sonra onlara savaş farz kılınınca, içlerinden bir gurup hemen Allah'tan korkar gibi, hatta daha fazla bir korku ile insanlardan korkmaya başladılar da «Rabbimiz! Savaşı bize niçin yazdın! Bizi yakın bir süreye kadar ertelesen (daha bir müddet savaşı farz kılmasan) olmaz mıydı?» dediler. Onlara de ki: «Dünya menfaati önemsizdir, Allah'tan korkanlar için ahiret daha hayırlıdır ve size kıl payı kadar haksızlık edilmez.» "

Kuran-ı Kerim 94. sayfasında bulunan,Nisa süresinin 101 nolu ayeti

" Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman kâfirlerin size kötülük etmelerinden endişe ederseniz, namazı kısaltmanızda size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler, sizin apaçık düşmanınızdır. "

Kuran-ı Kerim 95. sayfasında bulunan,Nisa süresinin 102 nolu ayeti

" Sen de içlerinde bulunup onlara namaz kıldırdığın zaman, onlardan bir kısmı seninle beraber namaza dursunlar, silahlarını (yanlarına) alsınlar, böylece (namazı kılıp) secde ettiklerinde (diğerleri) arkanızda olsunlar. Sonra henüz namazını kılmamış olan (bu) diğer gurup gelip seninle beraber namazlarını kılsınlar ve onlar da ihtiyat tedbirlerini ve silahlarını alsınlar. O kâfirler arzu ederler ki siz silahlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da üstünüze birden baskın yapsalar. Eğer size yağmurdan bir eziyet olur yahut hasta bulunursanız silahlarınızı bırakmanızda size günah yoktur. Yine de tedbirinizi alın. Şüphesiz Allah, kâfirler için alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. "

Kuran-ı Kerim 95. sayfasında bulunan,Nisa süresinin 103 nolu ayeti

" Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca da namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz müminler üzerine vakitleri belli bir farzdır. "

Kuran-ı Kerim 100. sayfasında bulunan,Nisa süresinin 142 nolu ayeti

" Şüphesiz münafıklar Allah'a oyun etmeye kalkışıyorlar; halbuki Allah onların oyunlarını başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıkları zaman üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah'ı da pek az hatıra getirirler. "

Kuran-ı Kerim 102. sayfasında bulunan,Nisa süresinin 162 nolu ayeti

" Fakat içlerinden ilimde derinleşmiş olanlar ve müminler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman edenler, namazı kılanlar, zekâtı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya; işte onlara pek yakında büyük mükâfat vereceğiz. "

Kuran-ı Kerim 107. sayfasında bulunan,Maide süresinin 6 nolu ayeti

" Ey iman edenler! Namaz kılmaya kalktığınız zaman yüzlerinizi, dirseklerinize kadar ellerinizi yıkayın; başlarınızı meshedip, topuklara kadar ayaklarınızı da (yıkayın). Eğer cünüp oldunuz ise, boy abdesti alın. Hasta, yahut yolculuk halinde bulunursanız, yahut biriniz tuvaletten gelirse, yahut da kadınlara dokunmuşsanız (cinsî birleşme yapmışsanız) ve bu hallerde su bulamamışsanız temiz toprakla teyemmüm edin de yüzünüzü ve (dirseklere kadar) ellerinizi onunla meshedin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez; fakat sizi tertemiz kılmak ve size (ihsan ettiği) nimetini tamamlamak ister; umulur ki şükredersiniz. "

Kuran-ı Kerim 108. sayfasında bulunan,Maide süresinin 12 nolu ayeti

" Andolsun ki Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. (Kefil olarak) içlerinden on iki de başkan göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: Ben sizinle beraberim. Eğer namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah'a güzel borç verirseniz (ihtiyacı olanlara Allah rızası için faizsiz borç verirseniz) andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi, zemininden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr yolunu tutarsa doğru yoldan sapmış olur. "

Kuran-ı Kerim 116. sayfasında bulunan,Maide süresinin 55 nolu ayeti

" Sizin dostunuz (veliniz) ancak Allah'tır, Resûlüdür, iman edenlerdir; onlar ki Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılar, zekâtı verirler. "

Kuran-ı Kerim 117. sayfasında bulunan,Maide süresinin 58 nolu ayeti

" Namaza çağırdığınız zaman onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranış, onların düşünemeyen bir toplum olmalarındandır. "

Kuran-ı Kerim 122. sayfasında bulunan,Maide süresinin 91 nolu ayeti

" Şeytan içki ve kumar yoluyla ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmak; sizi, Allah'ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık (bunlardan) vazgeçtiniz değil mi? "

Kuran-ı Kerim 124. sayfasında bulunan,Maide süresinin 106 nolu ayeti

" Ey iman edenler! Birinize ölüm gelip çatınca vasiyet esnasında içinizden iki adalet sahibi kişi aranızda şahitlik etsin. Yahut seferde iken başınıza ölüm musibeti gelmişse sizden olmayan, başka iki kişi (şahit olsun). Eğer şüpheye düşerseniz o iki şahidi namazdan sonra alıkorsunuz; «Bu vasiyet karşılığında hiçbir şeyi satın almayacağız, akraba (menfaatine) de olsa; Allah (için yaptığımız) şahitliği gizlemiyeceğiz, (aksini yaparsak) bu takdirde biz elbette günahkârlardan oluruz» diye Allah üzerine yemin ederler. "

Kuran-ı Kerim 135. sayfasında bulunan,En'am süresinin 72 nolu ayeti

" «Namazı dosdoğru kılın ve Allah'tan korkun» (diye de emredildik). O, huzuruna varıp toplanacağınız Allah'tır. "

Kuran-ı Kerim 138. sayfasında bulunan,En'am süresinin 92 nolu ayeti

" Bu (Kur'an), Ümmü'l-kurâ (Mekke) ve çevresindekileri uyarman için sana indirdiğimiz ve kendinden öncekileri doğrulayıcı mübarek bir kitaptır. Âhirete inananlar buna da inanırlar ve onlar namazlarını hakkıyla kılmaya devam ederler. "

Kuran-ı Kerim 149. sayfasında bulunan,En'am süresinin 162 nolu ayeti

" De ki: Şüphesiz benim namazım, kurbanım, hayatım ve ölümüm hepsi âlemlerin Rabbi Allah içindir. "

Kuran-ı Kerim 171. sayfasında bulunan,A'raf süresinin 170 nolu ayeti

" Kitab'a sımsıkı sarılıp namazı dosdoğru kılanlar var ya, işte biz böyle iyiliğe çalışanların ecrini zayi etmeyiz. "

Kuran-ı Kerim 176. sayfasında bulunan,Enfal süresinin 3 nolu ayeti

" Onlar namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden (Allah yolunda) harcayan kimselerdir. "

Kuran-ı Kerim 186. sayfasında bulunan,Tevbe süresinin 5 nolu ayeti

" Haram aylar çıkınca müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün; onları yakalayın, onları hapsedin ve onları her gözetleme yerinde oturup bekleyin. Eğer tevbe eder, namazı dosdoğru kılar, zekâtı da verirlerse artık yollarını serbest bırakın. Allah yarlığayan, esirgeyendir. "

Kuran-ı Kerim 187. sayfasında bulunan,Tevbe süresinin 11 nolu ayeti

" Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekât verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme âyetlerimizi böyle açıklıyoruz. "

Kuran-ı Kerim 188. sayfasında bulunan,Tevbe süresinin 18 nolu ayeti

" Allah'ın mescitlerini ancak Allah'a ve ahiret gününe iman eden, namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren ve Allah'tan başkasından korkmayan kimseler imar eder. İşte doğru yola ermişlerden olmaları umulanlar bunlardır. "

Kuran-ı Kerim 194. sayfasında bulunan,Tevbe süresinin 54 nolu ayeti

" Onların harcamalarının kabul edilmesini engelleyen, onların Allah ve Resûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşenerek gelmeleri ve istemeyerek harcamalarından başka bir şey değildir. "

Kuran-ı Kerim 197. sayfasında bulunan,Tevbe süresinin 71 nolu ayeti

" Mümin erkeklerle mümin kadınlar da birbirlerinin velileridir. Onlar iyiliği emreder, kötülükten alıkorlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekâtı verirler, Allah ve Resûlüne itaat ederler. İşte onlara Allah rahmet edecektir. Şüphesiz Allah azîzdir, hikmet sahibidir. "

Kuran-ı Kerim 199. sayfasında bulunan,Tevbe süresinin 84 nolu ayeti

" Onlardan ölmüş olan hiçbirine asla namaz kılma; onun kabri başında da durma! Çünkü onlar, Allah ve Resûlünü inkâr ettiler ve fâsık olarak öldüler. "

Kuran-ı Kerim 203. sayfasında bulunan,Tevbe süresinin 108 nolu ayeti

" Onun içinde asla namaz kılma! İlk günden takvâ üzerine kurulan mescit (Kuba Mescidi) içinde namaz kılman elbette daha doğrudur. Onda temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da çok temizlenenleri sever. "

Kuran-ı Kerim 217. sayfasında bulunan,Yunus süresinin 87 nolu ayeti

" Biz de Musa ve kardeşine: Kavminiz için Mısır’da evler hazırlayın ve evlerinizi namaz kılınacak yerler yapın, namazlarınızı da dosdoğru kılın. (Ey Musa!) Müminleri müjdele! diye vahyettik. "

Kuran-ı Kerim 230. sayfasında bulunan,Hud süresinin 87 nolu ayeti

" Dediler ki: Ey Şuayb! Babalarımızın taptıklarını (putları), yahut mallarımız hususunda dilediğimizi yapmayı terketmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa sen yumuşak huylu ve çok akıllısın! "

Kuran-ı Kerim 233. sayfasında bulunan,Hud süresinin 114 nolu ayeti

" Gündüzün iki ucunda, gecenin de ilk saatlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri (günahları) giderir. Bu, öğüt almak isteyenlere bir hatırlatmadır. "

Kuran-ı Kerim 251. sayfasında bulunan,Ra'd süresinin 22 nolu ayeti

" Yine onlar, Rablerinin rızasını isteyerek sabreden, namazı dosdoğru kılan, kendilerine verdiğimiz rızıklardan gizli ve açık olarak (Allah yolunda) harcayan ve kötülüğü iyilikle savan kimselerdir. İşte onlar var ya, dünya yurdunun (güzel) sonu sadece onlarındır. "

Kuran-ı Kerim 258. sayfasında bulunan,İbrahim süresinin 31 nolu ayeti

" İman eden kullarıma söyle: Namazlarını dosdoğru kılsınlar, kendisinde ne alış-veriş, ne de dostluk bulunan bir gün gelmeden önce, kendilerine verdiğimiz rızıklardan (Allah için) gizli-açık harcasınlar. "

Kuran-ı Kerim 259. sayfasında bulunan,İbrahim süresinin 37 nolu ayeti

" «Ey Rabbimiz! Ey sahibimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için ben, neslimden bir kısmını senin Beyt-i Harem'inin (Kâbe'nin) yanında, ziraat yapılmayan bir vâdiye yerleştirdim. Artık sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meyledici kıl ve meyvelerden bunlara rızık ver! Umulur ki bu nimetlere şükrederler.» "

Kuran-ı Kerim 259. sayfasında bulunan,İbrahim süresinin 40 nolu ayeti

" «Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle; ey Rabbimiz! Duamı kabul et!» "

Kuran-ı Kerim 289. sayfasında bulunan,İsra süresinin 78 nolu ayeti

" Gündüzün güneş dönüp gecenin karanlığı bastırıncaya kadar (belli vakitlerde) namaz kıl; bir de sabah namazını. Çünkü sabah namazı şahitlidir. "

Kuran-ı Kerim 289. sayfasında bulunan,İsra süresinin 79 nolu ayeti

" Gecenin bir kısmında uyanarak, sana mahsus bir nafile olmak üzere namaz kıl. (Böylece) Rabbinin, seni, övgüye değer bir makama göndereceği umulur. "

Kuran-ı Kerim 292. sayfasında bulunan,İsra süresinin 110 nolu ayeti

" De ki: «İster Allah deyin, ister Rahman deyin. Hangisini deseniz olur. Çünkü en güzel isimler O'na hastır.» Namazında yüksek sesle okuma; onda sesini fazla da kısma; ikisinin arası bir yol tut. "

Kuran-ı Kerim 306. sayfasında bulunan,Meryem süresinin 31 nolu ayeti

" «Nerede olursam olayım, O beni mübarek kıldı; yaşadığım sürece bana namazı ve zekâtı emretti.» "

Kuran-ı Kerim 308. sayfasında bulunan,Meryem süresinin 55 nolu ayeti

" Halkına namazı ve zekâtı emrederdi; Rabbi nezdinde de hoşnutluk kazanmış bir kimse idi. "

Kuran-ı Kerim 308. sayfasında bulunan,Meryem süresinin 59 nolu ayeti

" Nihayet onların peşinden öyle bir nesil geldi ki, bunlar namazı bıraktılar; nefislerinin arzularına uydular. Bu yüzden ileride sapıklıklarının cezasını çekecekler. "

Kuran-ı Kerim 312. sayfasında bulunan,Taha süresinin 14 nolu ayeti

" Muhakkak ki ben, yalnızca ben Allah'ım. Benden başka ilâh yoktur. Bana kulluk et; beni anmak için namaz kıl. "

Kuran-ı Kerim 320. sayfasında bulunan,Taha süresinin 132 nolu ayeti

" Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir. "

Kuran-ı Kerim 327. sayfasında bulunan,Enbiya süresinin 73 nolu ayeti

" Onları, emrimiz uyarınca doğru yolu gösteren önderler yaptık ve kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekât vermeyi vahyettik. Onlar, daima bize ibadet eden kimselerdi. "

Kuran-ı Kerim 335. sayfasında bulunan,Hac süresinin 35 nolu ayeti

" Onlar öyle kimseler ki, Allah anıldığı zaman kalpleri titrer; başlarına gelene sabrederler, namaz kılarlar ve kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden (Allah için) harcarlar. "

Kuran-ı Kerim 336. sayfasında bulunan,Hac süresinin 41 nolu ayeti

" Onlar (o müminler) ki, eğer kendilerine yeryüzünde iktidar verirsek namazı kılar, zekâtı verirler, iyiliği emreder ve kötülükten nehyederler. İşlerin sonu Allah'a varır. "

Kuran-ı Kerim 340. sayfasında bulunan,Hac süresinin 78 nolu ayeti

" Allah uğrunda, hakkını vererek cihad edin. O, sizi seçti; din hususunda üzerinize hiçbir zorluk yüklemedi; babanız İbrahim'in dininde (de böyleydi). Peygamberin size şahit olması, sizin de insanlara şahit olmanız için, O, gerek daha önce (gelmiş kitaplarda), gerekse bunda (Kur'an'da) size «müslümanlar» adını verdi. Öyle ise namazı kılın; zekâtı verin ve Allah'a sımsıkı sarılın. O, sizin mevlânızdır. Ne güzel mevlâdır, ne güzel yardımcıdır! "

Kuran-ı Kerim 341. sayfasında bulunan,Mü'minum süresinin 2 nolu ayeti

" Onlar ki, namazlarında huşû içindedirler; "

Kuran-ı Kerim 341. sayfasında bulunan,Mü'minum süresinin 9 nolu ayeti

" Ve onlar ki, namazlarına devam ederler. "

Kuran-ı Kerim 354. sayfasında bulunan,Nur süresinin 37 nolu ayeti

" Onlar, ne ticaret ne de alış-verişin kendilerini Allah'ı anmaktan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı insanlardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar. "

Kuran-ı Kerim 356. sayfasında bulunan,Nur süresinin 56 nolu ayeti

" Namazı kılın; zekâtı verin; Peygamber'e itaat edin ki merhamet göresiniz. "

Kuran-ı Kerim 356. sayfasında bulunan,Nur süresinin 58 nolu ayeti

" Ey müminler! Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyeleriniz) ve içinizden henüz ergenlik çağına girmemiş olanlar, sabah namazından önce, öğleyin soyunduğunuz vakit ve yatsı namazından sonra (yanınıza gireceklerinde) sizden üç defa izin istesinler. Bunlar, mahrem (kapanmamış) halde bulunabileceğiniz üç vakittir. Bu vakitlerin dışında ne sizin için ne de onlar için bir mahzur yoktur. Birbirinizin yanına girip çıkabilirsiniz. İşte Allah âyetleri size böyle açıklar. Allah, (her şeyi) bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. "

Kuran-ı Kerim 376. sayfasında bulunan,Neml süresinin 2,3 nolu ayeti

" Namazı kılan, zekâtı veren ve ahirete de kesin olarak iman eden müminler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. "

Kuran-ı Kerim 400. sayfasında bulunan,Ankebut süresinin 45 nolu ayeti

" (Resûlüm!) Sana vahyedilen Kitab'ı oku ve namazı kıl. Muhakkak ki, namaz, hayâsızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı anmak elbette (ibadetlerin) en büyüğüdür. Allah yaptıklarınızı bilir. "

Kuran-ı Kerim 406. sayfasında bulunan,Rum süresinin 31 nolu ayeti

" Hepiniz O'na yönelerek O'na karşı gelmekten sakının, namazı kılın; müşriklerden olmayın. "

Kuran-ı Kerim 410. sayfasında bulunan,Lokman süresinin 4 nolu ayeti

" O kimseler, namazı kılarlar, zekâtı verirler; onlar ahirete de kesin olarak iman ederler. "

Kuran-ı Kerim 411. sayfasında bulunan,Lokman süresinin 17 nolu ayeti

" Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten vazgeçirmeye çalış, başına gelenlere sabret. Doğrusu bunlar, azmedilmeye değer işlerdir. "

Kuran-ı Kerim 421. sayfasında bulunan,Ahzap süresinin 33 nolu ayeti

" Evlerinizde oturun, eski cahiliye âdetinde olduğu gibi açılıp saçılmayın. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah sizden, sadece günahı gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor. "

Kuran-ı Kerim 435. sayfasında bulunan,Fatır süresinin 18 nolu ayeti

" Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez. Yükü (günahı) ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez. Sen ancak görmeden Rablerinden korkanları ve namazı kılanları uyarabilirsin. Kim temizlenirse o, kendi menfaatine temizlenmiş olur. Dönüş Allah'adır. "

Kuran-ı Kerim 436. sayfasında bulunan,Fatır süresinin 29 nolu ayeti

" Allah'ın kitabını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allah için) gizli ve açık sarfedenler, asla zarara uğramayacak bir kazanç umabilirler. "

Kuran-ı Kerim 486. sayfasında bulunan,Şura süresinin 38 nolu ayeti

" Yine onlar, Rablerinin davetine icabet ederler ve namazı kılarlar. Onların işleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da harcarlar. "

Kuran-ı Kerim 543. sayfasında bulunan,Mücadele süresinin 13 nolu ayeti

" Gizli bir şey konuşmanızdan önce sadakalar vermekten çekindiniz mi? Bunu yapmadığınıza ve Allah da sizi affettiğine göre artık namazı kılın, zekâtı verin Allah'a ve Resûlüne itaat edin. Allah yaptıklarınızdan haberdardır. "

Kuran-ı Kerim 553. sayfasında bulunan,Cuma süresinin 9 nolu ayeti

" Ey iman edenler! Cuma günü namaza çağırıldığı (ezan okunduğu) zaman, hemen Allah'ı anmaya koşun ve alış verişi bırakın. Eğer bilmiş olsanız, elbette bu, sizin için daha hayırlıdır. "

Kuran-ı Kerim 553. sayfasında bulunan,Cuma süresinin 10 nolu ayeti

" Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah'ın lütfundan isteyin. Allah'ı çok zikredin; umulur ki kurtuluşa erersiniz. "

Kuran-ı Kerim 568. sayfasında bulunan,Mearic süresinin 22,23 nolu ayeti

" Ancak şunlar öyle değildir: Namaz kılanlar, ki onlar namazlarında devamlıdırlar (ihmal göstermezler;) "

Kuran-ı Kerim 568. sayfasında bulunan,Mearic süresinin 34 nolu ayeti

" Namazlarını koruyanlar; "

Kuran-ı Kerim 573. sayfasında bulunan,Müzzemmil süresinin 2,3,4 nolu ayeti

" Birazı hariç, geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarısını (kıl). Yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur'an'ı tane tane oku. "

Kuran-ı Kerim 574. sayfasında bulunan,Müzzemmil süresinin 20 nolu ayeti

" (Resûlüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü (içinde olup bitenleri iyiden iyiye) ölçüp biçen ancak Allah'tır. O sizin, bunu sayamayacağınızı bildiği için, sizi bağışladı. Artık, Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizde hastalar bulunacak, bir kısmınız Allah'ın lütfundan (rızık) aramak üzere yeryüzünde yol tepecekler, diğer bir kısmınız da Allah yolunda çarpışacaklardır. O halde Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah'a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir. "

Kuran-ı Kerim 575. sayfasında bulunan,Müddesir süresinin 43 nolu ayeti

" Onlar şöyle cevap verirler: Biz namaz kılanlardan değildik, "

Kuran-ı Kerim 577. sayfasında bulunan,Kıyame süresinin 31 nolu ayeti

" İşte o, (Peygamber'in getirdiğini) doğru kabul etmemiş, namaz da kılmamıştı. "

Kuran-ı Kerim 597. sayfasında bulunan,Alak süresinin 9,10 nolu ayeti

" Namaz kılarken bir kulu (Peygamber'i namazdan) menedeni gördün mü? "

Kuran-ı Kerim 598. sayfasında bulunan,Beyyine süresinin 5 nolu ayeti

" Halbuki onlara ancak, dini yalnız O'na has kılarak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Sağlam din de budur. "

Kuran-ı Kerim 602. sayfasında bulunan,Ma'un süresinin 4,5 nolu ayeti

" Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar. "


Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:29

Âdem’in Tevbesi ile ilgili ayetler
 
► Âdem Rabbinden bazı kelimeler aldı ve Allah (o kelimelerle) onun tevbesini kabul etti. Şüphesiz ki O, (tevbeye muvaffak kılan ve tevbeleri çokça kabul eden) Et-Tevvâb, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir. (2/Bakara 37)

Âdem’in (as) tevbe ederken yaptığı dua için bk. 7/A’râf, 23.

► Dediler ki: “Rabbimiz! Şüphesiz biz kendimize zulmettik. Şayet bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen muhakkak ki hüsrana uğrayanlardan oluruz.” (7/A'râf 23)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:30

Allah’ın Ayetleri ile Alay Etmek ile ilgili ayetler
 
► Şüphesiz ki (Allah), Kitap’ta size (şu hükmü) indirdi: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiğini ve alaya alındığını duyduğunuz zaman, başka bir söze dalıncaya kadar onlarla beraber (aynı mecliste) oturmayın. (İnkâr etmeden ya da konuyu değiştirmedikleri hâlde aynı ortamda oturursanız) şüphesiz ki siz de onlar gibi (kâfir/müşrik) olursunuz. Muhakkak ki Allah, münafıkları ve kâfirleri cehennemde toplayacak olandır. (4/Nîsa 140)

Kişi arkadaşlık yaptığı insanlara ve çevre edindiği topluluğa dikkat etmelidir. Aynı ortamı paylaştığımız insanların, küfür veya fısk içerikli konuşmalarına iştirak etmesek dahi, inkâr etmeksizin o ortamda bulunmamız, Allah (cc) katında bizi onlarla aynı duruma düşürmektedir. Ayrıca bk. 6/En’âm, 68; 9/Tevbe, 65-66.

► Ayetlerimize (alaya alma ve yalanlamayla) dalanları gördüğünde -başka bir söze dalıncaya dek- onlardan yüz çevir. Şayet şeytan sana unutturursa, hatırladıktan sonra zalimler topluluğuyla beraber oturma! (6/En'âm 68)

Bk. 4/Nîsa, 140; 9/Tevbe, 65-66

► Andolsun ki sözlerini onlara soracak olsan: “Lafa dalmış, eğleniyorduk.” diyeceklerdir. De ki: “Allah’ı, ayetlerini ve Resûlü’nü mü alaya alıyorsunuz?” (9/Tevbe 65)

► Özür dilemeyiniz! Muhakkak ki imanlarınızdan sonra kâfir oldunuz. Sizden bir grubu bağışlasak bile, suçlu günahkârlar olmaları nedeniyle bir diğer gruba azap edeceğiz. (9/Tevbe 66)

Allah’ı (cc), Resûlü’nü (sav), Kur’ân’ı veya dinin herhangi bir şiarını alaya almak, imanı bozan ve kişiyi küfre sokan unsurlardandır. Günümüzde dini alaya alan filmler, fıkralar ve dinin şiarları hakkında yapılan ölçüsüz şakalar bu ayetin kapsamındadır. Mümin, böylesi çirkin davranışlardan kaçındığı gibi bu davranışların sergilendiği ortamlardan da şiddetle kaçınmalıdır. (Bk. 4/Nîsa, 140)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:31

Allah Vaadinden Dönmez ile ilgili ayetler
 
► Allah’ın, resûllerine verdiği (yardım) sözünden döneceğini zannetme sakın! Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz ve intikam sahibidir. (14/İbrahîm 47)

► Senden, azabın bir an önce gelmesini istiyorlar. (Oysa) Allah asla sözünden dönmez. Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduğunuz bin sene gibidir. (22/Hac 47)

► (Bu,) Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden dönmez, fakat insanların çoğu bilmezler. (30/Rûm 6)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:32

Allah’ı Unutanlar ile ilgili ayetler
 
► Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendirler. Kötülüğü emreder, iyilikten alıkoyar ve ellerini sıkar (cimrilik ederler). Allah’ı unuttular, Allah da (onları yardımsız ve nefisleriyle başbaşa bırakarak) unuttu. Şüphesiz ki münafıklar, fasıkların ta kendileridirler. (9/Tevbe 67)

► Buyuracak ki: “Böyle işte! Ayetlerimiz sana gelmişti, onu unutmuştun. Bugün sen de unutulup (kendi hâline terk edileceksin).” (20/Tâhâ 126)

► Allah’ı unuttukları (için), Allah’ın da onlara kendi nefislerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. Bunlar, fasıkların ta kendileridirler. (59/Haşr 19)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:37

Allah ve Resûlü’nün Hükmüne İtaat ile ilgili ayetler
 
► De ki: “Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir.” (3/Âl-i İmran 31)

Allah’a (cc) imanın rükünlerinden biri de Allah (cc) sevgisidir. Sevgiyse kalbin amelidir. Her insan sevdiğini iddia edebilir. Allah (cc) bu ayette “sevgi kanununu” açıklamıştır. Allah (cc) sevgisi, Allah Resûlü’ne (sav) ittibaya bağlıdır. Kişi, Allah Resûlü’ne (sav) ittiba edip, onu örnek aldığı ve Sünnet’ini yaşadığı oranda Allah’ı (cc) seviyor demektir. (Bk. 24/Nûr, 63)

► De ki: “Allah’a ve Resûl’e itaat edin.” Şayet yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah, kâfirleri sevmez. (3/Âl-i İmran 32)

► Onlara: “(Sorunlarınızı çözmek için) Allah’ın indirdiğine ve Resûl’e gelin.” denildiği zaman, münafıkların alabildiğince senden kaçtıklarını görürsün. (4/Nîsa 61)

► Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/Nîsa 65)

Ayet, 59. ayette geçen hükmü pekiştirmektedir. Sorunlarını Resûl’e (sav) götürmeyenler, onun böyle bir yetkisi olmadığını söyleyenler ya da ağızlarıyla bu yetkiyi verdikleri hâlde pratikte farklı davrananlar ayetin kapsamındadırlar.

► Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resûlü’ne çağrıldıklarında (bir de bakarsın ki) bunlardan bir grup yüz çevirmiş. (24/Nûr 48)

► Şayet hak onların lehineyse koşarak gelir, (hükme) boyun eğerler. (24/Nûr 49)

► Onların kalplerinde hastalık mı var? Yoksa şüpheye mi düştüler? Ya da Allah’ın ve Resûlü’nün onlara haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? (Hayır, öyle değil!) Bilakis, bunlar zalimlerin ta kendileridir. (24/Nûr 50)

► Aralarında hükmetmesi için Allah’a ve Resûlü’ne davet edilen müminlerin sözü: “İşittik ve itaat ettik.” demeleridir. İşte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (24/Nûr 51)

Allah’a (cc) ve ahiret gününe inanmamış münafıklarla kalpten inanan müminlerin farkı ortaya konmuştur. Müminler, lehlerine veya aleyhlerine olmasına bakmaksızın, aralarında hükmetsin diye Kur’ân ve Sünnet’e çağırıldıklarında icabet ederler. Münafıklar ise, çıkacak sonucun lehlerine olacağını düşündüklerinde çağrıya icabet eder; aleyhlerine olacağını düşündüklerinde veya emin olmadıklarında başka yollara başvurur, Allah’ın (cc) hükümlerinden yüz çevirirler. (Bk. 4/Nîsa, 60)

► Kim de Allah’a ve Resûlü’ne itaat eder, Allah’tan (saygıyla) korkar ve (azabından) sakınırsa işte bunlar, kazançlı olanların ta kendileridir. (24/Nûr 52)

► Allah ve Resûlü bir şeye hükmettiğinde, mümin erkek ve mümin kadının o işlerinde seçim hakları yoktur. Kim de Allah’a ve Resûlü’ne isyan ederse, muhakkak ki apaçık bir sapıklıkla sapmıştır. (33/Ahzâb 36)

Bk. 4/Nîsa, 59-65 ve 49/Hucurât, 2.

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:38

Aile Ahlakı ile ilgili ayetler
 
► Yetimler hakkında adil olamayacağınızdan korkarsanız, (yetim olmayan) kadınlardan hoşunuza giden iki, üç, dört (kadını) nikâhlayın. Şayet (kadınlar arasında) adaleti sağlayamayacağınızdan korkarsanız, bir eşle veya cariyelerinizle yetinin. Haksızlık yapmamanız için en uygun olan budur. (4/Nîsa 3)

► Kadınlara mehirlerini gönül hoşluğuyla verin. (Bununla beraber mehirlerinden) bir kısmını size bağışlarlarsa afiyetle yiyin. (4/Nîsa 4)

► Çok isteseniz bile kadınlar arasında (sevgi konusunda) tam adaleti sağlayamayacaksınız. (Mutlaka birini daha fazla seveceksiniz.) (Birine) tamamen yönelip (diğer eşinizi ne dul ne de evli olmayan ikisi arasında kalmış gibi) muallakta bırakmayın. Şayet düzeltir ve (Allah’tan) sakınıp korkarsanız şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. (4/Nîsa 129)

► İçinizden fazilet ve zenginlik sahipleri, akrabalara, miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara ve Allah yolunda hicret edenlere (bir daha mallarından) vermeyeceklerine dair yemin etmesinler. Affetsinler, hoş görsünler (yaptıklarını görmezden gelsinler). Allah’ın sizi bağışlamasını istemez misiniz? Allah (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. (24/Nûr 22)

► (Peygamber kadınlarının perde olmaksızın) babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin erkek çocukları, kız kardeşlerinin erkek çocukları, kadınları ve köleleriyle (konuşmalarında) bir sakınca/günah yoktur. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz ki Allah, her şeyin üzerinde şahittir. (33/Ahzâb 55)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:39

Allah’a Ortak Koşmak/Şirk ile ilgili ayetler
 
► Allah’a ibadet edin, hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın. Anne babaya, yakın akrabaya, yetimlere, miskinlere/ihtiyaç sahibi yoksullara, akrabanız olan komşuya, akraba olmayan komşuya, yanınızda olan arkadaşa, yolda kalmışa ve ellerinizin altında bulunanlara (köle ve cariyelere) iyilik yapın. Şüphesiz ki Allah, kibirli ve böbürlenen kimseleri sevmez. (4/Nîsa 36)

► Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun (şirk) dışında kalanları dilediği için bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa, hiç şüphesiz büyük bir günahla iftirada bulunmuş olur. (4/Nîsa 48)

Tevbe etmeden ölündüğü takdirde Allah’ın (cc) bağışlamayacağı tek günah şirktir. Şirk dışında kalan tüm günahlar, Allah’ın (cc) meşîetine kalmıştır. Dilerse bağışlar, dilerse bağışlamaz.

Şirk, İslam’ın ibadet olarak kabul ettiği bir eylemi Allah’tan (cc) başkasına yapmak ya da Allah’a (cc) ait sıfatlardan birini herhangi bir varlığa vermektir.

Şirkin birçok çeşidi vardır. Sevgide şirk (2/Bakara, 165), itaatte şirk (9/Tevbe, 31), dua ve ibadette şirk (7/A’râf, 37; 10/Yûnus, 106), yasama ve kanun koymada şirk (18/Kehf, 26; 42/Şûrâ, 21), bazı varlıkları toplumu kaynaştırmak için putlaştırma şirki (29/Ankebût, 25)...

Allah’a (cc) şirk koşan kimse, Allah’a (cc) en büyük iftirayı atmış, zulümlerin en büyüğünü işlemiştir (31/Lokmân, 13). Bu nedenle tüm amelleri boşa gitmiş (39/Zümer, 65) ve Allah (cc), cenneti ona haram kılmıştır (5/Mâide, 72)

► De ki: “Gökleri ve yeri yoktan var eden Allah iken, O doyurur ama (kimse tarafından) doyurulmaz iken Allah’tan başkasını mı veli edinecekmişim?” De ki: “Şüphesiz ki ben, Müslimlerin/şirki terk ederek tevhid ile Allah’a yönelen kulların ilki olmakla emrolundum.” Ve “Sakın müşriklerden olma.” (denildi.) (6/En'âm 14)

Müşrikler; Allah’ın (cc) dışındaki varlıkları veli edinir ve bir veliden/dosttan beklenecek şeyleri, o varlıklardan beklerlerdi. Allah’ın dışında edindikleri veliler/evliya; Allah’a (cc) yakın ve O’nun (cc) yanında hatır sahibi olduğuna inandıkları melekler (34/Sebe’, 40) ve salih insanların ruhaniyetiydi (53/Necm, 20; 71/Nûh, 23). Bu varlıkları veli edinme/putlaştırma nedenlerini Kur’ân şöyle açıklar:

a. Allah’a yakınlaşmak için (39/Zümer, 3)

b. Allah katında şefaatlerine nail olmak için (10/Yûnus, 18; 39/Zümer, 43-44)

c. İhtiyaç halinde onların yardımına nail olmak için (36/Yâsîn 74-75)

d. İzzet bulmak için (19/Meryem, 81-82)

e. Toplumu kaynaştırması ve milli bir değer olması için (29/Ankebût, 25)

Ayrıca bk. 29/Ankebût, 41.

► De ki: “Şüphesiz ki ben, Allah’ı bırakıp dua ettiklerinize ibadet etmekten menedildim.” De ki: “Ben sizin arzularınıza uymam. (Uyduğum takdirde) gerçekten sapıtmış ve doğru yolu bulamayanlardan olmuş olurum.” (6/En'âm 56)

► De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldıklarını size okuyayım. Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın, anne babaya iyilikte bulunun, fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin, sizi de onları da biz rızıklandırmaktayız. Fuhşiyatın açığına da kapalısına da yaklaşmayın. Hak olmadıkça Allah’ın haram kıldığı nefsi öldürmeyin.” (Allah) akledesiniz diye size bunları emretti. (6/En'âm 151)

► De ki: “Rabbim (sizin uydurduklarınızı değil) yalnızca açık ve kapalı tüm fuhşiyatı, her türlü günahı ve haksız yere taşkınlık etmeyi, (meşruluğu) hakkında hiçbir delil indirmediği şeyi Allah’a ortak koşmanızı ve Allah’a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kıldı.” (7/A'râf 33)

Şirkin hiçbir delili olmadığına dair bk. 3/Âl-i İmran, 151.

► Ve yüzünü hanif olarak dine çevir! Sakın müşriklerden olma! (10/Yûnus 105)

► Allah’ı bırakıp da sana fayda ve zarar vermeyecek olan varlıklara dua etme! Şayet böyle yaparsan hiç kuşkusuz, zalimlerden/müşriklerden olursun. (10/Yûnus 106)

104-106. ayetler, Allah Resûlü’ne (sav) tevhid üzere olması ve bunu ilan etmesinin emredildiği ayetlerdir. Tevhidin özü kulluk, kulluğun özü ibadet, ibadetin özü de duadır. Resûl (sav) dahi olsa Allah’ı (cc) bırakıp kendilerine dahi fayda ve zararı olmayan, yaratamayan, rızık veremeyen, ölüm ve hastalığı kendilerinden savamayan varlıklara dua edenler zalimlerden yani müşriklerden olurlar.

► “Babalarım olan İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmamız söz konusu dahi olamaz. Bu hem bize hem de insanlara Allah’ın lütuf ve ihsanındandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.” (12/Yûsuf 38)

İbrahim’in milleti için bk. 60/Mümtehine, 4.

► Kendilerine Kitap verilenler, sana indirilen (Kur’ân’dan) dolayı sevinirler. Gruplar arasından onun bir kısmını inkâr edenler de vardır. De ki: “Ben, yalnızca Allah’a ibadet/kulluk etmek ve O’na ortak koşmamakla emrolundum. Yalnızca O’na davet ediyorum ve dönüşüm de O’nadır.” (13/Ra'd 36)

► Allah buyurdu ki: “İki ilah edinmeyin. O, ancak tek bir ilahtır. Yalnızca benden korkun.” (16/Nahl 51)

► Allah’ı bırakıp da kendileri için göklerden ve yerden hiçbir rızka sahip olmayan, (olmaya da) güç yetiremeyecek şeylere ibadet ederler. (16/Nahl 73)

► (Allah’ı başka varlıklara, başka varlıkları da Allah’a benzeterek) Allah hakkında örnekler/misaller vermeyin. (Allah hakkında verilecek örneği yalnızca) Allah bilir, siz bilmezsiniz. (16/Nahl 74)

Hiçbir şey Allah’ın dengi, misli, benzeri ya da yakını olamayacağından, Allah’ın varlığı ve birliğine dair verilecek örnekler konusunda titiz olunmalıdır. Şanını, azametini, celal ve izzetini en iyi O bildiğinden, yalnızca Allah (cc), kendisiyle alakalı örnek verebilir. İnsanlar da bu örneklerle yetinirler.

Müşrikler, Allah’ı (cc) bazı varlıklara benzetir, bu kıyas sonucunda birtakım neticeler elde ederlerdi. Mesela, hiçbir yöneticinin yardımcı, ortak ve vezir olmadan sağlıklı yönetip idare edemeyeceği örneğinden yola çıkarak, Allah’a yardım eden, O’nun adına kâinatta tasarruf eden yardımcılar ve ortaklar olması gerektiği sonucuna ulaşırlardı.

Bir krala veya şirket müdürüne aracısız ulaşılamayacağı örneğinden yola çıkarak, Allah’a ulaştırdığına inandıkları insanları vasıtalar edinir: “Bunlar Allah katındaki şefaatçilerimiz (10/Yûnus, 18) ve bizi Allah’a yakınlaştıran vesilelerimiz (39/Zümer, 3).” derlerdi.

► Allah’la beraber başka bir İlah icat etme! Yoksa yerilmiş ve yardımsız bırakılmış olarak kalakalırsın. (17/İsrâ 22)

► Bu, Rabbinin sana hikmet olarak vahyettiğidir. Allah’la beraber başka ilah icat etme! Yoksa ayıplanmış ve kovulmuş olarak cehenneme atılırsın. (17/İsrâ 39)

► De ki: “Hamd, çocuk edinmemiş, hâkimiyetinde/egemenliğinde ortağı olmayan, zayıflığından ötürü dost (edinme ihtiyacı) olmayan Allah’adır. Ve O’nu tekbir et/yücelt.” (17/İsrâ 111)

► De ki: “Ancak ben de sizin gibi bir insanım. Bana: ‘İlahınız ancak tek bir ilahtır.’ diye vahyolunuyor. Artık kim Rabbi ile karşılaşmayı (ve ondan bir mükâfat almayı) umuyorsa, salih amelde bulunsun ve hiçbir şeyi Rabbine ibadette ortak koşmasın.” (18/Kehf 110)

Kur’ân-ı Kerim, amelin kabulü ve ahirette mükâfata dönüşmesi için ikisi bu ayette zikredilmek üzere toplamda üç şart belirlemiştir:

a. Ameli yapanın tevhid üzere, Allah’a (cc) şirk koşmayan bir muvahhid olması: (Bk. 14/İbrahîm, 18; 24/Nûr, 39)

b. Amelin salih olması: Yani şeriata, Peygamber’in Sünneti’ne uygun olması. (Bk. 3/Âl-i İmran, 31-32; 4/Nîsa, 64) Allah Resûlü (sav) şöyle buyurmuştur: “Kim bir amel yapar, yaptığı amel sünnetimiz üzere olmazsa ameli reddedilir.” (Buhari, 2697; Müslim, 1718)

c. İhlaslı olması: Yalnızca Allah rızası için amel yapmak, hiçbir gayeyi Allah rızasına ortak kılmamak. Allah Resûlü (sav) şöyle buyurur: “Kıyamet günü Allah (cc) buyurur ki: ‘Ben, şirkten müstağni olanım. Kim bir amel yapar ve amelinde benim dışımda birini ortak kılarsa onu da amelini de terk ederim.’ ” (Müslim, 2985)

► Hani biz İbrahim’e evin/Kâbe’nin yerini göstermiş ve (şöyle vahyetmiştik): “Bana hiçbir şeyi ortak koşma. Tavaf edenler, kıyamda duranlar, rükû edenler ve secde edenler için evimi temizle.” (22/Hac 26)

► Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayan ve (şirkin her türlüsünü terk eden) hanifler olarak (bunları yapın). Kim de Allah’a şirk koşarsa gökten yere çakılan, havada kuşların kendisini (parça parça) kaptığı veya rüzgârın ıssız, uzak bir yere savurduğu kimse gibidir. (22/Hac 31)

Şirkin tanımı, çeşitleri ve müşriğin akıbeti için bk. 4/Nîsa, 48.

► (O hâlde) Allah’la beraber başka bir ilaha dua etme. Sonra azap edilenlerden olursun. (26/Şuarâ 213)

► Allah’la beraber başka bir ilaha dua etme. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O’ndan başka her şey helak olacaktır. Hüküm yalnızca O’na aittir. O’na döndürüleceksiniz. (28/Kasas 88)

► (Allah’a) ortak koştuklarından hiçbiri onlara şefaatçi olmayacak, hatta ortaklarını inkâr edeceklerdir. (30/Rûm 13)

► Hani Lokman, oğluna öğüt verirken demişti ki: “Oğulcuğum! Allah’a şirk koşma! Şüphesiz ki şirk, en büyük zulümdür.” (31/Lokmân 13)

Şirkin tanımı, çeşitleri ve müşriğin akıbeti için bk. 4/Nîsa, 48.

► De ki: “Rabbimden bana gelen apaçık deliller (sebebiyle), Allah’ın dışında dua ettiğiniz (varlıklara) ibadet etmekten nehyedildim. Ve âlemlerin Rabbi olan Allah’a teslim olmakla emrolundum.” (40/Mü’min(Ğafir) 66)

► Allah’ı bırakıp da veliler edinenler (var ya!) Allah, onların üzerinde gözetleyicidir. Sen, onların üzerine vekil değilsin. (42/Şûrâ 6)

Allah’ın dışındaki varlıkları veli/dost edinmeye dair bk. 6/En’âm, 14; 29/Ankebût, 41.

► Allah’la beraber başka bir ilah edinmeyin. Hiç şüphesiz ben, size O’nun tarafından (gönderilmiş) apaçık bir uyarıcıyım. (51/Zâriyat 51)

► Hiç şüphesiz, mescidler Allah’ındır. (O hâlde), Allah’la beraber başka bir (ilaha) dua etmeyin. (72/Cin 18)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:41

Allah’ın Emrine Uymak ile ilgili ayetler
 
► Kullarım sana, benden soracak olurlarsa, şüphesiz ki ben onlara yakınım. Dua edenin duasına icabet ederim. (Öyleyse) onlar da benim davetime icabet etsinler ve bana iman etsinler ki (akıl, doğruluk ve olgunluk sahibi olan) rüşt ehlinden olsunlar. (2/Bakara 186)

Kur’ân’da “Sana sorarlarsa...” diye başlayan birçok ayet vardır. Tüm bu ayetlerde cevap kısmı “De ki...” diyerek başlar. Tek istisnası bu ayettir. Allah (cc) kendisini kullarına tanıtırken “De ki” lafzının dahi kendisi ile kulları arasına girmesine razı olmamıştır. Affedilmez bir günah olan şirkin kısımlarından biri de; Allah’tan (cc) başkasına dua etmek, darda kalındığında ölü, diri ya da türbelerden medet ummaktır. Bu şirkin en belirgin sebeplerinden biri, Allah’ı (cc) uzak görmek ve O’na (cc) yakınlaşmak için aracıya ihtiyaç olduğuna inanmaktır. Allah (cc) bu ayette şirk mantığını çürütmüş ve kullarına yakın olduğunu, dua edenlere doğrudan icabet edeceğini belirtmiştir. (Şirk mantığı ve çürütülmesine dair bk. 4/Nîsa, 48; 5/Mâide, 35; 6/En’âm, 136; 10/Yûnus, 18; 34/Sebe’, 22-23)

► De ki: “Allah’a ve Resûl’e itaat edin.” Şayet yüz çevirirlerse şüphesiz ki Allah, kâfirleri sevmez. (3/Âl-i İmran 32)

► Ey iman edenler! (Oranları) kat kat arttırılmış faizi yemeyin, Allah’tan korkup sakının ki kurtuluşa erebilesiniz. (3/Âl-i İmran 130)

Bk. 2/Bakara, 275-281

► Kâfirler için hazırlanmış olan ateşten korkup sakının. (3/Âl-i İmran 131)

► Allah’a ve Resûl’e itaat edin ki merhamet olunasınız. (3/Âl-i İmran 132)

► Bu (miras hükümleri) Allah’ın sınırlarıdır. Kim de Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetlere sokar. Bu büyük bir kazançtır/başarıdır. (4/Nîsa 13)

► Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûl’e itaat edin. Sizden olan (Müslim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen) yöneticilere de (itaat edin). Herhangi bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, şayet Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız (o meseleyi çözmek için) Allah’a ve Resûl’e götürün. Bu, daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir. (4/Nîsa 59)

İnsanlar dinî ve dünyevi meselelerde ihtilafa düşebilirler. İhtilaf ve anlaşmazlık durumunda insanlar iki kısma ayrılırlar:

1. Allah’a (cc) ve ahiret gününe iman etmiş müminler: Bunlar tüm meseleleri Allah’a (cc) (Kitab’a) ve Resûlü’ne (sav) (Sünnet’e) götürürler. Bunlar, iman iddiasında samimi oldukları için ahiretlerini; daha hayırlı bir sonuç aldıkları için de dünyalarını kurtaran bahtiyarlardır. (Bk. 24/Nûr, 51)

2. İnkâr etmekle emrolundukları hâlde tağutu reddetmeyen sapkınlar: Bunlar dinî ve dünyevi bir meselede anlaşmazlığa düştüklerinde Kitab’ın ve Sünnet’in hakemliğine razı olmayan kimselerdir. Sorunlarını beşerî kanunlarla hükmeden mahkemelerde, atalarının örfünde, Kitab’a ve Sünnet’e açıkça muhalefet eden din bilginlerinin fetvalarında, taassubun gözlerini kör ettiği dinî veya siyasi mezheplerinin ilkeleriyle çözmeye çalışırlar. Nîsa Suresi 60. ayet-i kerime bunları anlatmaktadır. (Bk. 24/Nûr, 47-50)

► Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse bunlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebiler, sıddıklar, şehitler ve salihlerle beraber olacaklardır. Ne güzel arkadaştır bunlar! (4/Nîsa 69)

► Bu, Allah’tan olan bir lütuftur. Her şeyi bilen olarak Allah yeter. (4/Nîsa 70)

► Kim Resûl’e itaat ederse hiç şüphesiz Allah’a itaat etmiş olur. Kim de yüz çevirirse seni, onun üzerine koruyucu göndermedik. (4/Nîsa 80)

► Sana ganimetlerden soruyorlar. De ki: “Ganimetler (hakkında hüküm verme yetkisi) Allah’a ve Resûl’e aittir. Allah’tan korkup sakının ve aranızı düzeltin. Şayet inanmışsanız, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin.” (8/Enfâl 1)

► Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Onu işitip dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin. (8/Enfâl 20)

► “İşittik.” dedikleri hâlde, işitmeyen kimseler gibi olmayın. (8/Enfâl 21)

► Ey iman edenler! Sizleri, size hayat verecek şeylere davet ettiğinde Allah’a ve Resûl’e icabet edin. Bilin ki Allah, kişiyle kalbi (düşünceleri) arasına girer. Ve muhakkak (diriltilip), O’nun huzurunda toplanacaksınız. (8/Enfâl 24)

► Mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostudurlar. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyar, namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederler. Allah’ın rahmet edecekleri bunlardır işte. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (9/Tevbe 71)

► Kim de Allah’a ve Resûlü’ne itaat eder, Allah’tan (saygıyla) korkar ve (azabından) sakınırsa işte bunlar, kazançlı olanların ta kendileridir. (24/Nûr 52)

► De ki: “Allah’a itaat edin! Resûl’e itaat edin! Şayet yüz çevirirseniz onun sorumluluğu (olan tebliğ) ona, sizin sorumluluğunuz olan (itaat) size yüklenendir. (Herkes kendinden sorumludur.) Şayet ona itaat ederseniz, hidayete ermiş olursunuz. Resûl’ün vazifesi yalnızca apaçık bir tebliğdir.” (24/Nûr 54)

► Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Resûl’e itaat edin ki, merhamet olunasınız. (24/Nûr 56)

► Evlerinizde karar kılın. İlk cahiliye kadınlarının (kendilerini görünür kılmak için) süs ve güzelliklerini açtıkları gibi yapmayın. Namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Ey Ehl-i Beyt! Allah, sizden (manevi) kirleri gidermek ve sizi tertemiz kılmak ister. (33/Ahzâb 33)

► Ey iman edenler! Allah’tan korkup sakının ve doğru/sağlam/adil söz söyleyin. (33/Ahzâb 70)

► (Allah da buna karşılık) amellerinizi ıslah etsin, günahlarınızı bağışlasın. Kim de Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse, şüphesiz ki büyük bir kurtuluş ve kazanç elde etmiş olur. (33/Ahzâb 71)

► Onlar ki; büyük günahlardan ve fuhşiyattan kaçınır, kızdıkları zaman da bağışlarlar. (42/Şûrâ 37)

► Onlar Rablerinin (iman ve salih amel) çağrısına icabet eder, namazı dosdoğru kılarlar. İşleri, aralarında istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan infak ederler. (42/Şûrâ 38)

► Allah’ın (verdiği hüküm nedeniyle), geri çevrilmesi mümkün olmayan gün gelmeden önce, Rabbinizin (iman ve salih amel) çağrısına icabet edin. O gün ne sığınacağınız ne de saklanabileceğiniz bir yeriniz olur. (42/Şûrâ 47)

► “Ey kavmimiz! Allah’ın davetçisine icabet edin ve ona iman edin ki, günahlarınızı bağışlasın ve sizi can yakıcı azaptan korusun.” (46/Ahkâf 31)

► “Kim de Allah’ın davetçisine icabet etmezse o, yeryüzünde (Allah’ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun (Allah’ın) dışında velileri de/dostları da yoktur. Bunlar, apaçık bir sapıklık içerisindedirler.” (46/Ahkâf 32)

► Kör olana günah yoktur, topal olana günah yoktur, hasta olana da (savaştan geri kaldıkları için) günah yoktur. Kim Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederse, onu altından ırmaklar akan cennete sokar. Kim de (itaatten) yüz çevirirse ona, can yakıcı (bir azapla) azap eder. (48/Fetih 17)

► Bedeviler: “İman ettik.” dediler. De ki: “İman etmediniz. Fakat ‘teslim olduk’ deyin.” (Çünkü) iman henüz kalplerinize girmiş değildir. Şayet Allah’a ve Resûlü’ne itaat ederseniz (Allah,) amellerinizden hiçbir şey eksiltmez. Şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. (49/Hucurât 14)

► Gizli konuşmalarınızdan önce sadakalar verecek olmaktan dolayı korktunuz mu? Madem ki yapmadınız, Allah tevbenizi kabul etti. (O hâlde) namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Resûlü’ne itaat edin. Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (58/Mücadele 13)

► Ey iman edenler! Şüphesiz ki (sizi Allah’a ve Resûlü’ne hicret etmekten alıkoyan) kadınlarınız ve çocuklarınız, sizin için birer düşmandır. Onlardan sakının. (Ancak) affeder, hoş görür ve bağışlarsanız şüphesiz ki Allah, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Rahîm’dir. (64/Teğabûn 14)

► Mallarınız ve evlatlarınız ancak birer fitnedir. Allah ise katında en büyük mükâfat olandır. (64/Teğabûn 15)

► Allah’tan gücünüz yettiğince korkup sakının. İşitin, itaat edin. Kendinize hayır olarak infakta bulunun. Kim de nefsinin bencilliğinden korunursa işte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridirler. (64/Teğabûn 16)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:42

Allah’a Verdikleri Sözlerini Bozanlar ile ilgili ayetler
 
► Sözlerini bozmaları sebebiyle onlara lanet ettik ve kalplerini katı kıldık. Kelimeleri yerinden oynatarak tahrif ediyorlar. (Ayrıca) emrolundukları şeyden paylarına düşen (ameli) terk ettiler. Onların azı hariç sürekli olarak onlardan ihanet görürsün. (Buna rağmen) affet ve hoş gör. (Çünkü) Allah, muhsinleri/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanları sever. (5/Mâide 13)

► Allah’a verdikleri sözü bozmaları ve yalan söylemelerine karşılık, onunla karşılaşacakları güne kadar kalplerinde var olacak olan bir nifakla cezalandırdı onları. (9/Tevbe 77)

Allah’a verilen sözü bozanlar hakkında bk. 5/Mâide, 13.


Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:43

Allah Her Şeyi İşitir ile ilgili ayetler
 
► (Hatırlayın!) Hani İbrahim ve İsmail, Kâbe’nin temellerini yükseltiyor (bir yandan da şöyle dua ediyorlardı:) “Rabbimiz bu ameli bizden kabul buyur. Şüphesiz ki sen, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’sin.” (2/Bakara 127)

Bir yandan salih amel yapmak diğer yandan kabul olması için Allah’a (cc) içtenlikle yakarmak kulluğun özünü oluşturur. Amele güvenerek duayı, duaya güvenerek de ameli terk etmek ise Allah’ın (cc) razı olacağı bir kulluk değildir.

► Şayet onlar (misli misline), sizin iman ettiğiniz gibi inanırlarsa, hidayete ererler. Yüz çevirirlerse, onlar ancak bir ayrılık içinde olurlar. Onlara karşı Allah sana yetecektir. O (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (2/Bakara 137)

Yahudi ve Hristiyanlardan, sahabi imanının aynısı istenmektedir. Sahabiler, Allah’ın (cc) kendilerinden razı olduğu ve sonrakiler için örnek olarak seçtiği bir nesildir. Sahih iman ve salih amelde ölçümüz sahabilerdir. (Bk. 9/Tevbe, 100)

► Kim de onu (vasiyeti) işittikten sonra değiştirirse bunun günahı, ancak değiştirenleredir. Şüphesiz ki Allah, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (2/Bakara 181)

► İyilik yapmanıza, takvalı olmanıza ve insanların arasını düzeltmenize Allah (adına yaptığınız) yeminlerinizi engel kılmayın. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (2/Bakara 224)

Akrabalık bağlarını ve anne baba hakkını gözetmeyeceğine, iyilik ve takvaya götüren amelleri yapmayacağına dair yemin eden kimse Mâide Suresi 89. ayette zikredilen kefareti ödeyip yeminini bozmalı, Allah adına yaptığı yemini sorumluluklarını yerine getirmeye engel kılmamalıdır.

