Ölüm, Ölüm anı, Kabir, Hesap AHİRET PERDESİNİ ARALARKEN - Sayfa 3 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > islam & Tasavvuf > islam & islami Konular > Ölüm & Kabir & Kıyamet

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #1  
Alt 26.01.16, 16:53
aşk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Vefalı Üye
 
Üyelik tarihi: 08.10.14
Bulunduğu yer: Eski Zelanda
Mesajlar: 26,564
Etiketlendiği Mesaj: 136 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Öldürülen Ölüm

Senin gözlerin önünde (bir koç şekline getirdiği) Ölümü boğazlar. Sen artık ölümden emin kalmışsın ve ondan hiçbir zaman korkmazsın. Sana Rabbinin yakınlığı ve Cenneti ihsan edilmiş, senden razı olduktan sonra bir daha ebediyen onun gazabından korkmazsın. Nimetler içerisinde yüzersin, nikmet [şiddetli cezâ. ] ve azabının geleceğinden korkmazsın. Çünkü sen kesin olarak biliyorsun ki, aziz ve celil olan Allah Teâlâ seni seviyor, senden razıdır ve içinde yüzdüğün nimetlerden memnundur. Allah Teâlâ’nın saadet yurdu ne muazzamdır!
Allah Teâlâ’nın yakınlık ve himayesi ne büyüktür!
Arş seni gölgelendirmekte. Melekler, ölümle yok olmayan sonsuz bir hayatta, gidecek diye korkmadığın nimetler içerisinde Rabbinden sana sürekli lütuf ve ihsanlar getirirler. Rabbının azabından eminsin. Senden razı olduğuna kesin inancın var. Afvının serinliğini tâ kalbinde hissediyorsun,
Tûbâ Gölgesinde Sohbet

Allah Teâlâ’nın diğer bütün dostlarıyla birlikte zamanın musibetlerinden ve çağların nahoş hadiselerinden emin olarak ve Tûbâ ağacının gölgesinde sohbetler yaparak sonsuza dek orada ikamet edeceğini biliyorsun. Senin de içinde bulunduğun Allah Teâlâ dostları Tûbâ ağacının gölgesinde sohbet ederken, Allah Teâlâ, meleklerinden birine emrederek, kendilerine verdiği sözü yerine getirmek istediğini, gayet derecede ikram ve büyük bir sevince gark etmeyi arzu ettiğini ilan etmesini söyler. Bunu da onları kedisine yaklaştırmak, “hoş geldiniz!” dileklerini doğrudan doğruya kendilerine iletmek, mübarek cemalini onlara göstermek, böylece en üstün bir makama çıkmalarını, sevincin doruğuna ulaşmalarım ve saadetin zirvesine erişmelerini sağlamak istediğini ferman eder.
Rabbinden Gelen Davet

O anda birden bire şöyle ilan eden meleğin sesini işitirsin: “Ey Cennet halkı, Allah Teâlâ’nın size verdiği bir söz var ki henüz yerine, gelmemiştir!”
Cennetlikler, kendilerine ihsan edilenleri çok büyük gördüklerini belirterek cevap verirler. Cennete girdirildiklerini, azabından emin kılındıklarını, dolayısıyla mazhar oldukları lütuf ve ihsandan daha ötesi olmadığım söylerler. Sen de onlarla birlikte şöyle dersin:
“Yüzümüze rahmetle bakmadı mı?
Bizi Cennete koymadı mı?
Bizi Cehennemden kurtarmadı mı?”
Bunun üzerine melek kendilerine şöyle seslenir: Allah Teâlâ, sizden Kendisini ziyaret etmenizi istiyor. O’nu ziyaret edin.” Onlar bu vaziyette iken, sevinç ve sürurlarından kalbleri, ruhları ile birlikte bedenlerinden uçacak gibi olurken bir de bakarlar ki: Melekler yakuttan yaratılmış, sonra da ruh üfürülmüş, dizginleri altından cins atlarla birlikte kendilerine doğru geliyorlar. Atların yüzleri parlaklık ve güzellik bakımından kandiller gibidir. Küçük ve büyük pislikten temizdirler. Kanatlıdırlar. Eğerleri Cennetin kırmızı ipekleri ve bembeyaz tiftiğindendir. Sırtında kırmızı ve beyaz olmak üzere iki hat vardır. Biçim olarak da dünyadaki en eşsiz cins atlarını andırmakla birlikte insanlar onlar gibi güzelini görmemişlerdir.


