ayasofyada boyut kapıları varmı? - Sayfa 2 - Havas Okulu
 

Go Back   Havas Okulu > HavasOkulu Genel Bölüm > Sorularınız

Sorularınız her türlü soruyu buradan sorabilirsiniz.

Acil işlemleriniz için instagram: @HavasOkulu
Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Stil
  #11  
Alt 18.04.24, 18:13
Güvenilir
 
Üyelik tarihi: 20.02.20
Bulunduğu yer: Istanbul
Mesajlar: 1,883
Etiketlendiği Mesaj: 162 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Garip1isi Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Abi çok uzun anlatıyor ya keşke daha kısa olsa
Atlaya atlaya en kötü
Alıntı ile Cevapla
  #12  
Alt 18.04.24, 18:13
Üye
 
Üyelik tarihi: 13.04.24
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 43
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
twennywann Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Synergy Kendiyas kanalını takip et orada sanırım Spotify’daydı olması lazım bu konu.

Diğer kimseler hakkında yorum yapamam tanımıyorum da bu abiler tanıdık en azından güven problemi yaşamazsın rahatça dinle.
Allah Razı Olsun sağolun
Alıntı ile Cevapla
  #13  
Alt 18.04.24, 18:24
Üye
 
Üyelik tarihi: 13.04.24
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 43
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Bu bahiste bir efsane gibi hikâye edilir ki: Ayasofya’nın temeli kazıldığı vakit su çıkınca mimarlar ne edeceklerini ilkin bilemezler. Ve hatta ya mabedi daha küçük yapmayı ya da bir başka yere taşımayı düşünürler. İşte o vakit bir yaşlı ihtiyar gelip de onlara bir kurşun madeninin yerini gösterir ve bu kurşunların eritilip de temele doldurulmasını bu müşkülden ancak böyle kurtulacaklarını söyler. Mimarlar da bu işi, o aksakallı ihtiyarın dediği gibi yaparlar da bu sıkıntıdan halas olurlar. Kimi işte bu ihtiyarın yine o gece kralın rüyasında gördüğü ihtiyar olduğunu söylemiştir lakin hakikati bilinmez, sadece rivayettir. Ve işte bu temel kazıldığı vakit Kral Justinianus kırk arşın yere inildiğinde bir tuhaf sevdaya düşmüştür derler ki o da şudur: Kral âlemdeki en büyük ve en kıymetli mabedi yapmayı dilediğinden bu mabedin temelini altın, gümüş ve mücevherlerle doldurmaya niyetlenmiş ve hatta olur da Ayasofya tekrar harap olursa o vakit bu temelden çıkarılacak altınlarla benden sonra gelenler bu mabedi yeniden inşa etmeye güç yetirirler diye düşünmüştür. Öyle midir, değil midir bilinmez. Yalnızca rivayettir.