► Şayet (geri dönmez ve) boşamaya karar verirlerse şüphesiz ki Allah, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (2/Bakara 227)

► Allah yolunda savaşın ve bilin ki elbette Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (2/Bakara 244)

► Dinde zorlama yoktur. Rüşd/Hak, batıldan (kesin bir biçimde) ayrılmıştır. Her kim (reddetmek, tekfir etmek, teberrî etmek suretiyle) tağutu inkâr eder ve Allah’a iman ederse kopması olmayan sapasağlam kulp (olan Kelime-i Tevhid’e) tutunmuş (ve İslam dinine girmiş) olur. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (2/Bakara 256)

İslam’ın kopmaz kulpu Kelime-i Tevhid’dir. Kişinin Kelime-i Tevhid’in ehlinden olması ve söylediği Lailaheillallah’ın kendisine fayda sağlaması için iki şart zikredilmiştir: Tağutu inkâr ve Allah’a (cc) iman.

Tağut, Kur’âni bir kavram olup Kur’ân’da sekiz farklı ayette geçmektedir. İslam’ın en önemli kavramlarından olan tağutu reddetmek, tüm peygamberlerin ortak gündemidir. (Bk. 16/Nahl, 36)

Kur’ân’a göre tağut:

- Kur’ân’ın ölçüleri dışında ölçüler koyarak insanları vahyin aydınlığından küfrün karanlıklarına götüren geleneksel, dinî ya da siyasi bilgi kaynağı (2/Bakara, 257)

- Putlaştırılan, uğruna yaşanıp ölünen, dostluk ve düşmanlığın kendisine göre belirlendiği, meşruiyetini Allah’tan almayan değerler ve takip edilen yollar (4/Nîsa, 76)

- Allah’ın yasalarına muhalif kanun yapan ve insanları buna davet eden şahıslar ve kurumlar ile bunların koyduğu yasalar (4/Nîsa, 60)

- Allah’ın dışında ibadet edilen, Allah gibi sevilen, korkulan, gönülden itaat edilen canlı cansız varlıklar (39/Zümer, 17).

Allah’a iman edip, tağutları reddetmeyen her insan tağuta iman etmiş, ona kul olmuş ve Allah’ı inkâr etmiştir. (Bk. 4/Nîsa, 51; 5/Mâide, 60)

► Onlar birbirlerinden (türeyip) gelmiş bir zürriyettir. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (3/Âl-i İmran 34)

► (Hatırlayın!) Hani İmran’ın karısı demişti ki: “Rabbim! Şüphesiz ki ben, karnımdaki (çocuğu) hür (senden başkasına kulluk yapmayan) olarak sana adadım. (Adağımı) benden kabul et. Şüphesiz ki sen, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’sin.” (3/Âl-i İmran 35)

► (Meryem’e verilen olağanüstü rızıkları görünce, Allah’ın rahmetini ümit edip) Zekeriyya Rabbine orada dua etti: “Rabbim! Bana kendi katından temiz bir zürriyet bahşet. Şüphesiz ki sen, duaları işiten/icabet edensin.” dedi. (3/Âl-i İmran 38)

► (Hatırla!) Hani sen sabah vakti ailenin yanından çıkmış, müminleri savaş konumlarına hazırlıyordun. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (3/Âl-i İmran 121)

► Şüphesiz ki Allah, emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletli olmanızı size emreder. Allah, bununla sizlere ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi gören) Basîr’dir. (4/Nîsa 58)

Emanetler ehil kimselere verilmelidir. Bu emanetlerin başında da yöneticilik gelir. Yönetim, Allah’ın Kitabı’nı bilen, şeriatla yönetecek iradeye sahip ve Allah’ın (cc) hükümlerine boyun eğmiş yöneticilere teslim edilmelidir.

► Kim dünya sevabını istiyorsa, şüphesiz ki dünyanın da ahiretin de sevabı Allah’ın yanındadır. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi gören) Basîr’dir. (4/Nîsa 134)

► Allah, kötü sözün açıktan söylenmesinden hoşlanmaz. Zulme uğrayan müstesna. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (4/Nîsa 148)

Zulme uğrayan insanın meşru olan üç hakkı vardır;

a. Misliyle karşılık verip, hakkını almak. (Bk. 2/ Bakara, 194)

b. Yapılan zulmü affetmek. (Bk. 16/Nahl, 126; 42/Şûrâ, 40)

c. Yapılan kötülüğe iyilikle mukabelede bulunmak. (Bk. 41/ Fussilet, 34-35)

► Gecede ve gündüzde yerleşmiş ne varsa hepsi O’nundur. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (6/En'âm 13)

► Rabbinin kelimesi (Kur’ân), doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. Onun kelimelerini değiştirebilecek yoktur. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’ ve (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (6/En'âm 115)

Herhangi bir kural, ilke ya da kanunun insanlar arasında hakem olabilmesi için üç sıfatı haiz olması gerekir:

a. Hükümlerinin detaylı ve tafsilatlı olması,

b. Haber verdiği şeylerin doğru olması,

c. Hükümlerinin adaletli olması.

Allah’ın (cc) şeriatı olan Kur’ân, bu sıfatların tamamına sahiptir. Çünkü onu, ilmi, adaleti ve hakemliği kusursuz olan Allah (cc) indirmiştir.

Beşer ürünü yasalar, bu sıfatların tamamından yoksundur. Çünkü bu kanunları; ilim, adalet ve hakemlik konusunda kusurlu olan ve hevaya uyan insan yazmıştır.

Bu nedenle Allah’ın (cc) yasaları asırlar boyu uygulanabilirken, beşer ürünü yasalar her on yılda bir değiştirilmek zorundadır. Allah’ın (cc) yasaları, barış, esenlik, adalet ve emniyet kaynağıyken; beşer ürünü yasalar savaş, felaket, zulüm ve kaos sebebidir.

Ayrıca Kur’ân’ın mufassal/detaylandırılmış bir kitap olmasının hikmetleri için bk. 6/En’âm, 55.

► Şeytandan sana bir dürtü/vesvese gelirse, Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (7/A'râf 200)

► Şayet barışa yanaşırlarsa, sen de yanaş ve Allah’a tevekkül et. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (8/Enfâl 61)

► Onların (seni yalanlamak, alaya almak ve aşağılamak için söyledikleri) sözleri seni üzmesin. Şüphesiz ki izzetin tamamı Allah’a aittir. O (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (10/Yûnus 65)

► Rabbi onun duasına icabet etti ve kadınların tuzağını ondan uzaklaştırdı. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (12/Yûsuf 34)

► “Yaşlılıkta bana İsmail ve İshak’ı veren Allah’a hamd olsun. Şüphesiz ki benim Rabbim, duayı işitendir/icabet edendir.” (14/İbrahîm 39)

► Dedi ki: “Rabbim, gökte ve yerde (konuşulan) sözü bilir. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir.” (21/Enbiya 4)

► Ey iman edenler! Şeytanın adımlarına uymayın. Kim de şeytanın adımlarına uyarsa şüphesiz ki o, fuhşiyatı ve münkeri emreder. Şayet üzerinizde Allah’ın lütfu ve rahmeti olmasaydı içinizden hiç kimse ebediyen arınamazdı. Fakat Allah, dilediğini temizleyip arındırır. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (24/Nûr 21)

► Evlilik ummayan yaşlı kadınların, süslerini açıp saçmadan, dış kıyafetlerini bırakmalarında onlar için bir günah yoktur. İffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi bilen) Alîm’dir. (24/Nûr 60)

► Hiç şüphesiz O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (26/Şuarâ 220)

► Kim Allah’la karşılaşmayı (ve O’ndan mükâfat almayı) umuyorsa, hiç şüphesiz Allah’ın belirlediği süre gelmektedir. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (29/Ankebût 5)

► Nice canlı vardır ki, kendi rızkını taşıyamaz. Onları da sizi de Allah rızıklandırır. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (29/Ankebût 60)

► De ki: “Şayet sapıtacak olsam, kendi aleyhime sapıtmış olurum. Hidayeti bulacak olsam bu, Rabbimin bana vahyettiği ile olur. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (kullarına en yakın olan) Karib’dir.” (34/Sebe’ 50)

► Allah, hak ile hükmeder. Allah’ın dışında dua ettikleriyse hiçbir şeye hükmedemezler. Şüphesiz ki Allah (evet O), (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi gören) El-Basîr’dir. (40/Mü’min(Ğafir) 20)

► Kendilerine bir delil gelmemesine rağmen, Allah’ın ayetleri hakkında tartışanlar (var ya)! Onların göğüslerinde kendisine asla ulaşamayacakları bir kibirden başkası yoktur. (Öyleyse) Allah’a sığın. Şüphesiz ki O (evet o), (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi gören) El-Basîr’dir. (40/Mü’min(Ğafir) 56)

► Şayet şeytandan sana bir dürtü/vesvese gelirse, Allah’a sığın. Şüphesiz ki O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi bilen) El-Alîm’dir. (41/Fussilet 36)

► Göklerin ve yerin yaratıcısıdır. Size kendi nefislerinizden eşler yarattı. Davarlardan da çift çift yarattı. Sizi (bu yolla, dişi ve erkek yaratarak) çoğaltıp yayıyor. Hiçbir şey O’nun benzeri/misli/dengi değildir. O, (işiten ve dualara icabet eden) Es-Semi’, (her şeyi gören) El-Basîr’dir. (42/Şûrâ 11)

Vahyin nurundan uzak, zan ve heva üzere kurulu felsefe kaideleri, İslami ilimlere sirayet etmiş ve İslam ümmetinin Allah (cc) tasavvurunu ifsad etmiştir.

“Hiçbir şey O’nun benzeri/misli/dengi değildir.” ayetiyle Allah’ın (cc) birçok sıfatını tevil/tahrif/inkâra kalkışan fırkalar olmuştur. Teşbihten (Allah’ı kullarına benzetmek) kaçalım derken, daha büyük bir itikadi problem olan tahrif ve inkâra düşmüşlerdir.

Allah (cc) hiçbir şeyin kendisine benzemediğini, dengi ve misli olamayacağını bildirdikten sonra: “O işiten ve görendir” demiştir. Buna binaen: “İnsanda görme sıfatı vardır. Allah da görüyor.” der ve ayeti zahiri üzere alırsak Allah’ı (cc) insana benzetmiş oluruz Ya da: “Görmek için göze ihtiyaç vardır. Allah da görüyor, dersek dolaylı olarak O’nun organı olduğunu söylemiş oluruz.” yaklaşımı ne denli abes ve gerçekten uzaksa; Allah’ın (cc) Kur’ân ve sahih Sünnet’le sabit olan istiva, el gibi sıfatlarını benzer gerekçelerle ve teşbihten kaçınmak için inkâr etmek de o denli abes ve gerçeklikten uzaktır.

Çünkü Allah’ın (cc) sıfatları, O’nun şanına, azametine, yüceliğine ve benzersizliğine yakışır biçimdedir. Biz O’nun (cc) haber verdiklerine iman eder, akli sorgulamalarla sıfatlarının keyfiyeti hakkında akıl yürütüp inkâra kalkışmayız. Allah’ın (cc) isim ve sıfatları hakkında bk. 3/Âl-i İmran, 181; 7/A’râf, 180; 57/Hadîd, 4.

► Muhakkak ki Allah, kocası hakkında seninle tartışan ve Allah’a şikayette bulunan kimsenin sözünü işitir. Allah, karşılıklı konuşmalarınızı işitti. Şüphesiz ki Allah, (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi gören) Basîr’dir. (58/Mücadele 1)


Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:44

Allah’ın Ümmetlerden Aldığı Söz ile ilgili ayetler
 
► Ey İsrailoğulları! Size bahşettiğim nimetlerimi hatırlayın. Ve bana olan sözünüze bağlı kalın ki ben de size olan sözüme bağlı kalayım. Ve yalnızca benden korkun. (2/Bakara 40)

Allah’a (cc) verdiğimiz sözler arasından en önemli olanı; ibadette O’nu birleyip, O’nun otoritesine boyun eğeceğimiz ve resûllerini doğrulayıp onlara itaat edeceğimize dair sözümüzdür. Bu söz, her ümmetten alınmış olan Kelime-i Tevhid yani “Lailaheillallah” sözüdür. Ayrıca Kur’ân’da “ilah” kavramı ve Kelime-i Tevhid’in açılımı için bk. 21/ Enbiyâ, 25.

► Senden önce gönderdiğimiz her resûle: “Şüphesiz ki benden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. O hâlde yalnızca bana kulluk/ibadet edin.” diye vahyetmişizdir. (21/Enbiya 25)

Kelime-i Tevhid red ve ispat içerikli iki cümleden oluşmaktadır. “La ilahe” diyerek uluhiyet tamamen reddedilmekte, “İllallah” diyerek uluhiyet yalnızca Allah (cc) için ispat edilmektedir. İlah nedir? İlah, Kur’ân ıstılahında, kendisine ibadet edilen demektir. Okumakta olduğumuz Enbiyâ Suresi 25. ayeti dışında 19/Meryem 81-82, 43/Zuhruf 45. ayetler de bu anlama işaret etmiştir. Yani, Lailaheillallah dediğimizde: “Allah’ın dışında ibadeti hak eden hiçbir varlık yoktur ve yalnızca Allah’a ibadet edeceğim.” demiş oluruz. İlah, sanıldığı gibi yaratan, rızık veren, yaşatan ve öldüren gibi anlamlara gelmez. Öyle olmuş olsa müşriklerin Kelime-i Tevhid’e davet edilmesi anlamsız olurdu. Zira onlar, bunların tamamına inandıklarını söylüyorlardı. (Bk. 10/Yûnus, 31-32) Ancak onlar dua, adak, tavaf gibi ibadetleri Allah’tan başka varlıklara yapıyor, Allah’ın kanunları dışında kanunlar koyan ve toplumu bunlarla yöneten yöneticilerin peşinden gidiyorlardı. Böylece, Allah’tan başkasına ibadet ediyor ve Allah’ın dışında ilah edinmiş oluyorlardı. (Bk. 9/Tevbe, 31; 10/Yûnus, 18; 12/Yûsuf, 37-40

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:45

Allah’a Ortak Koşmaktan Sakındırma ile ilgili ayetler
 
► Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun (şirk) dışında kalanları dilediği için bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa, hiç şüphesiz büyük bir günahla iftirada bulunmuş olur. (4/Nîsa 48)

Tevbe etmeden ölündüğü takdirde Allah’ın (cc) bağışlamayacağı tek günah şirktir. Şirk dışında kalan tüm günahlar, Allah’ın (cc) meşîetine kalmıştır. Dilerse bağışlar, dilerse bağışlamaz.

Şirk, İslam’ın ibadet olarak kabul ettiği bir eylemi Allah’tan (cc) başkasına yapmak ya da Allah’a (cc) ait sıfatlardan birini herhangi bir varlığa vermektir.

Şirkin birçok çeşidi vardır. Sevgide şirk (2/Bakara, 165), itaatte şirk (9/Tevbe, 31), dua ve ibadette şirk (7/A’râf, 37; 10/Yûnus, 106), yasama ve kanun koymada şirk (18/Kehf, 26; 42/Şûrâ, 21), bazı varlıkları toplumu kaynaştırmak için putlaştırma şirki (29/Ankebût, 25)...

Allah’a (cc) şirk koşan kimse, Allah’a (cc) en büyük iftirayı atmış, zulümlerin en büyüğünü işlemiştir (31/Lokmân, 13). Bu nedenle tüm amelleri boşa gitmiş (39/Zümer, 65) ve Allah (cc), cenneti ona haram kılmıştır (5/Mâide, 72)

► Şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun (şirkin) dışında kalanları dilediğine bağışlar. Kim de Allah’a şirk koşarsa (geri dönüşü zor) uzak bir sapıtmayla sapıtmış olur. (4/Nîsa 116)

Şirkin tanımı, çeşitleri ve müşriğin akıbeti için bk. 4/Nîsa, 48.

► Onlar, Allah’ı bırakıp da bir takım dişi (ismi verilen putlara) dua ederler. (Gerçekte) onların dua ettiği inatçı şeytandan başkası değildir. (4/Nîsa 117)

Müşriklerin Allah’la (cc) aralarına aracı kıldıkları ve dua ettikleri varlıklar; salih olduğuna inandıkları insanların putları, türbe hâline getirilmiş kabirleri, bereket yaydığına inandıkları taşlar, kılıçlarını asıp zafer getireceğine inandıkları ve dilek tuttukları ağaçlardır. Bunlar genel olarak dişi isim kalıbında isimlendirildikleri için ayette böyle denmiştir.

Şeytana dua etmeleriyse şöyle açıklanmıştır: İbni Abbas: “Her putun içinde bir şeytan/cin vardır. Putları koruyan bekçilere görünüp onlarla konuşur.”

Bir diğer izah şudur: “Putlara tapınmayı emreden ve süslü gösteren şeytandır. Hâliyle onun emrine itaat ederek, aslında ona ibadet etmiş olurlar.” (Bk. 34/Sebe’ 40-41)

► Andolsun ki: “Allah, Meryem oğlu Mesih’tir.” diyenler kâfir olmuşlardır. (Oysa) Mesih demişti ki: “Ey İsrailoğulları! Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin. Şüphesiz ki kim Allah’a şirk koşarsa, Allah cenneti ona haram kılar. Onun barınağı ateştir. Zalimler için yardımcı da yoktur.” (5/Mâide 72)

Şirkin tanımı, çeşitleri ve müşriğin akıbeti için bk. 4/Nîsa, 48.

► “Babalarım olan İbrahim, İshak ve Yakub’un dinine uydum. Bizim herhangi bir şeyi Allah’a ortak koşmamız söz konusu dahi olamaz. Bu hem bize hem de insanlara Allah’ın lütuf ve ihsanındandır. Fakat insanların çoğu şükretmezler.” (12/Yûsuf 38)

İbrahim’in milleti için bk. 60/Mümtehine, 4.

► Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayan ve (şirkin her türlüsünü terk eden) hanifler olarak (bunları yapın). Kim de Allah’a şirk koşarsa gökten yere çakılan, havada kuşların kendisini (parça parça) kaptığı veya rüzgârın ıssız, uzak bir yere savurduğu kimse gibidir. (22/Hac 31)

Şirkin tanımı, çeşitleri ve müşriğin akıbeti için bk. 4/Nîsa, 48.

► Andolsun ki sana ve senden önceki (resûllere): “Şayet şirk koşarsan bütün amellerin boşa gider ve mutlaka hüsrana uğrayanlardan olursun.” diye vahyedildi. (39/Zümer 65)

Şirkin tanımı, çeşitleri ve müşriğin akıbeti için bk. 4/Nîsa, 48.

► Senden önce gönderdiğimiz resûllerimize sor (bakalım), biz, Er-Rahmân’ın dışında ibadet edilecek ilahlar kılmış mıyız hiç? (43/Zuhruf 45)

Kur’ân’da ilah kavramı ve Kelime-i Tevhid’in açılımı için bk. 21/ Enbiyâ, 25.

► “O, en doğru olana hidayet ediyor. Biz de ona iman ettik. Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayız.” (72/Cin 2)

► De ki: “Ben ancak Rabbime dua ederim ve hiçbir şeyi O’na ortak koşmam.” (72/Cin 20)


Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:46

Aile Reislerinin Sorumluluğu ile ilgili ayetler
 
Ailesine namazı ve zekâtı emrederdi. O, Rabbinin yanında razı olunan bir kuldu. (19/Meryem 55)

► Ailene namazı emret, sen de onda sabırlı/kararlı ol. Biz senden rızık istemiyoruz. Biz seni rızıklandırıyoruz. Akıbet takvanındır. (Takvalı olanlarındır.) (20/Tâhâ 132)

► Ey iman edenler! Nefislerinizi/Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taş olan ateşten koruyun. O (ateşin) üzerinde sert, güçlü melekler vardır. Onlar, emrettiklerinde Allah’a isyan etmez ve emrolundukları şeyi yaparlar. (66/Tahrîm 6

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:47

Allah ve Resûlü’nün Hükmüne Karşı Çıkanlar ile ilgili ayetler
 
► Şüphesiz ki, ayetlerimiz hakkında küfre sapanları ateşe sokacağız. (Ateş, onların) derilerini yakıp kavurdukça, azabı tatsınlar diye (yeni) bir deriyle değiştireceğiz. Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm’dir. (4/Nîsa 56)

► Hayır! Rabbine andolsun ki, aralarında çıkan anlaşmazlıklarda seni hakem tayin edip, verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan ve tam bir teslimiyetle teslim olmadıkça iman etmiş olmazlar. (4/Nîsa 65)

Ayet, 59. ayette geçen hükmü pekiştirmektedir. Sorunlarını Resûl’e (sav) götürmeyenler, onun böyle bir yetkisi olmadığını söyleyenler ya da ağızlarıyla bu yetkiyi verdikleri hâlde pratikte farklı davrananlar ayetin kapsamındadırlar.

► Kendilerine Kitap verilenlerden Allah’a ve ahiret gününe inanmayan, Allah ve Resûlü’nün haram saydığını haram saymayan ve hak (din olan İslam’ı) din edinmeyenlerle alçaltılmış bir şekilde elden cizye verinceye kadar savaşın. (9/Tevbe 29)

► Yahudiler: “Uzeyir, Allah’ın oğludur.” dediler. Hristiyanlar: “Mesih, Allah’ın oğludur.” dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri ve daha önceki kâfirlere benzettikleri sözleridir. Allah onları kahretsin, nasıl da çevriliyorlar? (9/Tevbe 30)

► Onlar Allah’ı bırakıp din bilginlerini, abidlerini ve Meryem oğlu Mesih’i rabler edindiler. (Oysa) onlar yalnızca bir olan İlah’a ibadet etmekle emrolunmuşlardı. O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. (Allah) onların şirk koştuklarından münezzehtir. (9/Tevbe 31)

“(...) Adiy, Medine’ye geldi. O, Tay kavminin lideriydi. Boynunda gümüş bir haçla Resûlullah’ın (sav) huzuruna girdi. Resûlullah (sav) Tevbe Suresinin 31. ayetini okuyordu. Adiy, Peygamber’e (sav): ‘Onlar, din adamlarına tapmadılar ki!’ dedi. Resûlullah (sav): ‘Evet, fakat din adamları, onlara helali haram, haramı helal kıldılar. Onlar da tabi oldular. Bu, onların, din adamlarına ibadetidir.’ buyurdu.” (Tirmizi, 3095; İbni Ebi Hatim, 10057-10058)

- Ayet ve Peygamber’imizin (sav) ayeti tefsiri göstermiştir ki helal-haram, yasak-serbest, meşru-gayrimeşru olan şeyleri belirleyen tek merci Allah’tır. Bu, O’nun “Er-Rabb” olmasındandır. Rab; terbiye eden, düzenleyen, çekip çeviren demektir. Allah koyduğu yasalarla insanları terbiye eder, toplumlara düzen verir.

- Âlim, aydın, abid, parlamenter, yönetici ya da aşiret reisi... Bunlardan birine bu yetkiyi veren, onu Allah’ın dışında rab edinmiş olur.

- Bu yetkiyi Allah’tan gayrısına veren, yaptığının bir ibadet ve Allah’ın dışında bir varlığı rab edinme olduğunu bilmese de sonuç değişmez. Çünkü

cehalet, şirkin mazereti değil, sebebidir.

- Bir varlığı rab ya da ilah edinmek için ona: “Bu benim rabbimdir.” Ya da: “Bu benim ilahımdır.” demek gerekmez. Rab ve ilahın özelliklerini bir varlığa verdiğinizde ya da rab ve ilaha yapılması gerekeni bir varlığa yaptığınızda, o sizin rabbiniz/ilahınız olmuş olur.

Ayrıca bk. 3/Âl-i İmran, 64; 4/Nîsa, 59-60; 5/Mâide, 43-44, 50; 7/A’râf, 54; 12/Yûsuf, 40.

► De ki: “Gördünüz mü, Allah’ın dışında dua ettiklerinizi? Gösterin bana yerde ne yaratmışlar, yoksa onların göklerde ortaklığı mı var? Şayet doğru sözlülerden iseniz, bu (Kur’ân’dan) önceki bir kitap ya da ilimden geriye kalan bir eser getirin bana.” (46/Ahkâf 4)

► Allah’ı bırakıp, kıyamete kadar (dualarına) icabet edemeyecek olanlara dua edenden daha sapık kim olabilir? O (dua ettikleri), onların dualarından habersizdirler. (46/Ahkâf 5)

► Hiç kuşkusuz, Allah ve Resûlü ile (sınır ve kanunlarını tanımayıp yeni sınır ve yasalar koyarak) sınırlaşanlar, işte onlar, en zelil olanlar arasındadırlar. (58/Mücadele 20)

► Allah’a ve ahiret gününe iman eden bir topluluğun -babaları, oğulları, kardeşleri, aşiretleri dahi olsa- Allah ve Resûlü ile sınırlaşan insanlara sevgi beslediğini göremezsin. Bunlar, (Allah’ın) kalplerine imanı yazdığı ve onları kendinden bir ruhla desteklediği kimselerdir. Onları altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennete sokar. Allah onlardan razı olmuştur. Onlar da (Allah’tan) razı olmuşlardır. Bunlar, Allah’ın taraftarlarıdırlar. Dikkat edin! Hiç şüphesiz Allah’ın taraftarları, galip gelecek olanlardır. (58/Mücadele 22)

Bk. 5/Mâide, 51

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:48

Allah’ın Vaadinin Hak Oluşu ile ilgili ayetler
 
► Rabbimiz! Şüphesiz ki sen, (vuku bulacağında) şüphe olmayan o günde, insanları bir araya toplayacaksın. Şüphesiz ki Allah, sözünden dönmez. (3/Âl-i İmran 9)

► Andolsun ki Allah, size verdiği sözde doğru söyledi. Hani (Allah’ın) izniyle onların kökünü kurutuyordunuz. Çok istediğiniz (zaferi) size gösterdikten sonra bozguna uğradınız, verilen emir hakkında çekiştiniz ve isyan ettiniz. İçinizden kimi dünyayı kimi de ahireti istiyordu. Sonra (Allah) sizi denemek için onlardan çevirdi. (Yenilmeye başladınız. Buna rağmen) sizi bağışladı. Allah, müminlere karşı lütuf ve ihsan sahibi olandır. (3/Âl-i İmran 152)

► “Rabbimiz! Resûllerine vadettiğini bize ver ve kıyamet gününde bizi rezil etme. Şüphesiz ki sen, sözünden dönmezsin.” (3/Âl-i İmran 194)

► Allah... O’ndan başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Şüphesiz ki sizleri, kendisinde şüphe olmayan kıyamet gününde toplayacaktır. Kim Allah’tan daha doğru sözlü olabilir? (4/Nîsa 87)

► İman edip salih amel işleyen kimseleri altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetlere sokacağız. Allah’ın vaadi haktır. Kim Allah’tan daha doğru sözlü olabilir? (4/Nîsa 122)

► Size vadolunan şey, hiç şüphesiz gelecektir. Siz (bizi) aciz bırakacak değilsiniz. (6/En'âm 134)

► Cennetlikler, cehennemliklere seslenir: “Rabbimizin bize vadettiğinin hak olduğunu bulduk. Siz de Rabbinizin (size olan azap) vaadinin hak olduğunu buldunuz mu?” (Onlar:) “Evet.” der. (Bunun üzerine) aralarından bir münadi: “Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.” diye seslenir. (7/A'râf 44)

► Şüphesiz ki Allah, cennet karşılığında müminlerden canlarını ve mallarını satın almıştır. Allah yolunda savaşır, öldürür ve öldürülürler. (Bu) Tevrat, İncil ve Kur’ân’da Allah’ın hak olan vaadidir. Kim Allah kadar sözüne bağlı olabilir ki? (O hâlde) yaptığınız bu alışverişten dolayı müjdelenin. En büyük kurtuluş budur işte! (9/Tevbe 111)

► Hepinizin dönüşü O’nadır. Allah’ın vaadi haktır. İman edip salih amel işleyenlere mükâfatlarını adaletle vermek için ilk defa yaratan, sonra (dirilterek) tekrardan yaratacak olan hiç şüphesiz ki O’dur. Kâfirlere gelince, kâfir olmaları sebebiyle onlara kaynar sudan bir içecek ve can yakıcı bir azap vardır. (10/Yûnus 4)

► Dikkat edin! Göklerde ve yerde olanların tamamı Allah’ındır. Dikkat edin! Allah’ın vaadi haktır. Fakat onların çoğu bilmezler. (10/Yûnus 55)

► Nuh, Rabbine seslendi: “Rabbim! Muhakkak ki, oğlum da benim ailemdendir. Ve hiç şüphesiz senin vaadin haktır. Ve sen (en doğru ve en sağlam hüküm veren) Ahkemu’l Hâkimîn’sin.” (11/Hûd 45)