[Üye Olmadan Linkleri Göremezsiniz. Üye Olmak için TIKLAYIN...]
Uçan Atlar

Hareket etmeye başlarken olanca kırmızılığı, parlaklığı ve parıldayan nuruyla Cennetin yakutundan yaratılan o cins atları ve ne kadar güzel olduklarını bir düşün!
O atları, Cennet altınından yaratılan dizginlerini ve onları getiren meleklerin yüz güzelliğini bir göz önüne getir. Melekler dizginlerinden tutmuş senin de içinde bulunduğun Allah Teâlâ dostlarına doğru geliyorlar. Onlar koşarken son derece güzel yürüyüşlü ve rahvandırlar. Çünkü cins atlar olup, insanların eğitmesine ihtiyaç kalmadan yaratılıştan eğitilmiş olarak var edilmişlerdir. Son derece uysal olup hiç sıkıntı vermeden istenildiği yöne sevkedilebilirler. Meleklerin bu atlarla birlikte Cennetliklere doğru gelişini bir düşün!
Nîhâyet yanlarına geldiklerinde o atları çöktürürler. O atların duruş ve oturuşlarının güzelliğini bir göz önüne getir. O anda, onlardan birine binip Rabbini ziyaret edenler arasına katılacağını biliyorsun. Melekler o atları çöktürüp, atlar salih insanların istirahat yeri olan Tûbâ ağacı altında, zaferan bahçeleri içerisindeki misk tepecikleri üzerine ıhınca, melekler Allah Teâlâ’nın dostlarına dönerek o tatlı nağmeleriyle şöyle derler.
“Ey’Rahman’ın dostları, Rabbiniz olan Allah Teâlâ size Selâm söylüyor ve ziyaretine gitmenizi istiyor. Dolayısıyla O’nu ziyaret ediniz ki, O size baksın, siz de O’na bakasınız. O sizinle siz de onunla konuşasınız. O size cevap versin, siz de O’na cevap veresiniz. Size olan fazl ve rahmetini artırsın. Hiç şüphesiz O, geniş bir rahmet ve büyük bir lütuf sahibidir.”
Senin de aralarında bulunduğun diğer Allah Teâlâ dostları bu sözleri duyunca, Rablerine olan sevgi ve özlemlerinden dolayı hemen koşarak atlarına binerler, Rablerine yakın olmak ve hakiki sevgililerini görmek için yüzlerinin güzelliği, nuru ve parlaklığıyla nasıl da hızla atılacaklarını bir düşün!

Sen de onların arasındasın!
Sağ ayaklarını yakut, zümrüt ve inciden yapılı özengilerine attıkları anı bir tasavvur et!
Ayaklarının güzellik ve yumuşaklığını bir gözönüne getir. O ayaklar dünyadaki yapı ve özelliklerinden tamamen farklı bir biçimde yeniden yaratılmışlardır. Allah Teâlâ o ayakları Cennetinde her türlü afetten muhafaza etmiş ve yaratılışlarını boyalı yapmıştır. Sonsuza dek misk tepecikleri ve zaferan bahçeleri arasında dolaşırlar. Allah Teâlâ dostlarının yakut ve inciden özengilere uzattıkları o ayakların nurun bir güzelliğini düşün!
En güzel Cennet atlarının en güzel özengilerindeki ayakların parlaklığını bir göz önüne getir. Hiçbir zorluk ve meşakkatle karşılaşmaktan ikinci ayaklarını da özengiye atarak, halis ipek ve erguvanla kaplı inci ve yakuttan binekleri üzerinde doğrulurlar. Erguvanın kırmızılığı arasında incinin beyazlığı ne büyük bir güzellik arzeder!
Sen ve onlar cins atlarınızın üzerine kurulunca, atlarını şahlandırırlar. Atların şahlanmasıyla ayakları altından savrulan misk tozlan onların elbiseleri ve üzerlerine serpilir. Sonra bütün atlar düzgün bir tek saf halinde dizilirler. Hiçbir eğriliği bulunmayan dümdüz bir kafile oluşur. Biri diğerinin önüne geçmez. Bu ne muazzam kafile ve ne muhteşem süvari topluluğu!
Dümdüz bir saf halinde uzanan atlarının ve yüzlerinin sergileyeceği manazarayı bir göz önüne getir. Yüzlerini bir nur halesi kuşatmış, başlan üzerinde inci ve yakuttan taçlar bulunmaktadır.
Alıntı ile Cevapla
  #2  
Alt 26.01.16, 16:54
aşk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Vefalı Üye
 
Üyelik tarihi: 08.10.14
Bulunduğu yer: Eski Zelanda
Mesajlar: 26,564
Etiketlendiği Mesaj: 136 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Milyarlarca Nuranî Simâ

Bütün Cennetliklerin yüzlerinin bir araya gelişini ne zannedersin?!
Milyarlarca nuranî simanın bir anda sergilediği manzarayı ne sanırsın!
Başlarındaki inci ve yakuttan taçlan sayıp bitirmek mümkün değil. Yüzlerinde parlak tebessümler ve çehrelerinde sevinçli gülücükler parıldamaktadır. Cins atlarıyla, kafilesinin intizamlı yol alışıyla, Allah Teâlâ dostlarının başlarındaki parlak taçlarının tek çizgi halinde dizilişiyle, bu taçları giyenlerin parlaklığıyla bu süvari kafilesini bir düşünsen, sonra da onlar gibi olma özleminden canını versen sana çok görülmez.
Eğer düşünürsen, sana onlara özenmek; yakıştığını anlarsın. Çünkü Rabbinin o dostlarına dünyada verdiği sözü mutlaka yerine getireceğini kesin olarak biliyorsun. Saf iyice düzene girip, başlar üzerindeki taçlar tek çizgi halinde dizilince: “Rabbimize gidelim!”
diyerek hızla koşmaya başlarlar.
Yakuttan tırnaklarıyla tek çizgi halinde ve aynı tempoda biri diğerinin önüne geçmeksizin yol alırken o cins atları bir düşün!
Sırtlarındaki Allah Teâlâ dostlarının vücutları nazla titreşiyor. Yürürken omuzları hep aynı hizada, koşarken atlarının ayakları ve özengileri de düz bir çizgi halinde uzanıp gidiyor. Ayaklarıyla zaferan otları dalgalanıyor. Cennet ağaçlarına yaklaştıklarında, ağaçlar kendilerine meyvelerinden atar. Onlar seyir halindeyken atılan meyveler gelip ellerine düşer. Ellerinde o meyveler ne güzel!
Ağaçlar yana kayar ve yollarından çekilirler. Çünkü Mevlâları, o ağaçlara saflarını bölmemelerini, düzgünlüklerini bozmamalarını ve Allah dostuyla arkadaşının arasına girmemelerini ilham etmiştir. Zira Cennetlikler, dünyada Allah Teâlâ için birbirini sevdiklerinden Cennette de arkadaştırlar. Bu dostların kılık kıyafetlerini, elbiselerini, renklerini ve bineklerinin rengini de bir yapar.
Yol Veren Cennet Ağaçları