AYASOFYA’NIN TEMELİ KAZILIP da inşasına başlandığından bir vakit sonra mimarlarından biri ve yaşça daha ileri olduğundan mimarbaşı olan Anthemios ruhunu teslim etmiş ve bu iş tek başına İsidoros’a kalmıştır. Bu hâl karşısında ilkin ne yapacağını, nasıl yapacağını ve hatta böyle büyük bir mabedi nasıl inşa edeceğini kestiremeyen İsidoros; kraldan, yakınlarda bir başka arazi daha istemiş ve orada da aynı şekilde bir temel kazılmasını murat etmiştir. Kralın bunu kabulünden sonra İsidoros, Ayasofya’nın inşası için yapılacakları yapmazdan evvel bu arazi üzerinde aynısını daha küçük bir ölçekte inşa etmiş sonra o modele göre Ayasofya’yı inşaya başlamıştır. Ve hatta Ayasofya’nın hemen ardındaki bu arazide ve böyle bir maksada hizmet için yapılan bu mabet dahi kutsal bir mekân olarak bilinmiş ve Aya Sergios ismi verilmiştir. Lakin halk arasında bu mabedin ismi Ayasofya’ya benzerliğinden ve bu kıssadan mülhem Küçük Ayasofya olarak anılmıştır.İsidoros temelde büyük bir değişiklik yapmadan devam etse de yine de bazı değişiklikler hem kralın arzusuyla hem de kendi istidadınca yapılmıştır. Misal kral, yeri geldiğinde çalışanları teftiş etmek ve mabet yapıldığında kimseye görünmeden gelip gidebilmek için sarayı ile Ayasofya’yı birbirine bağlayan bir dehlizin yapılmasını emretmiştir. Ve anlatılan o ki yapılmıştır da. Kralın sarayının altından Ayasofya’nın temeline oradan da bir merdivenle üst galerilerin olduğu bölüme geçen gizli bir yol olduğu ve kralın bu dehlizden gerektiği vakit gelip işçileri gözetlediği ve işlerini hakkıyla yapıp yapmadıklarını tetkik ettiği bir efsane gibi anlatılmıştır. İşte bu hâl karşısında da işçiler kralın her vakit orada olduğunu ya da olabileceğini vehmettiklerinden işlerine gayretle sarılmışlardı. Ve hatta bazıları rivayet etmişlerdir ki Konstantiniyye’nin etrafı denizle çevrili olduğundan şehir kuşatıldığı yahut bir tehlike olduğu vakit eski binalarda yapıldığı gibi Ayasofya’nın da temeli taş ve toprak üzerine değil de büyük sütunlar üzerine oturtulmuştur. Altı dehlizler ve tünellerle su dolu bir mekâna çıkmaktadır ki orada kayıkla dolaşmanın mümkün olduğunu söylerler. Ve hatta su ihtiyacı hasıl olduğunda dahi burası bir sarnıç vazifesi görüp buradan su alırlarmış. Gözümle görmemişimdir lakin rivayettir, anlatılır.
bu anlattığınız en doğru hikaye olabilir güvenliklerin özellikle koruduğu kapılar var birkeresinde merakıma yenilip güvenliğin boş anını bekledim okadar çok kapı varki güvenlikler 2 3 dkka gecikebiliyo geri gelmeleri delikten baktığımda tren yolu gibi yol ve dehlizleri gördüm işsaretler vardı fotoğraf bile çekmiştim bulursam koyarım buraya bide ayasofyanın çıkışında çok ilgimi çeken bir bölge vadı yine korunuyordu gizlice fotoğrafını çektim güvenlik geldi endişeli birşekilde o fotoğrafı hemen sil dedi silmek zorunda kaldım yakın zaman yine gidicem inşaallah
Alıntı ile Cevapla
  #14  
Alt 18.04.24, 18:38
Yusufiyeli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Manevi
 