► Şayet (okunan bir kitapla) dağlar yürütülse ya da onun aracılığıyla yeryüzü parçalansa veya onunla ölülerle konuşulacak olsa (hiç şüphesiz o, Kur’ân olurdu). (Hayır, öyle değil!) Bilakis, yetkinin tamamı Allah’a aittir. İman edenler henüz anlamadı mı ki, şayet Allah dileseydi, tüm insanlığa hidayet ederdi. Allah’ın vaadi gelinceye dek, yaptıklarından ötürü o kâfirlerin başına yerle bir eden bir musibet gelecek ya da evlerinin yakınında vaki olacak. Allah, sözünden dönmez. (13/Ra'd 31)

► Allah’ın, resûllerine verdiği (yardım) sözünden döneceğini zannetme sakın! Şüphesiz ki Allah, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) Azîz ve intikam sahibidir. (14/İbrahîm 47)

► De ki: “İster ona inanın ister inanmayın! Çünkü o, daha önce kendilerine ilim verilenlere okununca, hemen çeneleri (yüzleri) üzere secdeye kapanırlardı.” (17/İsrâ 107)

► Ve derlerdi ki: “Rabbimizi tenzih ederiz! Rabbimizin vaadi hiç şüphesiz, gerçekleşmiştir.” (17/İsrâ 108)

► Allah’ın vaadinin hak olduğunu ve kıyametin (kopacağında) şüphe olmadığını bilmeleri için bulunmalarını sağladık. Hani onlar kendi aralarında işlerini tartışıyorlardı. (Bir grup) demişti ki: “Onların üzerine bir bina inşa edin. Rableri onları en iyi bilendir.” Onların içlerinde üstünlük sağlayanlar dediler ki: “Mutlaka onların üzerine bir mescid yapmalıyız.” (18/Kehf 21)

Salih insanların kabirleri üzerine mescid inşa etmek, lanetlenmiş Yahudi ve Hristiyanların davranışlarındandır. Allah Resûlü (sav): “Allah, Yahudi ve Hristiyanlara lanet etsin. Peygamberlerinin kabirlerini mescid edindiler.” buyurmuştur. (Buhari, 437; Müslim, 530; Ebu Davud, 3227, Ebu Hureyre’den)

► Dedi ki: “Bu, Rabbimin rahmetidir. Rabbimin vaadi gelince onu yerle bir eder. Rabbimin vaadi haktır.” (18/Kehf 98)

Bk. 21/Enbiyâ, 96

► (O) Adn cennetleri ki; Er-Rahmân kullarına gaybtan vadetmiştir. Şüphesiz ki Allah’ın vaadi yerine gelir. (19/Meryem 61)

► Sonra kendilerine verdiğimiz sözü yerine getirip onları ve dilediklerimizi kurtardık. Aşırı gidenleriyse helak ettik. (21/Enbiya 9)

► Hak olan vaad/kıyamet yaklaşmıştır. (O, vuku bulduğunda) kâfirlerin gözleri yuvalarından fırlayacak ve (diyecekler ki:) “Eyvahlar olsun bize! Muhakkak ki biz, bundan gaflet içerisindeydik. (Hayır, öyle değil!) Bilakis, biz zalimler idik.” (21/Enbiya 97)

► O gün, gökyüzünü kitap sayfası dürer gibi düreriz. İlk başta nasıl yaratmışsak, (mahlukatı) ilk hâline döndürürüz. Bu, üzerimize aldığımız bir vaat/sözdür. Kesinlikle biz (bunu) yapacağız. (21/Enbiya 104)

► Senden, azabın bir an önce gelmesini istiyorlar. (Oysa) Allah asla sözünden dönmez. Rabbinin katında bir gün, sizin saymakta olduğunuz bin sene gibidir. (22/Hac 47)

► De ki: “Bu mu yoksa, muttakilere vadedilen huld/sonsuzluk cenneti mi daha hayırlıdır? Ki (o cennet) onların mükâfatı ve dönüş yeridir.” (25/Furkân 15)

► İçinde ebedî olarak kalacakları (o cennetlerde) her istedikleri onlara (verilir). Bu, Rabbinin, yerine getirmesi umulan/istenen/istenmeye değer olan bir vaadidir. (25/Furkân 16)

► Gözü aydın/içi ferah olsun, üzülmesin ve Allah’ın vaadinin hak olduğunu bilsin diye (Musa’yı) annesine geri çevirdik. Fakat onların çoğu bilmezler. (28/Kasas 13)

► Elif, Lâm, Mîm. (30/Rûm 1)

► Rumlar yenildiler. (30/Rûm 2)

► Yakın bir yerde. (Fakat) onlar yenilgilerinden sonra yeneceklerdir. (30/Rûm 3)

► Birkaç sene içinde... (Rumların yenilgisinden) önce de sonra da emir/yetki Allah’a aittir. (Rumların galip geleceği) o gün, müminler sevineceklerdir. (30/Rûm 4)

► Allah’ın yardımıyla... O dilediğine yardım eder. O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir. (30/Rûm 5)

► (Bu,) Allah’ın vaadidir. Allah vaadinden dönmez, fakat insanların çoğu bilmezler. (30/Rûm 6)

► (Öyleyse) sabret! Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. Yakinen inanmayanlar sakın seni gevşekliğe sevk etmesinler. (30/Rûm 60)

► Orada ebedî kalacaklardır. Allah’ın vaadi haktır. O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’dir. (31/Lokmân 9)

► Ey insanlar! Rabbinizden sakının ve öyle bir günden korkun ki; (o gün,) hiçbir babanın oğluna, oğlun da babasına faydası yoktur. Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın. Çokça aldatan (şeytan) da sizi Allah’la aldatmasın. (31/Lokmân 33)

► Şayet dileseydik her nefse hidayetini verirdik. Fakat: “Andolsun ki cehennemi cinlerden ve insanlardan (kâfir olanlarla) dolduracağım.” sözüm hak olmuştur. (32/Secde 13)

► Müminler, orduları gördüklerinde dediler ki: “Bu, Allah’ın ve Resûlü’nün bize vadettiğidir. Allah ve Resûlü doğru söylemiştir.” (Bu,) yalnızca onların iman ve teslimiyetlerini arttırdı. (33/Ahzâb 22)

► Ey insanlar! Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır. (Öyleyse) dünya hayatı sizi aldatmasın. Çok aldatan (şeytan da) sizi Allah’la aldatmasın. (35/Fâtır 5)

► Derler ki: “Vay başımıza gelene! Uzun süre yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu Rahmân’ın vadettiği şeydir. (Anlaşılan o ki) Resûller doğru söylemiş. (Ölümden sonra diriliş, ahiret hayatı hakmış.)” (36/Yâsîn 52)

► Ta ki (Kur’ân), diri olanları uyarsın ve kâfirler üzerine söz/Allah’ın hücceti hak olsun. (36/Yâsîn 70)

Bu ayet, Yâsîn Suresi’nde geçiyor olmasına rağmen, “Yâsîn sektörü” oluşturup, ölülerin başında Yâsîn okunması ve insanların cenazeden cenazeye Kur’ân’ı hatırlamaları izahı güç bir durumdur.

Okunsun, yaşansın, kendisiyle cihad edilsin ve diriler uyarılsın diye indirilen bir Kitab’ın, mezarlıklara indirgenmesi bu nimete yapılan en ciddi nankörlüklerdendir.

► Azap sözü üzerine hak olmuş kimseyle (bunlar bir olur mu hiç)? Yoksa sen mi ateşte olanı kurtaracaksın? (39/Zümer 19)

► Fakat Rablerinden korkup sakınanlar için (özel misafirlerin ağırlandığı) odalar vardır, onların üstünde de inşa edilmiş altından ırmaklar akan başka odalar vardır. Allah’ın vaadi... Şüphesiz ki Allah vaadinden dönmez. (39/Zümer 20)

► (Öyleyse) sabret. Şüphesiz, Allah’ın vaadi haktır. Günahların için bağışlanma dile ve sabah akşam Rabbini hamd ile tesbih et. (40/Mü’min(Ğafir) 55)

► Sabret! Allah’ın vaadi haktır. İster onlara vadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösterelim ya da (görmeden) seni vefat ettirelim (fark etmez). Onlar bize döndürülecek (tehdit edildikleri azabı tadacaklardır). (40/Mü’min(Ğafir) 77)

► “Allah’ın vaadi haktır, kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur.” denildiğinde: “Kıyamet de neymiş? Biz bilmiyoruz. Biz yalnızca zanda bulunduk ve biz yakinen inananlar değiliz.” dediniz. (45/Câsiye 32)

► İnsana, anne babasına iyilikle davranmasını emrettik. Annesi onu meşakkat içinde taşıdı ve meşakkat içinde doğurdu. Onun (gebelikte) taşınması ve (sütten) kesilmesi otuz aydır. Sonunda yetişkinlik çağına erip kırk yaşına gelince dedi ki: “Rabbim! Bana ve anne babama verdiğin nimetlere şükretmemi ve senin razı olacağın salih amellerde bulunmamı ilham et/beni şükre sevkedip yönlendir. Zürriyetimi de benim için ıslah et. Şüphesiz ki ben, sana tevbe ettim ve şüphesiz ki ben, Müslimlerdenim/şirki terk ederek tevhidle Allah’a yönelen kullardanım.” (46/Ahkâf 15)

► İşte böyleleri, cennet ehli arasında yaptıklarının en güzelini kabul ettiğimiz, kötülüklerini affettiğimiz kimselerdir. (Bu,) onlara vadedilen doğruluk sözüdür. (46/Ahkâf 16)

► O kimse ki anne babasına: “Öf size be! Benden önce nice nesiller gelip geçmişken, beni (kabirden) çıkarılıp (diriltilmekle mi) tehdit ediyorsunuz.” dedi. (Anne babası) Allah’tan yardım isteyerek: “Yazık sana, iman et. Şüphesiz ki Allah’ın vaadi haktır.” dediler. O ise: “Bu, ancak öncekilerin masallarıdır.” dedi. (46/Ahkâf 17)

► Andolsun ki Allah, Resûlü’ne gösterdiği rüyayı hak ile doğruladı. Allah’ın izniyle mutlaka Mescid-i Haram’a emniyet içinde, saçlarınızı tıraşlı ya da kısaltılmış (olarak) korkmadan gireceksiniz. (Allah,) bilmediğiniz şeyi bildi ve bundan önce yakın bir fetih olan (Hudeybiye Antlaşması’nı) takdir etti. (48/Fetih 27)

► Tozu dumana katan (rüzgârlara), (51/Zâriyat 1)

► (Su) yükü taşıyan (bulutlara), (51/Zâriyat 2)

► Kolaylıkla akıp giden (taşıtlara), (51/Zâriyat 3)

► İşleri bölüştüren (meleklere) andolsun ki, (51/Zâriyat 4)

► Size vadedilen, hiç kuşkusuz doğrudur. (51/Zâriyat 5)

► Hiç şüphesiz ki din/hesap mutlaka gerçekleşecektir. (51/Zâriyat 6)

► Hiç şüphesiz ki din/hesap mutlaka gerçekleşecektir. (51/Zâriyat 6)

► Tur’a, (52/Tûr 1)

► Satır satır yazılmış Kitab’a, (52/Tûr 2)

► (O Kitap ki) yayılmış kağıt içinde(dir). (52/Tûr 3)

► (Meleklerin tavaflarıyla imar ettiği bir ev olan) Beyt-i Ma’mur’a, (52/Tûr 4)

► Yükseltilmiş tavana, (52/Tûr 5)

► Ve tutuşturulmuş denize andolsun ki, (52/Tûr 6)

► Şüphesiz ki Rabbinin azabı gerçekleşecektir. (52/Tûr 7)

► Şüphesiz ki bu, kesin olan hakkın ta kendisidir. (56/Vâkıa 95)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:49

Allah’a Karşı Büyüklük Taslayan Liderler ile ilgili ayetler
 
► Kendisine tabi olunan (dinî ve siyasi liderler) tabi olanlardan teberrî edip uzaklaştıklarında ve azabı gördüklerinde aralarındaki (dostluk, akrabalık, ticari, dinî tüm) bağlar kopmuş olacaktır. (2/Bakara 166)

► (Allah:) “Sizden önce ateşe girmiş olan cin ve insan topluluklarıyla beraber siz de ateşe girin.” der. Her ümmet oraya girdiğinde, (kendi gibi sapık olan) kardeşini (ümmetleri) lanetler. Sonunda hepsi bir araya toplanınca, sonradan gelmiş olanlar önceden yaşamış olanlar için: “Rabbimiz! Bunlar bizi saptırdılar. Onlara ateşten kat kat azap ver.” der. (Allah) buyuracak ki: “Hepinize kat kat (azap) vardır. Fakat bilmiyorsunuz.” (7/A'râf 38)

Meşruiyetini İslam’dan almayan liderler/önderler ve tebaalarının ahiretteki durumları için bk. 2/Bakara, 167.

► Hepsi beraber Allah’ın huzuruna çıkarlar. (Tağutlar tarafından sömürülüp fakirleştirilerek, işkence ve zorbalıkla onursuzlaştırılmış olan) mustazaflar, müstekbirlere derler ki: “Biz (dünyada) sizin tebaanızdık. Şimdi siz, Allah’ın azabına karşı bizi koruyabilecek misiniz/bize bir faydanız olacak mı?” Diyecekler ki: “Şayet Allah bizi hidayet etmiş olsaydı, biz de sizi hidayet edebilirdik. (Artık bir önemi yok.) İster (bu azaba) sabredelim, ister dövünüp yakınalım farketmez, bizim için kaçış yoktur.” (14/İbrahîm 21)

Meşruiyetini İslam’dan almayan liderler ve tebaalarının ahiretteki durumları için bk. 2/Bakara, 167.

► (Bu sözü söylemeleri) kıyamet gününde günahlarını tam bir şekilde yüklenmeleri ve bilgisizce saptırdıkları insanların da günahlarının bir kısmını yüklenmeleri içindir. Dikkat edin, onların yüklendiği şey ne kötüdür! (16/Nahl 25)

► Kâfirler dediler ki: “Bu Kur’ân’a da onun öncesinde gelmiş (Kitaplara da) inanmayız.” Sen, o zalimleri Rablerinin huzurunda durdurulurken bir görseydin! Birbirlerine laf atarlar. Zayıf bırakılmış (mustazaflar), büyüklenen (müstekbirlere) derler ki: “Siz olmamış olsaydınız biz, müminler olurduk.” (34/Sebe’ 31)

► Mustazaflar, müstekbir olanlara derler ki: “Bilakis (işiniz gücünüz) gece gündüz hile (yapmaktı)... (Çünkü) siz, Allah’a karşı kâfir olmamızı ve O’na ortaklar koşmamızı emrediyordunuz bize.” Azabı gördüklerinde (için için yanarak) pişmanlıklarını gizleyecekler. Biz, kâfirlerin boynuna zincirli halkalar geçirdik. (Ne yani) yaptıklarından başkasıyla mı cezalandırılacaklardı? (34/Sebe’ 33)

Meşruiyetini İslam’dan almayan liderler ve tebaalarının ahiretteki durumları için bk. 2/Bakara, 167.

► Ateşin içerisinde karşılıklı suçlamalarda bulunup tartıştıkları zaman, zayıf bırakılmış (mustazaflar), büyüklenen (müstekbirlere) diyecekler ki: “Şüphesiz ki biz, sizin tebaanızdık. Şimdi siz, ateşten bir parçayı bizden savabilir misiniz?” (40/Mü’min(Ğafir) 47)


Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:50

Aklın Putlaşması ile ilgili ayetler
 
► Dediler ki: “Dünya hayatımızdan başka (bir hayat) yoktur ve bizler diriltilmeyeceğiz.” (6/En'âm 29)

► Dediler ki: “(Her şey) yalnızca dünya hayatımızdan ibarettir. Ölürüz ve diriliriz. Bizi, ancak zaman helak etmektedir.” Onların buna dair hiçbir bilgileri yoktur. Yalnızca zannetmektedirler. (45/Câsiye 24)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:51

Ahiret Gününde Meydana Gelecek Olaylar ile ilgili ayetler
 
► Öyle bir günden sakının ki; (o gün) hiçbir nefis bir başkasının yerine geçmez, hiç kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez ve onlara yardım da edilmez. (2/Bakara 123)

Kur’ân’da şefaat kavramı için bk. 43/Zuhruf, 86.

► O gün her nefis, yaptığı hayrı da yaptığı kötülüğü de karşısında hazır bulur. Kendisiyle yaptıkları arasında uzak bir mesafe olmasını ister. Allah, sizi kendi nefsinden sakındırır (O’ndan korkmanızı emreder). Allah, kullarına karşı şefkatlidir. (3/Âl-i İmran 30)

► Allah’a olan sözlerini ve yeminlerini az bir karşılıkla değiştirenler! Bunların ahirette hiçbir nasibi yoktur. Kıyamet gününde Allah onlarla konuşmayacak, onlara değer vermeyecek ve onları arındırmayacaktır. Onlar için can yakıcı bir azap vardır. (3/Âl-i İmran 77)

► O gün bazı yüzler aydınlanacak, bazı yüzler de kararacaktır. Yüzleri kararanlara gelince (onlara denilecek ki:) “İman ettikten sonra küfre mi girdiniz? Kâfir olmanıza karşılık azabı tadın (bakalım)!” (3/Âl-i İmran 106)

► Yüzleri aydınlananlara gelince, onlar Allah’ın rahmeti içindedirler. Ve orada ebedî kalacaklardır. (3/Âl-i İmran 107)

► Kendilerine: “(Savaştan) elinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin.” denilen kimseleri görmedin mi? (Savaşın farz kılınması için ısrar ediyorlardı.) Savaş onlara farz kılınınca da onlardan bir grup Allah’tan korkar gibi veya daha şiddetli bir korkuyla insanlardan korkmaya ve: “Rabbimiz! Niçin bize savaşı farz kıldın? Bize yakın bir zamana kadar mühlet verseydin ya!” demeye başladılar. De ki: “Dünya metaı azdır. Ahiret ise korkup sakınanlar için daha hayırlıdır. Ve size kıl kadar dahi zulmedilmez.” (4/Nîsa 77)

► O gün hepsini (diriltip) bir araya toplarız. Sonra şirk koşanlara: “(Allah katında size şefaatçi olduklarına inanıp) bir şey sandığınız ortaklarınız hani neredeler?” deriz. (6/En'âm 22)

► Sonra: “Rabbimiz olan Allah’a yemin olsun ki biz müşriklerden değildik.” sözleri dışında bir fitneleri (mazeretleri) olmaz. (6/En'âm 23)

► Kendi aleyhlerine nasıl da yalan söylediklerine ve (uydurdukları) iftiraların nasıl kaybolup gittiğine bir bak. (6/En'âm 24)

Dini ve tevhidi önemsemeyen, dinini Kur’ân ve Sünnet rehberliğinde öğrenmeyen, din hakkında anlatılan her şeye inanıp dinini hurafe ve menkıbelerle bina edenler, kıyamet gününde bu manzarayı yaşamaya mahkûmdurlar.

► (Allah:) “Sizden önce ateşe girmiş olan cin ve insan topluluklarıyla beraber siz de ateşe girin.” der. Her ümmet oraya girdiğinde, (kendi gibi sapık olan) kardeşini (ümmetleri) lanetler. Sonunda hepsi bir araya toplanınca, sonradan gelmiş olanlar önceden yaşamış olanlar için: “Rabbimiz! Bunlar bizi saptırdılar. Onlara ateşten kat kat azap ver.” der. (Allah) buyuracak ki: “Hepinize kat kat (azap) vardır. Fakat bilmiyorsunuz.” (7/A'râf 38)

Meşruiyetini İslam’dan almayan liderler/önderler ve tebaalarının ahiretteki durumları için bk. 2/Bakara, 167.

► Önce yaşamış olanlar sonradan gelenlere diyecekler ki: “Sizin bize hiçbir üstünlüğünüz/ayrıcalığınız yoktur. Kazandıklarınıza karşılık azabı tadın.” (7/A'râf 39)

► Şüphesiz ki ayetlerimizi yalanlayıp onlara karşı büyüklenenler... Gök kapıları onlara açılmayacak. (Öldüklerinde, ruhları sema ehli tarafından hoşnutlukla karşılanmayacak.) Ve deve iğne deliğinden geçene dek onlar cennete girmeyeceklerdir. Biz suçlu günahkârları işte böyle cezalandırırız. (7/A'râf 40)

► Onlar için cehennemden (alevli) bir yatak ve üstlerinden (onları örten ateşten) bir yorgan vardır. İşte biz, zalimleri böyle cezalandırırız. (7/A'râf 41)

► İman edip salih amel işleyenlere gelince, biz, hiçbir nefse gücünden fazlasını yüklemeyiz. Bunlar, cennetin ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır. (7/A'râf 42)

► Biz, onların göğüslerinde kine/hınca/öfkeye dair ne varsa hepsini çekip almışızdır. Onların altlarından ırmaklar akar. “Bizi buna ulaştıran Allah’a hamd olsun. Eğer Allah, bizi bu (nimetlere) eriştirmeseydi kendiliğimizden bunlara erişmemiz mümkün olmazdı. Andolsun ki, Rabbimizin resûlleri bize hakla geldiler.” Onlara: “İşte bu, yaptığınız (salih) amellere karşılık mirasçısı kılındığınız cennettir.” diye seslenilir. (7/A'râf 43)

► Cennetlikler, cehennemliklere seslenir: “Rabbimizin bize vadettiğinin hak olduğunu bulduk. Siz de Rabbinizin (size olan azap) vaadinin hak olduğunu buldunuz mu?” (Onlar:) “Evet.” der. (Bunun üzerine) aralarından bir münadi: “Allah’ın laneti zalimlerin üzerine olsun.” diye seslenir. (7/A'râf 44)

► Onlar ki; insanları Allah’ın yolundan alıkoyar ve o yolun çarpık/eğri olmasını isterler. Onlar ahireti de inkâr ederler. (7/A'râf 45)

► Onların arasında bir perde vardır. A’raf’ta bekleyen adamlar vardır. Onlar herkesi yüzünden tanırlar. Cennet ehline: “Selam size olsun!” diye seslenirler. Ki bunlar, şiddetle arzulamakla birlikte henüz (cennete) girmemişlerdir. (7/A'râf 46)

► Gözleri cehennemlikler (olan) tarafa çevrildiğinde: “Rabbimiz! Bizi zalimler topluluğuyla beraber eyleme!” derler. (7/A'râf 47)

► A’raf’takiler yüzlerinden tanıdıkları bazı adamlara: “Ne topladığınız (güç ve servetiniz) ne de büyüklenmeniz (Allah’ın azabına karşı) size fayda sağladı.” diye seslenecekler. (7/A'râf 48)

► “Allah’ın rahmeti erişmez.” diye yemin ettikleriniz bunlar mıydı? Girin cennete! Size korku da yoktur, siz üzülmeyeceksiniz de. (7/A'râf 49)

Ayetteki çağrının muhatabı konusunda ihtilaf edilmiştir. Kimi müfessir A’raf ehlinin cennetliklere seslendiğini söylerken, kimisi Allah’ın (cc) A’raf ehline seslendiğini iddia etmiştir. Allah (cc) en doğrusunu bilir.

► Cehennemlikler cennetliklere seslenecekler: “Bize biraz sudan veya Allah’ın size verdiği rızıktan akıtın/verin.” (Cennetlikler:) “Şüphesiz ki Allah, o ikisini kâfirlere haram/yasak kılmıştır.” diyecekler. (7/A'râf 50)

► Onlar ki; dinlerini eğlence ve oyun edindiler ve dünya hayatı onları aldattı. Onlar bu günlerini unuttukları ve bizim ayetlerimizi inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unutacağız. (7/A'râf 51)

► Kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanlara El-Husna (cennet) ve fazlası (Allah’ı görme) vardır. Onların yüzlerini ne bir karartı ne de zillet bürür. (Yüzleri apaydınlıktır.) Bunlar cennetin ehlidirler ve orada ebedî kalacaklardır. (10/Yûnus 26)

► Kötülükler işlemiş olanlara gelince, kötülüğün karşılığı benzeri bir kötülükle (cezalandırılmaktır). Onları (her yönden) zillet bürümüştür. (Onları) Allah’tan koruyup kollayacak hiçbir kimse de yoktur. Yüzleri, gecenin (karanlık) parçaları kaplamış gibi kapkaranlıktır. Bunlar ateşin ehlidir ve orada ebedî kalacaklardır. (10/Yûnus 27)

► O gün, hepsini bir araya toplayacağız. Sonra da ortak koşanlara: “Siz ve ortak koştuklarınız yerinizi alın/bir yere kıpırdamayın.” diyeceğiz. Onların arasını ayırırız. Ortak koştukları der ki: “Siz bize ibadet ediyor değildiniz.” (10/Yûnus 28)

► “Bizimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Şüphesiz ki biz, sizin (bize) ibadet ettiğinizden habersizdik.” (10/Yûnus 29)

► İşte orada, her nefis daha önceden yaptıklarından imtihan edilecek/hesaba çekilecektir. Sonra da (hak ve hakikatin kaynağı) El-Hak olan Allah’a döndürülecekler ve uydurdukları iftiralar kaybolup gidecektir. (10/Yûnus 30)

► Allah’a yalan uydurarak iftira edenden daha zalim kim olabilir? Bunlar Rablerine arz olunurlar. Şahitler: “Bunlar Allah’a karşı yalan söyleyenlerdendir.” derler. “Dikkat edin! Allah’ın laneti zalimlerin üzerinedir.” (derler.) (11/Hûd 18)

► Bu (dünyada da) kıyamet gününde de lanete tabi tutuldular. (Uğradıkları lanet) ne kötü bir armağandır! (11/Hûd 99)

► Şüphesiz ki bu (anlattıklarımızda), ahiret azabından korkanlar için (ibret alınacak) bir ayet vardır. Bu, bütün insanların onun için toplanmış olacağı gündür. Ve bu, (tüm varlığın) şahitlik edeceği bir gündür. (11/Hûd 103)

► Biz onu ancak sayısı belli bir zamana (kadar) erteleriz. (11/Hûd 104)

► O gün gelince, hiçbir kimse O’nun izni olmadan konuşamaz. Onlardan kimisi (ebedî cehenneme gidecek olan, mutsuz) “şaki”, kimisi de (ebedî cennete gidecek olan, mutlu) “said”dir. (11/Hûd 105)

► O şaki olanlara gelince; onlar ateştedirler. Onlar için orada (boğuluyormuşçasına) hırıltılı ve acı (içinde) bir soluma vardır. (11/Hûd 106)

► Gökler ve yer durdukça orada ebedî olarak kalırlar. Rabbinin dilemesi müstesna. Şüphesiz ki Rabbin, dilediğini yapandır. (11/Hûd 107)

► Said olanlara gelince; gökler ve yer durdukça ebedî olarak cennettedirler. Rabbinin dilemesi müstesna. (Bu) arkası kesilmeyen, sürekli bir armağandır. (11/Hûd 108)

► Hepsi beraber Allah’ın huzuruna çıkarlar. (Tağutlar tarafından sömürülüp fakirleştirilerek, işkence ve zorbalıkla onursuzlaştırılmış olan) mustazaflar, müstekbirlere derler ki: “Biz (dünyada) sizin tebaanızdık. Şimdi siz, Allah’ın azabına karşı bizi koruyabilecek misiniz/bize bir faydanız olacak mı?” Diyecekler ki: “Şayet Allah bizi hidayet etmiş olsaydı, biz de sizi hidayet edebilirdik. (Artık bir önemi yok.) İster (bu azaba) sabredelim, ister dövünüp yakınalım farketmez, bizim için kaçış yoktur.” (14/İbrahîm 21)

Meşruiyetini İslam’dan almayan liderler ve tebaalarının ahiretteki durumları için bk. 2/Bakara, 167.