Düşün bir kere!
Rabbinin lütfuyla arkadaşınla yan yana bulunuyorsun. Cennetin ağaçlarına yaklaşıyorsunuz. Ağaçlar meyvelerini silkiyorlar, kopan meyveler sizin ve diğer Allah Teâlâ dostlarının ellerine düşüyor. Sonra kökleriyle birlikte yollarından çekiliyor ve rahatça yollarına devam ediyorlar. Gönülleri hep gerçek sevgililerinin cemalini seyretmeye takılıdır. Sevinçle yürüyorlar. Birbirlerine dönüp bakıyorlar, konuşuyorlar, gülüşüyorlar, şakalaşıyorlar, Cennete koyması konusunda verdiği sözünü yerine getirdiği için Rablerine hamdediyorlar. Böylece yürümelerine devam ederken, bir de bakarlar ki Rablerinin Arşına yaklaşmışlardır. En güzel nur ve perdelerini görüyorlar. Bundan dolayı daha bir şevk, sevgi ve coşkuyla atlarını koşturuyorlar.
Düşün bir kere!
Cins atları, düzenlerini bozmadan, pırıl pırıl parlayan yüzlerle uçuyorlar. Melekler onları çepe çevre sarmış, kendilerine Rablerinin huzuruna doğru sürdükçe sürüyor. Nihayet Mevlâlarının Arşının dibine kadar geliyorlar. O mekânın genişliğini, nurunu güzelliğini, parlaklık ve çekiciliğini bir düşün!
Misk tepeleri üzerinde sıra sıra yastıklar dizilmiş ve halılar serilmiştir. Onlardan herbiri kendisine hazırlanan yeri tanır. Tahtlar, Allah Teâlâ’nın seçkin ve sevgili kullan içindir. Kendileri için hazırlanmış minberlere, koltuklara, minderlere ve halılara yaklaşıp, minber, koltuk veya mindere doğru o güzel ayağını özengiden indirince, hallerini bir düşün!
Nihâyet yerlerine kurulurlar, İnci ve yakutla yükseltilmiş koltuklara oturan o diz ve bedenlerin içinde bulunduğu nimet ve konforu bir düşün!
O ne muazzam makam ve Allah Teâlâ dostlarının o makamlara kuruluşu ne muhteşem kuruluştur!
Herkes yerlerini alıp, makamlarına rahatça oturarak perdeler de nur ile parlayınca gözlerinin aldığı lezzeti varın siz kıyas edin. Hepsi dikkat kesilip can kulağıyla gerçek sevgililerinin söze başlamasını bekliyorlar. Mevlâları ve Sultanlarının, manevi derecelerine göre kendi yakınında onlara lütfedeceğine söz verdiği gerçek makamlarındaki oturuşlarını bir tasavvur et!
Alıntı ile Cevapla
  #3  
Alt 26.01.16, 16:55
aşk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Vefalı Üye
 
Üyelik tarihi: 08.10.14
Bulunduğu yer: Eski Zelanda
Mesajlar: 26,564
Etiketlendiği Mesaj: 136 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Allah Teâlâ ’ ya En Yakın Olanlar
Evet, onların orada Allah Teâlâ’ya olan yakınlıkları, manevî mertebelerine göredir. Allah Teâlâ’yı en çok sevenler, O’na en yakın oturanlardır. Çünkü, onlar dünyada en çok Allah Teâlâ’ya sevgi ve muhabbet beslemişlerdir. Allah Teâlâ’nın Arşına en yakın oturanlar, insanlara karşı O’nun hükümlerini uygulayanlar ve hüccetler ve delillerle dinini savunanlardır. Peygamberler ve Sıddîkler de makamlarına göre Azîz ve Rahîm olan Allah Teâlâ’ya yakın bulunurlar. Ziyaretine gidilen Zat ne büyük, ne yüce ve ne uludur!
Güzel izzet ve ikramları, yüzlerinin hüsn ü cemali ve parlaklığı ve arşın saldığı nur ve perdelerinin parlaklığıyla onların o meclislerini bir düşün!
Sağlam bir akılla, o meclislerini, koltuk ve minberlerinin parlaklığını ve müşahede ettikleri Rablerinin cemalini bir düşünsen de, buna duyacağın Özlem ve arzudan ruhun uçsa çok görülmez. Bu Allah Teâlâ’yı tanıyan, Rabbine ve O’nun cemalini görmeye müştak olan her aklı başındaki insanın en büyük arsuzu olduğuna göre bütün bunları sakin kafayla söyle bir düşün !
Belki bu vesileyle nefsin, seni bundan mahrum bırakan her şeyden ve seni Rabbine manen yaklaşmaktan alıkoyan her kötülükten elini çeker.
Meclis Tamam Olunca