Üyelik tarihi: 24.09.16
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 2,196
Etiketlendiği Mesaj: 189 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Ayasofya’nın temeline başlanıp da tek mimar olarak İsidoros’un kalmasından ve arazinin sağlamlaştırılmasından sonra kralın da ivedilikle bitmesini istediğinden binlerce işçi gece ve gündüz demeden çalışmışlardır. Mimar İsidoros, kralın isteklerini temelde uygulamakla beraber kare şeklinde kazdırdığı temelin üzerine eski kiliselerin her birinde olduğu gibi yönü doğuya bakacak şekilde bir büyük mabet olarak Ayasofya’yı planlamıştır.Temel kazılıp da ortaya çıktıktan sonra mabedin planı üzerinde çalışmalara başlanmış ve her bir mimar kendince planlar hazırlayıp da mimarbaşına sunmak için çalışmıştır. Lakin bu planların hiçbiri kral tarafından beğenilmemiş kral hepsini geri çevirmiştir. Zira kralın zihnindeki mabet âlemin görmediği büyüklükte ve Süleyman Peygamber’in cinlere yaptırdığı ve cihanın hayran kaldığı Süleyman Mabedi’nden bile daha büyük ulu ve güzel bir mabettir. Zira o bilmekte ve inanmaktadır ki böyle ulu bir mabet yaptırırsa ismi âlemde baki kalacak, kendinden sonra gelenler ne ederse etsin ismini unutturamayacaklardır.Birkaç zaman böyle sıkıntıyla geçmiştir ki hangi şekilde olursa olsun kendine getirilen planları kral, kabul etmemekte ve bu sebeple de inşaata devam edilememektedir.Rivayet edilmiştir ki öyle vakitlerden birinde kral, mabedin nasıl ve ne şekilde yapılacağı ile dertlendiği ve bu hayal ile hayallendiği bir günün gecesinde yine bir rüya görmüştür. Rüyasında yine o nur yüzlü ihtiyarı karşısında bulmuş, tanımış ve hatta bu hâlin manasını anlayamamıştır. Kral, bu nur yüzlü aksakallı ihtiyarın elinde gümüş bir levha tutar hâlde insanın hayretini arşa değdirecek kadar büyük bir binanın içinde dolaştığını görmüştür düşünde. Ve hayretle yaşlı adama bakıp burada ne yaptığını ve o elindekinin ne olduğunu sorunca, ihtiyar:“Bu levha Ayasofya’nın planıdır.” demiştir. Kral “Ayasofya dediğin de nedir?” diye sormuştur hayretle ve ihtiyar: “Ayasofya dediğim bu yerde bina olunacak mabettir. Ezelden bu mabedin adı Ayasofya diye konmuştur. Ve şekli dahi böyle olmalıdır.” diyerek elinde tuttuğu levha üzerine çizilmiş planı göstermiştir de kral o dakika uyanmıştır düşünden.Bu rüyanın tabirini düşünüp ne hâle karşılık geldiğini bulmaya gayret etmiş ve bir yol bulamayınca da uyanır uyanmaz hemen Mimarbaşı İsidoros’u yanına çağırtıp gördüğü rüyayı ve hatırladığı kadar binanın şeklini anlatmak istediğinde mimarbaşının elinde tuttuğu levhayı fark edip ne olduğunu sormuştur.Anlatılan odur ki o gece aynı rüyayı İsidoros da görmüş ve uyanır uyanmaz gördüğü bina planını bir levha üzerine hemen çizmiştir. Ve elindeki levhayı krala verip rüyasını anlattığı vakit, kral “İşte benim de rüyamda gördüğüm şekil aynen buydu.” diye icabet etmiş ve Ayasofya’nın hem ismi hem de planı böyle belirlenmiştir. İsmin manasından sual olunduktan sonra eski mabetlere bir isim vermek daha ziyade yakınlarında bulunan bir ulu kişinin mezarından mülhem o azizin ismi ile isimlendirmekle olmuştur. Lakin bunun haricinde bulunduğu mekânın ve semtin ismi ile anılan ya da bir maksadı, gayeyi anlatan isimlerle de bilinen mabetler vardır. Bu maksatla bu arazide daha evvel inşa edilen mabede Megale Eklessia yani büyük kilise ismi verilmekle beraber Justinianus bu yapılacak yeni mabede bir maksadın ve gayenin ismini vermeyi yerinde görmüş ve rüya ile ilgili bahsedilen kıssa şayet gerçekse rüyasında gördüğü gibi ‘’Ayasofya’’ diye isim vermiştir. Bundan murat, şudur ki bu mabedi her kim anarsa ne sadece bir azize ne de şehre mahdut sanmasın da bütün her yeri ve herkesi kuşatsın. Ve Ayasofya ismi dahi “Tanrının Kutsal Bilgeliği” manasındadır.Gerçi bu isim ile ilgili başkaca kıssalar anlatanlar da vardır lakin en ziyade anlatılanı budur ve sahih olup olmadığı bilmek mümkün değildir. Amma şöyle bir rivayet de vardır ki Ayasofya’nın ismi ile ilgili anlatılan onlarca rivayetten yalnızca biridir.Anlatılmıştır ki Justinianus bir gün Ayasofya’nın inşası için temel kazılan arazide gezerken kendi kendine bu mabede ne isim vereceğini düşünmektedir. O anda oradan geçmekte olan meczup kılıklı bir kişi kralın gözlerinin içine dikkatli ve uzun uzun bakar. Bir müddet sonra da “Ayasofya” der ve ortadan kaybolur. Kral dahi bu olaydan sonra mabedin isminin Ayasofya olmasına karar verir. Bundan başka onlarca rivayet olmakla beraber bu bir rivayettir, anlatılır.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
Alıntı ile Cevapla
  #15  
Alt 18.04.24, 20:53
Üye
 