► İş olup bittikten sonra şeytan da şöyle diyecek: “Şüphesiz ki Allah, size gerçek bir söz verdi, ben de size bir söz verdim ama sözümde durmadım. Zaten benim sizin üzerinizde bir otoritem de yoktu. Yalnızca ben çağırdım, siz de bana icabet ettiniz. (Öyleyse) beni kınamayın. Yalnızca kendinizi kınayın. Ne ben sizi kurtarabilirim ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Gerçek şu ki; daha önce beni Allah’a ortak koşmanızı da reddetmiştim. Şüphesiz ki zalimlere can yakıcı bir azap vardır.” (14/İbrahîm 22)

► İman edip salih amel işleyenler, Rablerinin izniyle altından ırmaklar akan ve içinde ebedî kalacakları cennetlere konulurlar. Orada birbirlerine dilekleri de “selam/esenlik”tir. (14/İbrahîm 23)

► Sonra (Allah) kıyamette de onları rezil edecek ve: “Kendileri için (müminlerle) çekişip ayrı düştüğünüz ortaklarım hani neredeler?” diyecek. Kendilerine ilim verilenler diyecekler ki: “Bugün rezillik ve kötülük kâfirlerin üstünedir.” (16/Nahl 27)

► Melekler, nefislerine zulmedenlerin canlarını aldığında: “Biz hiçbir kötülük yapmıyorduk.” diyerek teslim bayrağı çekerler. (Hayır, öyle değil!) Hiç şüphesiz Allah, sizin yaptıklarınızı bilendir. (16/Nahl 28)

► İçinde ebedî kalmak üzere cehennem kapılarından girin. Büyüklenenlerin konaklama yeri ne kötüdür. (16/Nahl 29)

► Allah’tan korkup sakınanlara: “Rabbiniz ne indirdi?” denildiğinde, “Hayır (indirdi).” derler. Bu dünyada iyilik yapanlara (karşılık olarak) iyilik vardır. Ahiret yurduysa çok daha hayırlıdır. Muttakilerin yurdu ne güzeldir. (16/Nahl 30)

► Her insanın amellerinin (yazılı olduğu sahifeyi) boynuna asmışızdır. Kıyamet günü ona bir kitap çıkarırız. Onu (kitabı) açık olarak karşısında bulur. (17/İsrâ 13)

► “Oku kitabını! Bugün hesap sorucu olarak nefsin sana yeter.” (17/İsrâ 14)

► O gün onları, bir kısmı (diğer) bir kısmı içinde dalgalanır hâlde bırakırız. Sura da üfürülmüştür. Onların hepsini bir araya toplamışızdır. (18/Kehf 99)

► Cehennemi o gün kâfirlerin (karşısına getirip), öyle bir sunumla sunmuşuzdur ki! (18/Kehf 100)

► Onlar ki benim zikrime (ayetlerime) karşı gözleri örtülüydü. (Kur’ân’ı) dinlemeye de tahammül etmezlerdi. (18/Kehf 101)

► De ki: “Kim sapıklık içindeyse, Er-Rahmân ona verdiği mühleti alabildiğince uzatsın... Kendilerine vadedilen azap ya da kıyameti gördüklerinde, kimin konumu daha kötü ve kim askerî bakımdan/yardımcılar bakımından daha zayıfmış yakinen bileceklerdir.” (19/Meryem 75)

► Kim de ondan yüz çevirirse şüphesiz ki o, kıyamet günü bir günah yüklenecektir. (20/Tâhâ 100)

► O (yükün) altında ebediyen kalacaklardır. Onların kıyamet günü (taşıyacakları) yük ne kötüdür. (20/Tâhâ 101)

► Sura üfürüleceği günde biz, suçlu günahkârları (yaşadıkları korku ve susuzluk nedeniyle) morarmış olarak (diriltip) huzura toplarız. (20/Tâhâ 102)

► Kendi aralarında: “(Dünyada) yalnızca on gün kaldınız.” diye fısıldaşırlar. (20/Tâhâ 103)

► Yolu doğruya en yakın olanlar: “Siz ancak bir gün kaldınız.” dedikleri zaman, biz onların ne söylediklerini en iyi bileniz. (20/Tâhâ 104)

► Sana dağlardan soruyorlar. De ki: “Rabbim onları un ufak edip savuracak.” (20/Tâhâ 105)

► “(Dağların) yerini (hiçbir yapının olmadığı) bir düzlük ve (hiçbir bitkinin olmadığı) bir boşluk olarak bırakacak.” (20/Tâhâ 106)

► “Sen orada ne bir eğrilik ne de bir çıkıntı görürsün.” (20/Tâhâ 107)

► O gün, çaresiz, davetçinin (sesine) uyarlar. Er-Rahmân’ın (azametinden ötürü) tüm sesler kısılmıştır. Fısıltıdan başka bir şey duyamazsın. (20/Tâhâ 108)

► O gün, Er-Rahmân’ın izin verip sözünden razı oldukları dışında, hiç kimsenin şefaatinin bir faydası olmayacaktır. (20/Tâhâ 109)

Kur’ân’da şefaat kavramı için bk. 43/Zuhruf, 86.

► Onların önünde olanı da ardında olanı da bilir. Onlar, ilim yönünden O’nu kuşatamazlar. (20/Tâhâ 110)

► Tüm yüzler (hayat sahibi ve varlığa hayat veren) El-Hayy ve (var olmak için hiçbir şeye muhtaç olmayan, her şeyin varlığının kendisine bağlı olduğu) El-Kayyûm olanın karşısında zilletle boyun eğmiştir. Muhakkak ki zulüm taşıyan (sırtında zulüm/şirk yüküyle gelen) kaybetmiştir. (20/Tâhâ 111)

► Kim de mümin olarak salih ameller yapmışsa, zulme uğramaktan ve hakkının çiğnenmesinden korkmaz. (20/Tâhâ 112)

► Nihayet onlardan birine ölüm geldiği zaman der ki: “Rabbim! Beni geri çevir.” (23/Mü'minûn 99)

► “Umulur ki geride bıraktığım hayatımda salih amel yaparım.” Asla! Bu, onun söylediği (boş) bir sözdür. Ve onların önünde, diriltilecekleri güne kadar (kalacakları) berzah vardır. (23/Mü'minûn 100)

► Sura üfürüldüğü zaman aralarında hiçbir akrabalık bağı kalmaz, birbirlerine soru da sormazlar. (23/Mü'minûn 101)

► Mizanı (iman ve salih amellerle) ağır gelen kimse, işte bunlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir. (23/Mü'minûn 102)

► Kimin de mizanı hafif gelirse bunlar; kendilerini hüsrana uğratan, cehennemde ebedî kalacak olanlardır. (23/Mü'minûn 103)

► Ateş yüzlerini yalayarak yakar. (Üst dudakları enselerine, alt dudakları göğüslerine doğru gerilmiş, açığa çıkan dişleriyle) oranın içinde sırıtır gibi kalakalmışlardır. (23/Mü'minûn 104)

► (Onlara denir ki:) “Ayetlerim size okunuyordu da siz yalanlamıyor muydunuz?” (23/Mü'minûn 105)

► Diyecekler ki: “Rabbimiz! Bedbahtlığımız bize üstün geldi ve biz sapık bir topluluk idik.” (23/Mü'minûn 106)

► “Rabbimiz! Bizi buradan çıkart. Şayet bir daha (eski hayatımıza) dönersek şüphesiz ki biz, zalimleriz.” (23/Mü'minûn 107)

► Buyuracak ki: “Kesin sesinizi/yıkılıp defolun! Sakın benimle konuşmayın.” (23/Mü'minûn 108)

► Doğrusu, benim kullarımdan bir grup: “Rabbimiz! İman ettik, bizi bağışla ve bize merhamet et! Sen, merhamet edenlerin en hayırlısısın.” derlerdi. (23/Mü'minûn 109)

► Onları alaya aldınız. Öyle ki (onlarla uğraşmanız) size beni zikretmeyi unutturdu. Siz onlara sürekli gülüyordunuz. (23/Mü'minûn 110)

► Ben de sabretmelerine karşılık, bugün onları mükâfatlandırdım. Kuşkusuz onlar, kazançlı olanların ta kendileridir. (23/Mü'minûn 111)

► Buyuracak ki: “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” (23/Mü'minûn 112)

► Diyecekler ki: “Bir gün veya bir günün bir bölümü kadar. Saymış olanlara sor.” (23/Mü'minûn 113)

► Buyuracak ki: “Şayet bilmiş olsaydınız çok az bir süre kaldınız.” (23/Mü'minûn 114)

► Sura üfürüldüğü gün, Allah’ın diledikleri dışında, göklerde ve yerde olan herkes korkudan dehşete kapılır. Ve hepsi O’na boyun eğerek/teslim olmuş olarak gelirler. (27/Neml 87)

► O gün (Allah) onlara seslenecek: “Hani, nerede benim ortaklarım olduğunu düşündükleriniz?” (28/Kasas 62)

► Üzerlerine (azap) sözü hak olanlar diyecekler ki: “Rabbimiz! İşte azdırdıklarımız bunlar! Kendimiz azgınlaştığımız gibi onları da azdırdık, onlardan uzaklaşıp sana geldik. Bize ibadet ediyor değillerdi.” (28/Kasas 63)

► Denilir ki: “Çağırın ortaklarınızı.” Çağırırlar, fakat kendilerine cevap veremezler. Azabı da görürler. Hidayet bulmuş olsalardı (ne kaybederlerdi)? (28/Kasas 64)

► O gün (Allah) onlara seslenecek: “Resûllere ne cevap verdiniz?” (28/Kasas 65)

Ahirette insana sorulacak iki temel soru vardır: Biri tevhiddir. Kime ibadet ettiği, kimi ilah ve Rab edindiği kula sorulacaktır. İkinci soru ise Resûl’e ne cevap verdiği, ümmeti olduğu Peygamber’in Sünneti’ne ne oranda uyduğudur. Öyleyse kul; bilgisini, amelini ve çabasını bu iki esasa yoğunlaştırmalıdır.

► O gün haberler onlara kapalı kalır (ne cevap vereceklerini bilmezler). Birbirlerine soru da sormazlar. (28/Kasas 66)

► O gün, (Allah) onlara seslenecek: “Hani, nerede ortaklarım olduğunu düşündükleriniz?” (28/Kasas 74)

► Her ümmetten bir şahidi ayırıp çeker ve deriz ki: “(Yaptıklarınızın hak olduğuna dair içinde şüphe olmayan) kanıtınızı getirin (bakalım)!” Anladılar ki hiç şüphesiz hak, Allah’ındır ve (bizi Allah’a yakınlaştırır diyerek Allah adına uydurdukları şefaatçi) iftiraları da kaybolup gitmiştir. (28/Kasas 75)

► Dedi ki: “Siz, Allah’ı bırakıp, sizi birbirinize ısındırsın/aranızda sevgi bağı oluştursun diye dünya hayatında putları (ilah) edindiniz. Sonra kıyamet gününde (sevgi bir yana) kiminiz kiminizi inkâr edecek, kiminiz de kiminize lanet edecektir. Barınağınız ateştir. Hiçbir yardımcınız da yoktur.” (29/Ankebût 25)

Müşrikler, farklı amaçlarla putlar edinirler. Bazen salih olduğuna inandıkları birinin temsilî putunu yapar, kendilerini Allah’a (cc) yaklaştırmasını umarlar. Bazen de toplumu bir arada tutacak, kaynaştırıp bütünleştirecek bazı değerleri put hâline getirirler. Ona secde etmemeleri veya kurban kesmemeleri onu put olmaktan çıkarmaz. Bu bazen bir bayrak, bazen bir anıt bazen özel bir gün ya da resim/heykel olabilir.

► Sura üfürülmüştür. (Bir de bakarsın ki) kabirlerinden çıkıvermişler ve Rablerine doğru süratle akın etmektedirler. (36/Yâsîn 51)

► Derler ki: “Vay başımıza gelene! Uzun süre yattığımız yerden bizi kim kaldırdı? Bu Rahmân’ın vadettiği şeydir. (Anlaşılan o ki) Resûller doğru söylemiş. (Ölümden sonra diriliş, ahiret hayatı hakmış.)” (36/Yâsîn 52)

► Yalnızca tek bir çığlık! Hepsi anında huzurumuzda hazır edilmiş olurlar. (36/Yâsîn 53)

► Bugün, hiçbir nefis en küçük bir zulme uğramaz ve yaptıklarınızdan başka bir karşılık da görmezsiniz. (36/Yâsîn 54)

► Şüphesiz ki cennet ehli, o gün sevinçli bir şekilde (cennet nimetleriyle) meşguldürler. (36/Yâsîn 55)

► Onlar ve eşleri gölgelikler içinde sedirlere yaslanmışlardır. (36/Yâsîn 56)

► Orada kendileri için meyveler ve her istedikleri vardır. (36/Yâsîn 57)

► Onlara çok merhametli Rab tarafından sözlü olarak verilen “selam” vardır. (36/Yâsîn 58)

► (Allah der ki:) “Ey mücrimler! Siz şöyle ayrılın.” (36/Yâsîn 59)

► “Ey Âdemoğlulları! ‘Şeytana ibadet etmeyin, o sizin apaçık düşmanınızdır.’ diye size emretmedim mi?” (36/Yâsîn 60)

► “(Yalnızca) bana ibadet edin. Dosdoğru yol işte budur.” (demedim mi?) (36/Yâsîn 61)

► “Andolsun ki, sizden birçok topluluğu saptırdı. Hiç akletmiyor muydunuz?” (36/Yâsîn 62)

► “İşte bu, size vadedilen cehennemdir.” (36/Yâsîn 63)

► “Küfrünüze karşılık bugün o (cehenneme) girin.” (36/Yâsîn 64)

► Bugün, ağızlarını mühürleriz. Kazandıkları (günahları) elleri bize söyler, ayakları da şahitlik eder. (36/Yâsîn 65)

► “Biz, ölüp toprak ve kemik olduğumuzda diriltilecek miymişiz?” (37/Saffât 16)

► “Önceki atalarımız da mı?” (37/Saffât 17)

► De ki: “Evet, sizler boyun eğip, alçalmış olarak (diriltileceksiniz).” (37/Saffât 18)

► O yalnızca tek bir çığlıktır. (Bir de bakarsın ki) bakınıyorlar. (37/Saffât 19)

► Derler ki: “Yazıklar olsun bize! Bu, din günüdür.” (37/Saffât 20)

► Bu, sizin yalanladığınız (her şeyi birbirinden ayıracak olan) “fasl” günüdür. (37/Saffât 21)

► Zulmedenleri, (onlarla aynı amelleri yapan) eşlerini ve Allah’ın dışında ibadet ettiklerini toplayın bir araya! Onları cehennemin yoluna sürün. (37/Saffât 22-23)

► Onları durdurun, çünkü onlar sorgulanacaklardır. (37/Saffât 24)

► Ne oldu size? Neden birbirinize yardım etmiyorsunuz? (37/Saffât 25)

► (Hayır!) Bilakis onlar, bugün teslim olmuşlardır. (37/Saffât 26)

► Birbirlerine yönelmiş vaziyette karşılıklı soruşurlar. (37/Saffât 27)

► (Saptırıcı liderlere derler ki:) “Şüphesiz ki sizler, bize sağdan gelip yanaşıyordunuz.” (37/Saffât 28)

► (Liderler) dediler ki: “(Hayır, öyle değil!) Bilakis, siz iman etmiş değildiniz.” (37/Saffât 29)

► “Bizim sizler üzerinde hiçbir otoritemiz yoktu. (Sizi bir şeye zorlamadık.) Bilakis siz, azgın bir topluluktunuz.” (37/Saffât 30)

► “Rabbimizin (azap) sözü/hükmü üzerimize hak oldu. Şüphesiz ki biz, (azabı) tadanlarız.” (37/Saffât 31)

► “Sizleri azdırıp (bu hâle düşürdük). Çünkü bizler de azgın kimselerdik.” (37/Saffât 32)

► Onlar, o gün azapta ortaktırlar. (37/Saffât 33)

► Biz, suçlu günahkârlara böyle yaparız işte. (37/Saffât 34)

► İçlerinden bir sözcü der ki: “Benim bir dostum vardı.” (37/Saffât 51)

► Derdi ki: “Sen, (ahiret hayatını) tasdik edenlerden misin?” (37/Saffât 52)

► “Biz ölüp de toprak ve kemik olduğumuzda, yaptıklarımızın karşılığını mı alacağız?” (37/Saffât 53)

► “Siz de görmek ister misiniz (onun ne durumda olduğunu)?” (37/Saffât 54)

► Baktı ve onu dehşetli ateşin orta yerinde gördü. (37/Saffât 55)

► Dedi ki: “Allah’a yemin olsun ki, neredeyse beni de (içinde bulunduğun yere) düşürecektin.” (37/Saffât 56)

► “Rabbimin (üzerimdeki) nimeti olmamış olsaydı, ben de hazır edilenlerden olurdum.” (37/Saffât 57)

► “Demek biz ölmeyecekmişiz, öyle mi?” (37/Saffât 58)

► “Yalnızca bir defa ölecekmişiz ve biz azaba da uğramayacakmışız, öyle mi?” (37/Saffât 59)

► Şüphesiz ki bu, (evet, bu) büyük bir kazanç ve kurtuluştur. (37/Saffât 60)

► İşte çalışacak olanlar, böylesi için çalışsınlar. (37/Saffât 61)

► (Oraya her yeni grup geldiğinde melekler cehennem ehline:) “Bu da sizinle beraber cehenneme atılacak bir gruptur. Onlara: ‘merhaba’ yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir.” (derler.) (38/Sâd 59)

► (Tabi olanlar liderlere:) “(Hayır!) Asıl size ‘merhaba’ olmasın/rahat yüzü görmeyesiniz. Bu (cehennemi) bizim önümüze siz getirdiniz. Ne kötü bir yerleşim yeridir o.” (derler.) (38/Sâd 60)

► Derler ki: “Rabbimiz! Kim bu cehennemi önümüze getirdiyse, onun azabını kat kat arttır.” (38/Sâd 61)

► Ve derler ki: “Ne oluyor bize böyle? Şerli/değersiz kabul ettiğimiz adamları (burada) göremiyoruz. (Küçümsediğimiz müminler neden burada değil?)” (38/Sâd 62)

► “Onları alaya almıştık, değil mi? (Yazıklar olsun bize.) Yoksa (onlarda cehennemde de) biz mi görmüyoruz?” (38/Sâd 63)

► Cehennem halkının bu çekişmesi elbette haktır. (38/Sâd 64)

► Şayet yeryüzünün tamamı ve bir o kadarı daha zalimlerin olmuş olsa, kıyamet gününün kötü azabından (kurtulmak için) onu feda ederlerdi. (Çünkü o gün) hesaba katmadıkları şeyler, Allah tarafından açığa çıkarılacak. (39/Zümer 47)

Ahirete inanmayanlar ahiretin hak olduğunu; putların şefaatini bekleyenler putların şefaat etmediğini; seçkin olduğuna inananlar azap ehli olduklarını görecekler...

► İşledikleri kötülükler kendileri için açığa çıkmış ve alaya aldıkları (azap) onları çepeçevre kuşatmıştır. (39/Zümer 48)

► Her nefis: “Allah hakkındaki kusurlarımdan dolayı, yazıklar olsun bana ve ben gerçekten alay edenlerdendim.” demeden önce (Allah’a yönelin ve O’nun indirdiğine uyun). (39/Zümer 56)

► Ya da: “Şayet Allah beni hidayet etmiş olsa, ben de muttakilerden olurdum.” demeden evvel... (39/Zümer 57)

► Ya da azabı göreceği zaman: “Keşke bir fırsatım daha olsaydı da ben de muhsinlerden/kulluğunu en güzel şekilde yapmaya çalışanlardan olsaydım.” demeden evvel (Allah’a yönelin ve indirdiğine uyun). (39/Zümer 58)

► “(Hayır, öyle değil!) İşin aslı ayetlerim sana gelmişti, fakat sen onları yalanlamış, (onlara karşı) büyüklenmiş ve kâfirlerden olmuştun.” (39/Zümer 59)

► Kıyamet günü, Allah’a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerini kapkara görürsün. Cehennemde kibirlilere yer mi yok! (39/Zümer 60)

► Onlar, Allah’a gerektiği gibi/şanına yakışır şekilde saygı göstermediler! (Allah’ın kudret ve yüceliğini gereği gibi anlayıp kavrayamadılar.) Oysa kıyamet günü, yer bütünüyle O’nun kabzasındadır. Gökler ise O’nun sağ eliyle dürülmüştür. O (Allah), şirk koştuklarından münezzeh ve yücedir. (39/Zümer 67)

► Sura üfürülür. Allah’ın diledikleri hariç, yerde ve gökte olanların tamamı (korkudan çarpılıp) ölür. Sonra ona bir daha üflenir (bir de bakarsın ki) ayağa kalkmış bakınıyorlar. (39/Zümer 68)

► Yer, Rabbinin nuruyla aydınlanır. (Orta yere amellerin yazılı olduğu) kitap konur. Peygamberler ve şahitler getirilir ve aralarında hak ile hükmedilir. Onlar zulme de uğramazlar. (39/Zümer 69)

► Her nefse, yaptığının (karşılığı) eksiksiz olarak verilir. O, onların yaptıklarını en iyi bilendir. (39/Zümer 70)

► Kâfirler, bölük bölük cehenneme sevk edilirler. Ona geldiklerinde kapıları açılır ve (cehennem) bekçileri onlara der ki: “Size Rabbinizin ayetlerini okuyan ve bu günün karşılaşmasına dair sizi uyaran, sizin içinizden resûller gelmedi mi?” Derler ki: “Evet (geldi).” Fakat azap sözü kâfirler üzerine hak olmuştur. (39/Zümer 71)

► Onlara denir ki: “İçinde ebedî kalacağınız cehennem kapılarından girin. Kibirlilerin kalacakları yer ne kötüdür.” (39/Zümer 72)

► Rablerinden korkup sakınanlar, bölükler hâlinde cennete sevk edilirler. Ona geldiklerinde kapıları açılır ve (cennet) bekçileri onlara der ki: “Selam olsun size, tertemiz olarak geldiniz. Ebedî kalacaklar olarak oraya girin.” (39/Zümer 73)

► Derler ki: “Bize olan vaadine sadık kalan ve cennette dilediğimiz gibi hareket edelim diye bizi (cennet) arzına vâris kılan Allah’a hamd olsun. Çalışanların mükâfatı ne güzeldir.” (39/Zümer 74)

► Meleklerin arşın etrafını sarmış (bir şekilde), Rablerini hamd ile tesbih ettiğini görürsün. Aralarında hak ile hüküm verilmiş ve: “Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.” denilmiştir. (39/Zümer 75)

► Allah düşmanlarının diriltilip bir araya toplanacağı gün, onlar kontrollü bir şekilde ateşe sevk edilirler. (41/Fussilet 19)

► O’na geldikleri zaman, kulakları, gözleri ve derileri yapmış oldukları (kötülüklere dair) aleyhlerine şahitlik eder. (41/Fussilet 20)

► Kendi derilerine derler ki: “Niçin aleyhimize şahitlikte bulundunuz?” Derler ki: “Her şeyi dile getiren Allah, bizi de dile getirdi. Sizi ilk defa yaratan O’dur ve O’na döndürülürsünüz.” (41/Fussilet 21)

► Kâfirler derler ki: “Rabbimiz! Cinlerden ve insanlardan bizi saptıranları bize göster. En aşağıda olanlardan/en alçaklardan olsunlar diye onları ayaklarımızın altına alalım.” (41/Fussilet 29)

► O gün dostlar, birbirine düşman olacaktır. (Allah için birbiriyle arkadaşlık etmiş) muttakiler hariç. (43/Zuhruf 67)

► Ey kullarım! Bugün size korku yoktur ve siz üzülmeyeceksiniz de. (43/Zuhruf 68)

► Onlar ki ayetlerimize iman eden ve teslim olanlardı. (43/Zuhruf 69)

► Siz ve eşleriniz (Allah tarafından) ağırlananlar olarak cennete giriniz. (43/Zuhruf 70)

► Onların etrafında altın tabaklar ve kadehlerle dolaşılır. Orada canın istediği ve göze hoş gelen her şey vardır. Siz orada ebedî kalacaksınız. (43/Zuhruf 71)

► İşte, yaptığınız ameller karşılığında mirasçı olduğunuz cennet budur. (43/Zuhruf 72)

► Orada, sizin için kendisinden yiyeceğiniz çokça meyveler vardır. (43/Zuhruf 73)

► En büyük yakalayışla yakalayacağımız gün, hiç şüphesiz biz, intikam alıcılarız. (44/Duhan 16)

► Hiç şüphesiz Yevmu’l Fasl/ayırt etme günü, onların topluca (diriltilecekleri) vakittir. (44/Duhan 40)

► O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz ve onlara yardım da edilmez. (44/Duhan 41)

► Allah’ın rahmet ettikleri müstesna. Şüphesiz ki O, (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’in ta kendisidir. (44/Duhan 42)

► Hiç kuşkusuz o zakkum ağacı, (44/Duhan 43)

► Günahkârların yiyeceğidir. (44/Duhan 44)

► Erimiş maden gibi karınlarda kaynar. (44/Duhan 45)

► Kaynar suyun fokurdaması gibi. (44/Duhan 46)

► (Denir ki:) Alın onu da cehennemin orta yerine sürükleyin. (44/Duhan 47)

► Sonra başından aşağı kaynar suyun azabından dökün. (44/Duhan 48)

► Tat (bakalım azabı)! Çünkü sen izzetli ve değerliymişsin ya! (44/Duhan 49)

► Şüphesiz ki bu, sizin kuşkuya kapıldığınız şeydir. (44/Duhan 50)

► Kuşkusuz muttakiler, güvenli bir makamdadırlar. (44/Duhan 51)

► Cennetler ve pınarlar içinde. (44/Duhan 52)

► İnce ve kalın ipekten elbiseler giyinir, karşılıklı otururlar. (44/Duhan 53)

► İşte böyle... Onları iri gözlü hurilerle evlendirdik. (44/Duhan 54)

► Orada, emniyet içinde, her çeşit meyveden isterler. (44/Duhan 55)

► Orada, ilk ölümleri dışında bir ölüm tatmazlar. Ve (Allah,) onları cehennem azabından korumuştur. (44/Duhan 56)

► De ki: “Allah sizi diriltir, sonra öldürür. Sonra kendisinde hiçbir şüphe olmayan kıyamet günü, sizi bir araya toplar. Fakat insanların çoğu bilmezler.” (45/Câsiye 26)

► Göklerin ve yerin hâkimiyeti/egemenliği Allah’a aittir. Kıyametin kopacağı gün, işte o zaman, batıl ehli hüsrana uğrayacaktır. (45/Câsiye 27)

► O gün, her ümmeti dizleri üzere çökmüş görürsün. Her ümmet kitabına çağrılır ve: “Bugün, yaptıklarınızın karşılığını alacaksınız.” (45/Câsiye 28)

► ”Bu, size karşı hakkı söyleyen kitabımızdır. Şüphesiz ki biz, yaptıklarınızı yazıyorduk.” (denir.) (45/Câsiye 29)

► İman edip salih amel işleyenlere gelince, Rableri onları rahmetine dahil eder. Bu, apaçık kurtuluşun ta kendisidir. (45/Câsiye 30)

► Kâfirlere gelince (onlara): “Ayetlerim size okunmadı mı? Sizler de büyüklük taslayıp suçlu günahkâr kimseler olmadınız mı?” (denir.) (45/Câsiye 31)

► “Allah’ın vaadi haktır, kıyamet hakkında hiçbir şüphe yoktur.” denildiğinde: “Kıyamet de neymiş? Biz bilmiyoruz. Biz yalnızca zanda bulunduk ve biz yakinen inananlar değiliz.” dediniz. (45/Câsiye 32)

► Yaptıkları şeylerin kötü (akıbeti) onlar için açığa çıktı ve alaya aldıkları (azap) onları çepeçevre kuşattı. (45/Câsiye 33)

► Denildi ki: “Bugününüzle karşılaşmayı unuttuğunuz gibi, sizi unutur (azaba terk ederiz). Barınağınız ateştir. Size yardım edecek hiç kimse yoktur.” (45/Câsiye 34)

► “Bu, Allah’ın ayetlerini alaya almanız ve dünya hayatının sizi aldatması nedeniyledir.” Bugün oradan çıkarılmazlar ve (dünyaya geri dönüp Allah’ı razı edecek amel yapma istekleri de) kabul görmez. (45/Câsiye 35)

► Sura üfürülmüştür. Bu, tehditlerimin (vuku bulacağı) gündür. (50/Kâf 20)

► Her nefis, yanında (onu mahşer alanına getiren) bir sürücü (ve yaptıklarına tanıklık edecek) bir şahitle gelmiştir. (50/Kâf 21)