Meclisleri tamam olup, herkes rahatça yerlerini alınca kendileri için sofralar serilir. Aziz ve celil olan Allah Teâlâ ziyaretçilerine yemek ve meyvelerle ikramda bulunur. Allah Teâlâ’nın ziyaretçileri ve sevgili kulları için sofralar kurulur. Rahmanın ziyaretçilerini ağırlamak için bizzat melekler seferber olurlar, içinde temenni bile edemedikleri türlü türlü yemekler ve çeşit çeşit meyvelerle dolu altın tepsileri önlerine koyarlar. Rablerinin kendilerine olan ikramından dolayı büyük bir memnuniyet ve sevinçle ellerini uzatırlar. Hiç şüphesiz her ziyaret edilen kişinin, ziyaretçisine izzet ve ikram etmesi hakkıdır.
Artık, O Kerîm, Vahid, Cevad, Macid ve Azîm olan Allah Teâlâ’nın ikramı nasıl olur!
Düşün bir kere!
Mevlâlarının kendilerine olan ikramıyla mesrur olarak ve büyük bir sevinç içerisinde yemeklerini yiyorlar, nihâyet yemeklerini yiyince Yüce Allah Teâlâ meleklere, “Onlara içecek ikram edin!”
diye emreder. Artık hizmetçiler ve Cennet çocukları değil de bizzat melekler içi şarap, bal, su ve süt dolu inciden sürahi ve kadehlerle, yanlarına gelirler. Rahmanın melekleri elindeki o sürahi ve kadehleri bir düşün!
Allah Teâlâ’nın dostları onlardan alıp içiyorlar. İçeceğin güzelliği ziyaretçilerin yüzlerine yansır.
“Dostlarımı Giydirin!”

Melekler, Allah Teâlâ’nın emrettiği içecekleri kendilerine ikram edince bu defa da Yüce Mevlâ şöyle buyurur: “Dostlarımı giydirin!”
O anda melekleri bir göz önüne getir!
Cennette benzerleri hiç giyilmemiş çok kıymetli elbiseler getirirler. Huzurlarında durarak o elbiseleri Allah Teâlâ’nın rıza ve ikramına layık bu bahtiyarlara giydirirler.
Onları bir düşün!
Elbiseleri başlarına koyduklarında ayaklarına varıncaya kadar üzerlerine oturur. Güzelliğiyle yüzleri parlar. Sonra O Yüce ve Ulu Allah Teâlâ, “Onlara güzel koku ikram edin!”
diye emreder. Bunun üzerine kendilerine türlü türlü misk ve daha önce hiç duymadıkları diğer Cennet kokularım getirip serpmek üzere bütün güzelliği, şiddetli parlaklığı ve gözalıcı nuruyla bir bulut kalkar.
Serpilen Hoş Kokular

Düşün bir kere!
Emre muhatap olan bulut, üzerlerine hoş kokular yağdırıyor. Güzel rayihalar yağmur gibi üzerlerine yağıp yüz ve elbiseleri nefis kokular içerisinde kalıyor. Onlar yiyip içtikten, melekler kıymetli elbiseler giydirdikten ve bulut, üzerlerine güzel kokular serptikten sonra gözleri hayret ve sevinçten bakakalır, gönülleri Allah Teâlâ’nın rahmet ve keremine takılır durur.
Allah Teâlâ’nın Cemalini Seyretmek

Onlar bu durumda iken birden perdeler kaldırılır ve Rableri kendilerine kemaliyle görünür. Bir ona, bir de güzelce hayal bile edemediklerine -ki bunu güzelce hayal edebilmeleri asla mümkün değildir. Çünkü O öyle bir Kadim’dir ki yaratıklarından hiçbiri Kendisine benzemez bakınca, evet O’na bakınca sevgilileri olan Allah Teâlâ, kendilerine merhabalarla şöyle seslenir:
“Merhaba kullarım! Hoş geldiniz!”
Azamet ve güzelliğiyle Allah Teâlâ’nın kelâmını duyunca ne dünyada ne de Cennette bulamadıkları bir saadet ve sürür kalblerini kaplar. Çünkü hiçbir şeyin Kendisine benzemediği Zatın kelâmını duyuyorlar.
Onları bir düşün!
Hepsi başlarını eğmiş, O’nun sözlerini duymak için can kulağıyla dinlemektedir. Biricik Sevgilileri ve göz aydınlıkları olan Zatın sözlerini dinlemenin verdiği sevincin nuru yüzlerini kaplamıştır. Allah Teâlâ’nın, bizzat sana hitaben söylediği sözlerini işitme sevincin şöyle dursun, dostlarına “Merhaba!”
dediği anı tasavvur ettiğinde duyduğun sevinç ve O’na beslediğin muhabbetten ruhun uçsa çok görülmez. Allah Teâlâ onları “Selâm!”
sözü ile Selâmlar. Onlar da selâmını: “Selâm sensin. Selâmet de Sendendir. Celâl ve ikram da sadece sana mahsustur” diyerek alırlar.
Alıntı ile Cevapla
  #4  
Alt 26.01.16, 16:56
aşk - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Vefalı Üye
 
Üyelik tarihi: 08.10.14
Bulunduğu yer: Eski Zelanda
Mesajlar: 26,564
Etiketlendiği Mesaj: 136 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

“Merhaba Ey Dostlarım!”