Üyelik tarihi: 13.04.24
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 43
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Ayasofya’nın temeline başlanıp da tek mimar olarak İsidoros’un kalmasından ve arazinin sağlamlaştırılmasından sonra kralın da ivedilikle bitmesini istediğinden binlerce işçi gece ve gündüz demeden çalışmışlardır. Mimar İsidoros, kralın isteklerini temelde uygulamakla beraber kare şeklinde kazdırdığı temelin üzerine eski kiliselerin her birinde olduğu gibi yönü doğuya bakacak şekilde bir büyük mabet olarak Ayasofya’yı planlamıştır.Temel kazılıp da ortaya çıktıktan sonra mabedin planı üzerinde çalışmalara başlanmış ve her bir mimar kendince planlar hazırlayıp da mimarbaşına sunmak için çalışmıştır. Lakin bu planların hiçbiri kral tarafından beğenilmemiş kral hepsini geri çevirmiştir. Zira kralın zihnindeki mabet âlemin görmediği büyüklükte ve Süleyman Peygamber’in cinlere yaptırdığı ve cihanın hayran kaldığı Süleyman Mabedi’nden bile daha büyük ulu ve güzel bir mabettir. Zira o bilmekte ve inanmaktadır ki böyle ulu bir mabet yaptırırsa ismi âlemde baki kalacak, kendinden sonra gelenler ne ederse etsin ismini unutturamayacaklardır.Birkaç zaman böyle sıkıntıyla geçmiştir ki hangi şekilde olursa olsun kendine getirilen planları kral, kabul etmemekte ve bu sebeple de inşaata devam edilememektedir.Rivayet edilmiştir ki öyle vakitlerden birinde kral, mabedin nasıl ve ne şekilde yapılacağı ile dertlendiği ve bu hayal ile hayallendiği bir günün gecesinde yine bir rüya görmüştür. Rüyasında yine o nur yüzlü ihtiyarı karşısında bulmuş, tanımış ve hatta bu hâlin manasını anlayamamıştır. Kral, bu nur yüzlü aksakallı ihtiyarın elinde gümüş bir levha tutar hâlde insanın hayretini arşa değdirecek kadar büyük bir binanın içinde dolaştığını görmüştür düşünde. Ve hayretle yaşlı adama bakıp burada ne yaptığını ve o elindekinin ne olduğunu sorunca, ihtiyar:“Bu levha Ayasofya’nın planıdır.” demiştir. Kral “Ayasofya dediğin de nedir?” diye sormuştur hayretle ve ihtiyar: “Ayasofya dediğim bu yerde bina olunacak mabettir. Ezelden bu mabedin adı Ayasofya diye konmuştur. Ve şekli dahi böyle olmalıdır.” diyerek elinde tuttuğu levha üzerine çizilmiş planı göstermiştir de kral o dakika uyanmıştır düşünden.Bu rüyanın tabirini düşünüp ne hâle karşılık geldiğini bulmaya gayret etmiş ve bir yol bulamayınca da uyanır uyanmaz hemen Mimarbaşı İsidoros’u yanına çağırtıp gördüğü rüyayı ve hatırladığı kadar binanın şeklini anlatmak istediğinde mimarbaşının elinde tuttuğu levhayı fark edip ne olduğunu sormuştur.Anlatılan odur ki o gece aynı rüyayı İsidoros da görmüş ve uyanır uyanmaz gördüğü bina planını bir levha üzerine hemen çizmiştir. Ve elindeki levhayı krala verip rüyasını anlattığı vakit, kral “İşte benim de rüyamda gördüğüm şekil aynen buydu.” diye icabet etmiş ve Ayasofya’nın hem ismi hem de planı böyle belirlenmiştir. İsmin manasından sual olunduktan sonra eski mabetlere bir isim vermek daha ziyade yakınlarında bulunan bir ulu kişinin mezarından mülhem o azizin ismi ile isimlendirmekle olmuştur. Lakin bunun haricinde bulunduğu mekânın ve semtin ismi ile anılan ya da bir maksadı, gayeyi anlatan isimlerle de bilinen mabetler vardır. Bu maksatla bu arazide daha evvel inşa edilen mabede Megale Eklessia yani büyük kilise ismi verilmekle beraber Justinianus bu yapılacak yeni mabede bir maksadın ve gayenin ismini vermeyi yerinde görmüş ve rüya ile ilgili bahsedilen kıssa şayet gerçekse rüyasında gördüğü gibi ‘’Ayasofya’’ diye isim vermiştir. Bundan murat, şudur ki bu mabedi her kim anarsa ne sadece bir azize ne de şehre mahdut sanmasın da bütün her yeri ve herkesi kuşatsın. Ve Ayasofya ismi dahi “Tanrının Kutsal Bilgeliği” manasındadır.Gerçi bu isim ile ilgili başkaca kıssalar anlatanlar da vardır lakin en ziyade anlatılanı budur ve sahih olup olmadığı bilmek mümkün değildir. Amma şöyle bir rivayet de vardır ki Ayasofya’nın ismi ile ilgili anlatılan onlarca rivayetten yalnızca biridir.Anlatılmıştır ki Justinianus bir gün Ayasofya’nın inşası için temel kazılan arazide gezerken kendi kendine bu mabede ne isim vereceğini düşünmektedir. O anda oradan geçmekte olan meczup kılıklı bir kişi kralın gözlerinin içine dikkatli ve uzun uzun bakar. Bir müddet sonra da “Ayasofya” der ve ortadan kaybolur. Kral dahi bu olaydan sonra mabedin isminin Ayasofya olmasına karar verir. Bundan başka onlarca rivayet olmakla beraber bu bir rivayettir, anlatılır.
o levha levhi mahfuz olablir mi?bir rivayete göre hızır as ayasofyada bulunan terleyen direği çevirerek ayasofyanın yönünü kıbleye çevirmiştir. Allah bilir hangi hikaye doğru.
Alıntı ile Cevapla
  #16  
Alt 18.04.24, 21:29
Acemi
 