► Andolsun ki sen bundan gaflet içindeydin. Bugün (gerçeği görmeni engelleyen) perdeni kaldırdık. Artık görüşün demir (gibi keskindir). (50/Kâf 22)

► Beraberindeki (melek) der ki: “Bu, (bugüne kadar kayıt altına aldığım kötü amelleriyle) hazır işte!” (50/Kâf 23)

► “Atın cehenneme her inatçı kâfiri!” (50/Kâf 24)

► “Hayrı engelleyen, haddi aşan ve şüpheci kimseyi.” (50/Kâf 25)

► “O ki; Allah’la beraber başka ilah edinmiştir. Onu çetin bir azabın içine atın.” (50/Kâf 26)

► Beraberindeki (saptırıcı şeytan) der ki: “Rabbimiz! Onu, ben azdırmadım. Fakat o, uzak bir sapıklık içindeydi.” (50/Kâf 27)

► Buyurur ki: “Benim yanımda çekişip tartışmayın. Ben, daha önce size tehdidimi bildirmiştim.” (50/Kâf 28)

► “Benim yanımda söz değiştirilmez ve kullarıma zulmedici değilim.” (50/Kâf 29)

► O gün cehenneme: “Doldun mu?” deriz. O da: “Yok mu daha fazlası?” der. (50/Kâf 30)

► Cennet, muttakilere uzak olmaksızın yakınlaştırılmıştır. (50/Kâf 31)

► Bu, sizden, Allah’a yönelen (ve O’nun sınırlarını) koruyan her bir kimseye vadolunandır. (50/Kâf 32)

► Gaybta (görmediği hâlde ya da kimsenin kendisini görmediği yerlerde) Rahmân’dan korkan ve (Allah’a) yönelen bir kalple gelen kimse (için hazırlanmıştır). (50/Kâf 33)

► Ona selamet ve esenlikle girin. Bu, ebedîlik günüdür. (50/Kâf 34)

► Orada her istedikleri onlarındır. Yanımızda fazlası da vardır. (50/Kâf 35)

► Münadinin yakın bir yerden sesleneceği güne kulak ver/dikkat kesil. (50/Kâf 41)

► O gün, çığlığı (sura üfürülüşü) hak olarak işitirler. Bu, (kabirlerden) çıkış günüdür. (50/Kâf 42)

► Şüphesiz ki biz, diriltir ve öldürürüz. Ve dönüş bizedir. (50/Kâf 43)

► O gün yer, onlardan (üzerlerinden) yarılıp açılır. (Kabirlerinden) hızlıca çıkarlar. Bu, bizim için kolay bir haşrdır/toplamadır. (50/Kâf 44)

► (Sormaya gerek yoktur, çünkü) mücrimler yüzlerinden tanınır, perçemlerinden ve ayaklarından yakalanırlar. (55/Rahmân 41)

► O gün, mümin erkek ve mümin kadınların nurlarının önlerinden koştuğunu ve sağlarından (amel defterlerini aldıklarını) görürsün. (Onlara denir ki:) “Bugün müjdeniz, içinde ebedî kalacağınız, altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. Bu, büyük kurtuluşun/kazancın ta kendisidir.” (57/Hadîd 12)

► (Allah katında) ne akrabalarınızın ne de evlatlarınızın size bir faydası olacaktır. (Allah) kıyamet günü (hakkınızda hükmedecek) ve aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı görendir. (60/Mümtehine 3)

► Rablerini inkâr edenlere cehennem azabı vardır. O, ne kötü bir dönüş yeridir. (67/Mülk 6)

► Oraya atıldıklarında, (ateş) kaynayıp fokurdarken onun hırıltılarını işitirler. (67/Mülk 7)

► (Ateş) öfkeden çatlayıp ayrışacak gibi olur. Her bir topluluk (ateşin) içine atıldığında, oranın bekçileri kendilerine: “Size bir uyarıcı gelmedi mi?” diye sorarlar. (67/Mülk 8)

► Derler ki: “Evet! Muhakkak ki bize uyarıcı geldi (fakat) biz onu yalanladık ve: ‘Allah hiçbir şey indirmemiştir, siz yalnızca büyük bir sapıklık içindesiniz.’ dedik.” (67/Mülk 9)

► Dediler ki: “Şayet işitiyor ya da aklediyor olsaydık, alevleri dehşet saçan ateşin ehlinden olmazdık.” (67/Mülk 10)

► Günahlarını itiraf ettiler. Ateş ehli (Allah’ın rahmetinden) uzak olsun. (67/Mülk 11)

► (Azabı) yakınlaşmış gördükleri zaman, kâfirlerin yüzleri kötü bir hâl aldı. Denildi ki: “İşte bu (ne zamanmış diye inkâr ettiğiniz ve) gerçekleşmesini talep ettiğiniz şeydir.” (67/Mülk 27)

► Baldırın açılacağı o günde secdeye çağrılırlar, (fakat secde etmeye) güç yetiremezler. (68/Kalem 42)

► Gözleri (korkudan) baygın (bir hâldedir). Onları zillet bürür. (Oysa) onlar sıhhatli iken secdeye çağrılırlardı. (68/Kalem 43)

► Sura tek bir üfürüşle üfürüldüğünde, (69/Hakka 13)

► Yer ve dağlar yerinden taşınıp, (sonra da) birbirine çarpılıp parça parça olduklarında, (69/Hakka 14)

► İşte o gün Vakıa (vuku bulması kesin olan kıyamet) vuku bulmuştur. (69/Hakka 15)

► Gök yarılmıştır. O, o gün gevşemiş/sarkmış olacaktır. (69/Hakka 16)

► Melekler onun çevresi üzerindedir. O gün üstlerinde bulunan sekiz (melek), Rabbinin arşını taşıyacaktır. (69/Hakka 17)

► O gün (Allah’a) arz olunursunuz. Hiçbir şeyiniz gizli kalmaz. (69/Hakka 18)

► Kitabı sağ tarafından verilene gelince: “İşte kitabım! Alın okuyun.” der. (69/Hakka 19)

► “Şüphesiz ki ben, hesabıma kavuşacağımı yakinen biliyordum.” (69/Hakka 20)

► Artık o, razı olunan bir yaşam içindedir. (69/Hakka 21)

► Yüksek bir cennette, (69/Hakka 22)

► Koparılacak yemişleri pek yakındır. (69/Hakka 23)

► (Ona) Geçmişte işlediğiniz amellere karşılık, afiyetle yiyip içiniz (denir). (69/Hakka 24)

► Kitabı soldan verilene gelince: “Keşke kitabım bana verilmeseydi.” der. (69/Hakka 25)

► “(Keşke) hesabımı hiç bilmeseydim.” (69/Hakka 26)

► “Keşke (ölüm) her şeyi bitirseydi de (diriliş ve hesap olmasaydı).” (69/Hakka 27)

► “Malım bana hiçbir fayda sağlamadı.” (69/Hakka 28)

► “Gücüm/otoritem kaybolup gitti.” (69/Hakka 29)

► (Buyrulur ki:) “Onu tutun ve bağlayın.” (69/Hakka 30)

► “Sonra da onu cehenneme atın.” (69/Hakka 31)

► “Sonra da onu yetmiş zira’ uzunluğunda bir zincire vurun.” (69/Hakka 32)

► “Çünkü o, büyük olan Allah’a iman etmezdi.” (69/Hakka 33)

► “Yoksulu yedirmeye de teşvik etmezdi.” (69/Hakka 34)

► “Bugün, burada onun hiçbir yakın dostu olmayacaktır.” (69/Hakka 35)

► “Kan ve irin dışında bir yiyecekleri de yoktur.” (69/Hakka 36)

► “Onu da yalnızca hata edenler/günahkârlar yer.” (69/Hakka 37)

► Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün, (70/Meâric 8)

► Dağlar (etrafa saçılmış) rengârenk yün gibi olur. (70/Meâric 9)

► (O gün) yakın dost, dostunu sormaz. (70/Meâric 10)

► (Birbirlerine) gösterilirler. Mücrim kimse, o günün azabından kurtulmak için oğullarını fidye olarak vermek ister. (70/Meâric 11)

► Hanımını ve kardeşini, (70/Meâric 12)

► Onu barındıran hısım akrabayı, (70/Meâric 13)

► Yeryüzünde olanların tamamını... Sonra da (bu verdikleri) onu kurtarsın (ister). (70/Meâric 14)

► Asla! Çünkü o, çılgınca yanan ve alevleri şiddetli cehennemdir. (70/Meâric 15)

► O gün insana yapıp takdim ettikleri ve erteleyip (yapmadıkları) haber verilir. (75/Kıyâmet 13)

► Vadolunduğunuz (kıyamet) gerçekleşecektir. (77/Mürselât 7)

► Yıldızlar silindiği zaman, (77/Mürselât 8)

► Gök yarıldığı zaman, (77/Mürselât 9)

► Dağlar (aniden) savrulup parçalandığı zaman, (77/Mürselât 10)

► Resûller, belirlenmiş vakit (olan kıyamet) için toplandığı zaman. (77/Mürselât 11)

► Yalanladığınız (cehenneme) doğru gidin. (77/Mürselât 29)

► Üç kola ayrılmış (ateş dumanının) gölgelerine. (77/Mürselât 30)

► Ne gölge sağlar, ne de alevlerden korur. (77/Mürselât 31)

► Şüphesiz ki o, her biri saray kadar (büyük) kıvılcımlar atar. (77/Mürselât 32)

► Her biri sapsarı (rengi siyaha çalan) develer gibidir. (77/Mürselât 33)

► O gün, yalanlayanların vay hâline! (77/Mürselât 34)

► Bu konuşamayacakları bir gündür. (77/Mürselât 35)

► Özür beyan etmeleri için onlara izin de verilmez. (77/Mürselât 36)

► O gün, yalanlayanların vay hâline! (77/Mürselât 37)

► Bu (insanlar arasında hükmedilip araların ayrılacağı) Yevmu’l Fasl’dır. Sizi ve öncekileri topladık. (77/Mürselât 38)

► Şayet kurabileceğiniz bir tuzağınız varsa, (buyrun) bana karşı tuzağınızı kurun. (77/Mürselât 39)

► O gün, yalanlayanların vay hâline! (77/Mürselât 40)

► Onu gördükleri gün, bir akşamüstü ya da bir kuşluk vakti kadar (dünyada) kalmış gibidirler. (79/Nâziât 46)

► Kulakları sağır eden (Sur’un) çığlığı geldiği zaman, (80/Abese 33)

► O gün kişi, kardeşinden kaçar, (80/Abese 34)

► Anne ve babasından, (80/Abese 35)

► Hanımından ve çocuklarından. (80/Abese 36)

► O gün, bunlardan her birinin kendisine yetecek bir işi/derdi vardır. (80/Abese 37)

► O gün (bazı) yüzler aydınlıktır. (80/Abese 38)

► (Yüzleri) gülmekte ve sevinç içindedir. (80/Abese 39)

► O gün, (bazı) yüzlerin üzerini toz kaplamıştır. (80/Abese 40)

► Çehrelerini (duman isi gibi) bir karartı bürümüştür. (80/Abese 41)

► İşte bunlar, kâfir ve facir olanların ta kendileridirler. (80/Abese 42)

► Güneş dürülüp (karartıldığında), (81/Tekvîr 1)

► Yıldızlar dökülüp saçıldığında, (81/Tekvîr 2)

► Dağlar yürütüldüğünde, (81/Tekvîr 3)

► Hamile develer kendi hâllerine terk edildiğinde, (81/Tekvîr 4)

► Vahşi hayvanlar toplandığında, (81/Tekvîr 5)

► Denizler tutuşturulduğunda, (81/Tekvîr 6)

► Nefisler eşleştirilip (ruhlar cesetle yeniden buluştuğunda), (81/Tekvîr 7)

► Diri diri toprağa gömülen kız çocuğuna sorulduğunda, (81/Tekvîr 8)

► Hangi günahtan ötürü öldürüldüğü (sorulduğunda), (81/Tekvîr 9)

► Sahifeler yayılıp açıldığında, (81/Tekvîr 10)

► Gök sökülüp dürüldüğünde, (81/Tekvîr 11)

► Cehennem (ateşi) iyice harlanıp tutuşturulduğunda, (81/Tekvîr 12)

► Cennet yakınlaştırıldığında, (81/Tekvîr 13)

► Artık her nefis, (kıyamet günü için) ne hazırlayıp (beraberinde getirdiğini) öğrenmiştir. (81/Tekvîr 14)

► Gök yarıldığında, (82/İnfitâr 1)

► Yıldızlar dökülüp saçıldığında, (82/İnfitâr 2)

► Denizler patlatılıp/fışkırıp taşırıldığında, (82/İnfitâr 3)

► Kabirler ters yüz edildiğinde, (82/İnfitâr 4)

► Her nefis (ne yapıp) takdim ettiğini ve (neyi terk edip) ertelediğini öğrenir. (82/İnfitâr 5)

► Hiç şüphesiz Ebrar (çokça iyilik yapanlar), nimetler içerisindedirler. (82/İnfitâr 13)

► Facirlerse elbette cehennemdedirler. (82/İnfitâr 14)

► Din gününde oraya gireceklerdir. (82/İnfitâr 15)

► Ondan kaybolup (bir an olsun bile) uzaklaşamayacaklardır. (82/İnfitâr 16)

► Sana her şeyi örtüp bürüyecek olan (kıyametin) haberi geldi mi? (88/Ğaşiye 1)

► O gün, (bazı) yüzler korku ve zillet içindedir. (88/Ğaşiye 2)

► Çalışmış, yorulmuştur. (88/Ğaşiye 3)

► Kızgın ateşe girecektir. (88/Ğaşiye 4)

► Son derece kaynar bir çeşmeden (su) içirilir. (88/Ğaşiye 5)

► Onlar için (zehirli, pis kokulu, boğazı parçalayan) “darî” dikeninden başka bir yiyecek yoktur. (88/Ğaşiye 6)

► Ne doyurur ne de açlığı giderir. (88/Ğaşiye 7)

► (Bazı) yüzler vardır ki, nimet (içinde mutludurlar). (88/Ğaşiye 8)

► Çabasından dolayı (elde ettiği sevaptan) razıdır/hoşnuttur. (88/Ğaşiye 9)

► Yüksek bir cennettedir. (88/Ğaşiye 10)

► Orada boş/faydasız söz işitmez. (88/Ğaşiye 11)

► Asla! Yer dağılıp paramparça olduğunda, (89/Fecr 21)

► Rabbin geldiğinde ve melekler saf saf (dizildiklerinde), (89/Fecr 22)

► Ve o gün cehennem de getirilir. İnsan o gün hatırlar. (Ama) hatırlamanın ona ne faydası olacak ki? (89/Fecr 23)

► Der ki: “Keşke hayatım için bir şeyler (yapıp) takdim etmiş olsaydım.” (89/Fecr 24)

► O gün hiç kimse (Allah’ın) azabı gibi azap edemez. (89/Fecr 25)

► Bilmez mi? Kabirlerde olanların dışarı atıldığı, (100/Âdiyât 9)

► Ve sinelerde olanın açığa çıktığı zamanı? (100/Âdiyât 10)

► Hiç şüphesiz o gün, Rableri onlardan haberdardır. (100/Âdiyât 11)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:52

Allah’ın Gizli ve Açık Her Şeyi Bilmesi ile ilgili ayetler
 
► (Yoksa onlar) gizlediklerini ve açıktan yaptıklarını Allah’ın bildiğini bilmiyorlar mı? (2/Bakara 77)

► Göklerde ve yerde (kulluk edilen) Allah O’dur. Sizin gizlinizi de açığınızı da bilir. Kazandıklarınızı da bilmektedir. (6/En'âm 3)

En’âm Suresi Mekkî’dir. Sure, başından sonuna dek müşriklerde var olan inanç problemlerine temas edip, batıl akideyi delillerle çürütmekte, sahih akideyi ortaya koymaktadır. Bu yanlışlardan biri de şudur: Mekkeli müşrikler, Allah’ın (cc) göklerin Rabbi olduğuna ve yerde var olanları yarattığına inanıyorlardı. Fakat Allah’ın (cc) hayata, dine, ekonomiye müdahalesini istemiyorlardı. Kişiyle vicdanı arasına hapsedilen, tüm putlara, dinlere ve inançlara eşit mesafede bir Allah (cc) istiyorlardı. Kâinata hükmeden ama insanlara hükmetmeyen bir Allah (cc)...

Allah (cc) genel olarak surede, özel olarak da bu ayette Allah’ın (cc) göklerde ve yerde kulluk edilen, boyun eğilip teslim olunan, yasaları geçerli olan tek otorite olduğunu vurgulayarak, bu yanlış Allah tasavvurunu çürüttü. (Bk. 11/Hûd, 87)

► O, gökleri ve yeri hak olarak yaratandır. O’nun “Ol!” dediği gün (her istediği) oluverir. O’nun sözü haktır. Sura üfleneceği gün hâkimiyet/egemenlik yalnızca O’nundur. Gaybı (görünmeyeni) ve şehadeti (görüneni) bilendir. O, (hüküm ve hikmet sahibi olan) Hakîm (her şeyden haberdar olan) Habîr’dir. (6/En'âm 73)

► Allah’ın onların gizli konuşmalarını ve fısıltılarını duyduğunu ve Allah’ın gaybın bilgisine sahip olduğunu bilmediler mi? (9/Tevbe 78)

► De ki: “Amel yapın! Allah, Resûlü ve müminler yaptıklarınızı görecektir. (Sonra da) gayb ve şehadet bilgisinin sahibine döndürüleceksiniz. O da size yaptıklarınızı haber verecektir.” (9/Tevbe 105)

► Gayb ve şehadet bilgisinin sahibi, (en büyük) El-Kebîr, (zatı ve sıfatlarıyla en yüce olan) El-Muteâl’dir. (13/Ra'd 9)

► Allah gizlediklerinizi de açığa vurup ilan ettiklerinizi de bilir. (16/Nahl 19)

► Çare yok! Şüphesiz ki Allah, onların gizlediklerini de açığa vurup ilan ettiklerini de bilir. Şüphesiz O, büyüklenenleri sevmez. (16/Nahl 23)

► Sözü açıktan söylesen de (söylemesen de fark yoktur). O, sır olanı (içinden geçeni) ve ondan daha kapalı olanı (henüz içinden dahi geçmemiş olanı) bilir. (20/Tâhâ 7)

► “Şüphesiz ki O, sözün açık olanını da gizlemekte olduğunuzu da bilir.” (21/Enbiya 110)

► Gayb ve şehadet (âleminin) âlimidir. Onların şirk koştuklarından yücedir. (23/Mü'minûn 92)

► “Canım oğlum! (Yaptığın şey) hardal tanesi ağırlığınca olsa, bir kayanın içinde, göklerde ya da yerin (derinliklerinde) olsa bile Allah (kıyamet günü) onu getirir. Çünkü Allah (lütuf ve ihsan sahibi, en küçük şeylere ilmiyle nüfuz edip haberdar olan) Latîf, (her şeyden haberdar olan) Habîr’dir.” (31/Lokmân 16)

► İşte gayb ve şehadet bilgisine sahip olan (izzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz ve (kullarına karşı merhametli) Er-Rahîm (olan Allah). (32/Secde 6)

► Bir şeyi açıklasanız da gizleseniz de şüphesiz ki Allah, her şeyi bilmektedir. (33/Ahzâb 54)

► De ki: “Ey göklerin ve yerin yaratıcısı, gayb ve şehadet bilgisinin sahibi olan Allah’ım! Kullarının ihtilafa düştükleri konularda sen, onlar arasında hükmedersin.” (39/Zümer 46)

► Hiç kuşkusuz Allah, göklerin ve yerin gaybını bilir. Allah, yaptıklarınızı görendir. (49/Hucurât 18)

► Allah’ın göklerde ve yerde olan her şeyi bildiğini bilmez misin? Kendi aralarında fısıldaşan üç kişinin dördüncüsü mutlaka O’dur. Beş kişinin altıncısı mutlaka O’dur. Bundan az ya da daha çok olsunlar (fark etmez), her nerede olurlarsa (Allah) onlarla beraberdir. Sonra kıyamet gününde yaptıklarını onlara haber verir. Şüphesiz ki Allah, her şeyi bilir. (58/Mücadele 7)

► O Allah ki; kendisinden başka (ibadeti hak eden) hiçbir ilah yoktur. Gayb ve şehadet bilgisinin sahibidir. O, (özünde merhamet sahibi olan) Er-Rahmân ve (rahmetini kullarına eriştiren) Er-Rahîm’dir. (59/Haşr 22)

► Ey iman edenler! Benim ve sizlerin düşmanı olan kimseleri veli/dost edinmeyin. Onlar, size gelen hakkı inkâr ettikleri hâlde, siz onlara sevgi gösterisinde bulunuyor (müminlerin haberlerini ve sırlarını onlara ulaştırıyorsunuz). (Oysa onlar,) Rabbiniz olan Allah’a iman ettiğiniz için, Resûl’ü ve sizi (Mekke’den) çıkarmışlardı. Şayet benim yolumda cihad etmek ve rızamı elde etmek gayesiyle (yola) çıkmışsanız, onlara gizlice sevgi beslemeniz (nasıl mümkün olabilir ki?) Ben, sizin gizlediğinizi de açığa vurup ilan ettiğinizi de bilirim. Sizden kim bunu yapar (onlara sevgi besler ve müminlerin haberlerini ulaştırırsa) hiç şüphesiz, dosdoğru yoldan sapmış olur. (60/Mümtehine 1)

Bk. 5/Mâide, 51

► De ki: “O, kendisinden kaçtığınız ölüm, hiç şüphesiz sizi bulacaktır. Sonra, gayb ve şehadet (âleminin) bilgisine sahip olan (Allah’a) döndürüleceksiniz ve yaptıklarınızı size haber verecektir.” (62/Cuma 8)

► Göklerde ve yerde olanı bilir. Gizlediğinizi ve açığa vurup ilan ettiğinizi de bilir. Allah, sinelerde saklı olanı bilendir. (64/Teğabûn 4)

► Gayb ve şehadet bilgisinin sahibidir. (İzzet sahibi, her şeyi mağlup eden) El-Azîz, (hüküm ve hikmet sahibi olan) El-Hakîm’dir. (64/Teğabûn 18)

► Sözünüzü ister gizleyin ister açıktan söyleyin (Allah için birdir). Çünkü O, sinelerde saklı olanı bilir. (67/Mülk 13)

► Hiç yarattığını bilmez mi? O, (lütuf ve ihsan sahibi, en küçük şeylere ilmiyle nüfuz edip haberdar olan) El-Latîf, (her şeyden haberdar olan) El-Habîr’dir. (67/Mülk 14)

► (O,) gaybı bilendir. Gaybına hiç kimseyi muttali kılmaz. (72/Cin 26)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:53

Adaletli Hakimler ile ilgili ayetler
 
► Şüphesiz ki Allah, emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletli olmanızı size emreder. Allah, bununla sizlere ne güzel öğüt veriyor. Şüphesiz Allah (işiten ve dualara icabet eden) Semi’, (her şeyi gören) Basîr’dir. (4/Nîsa 58)

Emanetler ehil kimselere verilmelidir. Bu emanetlerin başında da yöneticilik gelir. Yönetim, Allah’ın Kitabı’nı bilen, şeriatla yönetecek iradeye sahip ve Allah’ın (cc) hükümlerine boyun eğmiş yöneticilere teslim edilmelidir.

► Ey iman edenler! Sizin, ebeveyninizin veya yakın akrabalarınızın aleyhine dahi olsa Allah için adaleti ayakta tutan (adil) şahitler olun. (Şahitlik yaptığınız) zengin ya da fakir olursa (zenginlik ve fakirliğe göre değerlendirmeyin) Allah, o ikisine daha yakındır. Hevaya tabi olup adaletsizlik yapmayın. Şayet lafı ağzınızda geveler ya da (adaletten) yüz çevirirseniz şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (4/Nîsa 135)

► Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutan adaletli şahitler olun. Bir kavme olan öfkeniz/kininiz, sizi adaletsizlik yapmaya sevk etmesin. Adaletli olun! O, takvaya daha yakındır. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz ki Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. (5/Mâide 8)

► Ey Davud! Seni yeryüzünde halife kıldık. (Öyleyse) insanlar arasında hakla hükmet. Sakın hevaya/arzuya uyma, yoksa seni, Allah’ın yolundan saptırır. Hiç şüphesiz, Allah’ın yolundan sapanlara, hesap gününü unuttukları için çetin bir azap vardır. (38/Sâd 26)

Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:54

Akletmeyi Öğütleyen Ayetler ile ilgili ayetler
 
► Kitab’ı okuduğunuz hâlde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Akletmez misiniz? (2/Bakara 44)

► “Hayvanın bir parçasıyla cesede vurun.” diye emrettik. (O da dile gelip, katilini söyledi.) İşte böylece Allah, ölüleri diriltip ayetlerini sizlere gösterir ki akledesiniz. (2/Bakara 73)

► İçlerinden bir grubun, Allah’ın kelamını dinleyip iyice anladıktan sonra, bile bile tahrif ediyor olmalarına rağmen, size inanacaklarını mı umuyorsunuz? (2/Bakara 75)

► İman edenlerle karşılaştıkları zaman: “İman ettik.” derler. Kendi aralarında baş başa kaldıklarında ise şöyle derler: “Ne diye Allah’ın size açtığı sırlarınızı onlara anlatıyorsunuz? Allah katında aleyhinize delil olarak kullansınlar diye mi? Akletmez misiniz?” (2/Bakara 76)

► Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün peşi sıra yer değiştirmesinde, insanlara fayda sağlayarak denizde yüzen gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirdiği ve ölümünden sonra yeryüzünü kendisiyle canlandırdığı suda, orada yaydığı farklı türdeki her bir canlıda, rüzgârların çevrilip yönlendirilmesinde, gök ve yer arasında emre amade kılınmış olan bulutlarda akledenler için (üzerinde düşünülüp, bunları yapanın tek ilah olduğu ve kulluğun yalnızca O’na yapılması gerektiğine dair) deliller vardır. (2/Bakara 164)

163 ve 164. ayetler tevhidin en açık delillerindendir. Tüm âlemleri yoktan var eden, düzenleyen, aralarında bir uyum ve ahenk kılan kim ise; insanların ibadet etmesi, boyun eğmesi, teslim olması ve yasalarına göre hayatlarına yön vermesi gereken hak ilah da odur.

► Onlara: “Allah’ın indirdiğine uyun.” denildiği zaman: “(Hayır,) bilakis biz, babalarımızı üzerine bulduğumuz (ve alıştığımız âdetlerimize) uyarız.” derler. Babaları hiçbir şey akletmemiş ve doğru yolu bulamamış olsalar bile mi (onların yoluna uyacaklar)? (2/Bakara 170)

► O kâfirlerle (onları İslam’a çağıran davetçinin) misali, bağırış çağırış işiten fakat hiçbir şey anlamayan hayvana seslenen (çobanın/davetçinin) misali gibidir. Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Onlar (bu özelliklerinden dolayı) akletmezler. (2/Bakara 171)

► Akledesiniz diye Allah ayetlerini sizin için açıklamaktadır. (2/Bakara 242)

► Ey Ehl-i Kitap! Tevrat ve İncil, ondan/İbrahim’den sonra indirilmiş olmasına rağmen neden İbrahim hakkında (“O Yahudi miydi, Hristiyan mıydı?” diye) tartışıp duruyorsunuz? Akletmez misiniz? (3/Âl-i İmran 65)

► Ey iman edenler! Kendi dışınızda (sırlarınızı paylaşıp iç işlerinizden haberdar edeceğiniz kâfir) bir çevre edinmeyin. (Çünkü kâfirler) size zarar vermekten geri durmaz, sizin zora düşmenizi isterler. Kinleri ağızlarında belirmiştir. Sinelerinin sakladığı (kin) ise çok daha büyüktür. Şayet aklediyorsanız gerçekten size ayetlerimizi açıkladık. (3/Âl-i İmran 118)

► Siz, birbirinizi namaza çağırdığınızda onu alay ve oyun konusu edinirler. Bu, onların akletmeyen bir toplum olmalarındandır. (5/Mâide 58)

► De ki: “Pis olanın çokluğu seni şaşırtıp hoşuna gitse de, pis ve temiz bir olmaz. Allah’tan korkun ey akıl sahipleri ki felaha eresiniz.” (5/Mâide 100)

► Dünya hayatı oyun ve eğlenceden ibarettir. Şüphesiz ahiret yurdu korkup sakınanlar için daha hayırlıdır. Akletmez misiniz? (6/En'âm 32)

► Bu, Rabbinin dosdoğru yoludur. Şüphesiz ki ayetleri, düşünüp öğüt alan bir topluluk için detaylıca açıkladık. (6/En'âm 126)

Kur’ân’ın mufassal/detaylandırılmış bir kitap olmasının hikmetleri için bk. 6/En’âm, 55.