Yüce Allah Teâlâ sözlerine şöyle devam eder: “Merhaba ey kullarım, ziyaretçilerim, yaratıklarımın en hayırlıları, bana verdikleri sözü yerine getirenler, öğütlerimi tutanlar, Beni görmedikleri halde hakkımı gözetenler ve her hal ve durumda Bana karşı ürperti içinde bulunanlar!
Vücutlarınızda sizlerden razı oluşumun alameti olarak zahmet ve meşakkati gördüm. Zamanınıza hükmedenlerin size yaptıklarını müşahede ettim. İnsanların eza ve cefası, Benim hakkımı yerine getirmekten sizi alıkoymadı. Dileyin benden ne dilerseniz!”
O anda onları bir görebilsen!
Bunları bizzat biricik sevgililerinden duyuyorlar. Onlara, dünyada, verdikleri ahdi yerine getirdiklerini, hakkını gözettiklerini ve sürekli olarak Kendisinden korktuklarını hatırlatır. Onlar da, O’nun haklarını gözetmeleri konusundaki iyiliklerinin boşa gitmediğini ve takdir edildiğini, korkularının mükâfatlandırıldığını ve merhabalarla karşılandıklarını duyunca sevinçten uçar gibi olurlar. Nitekim dünyada da bu arzu ve ümitle O’na kulluk etmişlerdi. O’na itaatte kusur etmedikleri ve O’ndan korkmada ihmal göstermedikleri zaman neşe ve sevinçten kalbleri adeta uçuyordu. Şiddetli korkularından ve Allah Teâlâ’nın hakkını gözetip onu koruma endişesinden dolayı, dünyada itaatle boyun eğerek, içinde bulundukları halden memnun oluyorlardı. Gönüllerini dolduran bir sevinçle, azamet ve celâline yemin ederek, O’nun kendi üzerlerindeki hakkını tam olarak yerine getiremediklerini belirterek cevap verirler. Bununla Allah Teâlâ’yı ta’zim ve ni’metlerinin çokluğunu ifade etmek isterler. Çünkü Allah Teâlâ, onları Cennetiyle mükâfatlandırmış, ziyareti ve yakınlığı ve sözlerini dinletmekle şereflendirmiştir.
Sonsuz Minnettarlık

Onlar şöyle derler: “İzzet ve celâline, azamet ve yüce makamına yemin ederiz ki, Senin yüceliğini hakkıyla takdir edemedik. Hakkını tam olarak yerine getiremedik. Sana secde etmemize izin ver.” Bunun üzerine Rableri onlara buyurur ki: “Ben sizden ibadet zahmetini kaldırdım. Vücutlarınızı rahata kavuşturdum. Zaten siz dünyada uzun uzun ibadetle onu oldukça yormuştunuz. Alınlarınızı benim için secdeye koymuştunuz. Şu anda ise siz benim kerem ve rahmetime koşup gelmiş bulunuyorsunuz. Öyleyse dileyin benden dileyeceğinizi!’
Bir aşka hadiste şu ifadeler de yer almaktadır “Rablerine bakınca, onun için hemen secdeye kapanırlar. Bunun üzerine Allah Teâlâ Kendi yüce kelâmiyle şöyle seslenir: ‘Kaldırın başlarınızı! Şimdi amel zamanı değildir. Şimdi sevinç ve cemalimi seyretme zamanıdır.”
Öyleyse aklınla, onların Sultanlarını gördükleri ve gerçek sevgilileri, gönüllerinin sırdaşı, gözlerinin sevinci, kalblerinin hoşnutluğu ve ruhlarının huzuru olan Allah Teâlâ’nın kelâmını işittikleri zaman yüzlerinin nurunu ve onlara gelen sevinç ve coşkuyu bir göz önüne getir. Başlarım secdeden kaldırır ve hiçbir şey Kendisine benzemeyen Zatı gözleriyle seyrederler. Bu sayede şeref, ikram ve değerin doruğuna, memnuniyet ve yüksekliğin nihâyetine ererler. Hayallerin bile konamadığı, zihinlerin kuşatamadığı, düşüncenin yetişemediği ve anlayışların ihata edemediği aziz ve celil olan Allah Teâlâ’nın cemalini seyretmeyi sen ne sanıyorsun?!
O, akılların idrakinden şaşırıp hayretlere düştüğü kadîm olan Ezelîdir. Hiç bir anne rahmi ona mekan olmamış, hiç bir babanın sulbünden gelmemiş, hiçbir cisim suretinde görünüp de şekil değiştirmemiştir. O bütün bunlardan münezzehtir. Diller O’nun sıfatlarına misaller getirmekten aciz kalır. O zatiyle tek olup başka varlıklara benzemekten münezzehtir. Yaratıklara eş olmaktan celâliyle yücedir.
O öyle bir yücedir ki, ona denk olacak hiçbir şey yoktur. Ona ortak olacak hiçbir şeriki bulunmaz. Yaratmasını irade edip de kendisine zor gelecek veya yaratmasından aciz kalacak hiçbir şey yoktur. Zorba zalimler O’nun azametine teslim olup boyun eğmişlerdir. Evvelkiler ve sonrakiler O’nun hükmüne musahhar olmuşlardır. Olmuşuyla, olacağıyla ve olacaksa nasıl olacağıyla her şeye ilmi nüfuz etmiştir. İlmiyle bütün varlıkları kuşatmıştır. Hepsinin seslerini çok iyi duyar. Zatlarını ihata eder, iradesi hepsine geçer. Meşieti hepsine boyun eğdirir. Her şey O’nun tarafından çekip çevrilmektedir. Bütün mevcudatı yoktan icad eder. Hiçbir şey, O’nun istediği vakitten önce var olamaz. Hiç bir şey O’nun iradesine karşı gelemez. Öyleyse daha önce adı bile anılacak bir nesne değilken, Vahid ve Kahhar olan Allah Teâlâ tarafından var edilen şeyler nasıl O’nun emri karşısında diretebilir?
Saraylara Dönüş