Üyelik tarihi: 17.04.24
Bulunduğu yer: İzmir
Mesajlar: 3
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Bu videodaki adam depremden 2 gün önce herkesi uyarmıştı
Alıntı ile Cevapla
  #17  
Alt 19.04.24, 06:16
Yusufiyeli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Manevi
 
Üyelik tarihi: 24.09.16
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 2,196
Etiketlendiği Mesaj: 189 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Asıl olan bin iki yüz dört yılında dördüncü Haçlı Seferi sırasında oldu. Kudüs’e gideceğiz diye yola çıkan Haçlı askerlerinin yolu nasıl olduysa İstanbul’a düştü. Ve gelip İstanbul’u kuşattılar. Uzun süren kuşatma sonunda da yıktıkları bir sur gediğinden İstanbul’a girdiler. Önlerine çıkan kim olursa canice öldürdüler. Kadın, çocuk, yaşlı demeden katlettiler. Hatta bazı kaynaklar her bir yanda insan parçaları olduğunu, kanların su gibi aktığını yazarlar. Asıl hedeflerinde Ayasofya vardı. Zira rivayete göre Hristiyanlığın kutsal emanetleri Ayasofya’nın içine gizlenmişti ve Haçlıların asıl maksatları onları almak ve Roma’ya götürmekti. Ve azgın sürüler gibi Ayasofya’ya girdiler ve her yanı yağmaladılar. O vakitler Bizans çok zenginmiş derler. Her yanına serpilmiş kubbeler varmış ve gören gözler tekrar tekrar bakarmış. İşte Haçlı askerleri ne buldularsa almış,
yağmalamış, yakmış, yıkmışlardı. Ayasofya’nın içinde ettikleri rezillikleri anlatacak değilim. Ama yaklaşık altmış yıl boyunca burada kalmış ve geride bir enkaz bırakmışlardı. Ayasofya’daki tarihi yağmalayıp, buldukları her şeyi çalmışlar, insanların canlarını almışlar ve hem İstanbul’u hem de Ayasofya’yı harabeye çevirmişlerdi. Arkalarında yıkık dökük bir şehir ve mabet bırakmışlardı. Hatta Ayasofya’ya bir de utanç hatırası bıraktılar. Ayasofya’nın üst katında bir mezar taşı var üzerinde Henricus Dandolo yazıyor. İşte o Dandolo İstanbul’u ve Ayasofya’yı yağmalayan o Haçlı askerlerinin başında komutanlık eden Venedik Doçu. Yani adam o kadar rezillik ve barbarlık yapmış ama hâlâ onun ismi her yanında bütün sefillikleri yaptığı ya da yaptırdığı Ayasofya’nın içinde bir utanç nişanı gibi duruyor. Bunca zulmü gördükleri içinde Bizans halkı İstanbul’da Latin başlığı görmektense Müslüman sarığı görmeyi yeğleriz demişlerdi .
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
Alıntı ile Cevapla
  #18  
Alt 19.04.24, 06:23
Yusufiyeli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Manevi
 