► De ki: “Gelin, Rabbinizin size haram kıldıklarını size okuyayım. Hiçbir şeyi O’na ortak koşmayın, anne babaya iyilikte bulunun, fakirlik endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin, sizi de onları da biz rızıklandırmaktayız. Fuhşiyatın açığına da kapalısına da yaklaşmayın. Hak olmadıkça Allah’ın haram kıldığı nefsi öldürmeyin.” (Allah) akledesiniz diye size bunları emretti. (6/En'âm 151)

► Sonra onların yerine Kitab’a da mirasçı olan bir topluluk geçti. Dünya malının değersiz olanını alıyor ve (ne de olsa): “Günahlarımız bağışlanacak.” diyorlardı. (Güya tevbe etmelerine rağmen) değersiz bir dünya malı geldiğinde yine onu alıyorlar. Oysa Allah’a karşı yalnızca hak olanı söyleyeceklerine dair onlardan Kitap sözü alınmamış mıydı? Kitab’ın içindekileri de sürekli okuyanlardı hâlbuki. Ahiret yurdu korkup sakınanlar için daha hayırlıdır. Akletmez misiniz? (7/A'râf 169)

► Allah katında canlıların en şerli olanı (hakka karşı) sağır ve dilsiz olan, akletmeyen kimselerdir. (8/Enfâl 22)

► Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bahçeleri, ekinler, çatallı çatalsız hurmalıklar vardır. Hepsi tek bir suyla sulanır. (Ama) bazısının lezzetini bazısından üstün kılarız. Şüphesiz ki bunda, akleden bir topluluk için ayetler vardır. (13/Ra'd 4)

► Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı emrinize amade kılmış (hizmetinize sunmuştur). Yıldızlar da O’nun emriyle boyun eğdirilmiş (insanlara hizmetkâr kılınmıştır). Şüphesiz ki akleden bir topluluk için bunda ayetler vardır. (16/Nahl 12)

► Hurma ve üzüm (ağaçlarının) meyvelerinden içki çıkarır ve güzel bir rızık elde edersiniz. Akleden bir topluluk için bunda ayet vardır. (16/Nahl 67)

İlerleyen zamanlarda Allah (cc) içkiyi haram kılmıştır. (Bk. 5/Mâide, 90-91)

► Kendisiyle akledecekleri bir kalplerinin ve işitecekleri bir kulaklarının olması için yeryüzünde dolaşmazlar mı? Çünkü gözler kör olmaz. Asıl kör olan sinelerdeki kalplerdir. (22/Hac 46)

► Dirilten ve öldüren O’dur. Geceyle gündüzün peşi sıra gelmeleri O’nun (işidir). Akletmez misiniz? (23/Mü'minûn 80)

► Kör olana sakınca yoktur, topal olana sakınca yoktur, hasta olana sakınca yoktur. Kendi evlerinizden, babalarınızın evlerinden, annelerinizin evlerinden, erkek kardeşlerinizin evlerinden, kız kardeşlerinizin evlerinden, amcalarınızın evlerinden, halalarınızın evlerinden, dayılarınızın evlerinden, teyzelerinizin evlerinden, anahtarlarına sahip olduğunuz evlerden ya da arkadaşlarınızın evlerinden yemek yemenizde sizin için de bir sakınca/günah yoktur. Bir arada hep beraber ya da ayrı ayrı yemek yemenizde de bir sakınca yoktur. Evlere girdiğiniz zaman birbirinize Allah katından mübarek ve temiz/hoş olan bir selam verin. Akledesiniz diye Allah, ayetleri sizler için böyle açıklar. (24/Nûr 61)

► Sen, onların çoğunun dinleyip aklettiğini mi sanıyorsun? Onlar, yalnızca hayvanlar gibidirler. Hayır, hayır yolca daha sapkındırlar. (25/Furkân 44)

► (Musa) demişti ki: “Doğunun, batının ve ikisi arasında olanların Rabbidir. Şayet aklederseniz.” (26/Şuarâ 28)

Firavun, Musa’yı (as) kızdırmak ve konuyu dağıtmak için elinden geleni yapmıştır. “Allah kim?” demiş, çevresinde bulunanları kışkırtmaya çalışmış, Musa’ya (as) deli demiş... Musa (as) ise onun sözlerine cevap vermeden, ana mesajı farklı cümlelerle tekrar etmiştir. Tevhid davetini sabote etmek isteyenlere karşı takınılması gereken tavır, bu kıssayla öğretilmiştir. Yan sorulara cevap vermeden, hakaret ve saldırıları duymaksızın ana mesajı farklı cümlelerle tekrar edip, firavun tıynetli insanların oyununa gelmemek... (Benzer bir üslup için bk. 20/Tâhâ, 51-52.)

► Size verilen her şey, dünya hayatının (geçici) metaı ve süsüdür. Allah’ın yanında olanlarsa daha hayırlı ve kalıcıdır. Akletmez misiniz? (28/Kasas 60)

► Andolsun ki biz, akleden bir topluluk için oradan (ibret alınacak) apaçık bir ayet bıraktık. (29/Ankebût 35)

► Bu örnekleri insanlara veririz. Âlim olanlardan başkası onlara akıl erdirmez. (29/Ankebût 43)

► Onlara: “Gökten su indirip ölümünden sonra yeryüzüne hayat veren kimdir?” diye soracak olsan kesinlikle: “Allah!” diyecekler. De ki: “Allah’a hamd olsun.” Bilakis, onların çoğu akletmezler. (29/Ankebût 63)

Müşrik, Allah’a (cc) inandığını iddia etse de imanı geçersizdir. Geniş açıklama için bk. 23/Mü’minûn, 84-90 açıklaması.

► Size korku ve ümide (sebep olan) şimşeği göstermesi, gökten su indirip onunla ölümünden sonra yeryüzüne hayat vermesi de O’nun ayetlerindendir. Şüphesiz ki bunda, akleden bir topluluk için ayetler vardır. (30/Rûm 24)

► (Tevhid ve şirki anlamanız için) size, kendi nefislerinizden bir örnek verdi: Köleleriniz arasında size verdiğimiz rızka ortak olan, kendinizden korktuğunuz gibi onlardan korktuğunuz, sizinle eşit olanlar var mıdır? İşte ayetleri, akleden bir topluluk için böylece açıklarız. (30/Rûm 28)

Sizler, kölelerinizi kendinizle eşit görmüyor, mallarınıza ortak kabul etmiyor, hür birini dikkate aldığınız gibi onları dikkate almıyorken, nasıl olur da Allah’ın (cc) yarattığı varlıkları Allah’ın (cc) katında şefaatçi, şifa veren, himmet eden, zararı defeden olarak kabul edip Allah’ın (cc) mülküne ortak yapıyorsunuz? Yalnızca Allah’a (cc) yapmanız gereken dua, kurban, adak, tevbe gibi ibadetleri Allah’ın (cc) ortaklarıymış gibi onlara sunuyorsunuz. Kendiniz için razı olmadığınız şeye nasıl Allah (cc) için razı oluyorsunuz? (Bk. 16/Nahl, 71)

Kur’ân’ın mufassal/detaylandırılmış bir kitap olmasının hikmetleri için bk. 6/En’âm, 55.

► “Andolsun ki, sizden birçok topluluğu saptırdı. Hiç akletmiyor muydunuz?” (36/Yâsîn 62)

► Kimin ömrünü uzatmışsak, yaratılışta onu baş aşağı (güçten sonra zayıflığa, ömrün en güzel çağından en kötü çağına) çevirmişizdir. (Öyleyse ileride yaparım diye sorumluluklarını ertelemesinler. Güç ve kuvvetleri yerindeyken, Allah’a layıkıyla kulluk etsinler.) Akletmiyorlar mı? (36/Yâsîn 68)

► Gece vakti de... Akletmez misiniz? (37/Saffât 138)

► Yoksa Allah’ın dışında şefaatçiler mi edindiler? De ki: “Onlar (şefaat yetkisine) sahip olmasalar ve (sizin onlara olan ibadetinize) akıl erdiremeseler dahi (yine de onları şefaatçi mi edineceksiniz)?” (39/Zümer 43)

► O; sizleri topraktan, sonra bir damla sudan, sonra kan pıhtısından (embriyo) yaratandır. Sonra sizi (anne karnından) bebek olarak çıkarmakta, sonra yetişkinlik çağına erişmeniz, sonra da yaşlanmanız için (size ömür bahşetmektedir). Sizden bazınızın canı daha önce alınır. Belirlenmiş bir zamana erişmeniz ve akletmeniz için (Allah, yaşamı böyle takdir etmiştir). (40/Mü’min(Ğafir) 67)

► Akletmeniz için onu Arapça bir Kitap kıldık. (43/Zuhruf 3)

► Gece ve gündüzün peşi sıra gelmesinde, Allah’ın gökten indirip, yeri ölümünden sonra kendisiyle dirilttiği rızıkta/yağmurda ve rüzgârların çevrilmesinde akleden bir topluluk için ayetler vardır. (45/Câsiye 5)

► Şüphesiz ki odaların gerisinden sana seslenenlerin birçoğu akletmezler. (49/Hucurât 4)

► Bilin ki Allah, ölümünden sonra yeryüzüne hayat verir. Akletmeniz için ayetleri size açıkladık. (57/Hadîd 17)

► Korunaklı şehirler ve duvar gerisi (siperler) olmaksızın, sizinle topluca (göğüs göğüse) savaşmazlar. Kendi aralarındaki savaşları çetindir. Sen, onları bir(lik beraberlik içinde) sanırsın. Oysa kalpleri paramparçadır. Bu, onların akletmeyen bir topluluk olmasındandır. (59/Haşr 14)

► Dediler ki: “Şayet işitiyor ya da aklediyor olsaydık, alevleri dehşet saçan ateşin ehlinden olmazdık.” (67/Mülk 10)



Alıntı

MrBerkHD 19.01.20 23:56

Allah’ın Şahitliği ile ilgili ayetler
 
► (Hatırlayın!) Hani: “Size Kitap ve hikmet verdikten sonra, sizin yanınızda olanı doğrulayıcı bir resûl gelirse ona iman edecek ve yardımcı olacaksınız.” diye Allah nebilerden söz almıştı. Demişti ki: “Bunu ikrar edip bu sözün ağırlığını kabul ettiniz mi?” Dediler ki: “İkrar ettik.” Dedi ki: “Şahit olun! Ben de sizinle beraber şahitlik edenlerdenim.” (3/Âl-i İmran 81)

► De ki: “Ey Ehl-i Kitap! Allah yaptıklarınıza şahitken, niçin Allah’ın ayetlerini inkâr ediyorsunuz?” (3/Âl-i İmran 98)

► Başına gelen her iyilik Allah’tandır. Başına gelen her kötülük de kendindendir. Seni insanlara Resûl olarak gönderdik. (Senin hak Peygamber olduğuna) şahit olarak Allah yeter. (4/Nîsa 79)

Kur’ân, yaratma cihetiyle her şeyi Allah’a (cc) nisbet eder. Zira nimet olsun musibet olsun, başımıza gelen her şeyin yaratıcısı Allah’tır. Sebepler açısından bakınca hayrı Allah’a (cc), şerri insana nisbet eder. Zira bize verilen her nimet, Allah’ın (cc) ihsan ve lütfu ve sebebiyledir. (Bk. 14/İbrahîm, 34) Başımıza gelen her musibette günahlarımız nedeniyledir. (Bk. 42/Şûrâ, 30)

► (Yahudiler: “Senin peygamber olduğuna şahitlik edecek bilgimiz yok.” diyor.) Lakin Allah sana indirdiğine şahitlik eder ki onu ilmiyle indirmiştir. Melekler de şahitlik etmektedir. Şahit olarak Allah yeter. (4/Nîsa 166)

► “Ben onlara, bana emrettiğin: ‘Benim Rabbim ve sizin Rabbiniz olan Allah’a kulluk edin.’ (buyruğu) dışında hiçbir şey söylemedim. Aralarında olduğum süre içinde (onların yaptıklarına) şahittim. Beni kendi katına aldığında (artık onların ne söylediğini ve ne yaptığını bilmem mümkün değildir). Sen onların üzerinde gözetleyicisin. Sen her şeyin üzerinde şahit olansın.” (5/Mâide 117)

► De ki: “Kimin şahitliği en büyüktür?” De ki: “Allah benimle sizin aranızda şahittir. Sizi ve kime ulaşırsa onu uyarmam için bu Kur’ân bana vahyedildi. Yoksa siz, Allah’la beraber başka ilahların olduğuna mı şahitlik ediyorsunuz?” De ki: “Ben şahitlik etmem.” De ki: “Ancak O, tek bir ilahtır ve şüphesiz ki ben, O’na ortak koştuklarınızdan berîyim/uzağım.” (6/En'âm 19)

Kureyş’in büyükleri Allah Resûlü’ne geldiler ve dediler ki: “Muhammed! Senin doğruluğuna hiç kimse şahitlik etmiyor. Yahudi ve Hristiyanlara’da sorduk. Sana dair ellerinde bir bilgi olmadığını söylediler. Söyler misin, senin şahidin kim?” Bunun üzerine ayet indi. (Bk. Zadu’l Mesir)

Tevhid davasının şahidi Allah’tır. Bu davanın başka hiçbir delile/şahitliğe/onaya ihtiyacı yoktur. Allah (cc) kullarıyla konuştuğu Kur’ân boyunca bu şahitliğini dillendirmiş, akla ve fıtrata hitap eden etkili delilleriyle tevhid davasını desteklemiştir. Tevhid ehli, Eş-Şehid olan Allah’ın (cc) şahitliğini hissetmeli, onunla şeref duymalıdır.

Ayrıca bu ayet; Kelime-i Tevhid’i tefsir eden ayetlerdendir. Kelime-i Tevhid’le dile getirilen şahitlik; Allah’ın hak ve tek ilah olduğunu ilan etmek ve O’nun dışında ibadet edilen sahte ilahlardan/tağutlardan berî olmaktır. (Bk. 21/Enbiya, 25; 3/Âl-i İmran, 64)

► Zarar vermek, küfrü (yaymak), müminlerin arasını bölmek, Allah’a ve Resûlü’ne daha önceden harp ilan etmişlerin karargâhı olsun diye mescid edinenler ve: “Biz güzellikten/hayırdan başka bir şey kastetmedik.” diye Allah adına yemin edenler (var ya)! Allah, onların gerçek yalancılar olduğuna şahitlik eder. (9/Tevbe 107)

► O gün, hepsini bir araya toplayacağız. Sonra da ortak koşanlara: “Siz ve ortak koştuklarınız yerinizi alın/bir yere kıpırdamayın.” diyeceğiz. Onların arasını ayırırız. Ortak koştukları der ki: “Siz bize ibadet ediyor değildiniz.” (10/Yûnus 28)

► “Bizimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Şüphesiz ki biz, sizin (bize) ibadet ettiğinizden habersizdik.” (10/Yûnus 29)

► (İstersek) onlara vadettiğimiz (azabın) bir kısmını sana gösteririz ya da seni vefat ettiririz de (ahirete kalır). (Her halükârda) onların dönüşü bizedir. Sonra Allah, onların yaptıklarına şahittir. (10/Yûnus 46)

► “Sana sadece şunu deriz: ‘İlahlarımızdan bazısı seni fena çarpmış.’ ” Demişti ki: “Ben Allah’ı şahit tutuyorum, siz de şahit olun ki ben ortak koştuklarınızdan berîyim.” (11/Hûd 54)

► Kâfirler: “Sen gönderilmiş bir resûl değilsin.” derler. De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter ve yanında Kitab’ın bilgisi olanlarda (şahit olarak yeter). (13/Ra'd 43)

► De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Şüphesiz ki O, kullarına karşı (her şeyden haberdar olan) Habîr, (her şeyi gören) Basîr’dir.” (17/İsrâ 96)

► Davud ve Süleyman’ı da (an)! Hani, koyunların girdiği ekin hakkında hüküm veriyorlardı. Biz, onların hükmüne şahittik. (21/Enbiya 78)

► De ki: “Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. Göklerde ve yerde olanların tamamını bilir. Batıla inanıp Allah’a kâfir olanlar, işte bunlar hüsrana uğrayanların ta kendileridir. (29/Ankebût 52)

► (Peygamber kadınlarının perde olmaksızın) babaları, oğulları, kardeşleri, kardeşlerinin erkek çocukları, kız kardeşlerinin erkek çocukları, kadınları ve köleleriyle (konuşmalarında) bir sakınca/günah yoktur. Allah’tan korkup sakının. Şüphesiz ki Allah, her şeyin üzerinde şahittir. (33/Ahzâb 55)

► De ki: “(Davetim karşılığında) sizden istediğim bir ücret varsa o da sizin olsun. Benim ücretim Allah’a aittir. O, her şeye şahittir.” (34/Sebe’ 47)

► O (Kur’ân’ın) hak olduğu kesin bir şekilde kendilerine belli olsun diye, ayetlerimizi hem ufukta hem de kendi nefislerinde onlara göstereceğiz. Rabbinin her şeyin üzerinde şahit olması yetmez mi? (41/Fussilet 53)

► Yoksa: “(Kur’ân’ı) uydurup (Allah’a) iftira etti.” mi diyorlar? De ki: “Şayet ben onu uydurmuşsam Allah’tan (bana gelecek azaba karşı) bana hiçbir faydanız olmaz. O, sizlerin yapmakta olduklarınızı en iyi bilendir. Benimle sizin aranızda şahit olarak O yeter. O, (günahları bağışlayan, örten ve günahların kötü akıbetinden kulu koruyan) El-Ğafûr, (kullarına karşı merhametli olan) Er-Rahîm’dir.” (46/Ahkâf 8)

► Münafıklar sana geldiklerinde: “Şahitlik ederiz ki sen Allah’ın Resûlü’sün.” derler. Allah, senin O’nun Resûlü olduğunu pekâlâ bilir. Allah şahitlik eder ki münafıklar gerçekten yalancıdırlar. (63/Münafikûn 1)

► O (Allah) ki; göklerin ve yerin hâkimiyeti/egemenliği O’na aittir. Allah, her şeye şahittir. (85/Burûc 9)

Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:35

Kibir ile ilgili ayetler...
 
Bakara Suresi, 13. ayet: Ve (yine) kendilerine: "İnsanların iman ettiği gibi siz de iman edin" denildiğinde: "Düşük akıllıların iman ettiği gibi mi iman edelim?" derler. Bilin ki, gerçekten asıl düşük-akıllılar kendileridir; ama bilmezler.
Bakara Suresi, 34. ayet: Ve meleklere: "Adem'e secde edin" dedik. İblis hariç (hepsi) secde ettiler. O ise, diretti ve kibirlendi, (böylece) kafirlerden oldu.
Bakara Suresi, 206. ayet: Ona: "Allah'tan kork" denildiğinde, büyüklük gururu onu günaha sürükler, kuşatır. Böylesine cehennem yeter; ne kötü bir yataktır o.
Nisa Suresi, 49. ayet: Kendilerini (övgüyle) temize çıkaranları görmedin mi? Hayır; Allah, dilediğini temizleyip yüceltir. Onlar, 'bir hurma çekirdeğindeki iplikçik kadar' bile haksızlığa uğratılmazlar.
Nisa Suresi, 172. ayet: Mesih ve yakınlaştırılmış (yüksek derece sahibi) melekler, Allah'a kul olmaktan kesinlikle çekimser kalmazlar. Kim O'na ibadet etmeye 'karşı çekimser' davranırsa ve büyüklenme gösterirse (bilmeli ki,) onların tümünü huzurunda toplayacaktır.
Nisa Suresi, 173. ayet: Ama iman edenler ve salih amellerde bulunanlar, onlara ecirlerini eksiksiz ödeyecek ve onlara Kendi fazlından ekleyecektir de. Çekimser davrananlar ve büyüklenenler, onları acıklı bir azapla azaplandıracaktır ve kendileri için Allah'tan başka bir (vekil) koruyucu dost ve yardımcı bulamayacaklardır.
Araf Suresi, 12. ayet: (Allah) Dedi: "Sana emrettiğimde, seni secde etmekten alıkoyan neydi?" (İblis) Dedi ki: "Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın."
Araf Suresi, 13. ayet: (Allah:) "Öyleyse oradan in, orda büyüklenmen senin (hakkın) olmaz. Hemen çık. Gerçekten sen, küçük düşenlerdensin."
Araf Suresi, 36. ayet: Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır; onda sonsuzca kalacaklardır.
Araf Suresi, 40. ayet: Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte böyle cezalandırırız.
Araf Suresi, 48. ayet: Burcun üstündeki adamlar, kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (ileri gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: "Ne (güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız (istikbarınız) size bir yarar sağlamadı."
Araf Suresi, 75. ayet: Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler), içlerinden iman edip de onlarca zayıf bırakılanlara (müstaz'aflara) dediler ki: "Salih'in gerçekten Rabbi tarafından gönderildiğini biliyor musunuz?" Onlar: "Biz gerçekten onunla gönderilene inananlarız" dediler.
Araf Suresi, 76. ayet: Büyüklük taslayanlar (müstekbirler de şöyle) dedi: "Biz de, gerçekten sizin inandığınızı tanımayanlarız."
Araf Suresi, 82. ayet: Kavminin cevabı: "Yurdunuzdan sürüp çıkarın bunları, çünkü bunlar çokça temizlenen insanlarmış!" demekten başka olmadı.
Araf Suresi, 88. ayet: Kavminin önde gelenlerinden büyüklük taslayanlar (müstekbirler) dediler ki: "Ey Şuayb, seni ve seninle birlikte iman edenleri ya ülkemizden sürüp-çıkaracağız veya mutlaka bizim dinimize geri döneceksiniz." (Şuayb:) "Biz istemesek de mi?" dedi.
Araf Suresi, 123. ayet: Firavun: "Ben size izin vermeden önce O'na iman ettiniz, öyle mi? Mutlaka bu, halkı buradan sürüp-çıkarmak amacıyla şehirde planladığınız bir tuzaktır. Öyleyse siz (buna karşılık ne yapacağımı) bileceksiniz."
Araf Suresi, 133. ayet: Bunun üzerine, ayrı ayrı mucizeler (ayetler) olarak üzerlerine tufan, çekirge, buğday güvesi, kurbağa ve kan musallat kıldık. Yine büyüklük tasladılar ve suçlu-günahkar bir kavim oldular.
Araf Suresi, 146. ayet: Yeryüzünde haksız yere büyüklük taslayanları ayetlerimden engelleyeceğim. Onlar her ayeti görseler bile ona inanmazlar; dosdoğru yolu (rüşd yolunu) da görseler, yol olarak benimsemezler, azgınlık yolunu, gördüklerinde ise onu yol olarak benimserler. Bu, onların ayetlerimizi yalanlamaları ve onlardan gafil olmaları dolayısıyladır.
Araf Suresi, 206. ayet: Şüphesiz Rabbinin Katında olanlar, O'na ibadet etmekten büyüklenmezler; O'nu tesbih ederler ve yalnız O'na secde ederler.
Yunus Suresi, 75. ayet: Sonra bunların ardından Firavun'a ve onun önde gelen çevresine Musa'yı ve Harun'u ayetlerimizle gönderdik. Fakat onlar büyüklendiler. Onlar suçlu-günahkar bir kavimdi.
Yunus Suresi, 83. ayet: Sonunda Musa'ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.
Hud Suresi, 10. ayet: Ve andolsun, kendisine dokunan bir sıkıntıdan sonra, ona bir nimet taddırsak, kuşkusuz; "Kötülükler benden gidiverdi" der. Çünkü o, şımarıktır, böbürlenendir.
Hicr Suresi, 31. ayet: Ancak İblis, secde edenlerle birlikte olmaktan kaçınıp-dayattı.
Hicr Suresi, 32. ayet: Dedi ki: "Ey İblis, sana ne oluyor, secde edenlerle birlikte olmadın?"
Hicr Suresi, 33. ayet: Dedi ki: "Ben, kuru bir çamurdan, şekillenmiş bir balçıktan yarattığın beşere secde etmek için var değilim."
Nahl Suresi, 22. ayet: Sizin İlahınız tek bir İlah'tır. Ahirete inanmayanların kalpleri ise inkarcıdır ve onlar müstekbir (büyüklenmekte) olanlardır.
Nahl Suresi, 23. ayet: Şüphesiz Allah, onların saklı tuttuklarını ve açığa vurduklarını bilir; gerçekten O, müstekbirleri sevmez.
Nahl Suresi, 29. ayet: Öyleyse içinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Büyüklük taslayanların konaklama yeri ne kötüdür.
Nahl Suresi, 49. ayet: Göklerde ve yerde olan ne varsa, canlılar ve melekler Allah'a secde ederler ve onlar büyüklük taslamazlar.
İsra Suresi, 4. ayet: Kitapta İsrailoğulları'na şu hükmü verdik: "Muhakkak siz yer(yüzün) de iki defa bozgunculuk çıkaracaksınız ve muhakkak büyük bir kibirleniş-yükselişle kibirlenecek-yükseleceksiniz.
İsra Suresi, 37. ayet: Yeryüzünde böbürlenerek yürüme; çünkü sen ne yeri yarabilirsin, ne dağlara boyca ulaşabilirsin.
İsra Suresi, 61. ayet: Hani, meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik. İblis'in dışında (hepsi) secde etmişlerdi. Demişti ki: "Bir çamur olarak yarattığın kimseye ben secde eder miyim?"
Kehf Suresi, 50. ayet: Hani meleklere: "Adem'e secde edin" demiştik; İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi. O cinlerdendi, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. (Bu,) Zalimler için ne kadar kötü bir (tercih) değiştirmedir.
Hac Suresi, 9. ayet: Allah'ın yolundan saptırmak amacıyla 'gururla salınıp-kasılarak' (bunu yapar); dünyada onun için aşağılanma vardır, kıyamet günü de yakıcı azabı ona taddıracağız.
Saffat Suresi, 35. ayet: Çünkü onlara: "Allah'tan başka İlah yoktur" denildiği zaman, büyüklük taslarlardı.
Mü'min Suresi, 76. ayet: İçinde ebedi kalıcılar olarak cehennemin kapılarından girin. Artık mütekebbirlerin konaklama yeri ne kötüdür.
Duhan Suresi, 19. ayet: "Allah'a karşı büyüklenmeyin; şüphesiz size apaçık, bir delil getiriyorum."
Duhan Suresi, 31. ayet: Firavun'dan. Çünkü, o, ölçüyü taşıran bir mütekebbirdi.
Casiye Suresi, 31. ayet: İnkar edenlere gelince; "Size karşı ayetlerim okunduğunda büyüklük taslayan (müstekbir olan)lar ve suçlu-günahkar bir kavim olanlar sizler değil miydiniz?"
Kamer Suresi, 25. ayet: "Zikr (vahy) içimizden ona mı bırakıldı? Hayır, o çok yalan söyleyen, kendini beğenmiş bir şımarıktır."

MrBerkHD 01.03.20 12:37

Kainatın Yaratılışı ile ilgili ayetler...
 