Allah Teâlâ sevgili kullarını Kendisini görmekle sevindirip onlara yakınlığıyla ikram edip şereflendirerek, doğrudan doğrula Kendisiyle konuşmak ve yüce sözlerini dinlemekle nimetlendirince, hazırladığı ikram, nimet ve lezzetlerine dönüp gitmeleri için onlara izin verir. Onlar da dönüp inci ve yakuttan bir takım atların yanına gelirler ki eyerlerinin üzerinde Cennetlerin bahçelerinde kanat çırpıp uçan ve özel hazırlanmış tahtları vardır. İzzet ve celâl sahibi Allah Teâlâ’yı gören ve onun mübarek kelâmını işiten yüzleri ne zannedersin?
Onların güzellikleri ve cemali nasıl da kat kat artar ve bu bakış onların parlaklık ve nurunu nasıl da artırır?!
Yürümeye devam ederler. Nihayet saraylarını görürler. Hizmetçileri, uşakları ve çocuk hizmetkârları onları farkedince, herbiri sarayının kapısında onu karşılamak için koşar. Sarayının kapısına geldiğinde, hepsi onun etrafını sararlar ve ona saray ve otağına kadar refakat ederler. Saray ve otağının kapısına yaklaştığında perdedar büyük bir tazim ve saygıyla kalkıp sarayının kapısını açar. Zevceleri onu karşılamak üzere koşuşurlar. Zevcesi yüzünün hüsn-ü cemaline bakıp da, güzellik, parlaklık ve nurunun kat kat arttığını görünce, ona olan aşk ve muhabbeti daha da artar. Sarayları, otağları, kubbeleri ve zevceleri, yüzünün nur ve cemaliyle parlar. Zevcelerinin hüsün, cemal, nezaket ve haşmetleri ziyadeleşir. Sonra atlarından inerler ve saraylarının salonlarına doğru ilerlerler. Yataklarına kurulup konforlarına geri dönerler.
Derken dostlarının hoş ve tatlı meclislerini özlerler. Hemen cins at ve kısraklarına binip birbirlerini ziyarete giderler. Cennet nehirlerinin kıyısında buluşurlar. Orada misk ve kâfur tepeleri üzerinde kendileri için Cennet minderleri ve halıları döşenmiştir. Dostlar sevinçle karşı karşıya oturur, Cennet içeceklerinden içerler. Cennet çocukları Cennetin şarap, tatlı içimli meşrubat ve selsebil nehirlerinden sürahi, bardak ve kadehlerle alarak kendilerine servis yaparlar. Cennet çocukları Allah Teâlâ dostlarına ikram etmek için kadehleri alıp nehirlere daldırınca, onlar ancak Allah Teâlâ’nın şu seslenişini duyarlar:
“Ey dostlarım! Dünyada çok kez sizi susuzluktan dudakları çatlamış ve boğazları kurumuş olarak gördüm. Şimdi karşılıklı olarak isteğiniz kadar için ve nimetlerinizin arasına dönün. “Geçmiş günlerde işlediklerinize karşılık afiyetle yiyin, için!” (Hakka Sûresi: 24) İnsanlar, yaptıkları iyi işleri takdir ederek anlatan Mevlâlarının sözünü işittikleri anda ve ehl-i dünyanın içki meclislerine karşılık, onların da kendi aralarında Cennette bu tür meclisler düzenleyip karşılıklı Cennet içeceklerinden içmeye çağrıldıklarında gönüllerinin sevincini mümkün değil anlatamazlar. Mevlâlarının sözlerini işitmenin süruruyla parlamış iken onların yüzünü bir görsen!
Gerçekten o ne büyük meclistir!
O ne muazzam topluluktur!
Öyleyse Rabbine müştak olmaya O’nun tarafından sevilmeye bak!
Muvaffakiyet ise Allah Teâlâ’nın sayesindedir ve dönüş ancak O’nadır. Cennet ise mü’minlerin girip karar kılacağı yerdir. Cennet, müttakilerin mükâfatı ve gönlü kırıkların sevincidir. Kuvvet ve kudret ancak Yüce ve Ulu olan Allah Teâlâ’nın yardımı iledir.
Kaynak: Haris El-Muhasibî, Ahiret Perdesini Aralarken, (Kitâbu’t-Tevehhum),Tercüme: Abdulaziz HATİP, İstanbul 1995
Alıntı ile Cevapla
  #5  
Alt 26.01.16, 16:58
HeartLess - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Administrator
 