Üyelik tarihi: 24.09.16
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 2,196
Etiketlendiği Mesaj: 189 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Sultan Vahdettin biliyordu ki Ayasofya elden giderse ta Orta Asya’dan gönüllerindeki mefkûre ile çıkan ecdadın Nizam-ı Âlem davası çökecekti. Ayasofya’nın kubbesi o davanın kubbesiydi ve bu emanet onun omuzlarındaydı, buna müsaade edemezdi. Ve etmedi de o zaman. Yoksa çoktan karar vermişlerdi Ayasofya’yı kiliseye çevirmeye. O işgal yıllarında Katolik Kilisesi ve Patrikhane, Ayasofya’yı kiliseye çevirmek için bir karar aldılar. Ve ciddiydiler bunu yapacaklardı. Ama karşılarında aynen Binbaşı Tevfik Bey gibi birileri daha vardı: Mim Mim Teşkilatı... Hani çok bilinen Teşkilat-ı Mahsusa var ya onun yerine kurulan bir teşkilat. Asıl adı Müsellah Müdafaa-i Millîye... Ama daha çok baş harflerini kullanarak kısaltıyorlar. Yani: Mim Mim...İşte bu teşkilat Ayasofya’yı kiliseye çevirme planından haberdar olunca bir bildiri yayınlıyor. Eğer Ayasofya Camii’ne haç takmaya teşebbüs edilirse bombalayacaklarını hatta kubbesine ve dört minaresine bombaların konduğunu söylüyorlar. Ve bunu yapacak güçleri de var. Onun için de çekiniyor işgalciler ve en azından o zaman için bu sevdalarını erteliyorlar.
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
Alıntı ile Cevapla
  #19  
Alt 19.04.24, 09:14
Üye
 