En'am Suresi, 101. ayet: Gökleri ve yeri bir örnek edinmeksizin yaratandır. O'nun nasıl bir çocuğu olabilir? O'nun bir eşi (zevcesi) yoktur. O, herşeyi yaratmıştır. O, herşeyi bilendir.
Araf Suresi, 54. ayet: Gerçekten sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden Allah'tır. Gündüzü, durmaksızın kendisini kovalayan geceyle örten, Güneş'e, Ay'a ve yıldızlara Kendi buyruğuyla baş eğdirendir. Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O'nundur. Alemlerin Rabbi olan Allah ne Yücedir.
Yunus Suresi, 3. ayet: Şüphesiz sizin Rabbiniz, altı günde gökleri ve yeri yaratan, sonra arşa istiva eden, işleri evirip-çeviren Allah'tır. O'nun izni olmadıktan sonra, hiç kimse şefaatçi olamaz. İşte Rabbiniz olan Allah budur, öyleyse O'na kulluk edin. Yine de öğüt alıp düşünmeyecek misiniz?
Yunus Suresi, 5. ayet: Güneş'i bir aydınlık, Ay'ı bir nur kılan ve yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona duraklar tespit eden O'dur. Allah, bunları ancak hak ile yaratmıştır. O, bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklamaktadır.
Hud Suresi, 7. ayet: O'nun arşı su üzerinde iken amel bakımından hanginizin daha iyi olduğunu denemek için gökleri ve yeri altı günde yaratan O'dur. Andolsun onlara: "Gerçekten siz, ölümden sonra yine diriltileceksiniz" dersen, inkar edenler mutlaka: "Bu, açıkça bir büyüden başkası değildir" derler.
İbrahim Suresi, 19. ayet: Allah'ın gökleri ve yeri hak ile yarattığını görmüyor musunuz? Dilerse sizi giderir-yok eder ve yeni bir halk getirir.
Hicr Suresi, 85. ayet: Biz, gökleri, yeri ve her ikisinin arasındakilerini hakkın dışında (herhangi bir amaçla) yaratmadık. Hiç şüphesiz o saat de yaklaşarak-gelmektedir; öyleyse (onlara karşı) güzel davranışlarla davran.
Nahl Suresi, 3. ayet: Gökleri ve yeri hak ile yarattı: O, şirk koştukları şeylerden Yücedir.
Enbiya Suresi, 30. ayet: O inkar edenler görmüyorlar mı ki, (başlangıçta) göklerle yer, birbiriyle bitişik iken, Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?
Furkan Suresi, 59. ayet: O, gökleri ve yeri ve ikisinin arasındakileri altı günde yaratan ve sonra arşa istiva edendir. Rahman (olan Allah)dır. Bunu (bundan) haberi olana sor.
Ankebut Suresi, 44. ayet: Allah gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Şüphesiz, bunda iman edenler için bir ayet vardır.
Rum Suresi, 8. ayet: Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı? Allah, gökleri, yeri ve bu ikisi arasında olanları ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre (ecel) olarak yaratmıştır. Gerçekten, insanlardan çoğu Rablerine kavuşmayı inkar ediyorlar.
Secde Suresi, 4. ayet: Allah; gökleri, yeri ve ikisi arasında olanları altı günde yarattı, sonra arşa istiva etti. Sizin O'nun dışında bir yardımcınız ve şefaatçiniz yoktur. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?
Zümer Suresi, 5. ayet: Gökleri ve yeri hak olarak yarattı. Geceyi gündüzün üstüne sarıp-örtüyor, gündüzü de gecenin üstüne sarıp-örtüyor. Güneşe ve aya boyun eğdirdi. Her biri adı konulmuş bir ecele (süreye) kadar akıp gitmektedir. Haberin olsun; üstün ve güçlü olan, bağışlayan O'dur.
Fussilet Suresi, 11. ayet: Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin." İkisi de: "İsteyerek (İtaat ederek) geldik" dediler.
Duhan Suresi, 39. ayet: Biz onları yalnızca hak ile yarattık. Ancak onların çoğu bilmezler.
Ahkaf Suresi, 3. ayet: Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları ancak hak ve adı konulmuş bir ecel (belli bir süre) olarak yarattık. İnkar edenler ise, uyarıldıkları şeyden yüz çeviren(kimseler)dir.
Fussilet Suresi, 12. ayet: Böylece onları iki gün içinde yedi gök olarak tamamladı ve her bir göğe emrini vahyetti. Biz dünya göğünü de kandillerle süsleyip-donattık ve bir koruma (altına aldık). İşte bu, üstün ve güçlü olan, bilen (Allah)'ın takdiridir.
Kaf Suresi, 38. ayet: Andolsun, Biz gökleri, yeri ve ikisi arasında bulunanları altı günde yarattık; Bize hiçbir yorgunluk dokunmadı.
Hadid Suresi, 4. ayet: Gökleri ve yeri altı günde yaratan, sonra arşa istiva eden O'dur. Yere gireni, ondan çıkanı, gökten ineni ve ona çıkanı bilir. Her nerede iseniz, O sizinle beraberdir, Allah, yaptıklarınızı görendir.
Talak Suresi, 12. ayet: Allah, yedi göğü ve yerden de onların benzerini yarattı. Emir, bunların arasında durmadan iner; sizin gerçekten Allah'ın herşeye güç yetirdiğini ve gerçekten Allah'ın ilmiyle herşeyi kuşattığını bilmeniz, öğrenmeniz için.



Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:38

Küfür ile ilgili ayetler...
 
Al-i İmran Suresi, 176. ayet: Küfürde 'büyük çaba harcayanlar' seni üzmesin. Çünkü onlar, Allah'a hiçbir şeyle zarar veremezler. Allah, onları ahirette pay sahibi kılmamayı ister. Onlar için büyük bir azap vardır.
Nisa Suresi, 46. ayet: Kimi Yahudiler, kelimeleri 'konuldukları yerlerden' saptırırlar ve dillerini eğip bükerek ve dine bir kin ve hınç besleyerek: "Dinledik ve karşı geldik. İşit, -işitmez olası- ve 'Raina' bizi güt, bize bak" derler. Eğer onlar: "İşittik ve itaat ettik, sen de işit ve 'Bizi gözet' deselerdi, elbette kendileri için daha hayırlı ve daha doğru olurdu. Fakat Allah, onları küfürleri dolayısıyla lanetlemiştir. Böylece onlar, az bir bölümü dışında, inanmazlar.
Maide Suresi, 41. ayet: Ey peygamber, kalpleri inanmadığı halde ağızlarıyla "İnandık" diyenlerle Yahudilerden küfür içinde çaba harcayanlar seni üzmesin. Onlar, yalana kulak tutanlar, sana gelmeyen diğer topluluk adına kulak tutanlar (haber toplayanlar)dır. Onlar, kelimeleri yerlerine konulduktan sonra saptırırlar, "Size bu verilirse onu alın, o verilmezse ondan kaçının" derler. Allah, kimin fitne(ye düşme)sini isterse, artık onun için sen Allah'tan hiçbir şeye malik olamazsın. İşte onlar, Allah'ın kalplerini arıtmak istemedikleridir. Dünyada onlar için bir aşağılanma, ahirette onlar için büyük bir azap vardır.
Yunus Suresi, 4. ayet: Sizin tümünüzün dönüşü O'nadır. Allah'ın va'di bir gerçektir. İman edip salih amellerde bulunanlara, adaletle karşılık vermek için yaratmayı başlatan, sonra onu iade edecek olan O'dur. İnkar edenler ise, küfürleri dolayısıyla, onlar için kaynar sudan bir içki ve acı bir azap vardır.
Sad Suresi, 59. ayet: (Müşrik olan hakim güçlere:) "İşte bu(nlar) da sizinle birlikte (küfür ve zulümde) göğüs gerenlerdir. Onlara bir merhaba (bile) yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir." (denilir).


Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:39

Kabile ile ilgili ayetler...
 
Nisa Suresi, 90. ayet: Ancak sizinle aralarında andlaşma bulunan bir kavme sığınanlar ya da hem sizinle, hem kendi kavimleriyle savaşmak (istemeyip bun)dan göğüslerini sıkıntı basıp size gelenler (dokunulmazdır.) Allah dileseydi, onları üstünüze saldırtır, böylece sizinle çarpışırlardı. Eğer sizden uzak durur (geri çekilir), sizinle savaşmaz ve barış (şartların)ı size bırakırlarsa, artık Allah, sizin için onların aleyhinde bir yol kılmamıştır.
Hucurat Suresi, 13. ayet: Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız, (ırk ya da soyca değil) takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır.

Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:40

Karı-Kocanın Arasını Düzeltmek ile ilgili ayetler...
 
Nisa Suresi, 35. ayet: (Kadın ile kocanın) Aralarının açılmasından korkarsanız, bu durumda erkeğin ailesinden bir hakem, kadının da ailesinden bir hakem gönderin. Bunlar, (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da aralarında başarı sağlar. Şüphesiz, Allah, bilendir, haberdar olandır.

Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:42

Kuşluk Vakti ile ilgili ayetler...
 
Araf Suresi, 98. ayet: Ya da o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu-azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler?
Taha Suresi, 59. ayet: (Musa) Dedi ki: "Buluşma zamanımız, (ülkenin ulusal) bayram günü ve insanların toplanacağı kuşluk vakti (olsun)."
Nazi'at Suresi, 46. ayet: Onu gördükleri gün, sanki, bir akşam veya bir kuşluk-vaktinden başkasını yaşamamış gibidirler.
Duha Suresi, 1. ayet: Kuşluk vaktine andolsun,

Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:43

Kadınların Giyimi ile ilgili ayetler...
 
Nur Suresi, 31. ayet: Mü'min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz."
Ahzab Suresi, 59. ayet: Ey Peygamber, eşlerine, kızlarına ve mü'minlerin kadınlarına dış elbiselerinden (cilbablarından) üstlerine giymelerini söyle; onların (özgür ve iffetli) tanınması ve eziyet görmemeleri için en uygun olan budur. Allah, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir.
Nur Suresi, 60. ayet: Kadınlardan evliliği ummayıp da oturmakta olanlar, süslerini açığa vurmaksızın (dış) elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir sakınca yoktur. Yine de iffetli davranmaları kendileri için daha hayırlıdır. Allah, işitendir, bilendir.

Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:44

Köpek ile ilgili ayetler...
 
Araf Suresi, 176. ayet: Eğer Biz dileseydik, onu bununla yükseltirdik. Ama o yere meyletti (veya yere saplandı), hevasına uydu. Onun durumu, üstüne varsan dilini sarkıtıp soluyan, kendi başına bıraksan dilini sarkıtıp soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalanlayan topluluğun durumu böyledir. Artık gerçek haberi onlara aktar. Ki düşünsünler.
Kehf Suresi, 18. ayet: Sen onları uyanık sanırsın, oysa onlar (derin bir uykuda) uyuşmuşlardır. Biz onları sağ yana ve sol yana çeviriyorduk. Köpekleri de iki kolunu uzatmış yatıyordu. Onları görmüş olsaydın, geri dönüp onlardan kaçardın, onlardan içini korku kaplardı.
Kehf Suresi, 22. ayet: (Sonra gelen kuşaklar) Diyecekler ki: "Üç'tüler, onların dördüncüsü köpekleridir." Ve: "Beştiler, onların altıncısı köpekleridir" diyecekler. (Bu,) Bilinmeyene (gayba) taş atmaktır. "Yedidirler, onların sekizincisi köpekleridir" diyecekler. De ki: "Rabbim, onların sayısını daha iyi bilir, onları pek az (insan) dışında kimse bilemez." Öyleyse onlar konusunda açıkta olan bir tartışmadan başka tartışma ve onlar hakkında bunlardan hiç kimseye bir şey sorma.

Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:45

Kadir Gecesi ile ilgili ayetler...
 
Kadir Suresi, 1. ayet: Gerçek şu ki, Biz onu kadir gecesinde indirdik.
Kadir Suresi, 2. ayet: Kadir gecesinin ne olduğunu sana bildiren nedir?
Kadir Suresi, 3. ayet: Kadir gecesi, bin aydan daha hayırlıdır.
Kadir Suresi, 4. ayet: Melekler ve ruh, onda Rablerinin izniyle her bir iş için inerler.
Kadir Suresi, 5. ayet: Fecrin çıkışına kadar bir esenliktir (selamdır) o.

MrBerkHD 01.03.20 12:46

Kadeh ile ilgili ayetler...
 
Saffat Suresi, 45. ayet: Kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde dolaşılır.
Tur Suresi, 23. ayet: Orada bir kadeh kapışır-çekişirler ki, onda ne 'boş ve saçma bir söz', ne günaha sokma yoktur.
Vakıa Suresi, 18. ayet: Kaynağından (doldurulmuş) testiler, ibrikler ve kadehler,
İnsan Suresi, 5. ayet: Şüphesiz ki iyiler (ebrar), karışımı kafur olan bir kadehten içerler.
İnsan Suresi, 17. ayet: Orada onlara bir kadeh içirilir ki, karışımı zencefildir.
Nebe' Suresi, 34. ayet: Dopdolu kadehler.

Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:47

Keffaret ile ilgili ayetler...
 
Maide Suresi, 45. ayet: Biz onda, onların üzerine yazdık: Cana can, göze göz, buruna burun, kulağa kulak, dişe diş ve (bütün) yaralara (karşılık da) kısas vardır. Ama kim bunu sadaka olarak bağışlarsa o kendisi için bir kefarettir. Kim Allah'ın indirdiğiyle hükmetmezse, işte onlar, zalim olanlardır.
Maide Suresi, 89. ayet: Allah sizi, yeminlerinizdeki ‘rastgele söylemelerinizden, boş sözlerden' dolayı sorumlu tutmaz, ancak yeminlerinizle bağladığınız sözlerden dolayı sizi sorumlu tutar. Onun (yeminin) kefareti, ailenizdekilere yedirdiklerinizin ortalamasından on yoksulu doyurmak ya da onları giydirmek veya bir köleyi özgürlüğüne kavuşturmaktır. (Bunlara imkan) Bulamayan (için) üç gün oruç (vardır.) Bu, yemin ettiğinizde (bozduğunuz) yeminlerinizin kefaretidir. Yeminlerinizi koruyunuz. Allah, size ayetlerini böyle açıklar, umulur ki şükredersiniz.
Maide Suresi, 95. ayet: Ey iman edenler, siz ihramlıyken avı öldürmeyin. Sizden kim onu kasıtlı olarak (taammüden) öldürürse, cezası, hayvandan öldürdüğünün bir benzeridir. Buna da, Kabe'ye ulaşmış bir kurbanlık olarak içinizden adalet sahibi iki kişi hükmedecektir. Veya yoksulları doyurmak veya onun dengi oruç tutmak olan bir kefaret vardır. Böylelikle işlediğinin vebalini tatmış olsun. Allah geçmişte olanı bağışladı. Ama kim tekrarlarsa, Allah ondan öç alacaktır. Allah üstün ve güçlü olandır, öç sahibidir.


Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:48

Kadınların Mahremleri ile ilgili ayetler...
 
Ahzab Suresi, 55. ayet: Onlar için babaları, oğulları, kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kadınları ve sağ ellerinin malik olduğu (cariyeleri) hakkında bir sakınca yoktur. (Ey Müslüman kadınlar) Allah'tan sakının. Şüphesiz Allah, herşeye şahid olandır.
Nur Suresi, 31. ayet: Mü'min kadınlara da söyle: "Gözlerini (harama çevirmekten) kaçındırsınlar ve ırzlarını korusunlar; süslerini açığa vurmasınlar, ancak kendiliğinden görüneni hariç. Baş örtülerini, yakalarının üstünü (kapatacak şekilde) koysunlar. Süslerini, kendi kocalarından ya da babalarından ya da oğullarından ya da kocalarının oğullarından ya da kendi kardeşlerinden ya da kardeşlerinin oğullarından ya da kız kardeşlerinin oğullarından ya da kendi kadınlarından ya da sağ ellerinin altında bulunanlardan ya da kadına ihtiyacı olmayan (arzusuz veya iktidarsız) hizmetçilerden ya da kadınların henüz mahrem yerlerini tanımayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Hep birlikte Allah'a tevbe edin ey mü'minler, umulur ki felah bulursunuz."



Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:50

Kitap Ehli ile ilgili ayetler...
 
Bakara Suresi, 105. ayet: Kitap Ehlinden olan kafirler ve müşrikler, Rabbinizden üzerinize bir hayrın indirilmesini arzu etmezler. Allah ise, dilediğine rahmetini tahsis eder. Allah büyük fazl sahibidir.
Al-i İmran Suresi, 64. ayet: De ki: "Ey Kitap Ehli, bizimle sizin aranızda müşterek (olan) bir kelimeye (tevhide) gelin. Allah'tan başkasına kulluk etmeyelim, O'na hiçbir şeyi ortak koşmayalım ve Allah'ı bırakıp bir kısmımız (diğer) bir kısmımızı Rabler edinmeyelim." Eğer yine yüz çevirirlerse, deyin ki: "Şahid olun, biz gerçekten Müslümanlarız."
Al-i İmran Suresi, 69. ayet: Kitap Ehlinden bir grup, sizi şaşırtıp saptırmayı arzuladı; fakat onlar ancak kendi nefislerini şaşırtıp-saptırırlar da şuuruna varmazlar.
Al-i İmran Suresi, 70. ayet: Ey Kitap Ehli, siz şahid olup dururken, ne diye Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?
Al-i İmran Suresi, 71. ayet: Ey Kitap Ehli, neden hakkı batıl ile örtüyor ve bildiğiniz halde hakkı gizliyorsunuz?
Al-i İmran Suresi, 72. ayet: Kitap Ehlinden bir bölümü, dedi ki: "İman edenlere inene gündüzün başlangıcında inanın, bitiminde ise inkar edin. Belki onlar da dönerler."
Al-i İmran Suresi, 75. ayet: Kitap Ehlinden öylesi vardır ki, bir kantar emanet bıraksan onu sana geri verir; öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet bıraksan, sen, onun tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Bu onların "ümmiler (zayıf ve bilgisizler veya Ehl-i Kitap olmayanlar) konusunda üzerinizde bir yol (sorumluluk) yoktur" demiş olmalarındandır. Oysa kendileri (gerçeği) bildikleri halde Allah'a karşı yalan söylemektedirler.
Al-i İmran Suresi, 98. ayet: De ki: "Ey Kitap Ehli, Allah yaptıklarınıza şahid iken, ne diye Allah'ın ayetlerini inkar ediyorsunuz?"
Al-i İmran Suresi, 99. ayet: De ki: "Ey Kitap Ehli, sizler şahidler olduğunuz halde, ne diye iman edenleri Allah yolundan -onda bir çarpıklık bulmaya yeltenerek- çevirmeye çalışıyorsunuz? Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir."
Al-i İmran Suresi, 100. ayet: Ey iman edenler, eğer kendilerine kitap verilenlerden herhangi bir gruba boyun eğecek olursanız, sizi imanınızdan sonra tekrar küfre döndürürler.
Al-i İmran Suresi, 110. ayet: Siz, insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz; maruf (iyi ve İslam'a uygun) olanı emreder, münker olandan sakındırır ve Allah'a iman edersiniz. Kitap Ehli de inanmış olsaydı, elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır, fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.
Al-i İmran Suresi, 113. ayet: Onların hepsi bir değildir. Kitap Ehli'nden bir topluluk vardır ki, gece vaktinde ayakta durup Allah'ın ayetlerini okuyarak secdeye kapanırlar.
Al-i İmran Suresi, 114. ayet: Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman eder, maruf olanı emreder, münker olandan sakındırır ve hayırlarda yarışırlar. İşte bunlar salih olanlardandır.
Al-i İmran Suresi, 115. ayet: Onlar hayırdan her ne yaparlarsa, elbette ondan yoksun bırakılmazlar. Allah, muttakileri bilendir.
Al-i İmran Suresi, 199. ayet: Şüphesiz, Kitap Ehlinden, Allah'a; size indirilene ve kendilerine indirilene -Allah'a derin saygı gösterenler olarak- inananlar vardır. Onlar Allah'ın ayetlerine karşılık olarak az bir değeri satın almazlar. İşte bunların Rableri Katında ecirleri vardır. Şüphesiz Allah, hesabı çok çabuk görendir.
Nisa Suresi, 123. ayet: Ne sizin kuruntularınızla, ne de Kitap Ehlinin kuruntularıyla değil. Kim kötülük yaparsa, onunla ceza görür; o, Allah'tan başka bir veli (dost) ve bir yardımcı bulamaz.
Nisa Suresi, 153. ayet: Kitap Ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyor. Musa'dan bundan daha büyüğünü istemişlerdi. Demişlerdi ki: "Bize Allah'ı açıkça göster." Böylece zulümlerinden dolayı onlara yıldırım çarpmıştı. Ardından kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra, buzağıyı (ilah) edinmişlerdi. Yine bundan dolayı onları affettik ve Musa'ya apaçık olan ispatlayıcı bir delil verdik.
Nisa Suresi, 159. ayet: Andolsun, Kitap Ehlinden, ölmeden önce ona inanmayacak kimse yoktur. Kıyamet günü, o da onların aleyhine şahid olacaktır.
Nisa Suresi, 171. ayet: Ey Kitap Ehli, dininiz konusunda taşkınlık etmeyin, Allah'a karşı gerçek olandan başkasını söylemeyin. Meryem oğlu Mesih İsa, ancak Allah'ın elçisi ve kelimesidir. Onu (‘OL' kelimesini) Meryem'e yöneltmiştir ve O'ndan bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve elçisine inanınız; "üçtür" demeyiniz. (Bundan) kaçının, sizin için hayırlıdır. Allah, ancak bir tek İlah'tır. O, çocuk sahibi olmaktan Yücedir. Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.
Maide Suresi, 15. ayet: Ey Kitap Ehli, kitaptan gizlemekte olduklarınızın çoğunu size açıklayan ve birçoğundan geçiveren elçimiz geldi. Size Allah'tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.
Maide Suresi, 19. ayet: Ey Kitap Ehli, elçilerin arası kesildiği dönemde: "Bize müjdeci de, bir uyarıcı da gelmedi" demenize (fırsat kalmasın) diye size apaçık anlatan elçimiz geldi. Böylece müjdeci de, uyarıcı da gelmiştir artık. Allah herşeye güç yetirendir.
Maide Suresi, 59. ayet: De ki: "Ey Kitap Ehli, yalnızca Allah'a, bize indirilene ve önceden indirilene inanmamız ve sizin çoğunuzun fasıklar olmanız nedeniyle mi bizden hoşlanmıyorsunuz?"
Maide Suresi, 60. ayet: De ki: "Allah Katında, 'kesinleşmiş bir ceza olarak' bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allah'ın kendisine lanet ettiği, ona karşı gazablandığı ve onlardan maymunlar ve domuzlar kıldığı ile tağuta tapanlar; işte bunlar, yerleri daha kötü ve dümdüz yoldan daha çok sapmışlardır."
Maide Suresi, 65. ayet: Eğer, Kitap Ehli iman edip sakınsalardı, elbette onların kötülüklerini örter ve onları 'nimetlerle donatılmış' cennetlere sokardık.
Maide Suresi, 66. ayet: Ve eğer onlar Tevrat'ı, İncil'i ve kendilerine Rablerinden indirileni (Kur'an'ı) ayakta tutsalardı, elbette üstlerinden ve ayaklarının altından (sayısız nimeti) yiyeceklerdi. İçlerinde aşırı olmayan (mutedil) bir ümmet vardır. Onlardan çoğunun yaptıkları ise ne kötüdür!
Maide Suresi, 68. ayet: De ki: "Ey Kitap Ehli, Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabbinizden indirileni ayakta tutmadıkça hiçbir şey üzerinde değilsiniz." Andolsun, Rabbinden sana indirilen, onlardan çoğunun tuğyanlarını ve inkarlarını artıracaktır. Sen de kafirler topluluğuna karşı üzüntüye kapılma.
Maide Suresi, 77. ayet: De ki: "Ey Kitap Ehli, haksız yere dininiz konusunda aşırı gitmeyin ve daha önce sapmış, birçoğunu saptırmış ve dümdüz yoldan kaymış bir topluluğun heva (istek ve tutku)larına uymayın."
Ankebut Suresi, 46. ayet: İçlerinde zulmedenleri hariç olmak üzere, Kitap Ehliyle en güzel olan bir tarzın dışında mücadele etmeyin. Ve deyin ki: "Bize ve size indirilene iman ettik; bizim İlahımız da, sizin İlahınız da birdir ve biz O'na teslim olmuşuz."
Ankebut Suresi, 47. ayet: İşte Biz sana böyle bir Kitap indirdik. Bundan dolayı kendilerine kitap verdiklerimiz ona iman etmektedirler. Bunlar (putatapıcılar)dan da ona iman edecek olanlar vardır. İnkarcılardan başkası Bizim ayetlerimizi inkar etmez.
Ahzab Suresi, 26. ayet: Kitap Ehlinden onlara arka çıkanları da kalelerinden indirdi ve onların kalplerine korku düşürdü. Siz (onlardan) bir kısmını öldürüyordunuz, bir kısmını ise esir alıyordunuz.
Ahzab Suresi, 27. ayet: Ve sizi onların topraklarına, yurtlarına, mallarına ve daha ayak basmadığınız bir yere mirasçı kıldı. Allah, herşeye güç yetirendir.
Hadid Suresi, 29. ayet: Öyle ki, Kitap Ehli (Yahudi ve Hıristiyanlar) Allah'ın fazlından hiçbir şeye 'güç yetirip-sahip olmadıklarını' ve fazlın muhakkak Allah'ın elinde olduğunu, onu dilediğine verdiğini bilip-öğrensin. Allah, büyük fazl (üstün lütuf ve ihsan) sahibidir.
Haşr Suresi, 2. ayet: Kitap Ehlinden inkar edenleri ilk sürgünde yurtlarından çıkaran O'dur. Onların çıkacaklarını siz sanmamıştınız, onlar da kalelerinin kendilerini Allah'tan koruyacağını sanmışlardı. Böylece Allah(ın azabı) da, onlara hesaba katmadıkları bir yönden geldi, yüreklerine korku saldı; öyle ki evlerini kendi elleriyle ve mü'minlerin elleriyle tahrip ediyorlardı. Artık ey basiret sahipleri ibret alın.
Haşr Suresi, 11. ayet: Münafıklık edenleri görmüyor musun ki, Kitap Ehlinden inkar eden kardeşlerine derler ki: "Andolsun, eğer siz (yurtlarınızdan) çıkarılacak olursanız, mutlaka biz de sizinle birlikte çıkarız ve size karşı olan hiç kimseye, hiçbir zaman itaat etmeyiz. "Eğer size karşı savaşılırsa elbette size yardım ederiz." Oysa Allah, şahidlik etmektedir ki onlar, gerçekten yalancıdırlar.
Beyyine Suresi, 1. ayet: Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, kendilerine apaçık bir delil gelinceye kadar, (bulundukları durumdan) kopup-ayrılacak değillerdi.
Beyyine Suresi, 3. ayet: Onların içinde dosdoğru 'yazılı-hükümler' vardır.
Beyyine Suresi, 4. ayet: Kitap Ehlinden olanlar, ancak kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra fırkalara ayrıldılar.
Beyyine Suresi, 6. ayet: Şüphesiz, Kitap Ehlinden ve müşriklerden inkar edenler, içinde sürekli kalıcılar olmak üzere cehennem ateşindedirler. İşte onlar, yaratılmışların en kötüleridir.

Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:51

Kalu Bela ile ilgili ayetler...
 
Araf Suresi, 172. ayet: Hani Rabbin, Ademoğullarının sırtlarından zürriyetlerini almış ve onları kendi nefislerine karşı şahidler kılmıştı: "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" (demişti de) Onlar: "Evet (Rabbimiz'sin), şahid olduk" demişlerdi. (Bu,) Kıyamet günü: "Biz bundan habersizdik" dememeniz içindir.
Araf Suresi, 173. ayet: Ya da: "Bizden önce ancak atalarımız şirk koşmuştu, biz ise onlardan sonra gelme bir kuşağız; işleri batıl olanların yaptıklarından dolayı bizi helak mı edeceksin?" dememeniz için.

Alıntı

MrBerkHD 01.03.20 12:52

Kalem ile ilgili ayetler...
 
Al-i İmran Suresi, 44. ayet: Bunlar, gayb haberlerindendir; bunları sana vahyediyoruz. Onlardan hangisi Meryem'i sorumluluğuna alacak diye kalemleriyle kur'a atarlarken sen yanlarında değildin; çekişirlerken de yanlarında değildin.
Lokman Suresi, 27. ayet: Eğer yeryüzündeki ağaçların tümü kalem ve deniz de -onun ardından yedi deniz daha eklenerek- (mürekkep) olsa, yine de Allah'ın kelimeleri (yazmakla) tükenmez. Şüphesiz Allah, üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir.
Kalem Suresi, 1. ayet: Nun. Kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun.
Alak Suresi, 4. ayet: Ki O, kalemle (yazmayı) öğretendir.

Alıntı


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 21:50.

Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

HavasOkulu.Com


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147