Üyelik tarihi: 18.08.14
Bulunduğu yer: Dip..
Mesajlar: 4,795
Etiketlendiği Mesaj: 2201 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Aklınızda hiç bir soru kalmayacak şekilde derlenmiş harika bir konu, bu olayları hepimiz yaşayacağız yabancı kalmamak için bunları sizden ricam okuyun, okutturun.
__________________
öLürüm yoLuna öLürümde yine boyun eğmem, yakarım dünyayı uğruna ama sana eğiLmem.. öyLe sInIrsIz öyLe Derin öyLe Çok Severim ki KORKARSIN!! Kuruyup çöLe dönsemde Pare Pare oLsamda YENiLMEM!!..
Alıntı ile Cevapla
  #6  
Alt 28.01.16, 07:29
Üye
 
Üyelik tarihi: 25.08.14
Mesajlar: 42
Etiketlendiği Mesaj: 22 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Guzel bir paylasim olmus.
Alıntı ile Cevapla
  #7  
Alt 17.04.16, 09:47
 
Üyelik tarihi: 29.03.16
Mesajlar: 108
Etiketlendiği Mesaj: 10 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

güzel paylaşım ALLAH c c razı olsun
Alıntı ile Cevapla
  #8  
Alt 08.05.16, 20:42
RvP RvP isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Manevi
 
Üyelik tarihi: 08.07.15
Mesajlar: 3,122
Etiketlendiği Mesaj: 147 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Ölümle bedenden ayrılan ruhumuz, kabir âlemi denilen yeni bir âlemle tanışır. Ölüm anında Azrail'i (aleyhisselam) gören insan, bu yeni âlemde sorgu melekleriyle karşılaşılır.

Müminin güzel amelleri, bu yeni hayatta birlikte olurlar. Ölümle başlayıp, âhiret hayatının ikinci devresi olan tekrar dirilme anına kadar devam eden devreye kabir hayatı veya berzah adı verilir.

İki çeşit kıyamet vardır. Birisi İsrafil (a.s.)'in Sûr'a üflemesiyle kopacak olan veAllah'ın dilediğinin dışında kâinatta her şeyin öleceği kıyamettir ki, buna büyük kıyamet denir. Diğeri ise her insanın kendi ölümüdür ki, buna küçük kıyamet denir. İşte bu iki kıyamet arasında geçen zamana berzah denir. Kabirdeki hayat dahil, ölümden sonraki âhirete ait bütün devrelere ait bilgiler, gayba ait bilgilerdir. Akıl ve duyularla bilgi edinme ve hüküm verme imkânı olmayan bu gibi konular Allah ve Resulü'nün haber verdiği bilgilerle sınırlıdır. Yani Kur'ân ve hadis bu konuları yeterince aydınlatmaktadır.

Kabir hayatında, sual, azap ve nimet olarak üç durum söz konusudur. Kabirde sorgu-sual: İnsan öldükten sonra kabre konulunca münker ve nekir adında iki melek kendisine gelerek, "Rabbin kimdir, dinin nedir, Peygamberin kimdir?" diye sorular soracaklar ve imân ve salih amel sahipleri bu sorulara doğru cevap vereceklerdir. Bu sorulara doğru cevap verebilen müminlere cennet kapıları açılacak, cennet kendilerine gösterilecek ve bundan sonra kıyametin kopmasına kadar nimet ve mutluluk içinde bekleyeceklerdir.

Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kabir suali için, "Ölü mezara konulunca birine münker, diğerine nekir adı verilen iki melek gelir. Ona derler ki: 'Şu Muhammed (s.a.s.) denilen zat hakkında ne dersin?' O da şöyle cevap verir: 'Allah'ın kulu ve resûlüdür. Ben şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Muhammed O'nun kulu ve resûlüdür. Bunun üzerine melekler biz böyle diyeceğini zaten biliyorduk' derler. Sonra onun mezarını yetmiş arşın genişletirler. Daha sonra ölünün mezarı ışıklandırılır, aydınlatılır." buyurur. (Tirmizî, Cenâiz,

KABİR AZABI NEDİR?

Berzah âlemi hakkındaki ayet ve hadislerde en çok kabir azabından bahsedilir. Kabirdeki azap ya da nimet, kişinin dünyadaki yaşama şekline göre olacaktır. Yani herkes berzah hayatında karşılaşacağı durumu bu dünya hayatında hazırlar. Çünkü berzah, dünyadaki iyilik ve kötülüklerin ceza veya ödülün verileceği ilk aşamadır.