Üyelik tarihi: 13.04.24
Bulunduğu yer: istanbul
Mesajlar: 43
Etiketlendiği Mesaj: 0 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
Yusufiyeli Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
Sultan Vahdettin biliyordu ki Ayasofya elden giderse ta Orta Asya’dan gönüllerindeki mefkûre ile çıkan ecdadın Nizam-ı Âlem davası çökecekti. Ayasofya’nın kubbesi o davanın kubbesiydi ve bu emanet onun omuzlarındaydı, buna müsaade edemezdi. Ve etmedi de o zaman. Yoksa çoktan karar vermişlerdi Ayasofya’yı kiliseye çevirmeye. O işgal yıllarında Katolik Kilisesi ve Patrikhane, Ayasofya’yı kiliseye çevirmek için bir karar aldılar. Ve ciddiydiler bunu yapacaklardı. Ama karşılarında aynen Binbaşı Tevfik Bey gibi birileri daha vardı: Mim Mim Teşkilatı... Hani çok bilinen Teşkilat-ı Mahsusa var ya onun yerine kurulan bir teşkilat. Asıl adı Müsellah Müdafaa-i Millîye... Ama daha çok baş harflerini kullanarak kısaltıyorlar. Yani: Mim Mim...İşte bu teşkilat Ayasofya’yı kiliseye çevirme planından haberdar olunca bir bildiri yayınlıyor. Eğer Ayasofya Camii’ne haç takmaya teşebbüs edilirse bombalayacaklarını hatta kubbesine ve dört minaresine bombaların konduğunu söylüyorlar. Ve bunu yapacak güçleri de var. Onun için de çekiniyor işgalciler ve en azından o zaman için bu sevdalarını erteliyorlar.
işgalciler böyle bişi yapmayacağımızı biliyorlarsa yani bombalamazlar herhalde bu biraz yaklaşmayın çocuğu vururum gibi olurdu.Bence günyüzüne çıkmamış akla sırra gelmeyen yöntemleri var teşkilatın,yoksa Allah muhafaza Ayasofya kaç kez klise olmuştu.
Alıntı ile Cevapla
  #20  
Alt 19.04.24, 12:20
Yusufiyeli - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Manevi
 
Üyelik tarihi: 24.09.16
Bulunduğu yer: Trabzon
Mesajlar: 2,196
Etiketlendiği Mesaj: 189 Mesaj
Etiketlendiği Konu: 0 Konu
Standart

Alıntı:
ilme talip Nickli Üyeden Alıntı Mesajı göster
işgalciler böyle bişi yapmayacağımızı biliyorlarsa yani bombalamazlar herhalde bu biraz yaklaşmayın çocuğu vururum gibi olurdu.Bence günyüzüne çıkmamış akla sırra gelmeyen yöntemleri var teşkilatın,yoksa Allah muhafaza Ayasofya kaç kez klise olmuştu.
Ayasofya Camii’ne karşı yapılacak bir hareket ile tecavüzleri önlemek görevi Hücum Taburu Komutanı Binbaşı Yenibahçeli Şükrü Oğuz’a verilmişti Üstün kuvvetlerle hücum karşısında direniş kırılacak olursa, minarelerine çan, kubbesine haç takmalarına fırsat vermeden Ayasofya Camii, dinamitle havaya uçurulacaktı.’ Ancak işgal kuvvetleri ve bu heveste olanlar uyarının ciddi olduğunu kavradılar. Bu sayede İstanbul’un işgali sırasında Ayasofya’ya bir tecavüz meydana gelmedi. Bu eşsiz eser de günümüze kadar ayakta kalabildi. (YENİBAHÇELİ ŞÜKRÜ BEY’İN HATIRALARI Yaşar semiz, Ömer Akdağ Çizgi Yayıncılık)
__________________
Yunusça sevgimizden anlamayana cevabımız Yavuzca olacaktır...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Yetkileriniz
Konu Acma Yetkiniz Yok
Cevap Yazma Yetkiniz Yok
Eklenti Yükleme Yetkiniz Yok
Mesajınızı Değiştirme Yetkiniz Yok

BB code is Açık
Smileler Açık
[IMG] Kodları Açık
HTML-Kodu Kapalı
Trackbacks are Açık
Pingbacks are Açık
Refbacks are Açık


Benzer Konular
Konu Konuyu Başlatan Forum Cevap Son Mesaj
Yedinci boyut Yafes Astral Seyahat 9 13.09.23 12:01
ÜÇÜNCÜ BOYUT: ( Bulunduğumuz Boyut ) Yafes Astral Seyahat 2 12.10.18 19:33
ikinci boyut (içgüdüleriyle hareket eden varlıklar) Yafes Astral Seyahat 1 12.10.18 19:29
Birinci boyut (ilkel varlıklar boyutu) Yafes Astral Seyahat 1 12.10.18 19:25
Boyutlar hakkında(genel) Yafes Astral Seyahat 1 12.10.18 19:22


Tüm Zamanlar GMT +3 Olarak Ayarlanmış. Şuanki Zaman: 01:18.


Powered by vBulletin® Version 3.8.5
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
HavasOkulu.Com

1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147