Kur'ân ve hadislerde kabir azabı ile ilgili açık ifadeler bulunduğu için kabir azabına inanmak gereklidir. Kabir azabından haber veren ayetlerde "iyilerle, kötülerin, müminlerle, kafirlerin hayatlarında ve ölümlerinde kendilerine yapılacak işlemlerin farklı olacağı, herkese yaşayışının karşılığı verileceği, ilâhi adaletin bunu gerektirdiği bildirilmektedir." (Casiye, 45/21-22; Tâhâ, 20/124; Tövbe, 9/101) Firavun ve yakınlarının ölümden sonraki durumlarını açıklayan ayette, "Onlar (kabirlerinde kıyamet gününe kadar) sabah ve akşam ateşe arz edileceklerdir. Kıyamet koptuğu gün de 'Firavun ve kavmini en şiddetli azaba sokun' denilecektir" (Mü'minun 23/46) Peygamber Efendimizin (s.a.s.), "Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur" (Tirmizî, Kıyame: 26) hadisi, bu konuda bir başka delildir. Yine Efendimizin, "Kabir azabından Allah'a sığınınız" (Müslim, Cennet, 17) buyurması kabir azabının şiddetini ifade etmektedir.
__________________
“gücümü, içimdeki güçsüzlükle boğuşurken tükettim.”
Alıntı ile Cevapla
  #9  
Alt 16.06.16, 23:33
Üye
 
Üyelik tarihi: 16.06.16
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 60
Etiketlendiği Mesaj: 4 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Kıyâmet Gününün Şiddeti O Kadar Büyüktür ki, Onun Hakkında, “Muhakkak ki, Kıyâmet Zelzelesi Azîm Bir Şeydir.” Buyurulduğunu Anlayan Gönüller Zelzeleye Uğrar, Göğüsler Parça-Parça Olur. Nitekim Onun Hakkında Yine Buyurulmuştur ki, “O Günün Şiddetini İşiten Küçük Çocuklar, Saçları ve Sakalları Ağarır, Birden İhtiyarlar.” Yine Buyurulmuştur ki, “Eğer O Günün Şiddetini Dağlar Duysaydı, Dayanamayıp Parça-Parça Olurlardı.” Yine Kur’an’da, “Eğer Biz Kur’an’ı Dağ Üzerine İndirseydik Dayanamazdı” Diye Buyurulması da, Bu Kıyâmet Haberlerindendir.

O Hâlde Dağların Dayanamadığı Şeye, Bu Zayıf İnsanın Dayanması, Gâfletinden, Hâlin Hakîkâtini Tam Olarak Bilmediğinden ve Tam Anlamadığındandır. Yoksa Gerektiği Gibi Hakkıyla Bilse, Gözüyle Görmüş Gibi Anlardı, Toz Gibi Eriyip Dağılacağı Muhakkaktı.

Nitekim Çok Sâlihlerden Rivâyet Olunmuştur ki, Azâb Âyetleri Okunduğunda Dayanamayıp Düşmüş, Rûhlarını Teslim Etmişlerdir. Eshâbdan Birisi Îmâmlık Ediyordu. Gözü Yaşlı Civân Gibi Bir Sâlih Oğlu Vardı. Babası, Onun Korkusundan Namazda el-Karıatu Sûresini Okumaz idi. İşitince Belki Sabredemez, Dayanamaz Derdi. Bir Gün Farza Kâmet Olundu. Baktı, Oğlunun Cemaât İçerisinde Bulunmadığını Gördü. Tekbir Alıp Namaza Durdu. Oğlu da Biraz Sonra Gelip Namaza Yetişti ve Tekbir Alıp Îmâma Uydu. Delikanlının Babası Fâtiha’dan Sonra el-Karıatu Sûresini Okudu. Çocuk Bunu İşitip Çığlık Attı ve Düşüp Rûhunu Teslim Etti.

Bir Gün Ahmed-i Hadrevî Şu Âyeti Okudu; Muhakkak Onlara Ateşten Zincirler Vurulmuştur, Yiyecekleri de Ateşten ve Kederden İbârettir ve Onların Azâbı Ne Şiddetli Bir Azâbdır.

Meğer Orada Bir Kadın Varmış, Bunu İşitmiş. Kadın, Dönüp Onlara Demiş ki, “SübhanAllah! Hem Bu Âyeti Okursunuz, Hem de Yüzünüz Güler, Gözleriniz Sapasağlamdır? Yazıklar Olsun Size!” Kadın Böylece Haykırıp Yere Düşmüş ve Rûhunu Teslim Etmiş.

[Bir de Şu İnsanlara Bakın; Kendilerine Kıyâmetten, Haşr ve Neşirden, Hesap ve Cezadan, Cennet ve Cehennemden Bahsediliyor da, Parmaklarıyla Pati Çeke Çeke Göze Çarpan Bâzı Kelimelere Arada LAYKgood Bırakıp, Akılları Sıra Kendilerini ve Paylaşanı Memnun Etmiş Oluyorlar?! ÂF YÂ RABB ÂF!]
Alıntı ile Cevapla
  #10  
Alt 02.02.17, 17:50
 
Üyelik tarihi: 16.01.17
Bulunduğu yer: mersin
Mesajlar: 118
Etiketlendiği Mesaj: 17 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Kaçınılmaz son Allah razı olsun.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

Etiketler
ahİret, ani, aralarken, hesap, kabir, kitâbu’ttevehhum, olum, perdesİnİ

Seçenekler
Stil

Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Rüyada Kabir Görmek NGB K Harfi Rüya Tabirleri 0 14.09.23 00:51
Ölümün Şiddeti Swordsfish Ölüm & Kabir & Kıyamet 2 17.04.22 13:19
Imam suyuti kabir alemi eserinden Filizselvi Ölüm & Kabir & Kıyamet 0 22.03.22 00:17
Ölüm Ve Mezar Efsaneleri madlen Gizemli Olaylar ve Mekanlar 3 15.06.18 23:24
Yahudilik'te Âhiret İnancı Nasıldı? SiLence Off Topic 4 22.05.17 14:41


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 04:20.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147